5 Nisan 2014 Cumartesi

45'lik Plaktan Single'a Müziğin Öyküsü


Eskiden, yani 70'li yıllarda bir sanatçının albümü, yani LP'si, yani Uzun Çalar'ı, yani 33'lük plağı olması müzik piyasasında rüştünü ispat etmesi, rakiplerini susturmak için de çok büyük koz demekmiş. "Albümü olanın sanatçılık mertebesine ulaşması" gibi bir durum söz konusu olunca da, sanatçılar birbirlerine laf sokuştururken övünç kaynağı oluyormuş bu albümler. Çünkü o dönem popüler olmuş sanatçılarımızın bazılarının bir tane albümleri var. Onlar da o güne kadar yapılan 45'lik plakların toplamı. Özellikle ilk 33'lük plaklarda bu sistem çok uygulanmış. Batı'da da zaten albümden önce 45'likle çıkış yapılıyormuş, hala da öyle. Single, albümün müjdecisi, tanıtımı oluyor.

80'lerde plak devrinden kaset devrine geçilince bizde zaten tek veya iki şarkılık formatlar kalmadığı gibi, müzik piyasamız da hepten kısırlaşmış, arabesk dönemi başlamış.

80'lerde Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Nilüfer, Nükhet Duru, Barış Manço, Erol Evgin, Neco ve Mazhar Fuat Özkan, bir de Beş Yıl Önce On Yıl Sonra vardı müzik dünyasında. Popçular bile arabeske yönelmişlerdi. Gerçi o dönem popçu tanımı yoktu daha, Türk Hafif Müziği veya aranjman sanatçısı vardı.

Müziğimizdeki bu kısırlık da müzikseverleri Euro soundlu  yabancı pop müzik dinlemeye itti. Hatta Türk Pop Müziğinin rehberi Hey dergisi bile tamamen yabancı müzik kaynaklı oldu ve tarihinde Hey dergisi, belki de ülkemizde bir müzik dergisi ilk ve son defa, Eurythmics kapaklı sayısıyla ikinci baskısını yapıp 100 bin satışına ulaşmıştı. Bu kadar satan başka bir dergi olmuş mudur ülkemizde bilmiyorum? Sonra yayın hayatına hala devam eden ve en uzun soluklu müzik dergisi ünvanını koruyan, tamamen yabancı müzik kaynaklı Blue Jean dergisi çıktı. Zaten Batı'daki gibi uzun süreli hiçbir müzik dergimiz olmadı.

90'larda o dönemin müziğine uygun olarak 18 yaş gurubuna hitap eden pop müzik dergileri çoğunluktaydı. 2000'lerde Billboard, Rolling Stone gibi yetişkin gruba hitap eden dergiler çıktı ama onların ömrü de birkaç yıl sürdü. Artık günümüzde dergi yerine kişisel müzik blogları yaygın.

Bir dinleyici olarak en büyük sıkıntım hiçbir zaman ciddi bir müzik listemizin olmaması olmuştur. 70'lerde 45'lik plak döneminde listelerimiz olmuş ama, plak dönemi bitince hiçbir zaman satışa dayalı sağlıklı bir listemiz olmamıştır. Televizyonların, radyoların keyfi listelerine mahkum kalmışızdır hep. Onlar da birbirini hiç tutmamıştır. Çünkü parayı veren listenin zirvesine oturmuştur. Gerçi İngiltere dışında Amerika veya başka ülkelerin listeleri de sadece satışa dayalı değil, radyolarda çalınma oranları da baz alınıyor ama, bizde sorun olan ortak bir ulusal müzik listesinin olmaması.

Kim ne derse desin yabancı pop müzik 80'lerde tavan yaptı o dönemin müziği küçümsense de. Hala geçmişe gidildiğinde önce 80'ler akla geliyor. Michael Jackson, Madonna, George Michael, Wham, Cyndi Lauper, Modern Talking, Duran Duran, A-ha, Depeche Mode, Falco, Kim Wilde, Bananarama, Laura Branigan, Alphaville, Opus, Eurythmics, Boy George, Tina Turner, Gazebo, Sade, Whitney Houston, Bad Boys Blue, Europe, Bon Jovi ilk aklıma gelenler bir solukta sıralayabildiğim. Gruplar daha ağırlıktaydı ama.

90'lara, Aşkın Nur Yengi ve Yonca Evcimik'e kadar yabancı müzikle idare ettik. 90'larla birlikte müzik artık kaset üzerinden satılıyordu. Tiraj olarak müzik dünyası bir patlama yaptı ama düzenleme olarak en vasat dönemini yaşadı. Adını zikretmek istemediğim bir aranjörün tek sesli düzenlemeleriyle vücut buluyordu melodiler artık. Şarkılarda giriş aynı, mırıldanış aynı, bitiş aynıydı. Ruh yoktu yani. Patlamayı yapan da belki teknolojinin gelişmesiyle müziğin tek kişiyle de üretilebilmesiydi. Çünkü her isteyene albüm yapılıyordu neredeyse. O yüzden tek albümlük sanatçı çoktur o dönemden.

Müzikte düzenleme bir şarkının dinlenebilir olmasının en büyük unsurudur. Çok kötü bir şarkı bile iyi bir düzenlemeyle yeniden yaratılıp dinlenebilir hale getirilebilir. Şarkıyı birbirinden ayıran da düzenlemedir. Ama ne yazık ki sintizayzır sayesinde 90'larda bazı istisnalar dışında, sağlam düzenlemelerden yoksun kalındığı için sanki birbirinin benzeri şarkılar dinliyormuşsunuz hissi vardır.

Müzik ekip işidir bir kere. Tek kişilik işle bir şarkının sözlerinde farklılık yaratabilirsin ancak. "70'lerdeki Nükhet Duru-Cenk Taşkan-Mehmet Teoman-Onno Tunç-Ali Kocatepe grubunun yaptığı işlerin ruhunu yakalayan başka bir ekip olmuş mudur acaba?" diyeceğim ama, ekip bile olmamıştır. Buna en yakın Melih Kibar-Çiğdem Talu-Erol Evgin işbirliğidir.

Bu birbirinin benzeri işler 90'lar müziğini de tüketmiştir ve müzik bu sefer Rock'ta soluklanmıştır ülkemizde. Belki de müzik tarihimizin yüz akıdır 2000'ler müzikalite olarak. Eurovision'da bile ülkemizi artık rock'çılar temsil etmektedirler.

Artık kaset de bitmiş, hatta tamamen CD formatına geçilmiştir. İnternetle beraber müzik satışları da yavaşlamış, 2000'li yılların sonlarına doğru ticari anlamda durma noktasına gelmiştir. Müzikçiler önceden CD korsanlığından yakınırken, şimdi albümler satışa sunulmadan internet üzerinden paylaşılabiliyor artık. E, insanlar da haklılar. Asgari ücretin açlık sınırının altında olduğu bir ülkede, neden bir günlük yövmiyelerini müzik albümlerine yatırsınlar ki bedava dinleme imkanları varken? Üstelik sanata, müziğe verilen değer ortadayken.

2010'larda artık hayran kitlesi çok olanlar dışındaki sanatçılar albüm çıkaramamaktalar. Çünkü satmayınca yapımcılar sanatçılara albüm yapmamaktalar. Albümler sanatçıların piyasada yapacağı işin ve dolayısıyla kazanacağı paranın reklamı amacıyla yapılmakta. Hatta sanatçılar şirketlerden hiç para almadığı gibi, konser kazançlarından pay ödemekteler müzik şirketlerine.

Müziği gerçekten seven bazı sanatçılar da kendi imkanları dahilinde albüm yapmaktalar ama kendi müziğini üretemeyip başka besteci ve söz yazarlarına muhtaç olanlar, masrafı düşürmeye çalışırken kalitesizliğe mahkum olmaktalar. Sevgilisi zengin olan mankenler artık albüm çıkarmakta, sesine ve yorumuna hasret kaldığımız sanatçılar köşelerine çekilmekteler. Oysa Batı'da bir sanatçı ölünceye kadar sanatıyla uğraşabilmektedir.

Ve gele gele gene 70'lerdeki 45'lik plak dönemine geldik ve bu plakların yerini günümüzde artık single dediğimiz tek veya iki şarkılık CD'ler aldı. Aynı 70'lerdeki gibi albüm çıkaranlar single yapanlara gerçek sanatçının albüm çıkarması gerektiğini iddia ederek "ben albüm sanatçısıyım" diye laf sokuşturuyorlar.

Bu gidişle materyal olarak müziğin kaydedilip satışa sunulması sadece arşivciler için yapılacak. Çünkü bazı sanatçılarınki dışında bir albüm en fazla 5-10 bin satmakta. Zaten dijital olarak satışlar çoktan başladı. Bazı single'lar piyasaya bile verilmeden, internet üzerinden sadece dijital olarak satılmakta. Bulunduğum şehirde bir mağaza zinciri dışında sadece bir yerde satılmakta müzik albümleri. Oraya da bazı albümler satılmayacağı için gelmemekte, ancak sipariş üzerine getirtilmekte. Çünkü albümler de internet pazarlarından alınıp-satılıyor artık.

Çocukluğumdan beri bir pikabımın ve plaklarımın olması en büyük hayalimdi. Plak dönemi insanı olmadığım için plaklar hep uhde olarak kaldı içimde. Abimin bir pikabı vardı ve benim ilk tanıştığım plak, Selda'nın "Mapushanelere Güneş Doğmuyor" plağıydı. Tekrar tekrar iğneyi koyarak dinliyordum bu plağı. Beni etkileyen şarkının mesajı veya güzelliği değildi tabi. Sadece Selda'nın soprano sesiydi.

Şimdi arşivim tabi ki çok geniş hem orjinal albümler olarak, hem de internet sayesinde sahip olduğum plak dönemine ait albümler olarak. Bugünlerde o plakları CD formatına dönüştürmekle meşgulüm. Aktarma yaparken de 70'lerin, hatta az da olsa 60'ların şarkılarını yeniden keşfediyorum. En çok da 70'leri beğeniyorum Türkçe pop olarak.

Müzik internet sayesinde ulaşılabilir hale geldi ama müzik bitti gibi veya çağının gerektirdiği gibi var. Ancak geçmişle idare ediyoruz. Günümüz Türkçe Pop müzikleri ne yazık ki beni de fazla açmıyor. Bu söylediklerim tabi ki dinlediğim müziklerin çok azını oluşturan Türkçe Pop için geçerli. Yoksa aşığı olduğum İndie Rock, Brit Pop ve diğer Alternatif Rock müzikleri bütün muhteşemliğiyle devam ediyor.

Müziğe yatırım yapılmayıp sadece para kazanmak amacıyla emek verildiği için, müzikle para kazanma yolları tıkanınca  müziğimiz de bitme noktasına gelmiştir. Müzikten hiç para kazanılmasa bir çoğunun bu işi yapmayacağından adım gibi eminim. Müzik-sanat gönül işidir, bacak-göğüs yoluyla veya basit müziklerle kitleleri peşinden sürükleyerek umut-hayal tacirliği yapmak değildir.

Yukarıdaki yazıyı 2011 yılında bloğumda yazmıştım, tekrar paylaşayım dedim. Geçen sürede değişen çok şey olmadı ama müzik piyasası ticari anlamda kötü gitmesine rağmen deneysel müziklerini bağımsızca yapan sanatçılar çoğalmaya başladı. Dijital satışlar da CD satışlarını arşivlik hale getirdi. Yani müziğe arşivciler dışında dijital ortamdan sahip olunuyor artık. Bu arada arşivcilere de gün doğdu. Çünkü albümler plak olarak da piyasaya sürülmeye başladı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder