Türk Dil Kurumu travestiye ikini tanım olarak, "Özü değiştirmeden biçimini değiştirip gülünç yapan yazın türü" demiş. Sanki insanlardaki travestilikle aynı gibi değil mi?
Aslında bu gülünç olma durumunu sadece gözümüzün toplumsal cinsiyet rollerine alışmış olmasıyla açıklayamayız; gerçekten bana da gülünç geliyor ama gülünçlük benim gülmem için yeterli sebep teşkil etmediği için gülemiyorum ne yazık ki!
1. tanımda travestiye diyorki TDK, "Hem psikolojik hem de fizyolojik olarak kendini karşı cins gibi hisseden ve öyle davranan kimse.".
Karşı cins nedir? İnsanın hissettiği cinsel kimlik kendi kimliği değil midir? Bunun da illa ki herkesin bildiği görüntüde mi olması gerekiyor? Öyle de "cins"lik olur, böyle de "cins"lik!
Doğru kadın cins tanımının, kendine kadın denilen memeli ve vajinalılar olduğunu nereden biliyoruz? En baştan beri onlara kadın dendiği için mi? Onlar çocuk doğurdukları için falan mı?
Kadınlık nedir? Edilgenlik, güçsüzlük, ikinci sınıflık, saçı uzunluk ve etekli olmak, vesaire midir?
Tamam kadın denilen şey bu olsun... İkinci bir kadın türü neden olmasın; penisli, testosteronlu, çocuk doğurmayan ama çocuk doğurmasına sperm hücreleriyle yardımcı olan, testosteron hormonlu ve bıyıklı-sakallı, etek giymeyen(giyebilir de), etkin ve de fiziksel olarak güçlü, vesaire...
Erkeklik de bilindik şekilde olmayabilir; vajinalı, gelişmiş memeli, çocuk doğuran, sakalsız, şiddet sevmeyen nazik ve kibar, östrojenli bir şey olabilir...
Herkesin anlayacağı dilden ve kısaca söyleyeyim artık.Yani doğa yaratmış penisli kadınlar ve vajinalı erkekler.
Penisli kadınlık ve vajinalı erkeklik kişiye hiçbir şekilde olumsuz etki etmediği gibi, kendisini fiziksel ve ruhsal olarak gerçekleştirmesinin de önünde engel değil.
O da erkeklik, bu da erkeklik. Ha penisli ve etkin kadın olmuşsun, ha vajinalı ve edilgen kadın olmuşsun, veya ha vajinalı ve etkin etkin erkek olmuşsun ha penisli ve edilgen kadın olmuşsun; öyle de erkeklik ve kadınlık, böyle de erkeklik ve kadınlık...
Kabul edemiyorsan bunları, işte bu doğanla, doğanın yarattığı bedenle barışamama ve bedenini ruhla çevrenden etkilenerek uyuşturamama halidir.
Barışamayan ve uyuşturamayan sen mi doğrusundur, yapısıyla barışık ve bedeniyle ruhunu örtürştürebilen ben mi..?
Kapasitene göre sen doğrusundur ama kapasitemin genişliğinden dolayı doğanın yarattığını sevebildiğim için ben de doğruyumdur.
Aramızdaki fark ne biliyor musun? Benim hayatı, doğayı olduğu gibi kabul edebilme kapasitem-gücüm-adına her ne dersen artık, senin ki özgüvensizlikten dolayı kendinle barışamayıp aidiyet kaygının olması ve kendini bu yüzden egemen yapıya uydurma ve kabul ettirme çabası... Bilmem anlatabildim mi?
İnternet çağında Dünya Sağlık Örgütü heteroseksizmin en ötekisi, en kara lekesi eşcinselliği kabul edip, travestiliği-transseksüelliği bedeniyle barışamamışlık olarak tanımlıyorsa vardır bir bildiği.
Reddetmiyorum kişilerin bedenleriyle barışık olmayıp diğer bedenlere geçme isteğini ama bunun tek doğru olarak lanse edilmesi tektipliliktir, egemen cins yapıların özgürlük anlayışını cephe alarak kendini dayatmasıdır, ayrımcıdır, doğa bozucudur, saygısızlıktır, gerçekleri yok saymadır, vesaire...
Bilmem anlatabiliyor muyum, bilmem anlayabiliyor musun-uz? Yoksa bana ne kişilerin kestirip biçtirerek yamalı yaşamasından!
Zeki Müren'i örnek alın, Zeki Müren'i! Helal olsun Zeki Müren'e!
Yukarıda anlattıklarımın hiçbiri de olmayabilir. Yani doğanın yarattığını olduğu gibi kabul edip, olduğu gibi yaşayarak hiçbir kategoriye sokmayabilirsin. İlla ki bir isim koymak gerekirse, eşcinsel dersin geçersin. Bu kadar basit.
Zaten beden geçişiyle erkek veya kadın olunmuyor; sadece kendini kandırıyorsun heteroseksizme dahil olmak için. Gene eşcinsel oluyorsun.
Penis kestirilip kadın, vajina kapattırılıp erkek mi olunur; erkeklik veya kadınlık sadece cinsel organ ve hormon meselesi midir?
Eğer beyinsel bir şeyse cinisyet meselesi, o zaman bedenle ne derdin var demezler mi adama; bu dert heteroseksizmdir, başka bir şey değil.
Bu sefer de TDK konuşmama vesile oldu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder