Deniz ekonomik amaçlı dil öğrenme bahanesiyle arkadaşının orada yaşamasının fırsatıyla Amerikaya, New York'a gider. Orada eşcinsellerde en çok dikkatini çeken anoreksiya'ya yakalanmaları, yani zayıflık takıntıları ve kendilerinden büyük kocaman çanta taşımalarıymış.
Her neyse okulun ilk günü hoca sınıfa girer-girmez "Hi guy" diyince, en önde otura Denizi'n gözleri koca-koca olmuş "Hoca benim eşcinselliğimi nereden anladı acaba?" diye. En ön sırada da oturunca ve hocayla göz-göze gelince kendisine söylediğini zannetmiş. Bi' arkadakilere, bi' yan taraftakilere bakmış "Acaba çok mu belli oluyorum?" diye. Sonra "Bu sınıf tamamen eşcinsellerden mi oluşuyor, beni bilerek mi eşcinsel sınıfa verdiler" diye de şüphelenmeden edememiş.
Tabi sonradan öğrenmiş "Guy" kelimesinin arkadaş anlamına geldiğini, "Gay" kelimesiyle karıştırdığını ama bu yanlış anlama okulun ilk günü içselleştirilmiş homofobisini depreştirmiş.
Eşcinselerimize sorsan hiç homofobik değillerdir. Yani gönül rahatlığıyla, gizli-saklı da olsa cinsel ilişkilerini gerçekleştirebiliyorlarsa, artık barışılmayacak bir tarafı kalmamamıştır eşcinselliğin. Peki bunun eşcinselliğe ne kadar katkısı vardır açık eşcinsel olmadıktan sonra? Sen barışmışsın eşcinselliğinle, çevrenle-toplumla barıştıramamışsın ne önemi var? Kendini koruyabiliyor musun homofobiden gizli eşcinsel olarak kendinle barışsan da?
Homofobik olmadığını iddia ediyorsun ama küpeler kulakta hala sol tarafta, "Gay misin?" diye soranlara "Ne alaka" deniliyor, "İbine" diye laf atıldığında köpürülüyor aşağılanmış hissedildiği için. İnsan kendini cinsel yöneliminden dolayı aşağılanmış hissediyorsa, sorumlusu kendisidir. Kendinden eminsen, eşcinselliğinle övündüğün kadar barışıksan bu erkeklik kompleksi ve içgüdüsel tepkiler niye?
Galiba biz homofobiyi yanlış ve de eksik biliyoruz. Toplumda-dışarıda açık bir şekilde direkt eşcinsel nefret, şiddet ve cinayetine maruz kalıyorsak, sadece bunu homofobi zannediyoruz. Oysa dolaylı olarak maruz kaldığımız ayrımcılıklar da birer homofobi ve üstelik çaresiz bıraktığı için en tehlikelisi. Arkadaşlarının senden uzaklaşması, iş yerinden bahanelerle uzaklaştırlman, ailenin korumak amaçlı baskıları...
Ya kendimizin eşcinselliğimiz öğrenilecek diye korkularımız, işimi-okulumu-ailemi-arkadaşlarımı kaybedeciğim diye kendimizden-eşcinselliğimizden ödün vermemiz ve gereksiz yere zaman kaybettiren erkekleşme çabalarımız. Maddi-manevi çıkarların dayatmasıyla da olsa, insanın kendisini başkalarından kaçırması da homofobidir. İnsanın kendi gerçeğinden her ne şekilde olursa olsun belli zaman ve mekanlarda da olsa kaçması, tam anlamıyla kendisiyle yüzleşememiş anlamına gelir.
Canını ve geleceğini mi düşünüyorsun? Garantisi var mı ikiyüzlülüğünün sonsuza kadar devam ettirileceğinin? Hem başkası olarak ne kadar tam yaşayabilirsin ki? Gözettiğin çıkarlarına değiyor mu yarım-yamalak suçluymuş gibi yaşamak? Psikolojini bir düşünsene. Hep eşcinselliğim öğrenilecek korkusuyla psikolojin sürekli çatışma halinde kendinle.
Ayrıca o kadar da eşcinselliğinizin bilinmediğine, erkek zannedildiğinize güvenmeyin. Neyin ne olduğunu herkes biliyor zaten, yani eşcinselliğiniz biliniyor. Siz sadece bilinmesini istemediğiniz için bilinmiyormuş gibi kendinizi kandırıyorsunuz. Evlendiniz, çocuğunuz mu oldu? Güldürmeyin Tanrı aşkına. Bu ülkede % 10 ortalamaya göre 7-8 milyon eşcinsel yaşıyor en azından. Kaç tanesi bekar bu eşcinsellerin? Hepiniz kendinizi kandırıyorsunuz işte, kandırmaya da devam edin.
Açık olmak, deşifre olmak olarak tabir ediliyor toplumumuzda eşcinseller arasında bile. Yani açık eşcinsel olmak onlara göre bile ayıp bir şey. Çünkü kendileri inanmıyorlar eşcinselliğin doğallığına, doğruluğuna ki, tam anlamıyla barışabilsinler. Bir de ben eşcinselliğimle barışığım diyorlar. Barışıksan eşcinsel olarak yaşa ki, başlarda sıkıntı çeksen de uzun vadede eşcinsellik rahatlayacağı için, gelecek nesil eşcinsellerimiz için yatırım olsun, belki sen de yakalayabilirsin eşcinselliğin huzurunu ucundan da olsa. Tabii ki şu anda senden ve anı yaşamaktan önemli bir şey olamaz değil mi? Bizden öncekiler böyle düşünmüş, bizde böyle düşünelim, eşcinselliğimizle barıştık diye kendimizi kandırıp eninde sonunda kaçınılmaz olarak homofobiye maruz kalalım, kalsınlar daha sonraki eşcinseller de.
İçselleştirilmiş homofobiyi sözlükler, toplumun eşcinselliğe bakış açısından dolayı, eşcinselin kendini-eşcinselliğini değersizleştirmesi olarak tanımlıyor. Peki insan çıkarları içinde olsa kendini gerçekleştiremedikten sonra ne kadar değerli hissedebilir? "Ben değerliyim ama heteroseksizme layık görmediğimi için kendimi, saklanıyorum." anlamını taşımaz mı bu? Eğer eşcinsellik değerli bir yönelimse göster eşcinselliğini kardeşim. Çünkü toplum nezdinde senin-eşcinselliğinin değersiz görülmesi, senin gizli bir eşcinsel olarak yarattığın algı. Sen istediğin kadar kendinle barışmış ol, oluşan bu algı eninde sonunda sana yansıyacak ve seni gene değersiz hissettirecek, daha da baskılanmana sebep olacak, dışarıdan gelen homofobiyi de azdıracak.
Sen ne kadar homofobik değilim desende, eşcinselliğini heteroseksizmle barıştıramadığın sürece homofobiye maruz kalmaya mahkumsun ve dışarıdan gelen homofobi seni kaçınılmaz olarak homofobikleştirecektir, eşcinselliği normal karşılamamana sebep olacaktır, "Keşke eşcinsel olmasaydım" dedirtecektir.
İnsanın içselleştirilmiş homofobik sayılması için de illa ki direkt şekilde kendinden nefret etmesi gerekmiyor. Kendinden hangi amaçla olursa olsun en küçük kaçışlar da, hangi boyutta olursa-olsun yarattığı homofobiden dolayı içselleştirilmiş homofobik sayılır. Sonuçta kendini değersiz hissettiğin, zorda kaldığın anlar değil mi kendi eşcinselliğinden nefret ettiğin anlar. Kendi değersizliğinden veya kaybedeceklerinden-kendin olarak kaybedeceklerinden dolayı çekmiyor musun geriye kendini? Kendine başka anlamlarda güveniyorsan, eşcinsel olarak güveneceksin eşcinsel kardeş. Güvenemiyorsan, sen de bir homofobiksin. İki yüzlülük korkaklıktır, ikiyüzlülük kendinle barışamamaktır.
Dışarıdan gelen homofobi-eşcinsel nefretiyle, içselleştirilmiş homofobiyi-kendimizle barışamamayı ayrı tutmak gerekir ama, ne kadar dışarıdan gelen bir nefretle de olsa-oluşsa da, aslında nefrete, şiddete ve cinayetlere sebep olan homofobinin de kaynağı aslında biz değil miyiz? Homofobiklere korkularımızla-kaygılarımızla o cesareti biz vermiyor muyuz?
Türkiye'de on milyonluk bir eşcinsel topluluğa karşı kim ne yapabilir ki? Hem kim ne yapsın biz eşcinselliğimizle barıştıktan sonra? Biz genetiğimizde var olan doğal cinsel yönelim hakkımızı istiyoruz. Bunun çevreyle, kültürle, yapıyla, sistemle, bilimsellik dışında hiçbir şeyle alakası yok ki? Yemek-içmek, uyumak gibi insanın en doğal hakkıdır cinsellik ve bu da bizim-eşcinsellerin en doğal hakkıdır. Bundan ötesi var mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder