Üniversitelerimizin birinde lezbiyen ilişkiyi anlatan bir akademisyene soruşturma açılmış. Yardımcı Doçent de " Türkiye’de işlenen suçların yüzde 50’si cinsel suçlar. Hukuk Fakültesi öğrencileri savcı, hakim, avukat olacak. Bunların nasıl çözümlemelere tabi olacağını öğrenmeleri lazım. Nasıl ’Tıpta ayıp yoktur’ deniyorsa, hukuk fakültelerinde de aynısı geçerli olmalı. Çünkü hukuk fakültelerinin gerektiği ölçüde gereken ayrıntılara girmek suretiyle bu bilgileri öğrencilerine vermek zorunda olduğunu düşünüyorum." diyerek kendini savunuyor. Şikayet sebebi porno içerikli kelimeler kullanılmasıymış.
Çok basit kaçacak ama şikayette bulunanlar üniversitede okusalar da, üniversite mezunu olsalar da "doğa" konusunda, "hayat" konusunda cahil kalmış kişiler. Cahil kalmaları da tabi çocukluktan itibaren içselleştirilen ahlakçılık. Ahlakçılık bilinç altına sabitlenen öyle kötü bir şey ki, kişiler toplumsal bazda gerçeklerle yüzleşmeye cesaret edemiyorlar. Çünkü ahlaksal kavramlar yüzünden dışlanmaktan korkuyorlar. Bu dışlanma korkusu yüzünden cinsellik gibi tabulaşmış konularda konuşmak da suçluluk duygusu yaratıyor ve uzak duruyorlar suç sayıldığına inandıkları doğanın gerçeklerine karşı.
Heteroseksist sistemin istediği de zaten bireyleri baskı altında tutmak olduğu için, bu yerleşmiş ahlakçı yargıyı tereddütsüz savunuyor, adaletini de ona göre işletiyor, adalet sistemini ona göre kurguluyor. Bu şekilde oluşturulan adalet sistemi adıyla, yapısıyla çelişmek pahasına, çıkarına uygun düşeceği için çelişkili adalet dağıtıcıları yetiştiriyor.
Yanlışların bir yerlerden kırılması gerekiyor ama hem sistem, hem de sisteme dahil edilmesi için çaba sarf edilen sistemin elindeki yeni nesil doğal, doğru cesaretlere ne yazık ki izin vermiyor. Çünkü sistem egemenliğini kaybetmek istemiyor, sistemin elindekiler de dışarıda kalmaya cesaret edemiyor.
İnsanların yanlışlıklar, cahillikler yüzünden canları yanmasına rağmen doğru olan doğal tarafta yer almak istememesiyse, değişimi, dönüşümü zorlaştırıyor. Kısır döngünün içinde görecekleri zarardan mümkün olduğu kadar kendilerini uzak tutmaya çalışıyorlar ama bunun hiçbir garantisi yok. Canları yanınca akılları başlarına geliyor ama gene de bunda kendilerinde bir suç aramıyorlar. Yanlışlara teslim ediyorlar kendilerini gene çözüm için. Çünkü kendilerini doğrunun geleneksel yapı olduğuna inandırılmışlar. Kendilerine zarar veren ahlakçılığın kendilerini koruduğuna inanıyorlar.
Oysa ahlakçılık bir hapis şeklidir ve doğanın gerçeklerine yenilmesi kaçınılmazdır. İnsanların kendi dünyalarında kendilerine eziyet etmeleri çok acı ve zavallıca. Canları yanıyor ama hala kendilerine gelemiyorlar, kendilerini bulamıyorlar ve yanıp-yanıp gene ateşin içine atıyorlar kendilerini. Cahillik mi sadistlik mi çözemedim. Sanırım cahilliğin normalleştirdiği sadistlik.
Hayatı direkt yaşamak yerine dolambaçlı yollardan kendilerini tatmin etmeye çalışıyorlar ve bunun nedenini sorgulama zahmetine girmek istemiyorlar. Çünkü ahlakçılık buna izin vermiyor. Ayrıca sistem de maddi-manevi rantı için doğru çözümü önermiyor. Doğru çözümü önerenlerse azınlıktan da az oldukları için kaale alınmıyor.
Ne mi yapmak gerekiyor? İnsanların kendi tercihi! Ya çamurun içinde başka hayatlar yaşayacaklar, ya da ahlaksızlık olarak adlandırılan doğal yaşama, özlerine dönecekler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder