5 liralık kitap satan kitapçıdan seçtiğim kitapların kasada fiyatının yükselmesi konusundan bahsetmiştim daha önceki yazımda. Bunu internette bir arkadaşıma bahsedince aynı olayı kendisinin de yaşadığını söyledi. Üstelik o, 220 liralık kitap almış, aynı benim gibi kart geçmedikleri için kitapları ayırtmış ama ertesi günü kitapların fiyatı 300 küsur lira olmuş. İnsan kendi başına gelince, "Neden ben, niye ben, niye hep ben?" diye soruyor ama aynı olaylar herkesin başına geliyor. Çünkü hepimiz Türkiye'de yaşıyoruz ve Türkiye de her yerde aynı Türkiye, kazık zihniyet her yerde kazık! Belki bu paylaşımlar sayesinde haklarımıza karşı cesaretlenip daha duyarlı oluruz.
Araya Pazar girince polisin yönlendirdiği Tüketici Haklarını Koruma Derneği'ne gidememiştim. Bugün gittim, gittim de ne oldu sanki.
Önce dikkatimi çeken bir şeyden bahsedeyim. Odadaki memurlardan iki tanesi türbanlıydı. Türbanlılardan bir tanesi sonradan girdi odaya. Başı tutucularınki gibi boğazdan sıkmalı şekilde örtülü ama alttaki etek dizde, çoraplar ten renginde ama parlayan cinsten bir model olduğu için eşcinsel olarak bile dikkatini çekiyor insanın. Sahi baş niye örtülür? Din neden kadınların başlarını örtmesini istemiştir? Mahrem olduğu için değil mi? Peki saç mahrem de bacaklar, kalçalar, göğüsler mahrem değil mi? Neden o hatlar direkt "ben burdayım" dedirtiliyor. "İdeolojik örtünüyorlar" dedin mi kabul etmiyorlar? Din, "Saçınızı saklayın, nerenizi açarsanız açın" mı diyor? Bir şey yapıyorsanız çelişmeyin de inandırıcı olun bari. Gerçekten nereye gidersek gidelim, türbanlılarla karşılaşıyoruz artık. Bu, oralarda çalışıp başlarını örtmek isteyip de örtemeyenlerin yasadan faydalanmasının sonucu mu, türbanlıların kadroya dahil edilmesi mi? "Ne var bunda, toplumun kamuya yansıması" diyebilirsiniz ama toplumumuzdaki örtünme kamudakiler gibi sıkma boğaz şeklinde sembolik değil ki.
Her neyse Tüketici Haklarını Koruma Derneğinin, davamın takipçisi olabilmeleri için mağduriyet yaşamam gerekiyormuş. Yani alış-verişi yapıp kazıklanmalıymış ve kanıt için de fiş gibi, fotoğraf gibi resmi belgeler gerekiyormuş. Her yerde aynı zihniyet. İlla canın yanacak ki öyle zahmete girsinler. Hep diyorum. Benim hak konusundaki amacım kendimi korumak değil, mağduriyet yaratanları durdurmak. Ben bir şekilde koruyorum, korurum da kendimi. Beni Maliye'ye yönlendirdiler.
Maliye de aynı şeyi söyledi. Usulsüzlüklerini uygulamalarına izin vermeliymişim ve ondan sonra harekete geçebilirlermiş resmi kanıtlara dayalı olarak.
Tüketici Haklarını Koruma Derneği'nin gitmemi önerdiği diğer bir yere, Zabıta'ya gittim son olarak. Onlar reyon fiyatıyla etiket fiyatının birbirini tutmadığına ve kasada farklı fiyat uygulandığına dair tutanak tuttular. Görelim, bakalım ne olacak.
Dönüşte Ödemiş Müzesi'nin Denizli'de açtığı sergiye gittim ve kafamı biraz dağıttım. Marketten de ihtiyaçlarımı temin ettim. O anda, alış-veriş sistemindeki hızlı değişimi düşününce dünyanın ne kadar hızlı dönmeye başladığını düşündüm. Eve gelince yemek hazırlaken telefonumu kaybettiğimi fark ettim. Sabahları badminton oynamaya gidiyorum ya, mutlaka orada unutmuşumdur diye düşündüm ve yemeği bırakıp bisikletime atlayıp spor salonunun yolunu tuttum. Herkes gitmiş ama kantinci oradaymış. Ona bırakmış olabilirler diye ona sordum önce. Beraber salona indik ve benim telefon orada duruyordu. Sevindim mi, e yani!
Herkes öyledir ama ben bunun daha bir farkındayım. Ne zaman obsesifliğimi depreştiren bir olay olsun, o olaya yoğunlaşıyorum ve aklım başımda olmuyor. Daha da önemlisi, vücudum direncini yitiriyor psikolojime paralel olarak. O kadar dirençsizleşiyorum ki, fiziksel olarak küçük bir etkiyle yatağa düşebiliyorum artık.
Bu kadar kafaya takmamamı tavsiye edebilirsiniz ama ben haksızlığa zerre kadar bile gelemediğim için, benim Bir kuruşluk hakkım bile, başkasının trilyonluk servetinden daha önemli geliyor. sanırım insan kendi haklarına duyarlı olursa, başkalarının hakkına öyle duyarlı olabiliyor. Eğer haksızlıklar ülkesinde yaşıyorsak, bunun sebebi kendi hakkımızı aramamamızdan başka bir şey olabilir mi? İki-üç gündür yaşadığım ve etrafıma yaşattığım stresin sebebi de maruz kaldığım haksızlıktan başka bir şey değil. Sıkıntı verdiğim herkesten özür dilerim beni affetmeseler de.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder