Pazar günü kaybettiğimi, beşinci günde kazandım. Kaybettiğini kazanmak çok daha önemli sıfırdan kazanmaktan. Çünkü uzun süreli sahip olduğun bir şeyi kaybetmenin acısı, yeni kazanılmış bir şeyin kayıp acısından çok büyük olduğu için kıyaslanamaz bile. Hele bir de sahip olduğunda emek varsa, güven varsa, hayat varsa, takıntılı olduğun en değerli şeyse tekrar kazanınca sanki yeniden doğuyorsun, ataletinden sıyrılıyorsun, yeni başlangıçlar için daha güçlü şevkleniyorsun.
Kaybetmek hayattan bezdiriyor, soğutuyor, içinden hiçbir şey yapmak gelmiyor, hep erteliyorsun aciliyetlerini bile onu tekrar kazanırım umudu yüzünden. Ben de beş gün boyunca kazanma isteğimi hiç eksiltmedim, hiç vazgeçmedim, hiç pes etmedim. Her umudumun yıkılmasından sonra yeni umutlar yarattım. Bu yenilgiye tahammülsüzlük değil aslında, değer verdiğin şeyin senin için çok önemli olmasıyla alakalı bence. Çünkü manevi değeri büyük olmayanlardan vazgeçtiklerim, pes etmekten rahatsızlık duymadığım kayıplarım çok olmuştur ve en fazla iki gün durmuşumdur üzerinde. Kolay vazgeçilmeyenler gerçekten emek verilmiş olanlaa oluyor.
Bir de insan kaybedince, kaybettiğinin değerini, önemini daha iyi anlıyor. Kaybetmemeyi öğrenmek gerekiyor ama kaybın önemini de anlamak için kaybetmeyi tatmak gerekiyor. Keşke kaybetmenin önemini kayıplar yaşamadan kavrayabilsek. İlla ki canımızın yanması gerekiyor demek anlamak için.
Ya geriye kazanılması mümkün olmayan kayıplar. O yaşam boyu insanın içinde üzeri örtülmüş sızım-sızım sızlayan bir acı olarak kalıyor. Geriye kazanılması mümkün olmayan kayıplar hep eksik yaşatıyor insanı, hep pişmanlıklar, hep umutlar içersinde, hep "Acaba geriye gelir mi?" mucizevi beklentisi içersinde yaşatıyor. Gelmeyeceğini biliyorsun ama onun enerjisini hep içinde hissediyorsun. Belki o enerji sadece bir özlemdir. Ama o enerji nasılsa hissediliyor işte. Belki herkes, her şey bir enerji olduğu için geriye dönüşümü olmayan kaybettiklerimizi kaybetmiş gibi hissetmiyoruz.
Ya gözden çıkardığımız ve hiç acı vermeyen kayıplar? Onlara hiç sahip olmak istememişizdir ki zaten. Hayatımıza geçici olarak soktuğumuz misafirlerdir onlar. Tabi inkar edilemez bütünün bir parçaları olarak birbirimize katkılarımız, kattıklarımız ama gerçek tamamlayıcısı değillerdir onlar.
Tekrar kazanıncaya kadar peşini bırakmadım dedim ya, bu süre boyunca tabi ki kendimi veremesem de rehabilite amaçlı kendimi çevreye bıraktım. Zaten seni tamamlamayan bütünün diğer parçalarının devreye girmesi gereken an, o an zaten. Onlar güzel fırsatlar için faydalı vesileler de oluyorlar, hatta yeni kapılar da açıyorlar sürprizler yapan, içinde uyuyan potansiyeli doğru tarafa yönlendiren.
Bu kayıp hayatımın önemli acı kayıplarından biriydi ama önceki deneyimlerimden vazgeçmemeyi öğrenmişim ki, geriye kazanmayı başarabildim, hem de vesilelerle umutlarıma yelken açarak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder