Dünyada gerçekleşme ihtimali olsa ve sadece bir dilek tutma hakkım olsa, eşcinselliğin kabul edilmesi, normal karşılanmasından falan önce, herkes için önemli olmayabilir ama, ben herkesin sorunsuzca kalabileceği bir "dört duvar"ının olmasını isterdim. Belki iş, kariyer daha lüks ortamlarda yaşama imkanı sağlayacaktır ama hayatta hiçbir şeyin garantisi yok ki. Gerçi "Can güvenliğinin olmadığı bir dünyada dört duvar neyin garantisi?" diyebilirsiniz ama yaşadığımız sürece bence bir insanın en büyük güvenlik garantisi evidir. "Nereden çıktı şimdi bu ev konusu?" diyebilirsiniz. Benim hep önem verdiğim bir konudur zaten de, bir TV dizisinde de bir kadının sığıntı olması ve sırtını döndüğü kişilere bile bu sığıntılık yüzünden muhtaç olması, bu sığıntılık yüzünden şiddete bile razı olması bu konuyu dile getirmeme sebep oldu.
"Dört duvar neden bu kadar önemli?" diyebilirsiniz. Dört duvar benim için "ülke" demek, "devlet" demek, "özgürlük" demek, "kimseye muhtaç olmamak" demek, "kimseye boyun eğmemek" demek, "özgüven" demek, "ezilip-büzülmemek" demek... Dört duvarın sağladığı konfor benim için saymakla bitmez...
Ben yapım gereği hassas birisiyim, dolayısıyla alıngan birisiyim de. Alınganlığım da insanların yapılarından yansıyan bana uymayan davranışlarından değil, sadece insanlara olan uymayan taraflarımla kimseye yük olmak istemememden. O yüzden nereye gidersem gideyim, eninde-sonunda kendi krallığıma-evime dönmek isterim. O yüzden, herkesin kendini benim gibi sığıntı hissetmemesi için mutlaka evlerinin olmasını isterdim. Bir anlamda hiç kimsenin ev sorununun olmamasını isterdim. Devletlerin de ilk politikası insanların sokakta kalmaması olmalı. İnsanlar bu yüzden sosyal ihtiyaçlarını kısmak zorunda da kalıyor. Yani hayatları boyunca bir ev sahibi olabilmek için, tüm imkanlarından kısıtlı yaşıyorlar ev parası biriktirebilmek için veya kazandıkları ne ki büyük bir kısmını kiraya veriyorlar. Tabi benim ev konusuna önem vermemin sebebi insanların açıkta kalmalarını istemememden kaynaklanıyor ama en çok sığıntılıktan dolayı psikolojilerinde oluşan ağır yükten kurtulmaları için. Aslında hem fiziksel olarak, hem de psikolojik olarak insanın sağlığı için ev konusu çok önemli.
Ev konusu önemli de insanın vatansız kalması, vatansız olması da evsizliğin daha büyük boyutu sanırım. İnsanlar siyasi sebeplerden dolayı coğrafyalarını terk etmek zorunda kalıyorlar. Terk etmek kelimesinin hafif kaldığı kaçmak durumu da söz konusu. Bu kaçışlardan kaçlarca insan telef olmuştur acaba? Ne büyük felaketler ve katliamların yaşandığını biliyoruz zaten. Ama bizler hep bu kaçışların felaketle sonuçlanmasında bile mağdur olanlara suç yüklemekten çekinmiyoruz. İnsanların evlerinden, yurtlarından atılmaları çok acı ve bu atılmalara bahaneler yaratılması da çok utanılası.
"Ya bu deveyi güdeceksin, ya bu diyardan gideceksin" veya "Ya sev, ya terk et" gibi sadece iki seçenekli dayatmalara maruz kalmak çok zalimce. Zalimliğin de zalimliği. Nereye gidecek ki bu insanlar? Hem niye gitmek zorundalar. Gönderme hakkını nereden buluyor bazıları? Hadi bazıları buluyor da bütün insanlık buna nasıl seyirci kalabiliyor? Hükümetler mi toplumun aynası, toplum mu hükümetlerin aynası? "Al birini, vur ötekine!". Atasözleriyle insanlığı anlatmak da çok kolay oluyor.
Yollara düşen insanları düşünüyorum, yani mültecileri. Ne kadar hafife alıyoruz mülteci olma durumunu. O konumda olmamak, durumun vahametini anlamamızı güçleştiriyor sanırım. Bir insan keyif olsun veya lüks yaşamak için sıfırdan başlamak ister mi? Macera olsun diye ülke-ülke dolaşanlarla karıştırmıyorsunuzdur anlatmak istediklerimi umarım. İnsanlar savaştan kaçıyor, zulümden kaçıyor. Ve neyle karşılaşacaklarını bilmiyorlar bile. Hem mülteci olmak öyle "tek tabanca"lık bir durum değil ki. Sırtında çocuğu olan, dil bilmeyen, yeni bir kültüre uyum sağlaması söz konusu bile olmayan insanlar mülteciler. "Koskoca dünyada yer bulamamışlar" diyeceğim ama ayıp olacak mültecilere, "yer bırakılmamış" diyelim.
Hadi bir ülkeden gitmek zorunda kaldı insanlar. Peki onları kabul etmek niye bu kadar zor? Karınlarını doyuracak imkanlarınız mı yok, yoksa yıllık kişi başına 100 Bin Dolarlık sömürge keyfinizden feragat mı etmek istemiyorsunuz? Ben Batı'nın en çok bu sahtekar yüzünden iğreniyorum işte. Eşitlik var, demokrasi var ama "hep bana, hep bana!". Kendi dışındakiler ne olursa olsunlar! Sanki mağdur durumdaki insanlar başka dünyaların insanları.
Hani çok şey mi itiyorum bilmiyorum da, bir insanın yapısına bir kültür uymuyorsa, kendilerine uygun Devletlere iltica edenlere (Zaten etmek isteyenler de etsinler ve Devletlerin de kabul etme zorunluluğu olmalı) başlarını sokacakları ev verilse ve temel ihtiyaçları mecburi olarak karşılansa. Bir nebze yapılıyordur bunlar ama bütün ülkelerde aynı mı ve de tatmin edici mi? "Bütün dünyanın maddiyatı cebinde olanlar acaba hesaplarının kabarık olmasından nasıl bir haz duyuyorlar?" diyeceğim ama bu da bir çeşit krallık sanırım; Siyasi olarak egosunu tatmin edemeyen, sömürgecilikle egosunu tatmin ediyor.
Konu nereden nereye geldi ama, aslında hayatta insana dair her şey birbiriyle bağlantılı. Benim istediğim gibi herkesin eşit olabilme durumu söz konusu olsa bile, bunu kimsenin isteyeceğini zannetmiyorum. Nedir ki bu insanların birbirinden üstün olma hırsı? Sanırım eksikliklerinden kaynaklanan aşağılık komplekslerini, görgüsüzlükle tatmin etmeye çalışıyorlar.
Ayrımcılıkların başı Devlet olmasına rağmen bir şey daha istiyorum Devlet'ten. Özellikle ayrımcılığa maruz kalanların sığınma, barınma haklarını öncelikli olarak göz önünde bulunduran bir politika izlemesini istiyorum. Bir Devlet hangi görüşe sahip olursa olsun, hangi ideolojiyi hedef haline getirirse getirsin, insanların barınma hakkını teslim etmelidir. Özellikle eşcinseller gibi heteroseksizmin evsiz bıraktığı kesimlerin ücretsiz olarak barınma hakkı olmalı. Tabi Devlet hemen düşünecektir ama neyi; "Eşcinsellere ev verelim de fuhuş yuvasına mı dönüştürsünler?". Sen iş verirsen, aş verirsen bakalım kaç eşcinsel istemediği bedenlerin altına yatmak isteyecek? Denediniz mi eşcinsellere haklarını vermeyi? İnsanca yaşama hakları ellerinden alınanlara hiçbir şans tanımıyorsunuz ki? "Aile" diyorsunuz aile kurma hakkı vermiyorsunuz, "3-5 çocuk" diyorsunuz çocuk sahibi olma hakkı vermiyorsunuz, "çalış" diyorsunuz çalışma hakkı verilmiyor. Çalışanlarınki de heteroseksizmin kesesine kar kalıyor. Devlet heteroseksüellere bire beş veriyor, eşcinsellerden alıyor ama hiç geri vermiyor. Hani bütün insanlar eşitti? Eşit ama heteroseksüel olmak koşuluyla. Toplumda neler idealize edilmişse, ona uyanlara eşit hayat. Bu dünya insanlıktan uzak egoların savaş alanı gibi geliyor bana. Ne anlatsak boş!!
Bazıları dilek konusunda bireysel olarak hak kullanabilir ama benim hayatta her istediğim oldu. Çünkü ihtiyacım olmayan hiçbir şey istemedim. Mesela bazılarının ulaşmak istediği bir şeye ben laf olsun diye ulaştığımda bana çok anlamsız geldi. Hayat zaten herkesin ihtiyacını karşılayabileceği bir düzeneğe sahip. Ama bazıları bu ihtiyaçlara el koymuş ve bizim haklarımızı bize pazarlıyor. İhtiyacından fazla haklara sahip olmayı bir şey sanıyorlar ne menem bir şeyse. Ben bireysel olarak sadece temel ihtiyaçlarımı en asgari düzeyde karşılamak, bir de sanatsal bazda takipçi olmayı istedim hayatım boyunca. O kadar. Fazlası bozar zaten beni!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder