Mahremiyet insanoğlunun üzerinde baskı oluşturan, köşeye sıkıştıran, tükenme noktasına getiren en büyük şantaj unsurudur. En önemli mahremiyet de heteroseksizmin dünyayı kontrolü altında tutmak için tabulaştırdığı cinselliktir. Bir namus, ölüm-kalım meselesidir cinsellik. Ne özgürce yaşanılabilir, ne de yaşanmadan durulabilir. Özgür yaşamak istiyorsan gizli-saklı, kendin olmadan başkaları gibi toplumsal kurallara uygun şekilde görev gibi yaşamak istiyorsan heteroseksizmin varolmasını sağlayan en önemli kurumu aileye dahil olmak zorundasın.
Aile çatısı dışında yaşanılan cinsellikler zinadır, ahlaksızlıktır! Bu ahlaksızlığın tek dayanağı ise başımıza taş yağacak korkusudur. Cinselliğini doğasına uygun yaşayanların ahlaksız olarak işaret edilmesinin sebebi de, ahlaksız olarak yaşadığı iddia edilenlerin başına taş-maş yağmaması, kendini gerçekleştirebildiği-tatmin edebildiği için mutlu-huzurlu-pozitif yaşaması, o korkunun bir safsata olduğunu özgüveniyle çürüterek heteroseksizme göstermesi, başkaldırı örneği oluşturmasıdır.
Herkes ahlaksızlık olarak ilan edilen baskı unsurlarının birey olmayı engelleyen, bireyleri toplumla birlikte kendi içinde de psikolojik savaşa sokan, sadece heteroseksizmin varoluşu için insanları kendisine köle yapan asılsız-dayanaksız bir çıkar unsuru olduğunu öğrenirse, varolan bu baskıcı sistemin sonu olur çünkü.
O yüzden daha çocukluktan itibaren insanların tek başına ayakları üzerinde duramaması içselleştiriliyor. Hep büyüklere saygı, hep büyüklerin sözünden çıkmama, onlardan ayrılsan bile hep eteğinin dibinde, uzaklara gitsen bile hep onların düşünce yapısının kontrolü altında olmak zorunda kalıyorsun.
Zaten baskıcı örümcek ağı beynini kapladıysa, büyüklerin yani heteroseksizmin kontrolüne bile gerek kalmıyor artık. O yapıyı içselleştirdiysen otokontrolün heteroseksizme uygun olarak çalışacaktır. Pişmanlık denilen duygu heteroseksizmin ta kendisidir çünkü. İnsan mutlu olduğu bir şey yapınca pişman olur mu? Hayatta insan doğasına aykırı bundan daha büyük bir çelişki olabilir mi?
Asıl konu noktamıza gelirsek yaşadıklarından-kendini gerçekleştirmelerinden dolayı en büyük pişmanlığı eşcinseller duymaktadırlar. Basit bir dille anlatırsak, cinsellik ihtiyacı duyulunca eşcinselliğin ayıp-günah olduğu akıllardan tamamen çıkar veya çıkmasa bile cinselliğin önüne geçemez bu heteroseksist normlar-doğrular ama yaşandıktan sonra "Ben ne yaptım, gene günah işledim" duygusuna kapılınır ve bu en son eşcinsel beraberlik olur tövbe edilerek. Ne zamana kadar? Tekrar cinsel açlık oluşuncaya, tekrar boşalma ihtiyacı olana kadar.
Kişi kendini bulmadıkça, kendisiyle barışmadıkça, kendisini heteroseksizmin manevi dayatmalarından soyutlayamadığı sürece kendisiyle toplumsal kurallar arasında çatışmaktan bir türlü kurtulamaz. Kendisi olarak yaşamak da zordur heteroseksist bir toplumda, toplumsal olarak yaşamak da zordur kendisinden kurtulamayacağı için.
Saldırganlık işte bu içsel çatışmanın dışa yansımasıdır. Heteroseksizmin istediği de bu zaten. "Hiç kimse kendi yolunu bulamasın, benim yolumdan gitsin. Gitmeyenleri biz yola getirmesini biliriz, heteroseksist yolu bulamayanlar da ya öteki olur ya da psikopat."
Öyle değil mi ama? Kaç tane kendisi olabilmiş, eşcinselliğiyle barışmış, erkek egemen yapıyı cinsel yönelimiyle kafa tutabilmiş eşcinsel var? Kendi-kendine, kendi aranda "Ben eşcinselim" demekle mutlu bir eşcinsel olunmuyor. İki yüzlülük ne kadar mutlu edebilir insanı. Bu toplumda eşcinsellerin tamamına yakınının içselleşmiş homofobisi var. Olmayanlarınsa kaybedecek bir şeyi kalmadığı veya kendini doğaya-kendi gerçeğine adadığından, bireysel değil evrensel kaygı taşıdığındandır.
Heteroseksist toplumda da en büyük mahremiyet-gizlilik eşcinselliktir ve en çok eşcinseller cinsel yönelimleri yüzünden kendilerini baskı altında hissederler ve en çok onlar tehdide, şantaja maruz kalırlar. Bunda toplumun eşcinselliğe bakış açısıyla birlikte kişinin kendisinin de eşcinselliğin-in doğruluğundan-doğallığından şüphe etmesi önemli rol oynar. Haklı olarak manevi barınma-geçinme gibi yaşamsal güvencelerini kaybetme korkusu eşcinselliğin-in mahrem kalmasının çok önemli sebepleridir ama daha çok toplumun dışında kalma korkusu, erkekliğine helal getirmenin hesabını verememe korkusudur. Ne diyecektir ailesine, arkadaşlarına, akrabalarına? "Ben ibneyim kime ne" mi? Onu deme noktasına gelse zaten ne korku, ne baskı hissedecektir, ne de korku-baskı olacaktır. Toplumsal baskının oluşmasına kendi korkularımız sebep oluyor zaten.
Ben eşcinselliğimi açıkladıktan sonra çevreme, üzerimden dünyanın en ağır yükü kalktı. Herkes eşcinselliğimi biliyordu, herkes arkamdan dedikodumu yapıyordu ama hiç kimse bana cinsel yönelimimden dolayı ne baskı, ne de şantaj yapabiliyordu artık. Ben topluma göre yoldan çıkmış biri olduğum için onların sularında yüzmüyordum ve sularını bulandırmıyordum çünkü. Onlar da zaten benden uzak duruyorlardı veya bir noktaya kadar sınırlarına yaklaşabiliyorsun. O da çıkarlarına alet olduğun ölçü de. Yoksa eşcinsellik falan bulaşır toplumsal dedi-kodu mahiyetinde, onu da eşcinsel zannedebilirler.
İşin kötü tarafıysa açık bir eşcinsel olduğun için, işsiz-aşsız, her türlü ayrımcılığa, şiddetlere-cinayetlere maruz kalman, küçük görülmen, değersiz davranılman, toplum tarafından en azından dolaylı da olsa yalnız bırakılman. Daha ne olsun diyenleri duyar gibiyim. Ama insanın kendisi olması, eşcinselse eğer eşcinsel olması kadar güzel, değerli bir şey yok hayatta, olamaz da. Resmen kendini gerçekleştiriyorsun özgür ve hür iradenle kafanın içinde. Varsın toplum reddesin, dışlasın. Kendimle barışığım ya, kafamda çatışmalar, savaşlar yok ya.
İnsan kendisiyle barışık olunca, inanın mücadele yolları ve şekilleri de daha insancıl ve barışçıl oluyor. Çünkü doğruluğuna inandığın bir şeyin yani eşcinselliğin savunuculuğunu yaparken üste çıkma, öfkeyle-bağırmayla kendini yırtma, haklı çıkarma ihtiyacı hissetmiyorsun. Bu şekilde haklılığını ispat etme ancak bahane yaratan haksızların gözdağı verme şeklidir. Eşcinsellik doğanın bir gerçeği olduğu için eşcinsellerin heteroseksistçe şiddetli yollarına ihtiyacı yoktur içinde bulunduğumuz yaşamda olduğu gibi. (Bugün kaç cinayet işledi acaba heteroseksizm?)
Eşcinselliğin mahrem olmasına biz eşcinseller de katkı sağlıyoruz kendi gerçeğimizden utanarak. Gerçek anlamda "Ben eşcinselim" diyemediğimiz, ve eşcinselliğimizle barışamadığımız, heteroseksizme eşcinselliğimizi kabul ettiremediğimiz sürece de bu mahremiyet, baskı, şantaj, ayrımcılıklar, cinayetler devam edecektir ne yazık ki? En büyük zararı eşcinselliğimizi kafamızda halletmediğimiz için kendi-kendimize verdiğimizin farkına varalım artık. Önce kendimizle barışalım, önce kendimizle sevişelim.
Tabbi heteroseksizm her konuda olduğu gibi buna da bir kulp takmış "teşhircilik" veya "röntgencilik" diye. Ama heteroseksizmin kendi çıkarına uygun olan teşhir ve gözetleme asla sapıklık olmaz. Sadece cinsellik olursa öyle sapıklık sınıfına girer "teşhir" ve "röntgen"! Oysa içinde yaşadığımız dönem ve kültürde insanları kompleksliliğe iten ve maddeciliği yaşamın hedef noktası, gücü haline getiren görgüsüzlüğün bini beş para. CHP Milletvekili Şafak Pavey ne güzel demiş; "Mecliste protezimin görünmesinden rahatsızlık duymuyorum. Sadece bazı fakir ülkelerde çalışmalarım sırasında protez alamayan kişilere karşı ayıp olmasın diye pantolon giyiyordum."
Oysa cinselliğimiz parayla satın alınan (alınabildiği halde) veya birinde olup, birinde olmayan bir şey değil. Uyku gibi, yeme içme gibi sağlıklı her bedenin "bedelsiz ve edersiz" gerçekleştirebileceği temel bir eylem. Buna pantolon giydirmenin, çarşafa sokmanın veya perdelemenin hiçbir anlamı yok toplumsal normlara dönüşmüş kişisel-keyfi yasaklamalardan başka. Biz cinselliğimizden-cinsel yönelimimizden utanmazsak, kimse bizi utandıramaz.
***
Sonradan ilave; 2 Kasom 2011
Arkadaşlarım, eşcinsel arkadaşlarım tabi, hatta bana en yakın arkadaşlarım açık eşcinselliğimden ve mahremiyetsizliğimden dolayı utandıkları için benimle yan-yana görünmek, bilinmek, anılmak istemiyorlar. Oysa eşcinselliğimi yok sayan heteroseksizmin çıplaklığa dayalı mahremiyetsizliğim, eş-cinselliğe dayalı ahlaksızlığım benim boynumda taşıdığım kolyem, alnımda taşıdığım nişanım, onurum, gururum, varoluş sebebim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder