Çin'de nüfus planlaması gereği tek çocuk sahip olabilme hakkının, heteroseksist bir dünyada yaşanılmasından dolayı erkek çocuktan yana kullanılmasının uzun sosyalizasyon sürecinde eşcinsellerin kendileriyle barışmasını olumlu yönde etkiler mi, homofobinin azalmasına katkı sağlar mı?
İnsanların cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliği ne olursa olsun, temel bir ihtiyaç olan cinsellik olarak kendini mutlaka gerçekleştirmesi gerekir. Toplumsal baskı sebebiyle eşcinselliğini bastıranlar da, kendini heteroseksizmin içselleşmesiyle eşcinselliklerini gerçekleştiremeyenler de kaçınılmaz olarak karşı cinsle çözüyorlardı bu sorunu. İki biyolojik erkeğe bir kadın düşerse insan doğal olarak toplumsallıktan sıyrılıp doğasına dönebilir, çaresizlikten ve eşcinselliğini keşfederek cinselliğini yaşayabilir kendi cinsiyle. Toplumsal yapı da saldırganlık ve şiddete mahal vermemek için eşcinsel ilişkilere toleranslı olabilir, zamanla normal karşılayıp homofobi kısmen, belki uzun süreçte tamamen bitebilir. Buna doğanın kendi kendini onarması, heteroseksizmin zararlı bir yapı olarak kendi-kendini frenlemesi diyebilir miyiz?
Bugünkü haberlerde Çin'in tek çocuk politikası yüzünden ülkedeki kadın nüfusunun azaldığını yazıyordu. 100 kadına 163 erkek düşüyormuş. Bu durum sadece Çin'de değil, Hindistan, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan gibi Kafkas ülkeleriyle Balkanlar'da da varmış. Bütün dünyada kadın nüfusunun azaldığını, erkek nüfusunun kadın nüfusunun iki katı olduğunu, bunu günümüz nüfusuna 3 milyar kadın, 6 milyar erkek olarak uyarlarsak durum daha iyi anlaşılabilir.
Heteroseksizmin cinsiyet ayrımcılığının kendi elinde patlayacağının da bir işareti şu anda yaşananlar. Dün de Çin'de bir düğünde damatın gay sevgilisi tarafından kaçırıldığına şahit olmadık mı? Orada gay sevgiliyle gelin kavga ediyorlar, hatta dövüşüyorlardı. Gelin atmaca gibi gay sevgiliye saldırıyor, damadı kaptırmamaya çalışıyordu. Gelecekte demek erkek kıtlığı çekilecek, erkek cinsi makbule geçecek, eşcinseller artık erkeklerin şiddetine maruz kalmayacak ve eşcinsellerle kadınların mücadelesi başlayacak, eşcinsellerle kadınların sözde dostluğu da tarih olacak.
Heteroseksizmin kendi ayrımcı politikasının elinde patlaması dedim ama, bu politika ne yazık ki sadece erkek cinsine ait bir politika değil. Heteroseksizme sessiz kalan, boyun eğen, ayrımcılıklara itiraz etmeyerek heteroseksizmi besleyen, heteroseksist bireyler yetiştirerek katkı sağlayan, kendi yarattığı korku tünelinde çaresizliğini ve erkek egemenliğini tescilleyen heteroseksizmin bir parçası olan kadınlığa da ait. Kadınlık derken doğanın bir parçası, erkeklikten bağımsız kadınlıktan bahsetmiyorum, heteroseksizmin bir parçası haline gelmiş çaresiz kadınlıktan, korkuyu heteroseksizmin kaba kuvvetine-şiddetine silah olarak teslim eden kadınlıktan, gönüllü teslimiyetçilikten bahsediyorum. Endonezya'daki gibi kadınların kocalarına karşı tam olarak itaatkar olmalarını teşvik etmeye yönelik klüp kuran kadınlardan, kocalarına çok eşliliği hak gören ama buna karşılık kendilerine bu hakkı görmeyen kadınlardan bahsediyorum.
Dolayısıyla her ne kadar korkuyu, heteroseksizmi, çevresel tüm faktörleri içselleştirseler de, homofobinin de sorumlusu sessiz kaldıkları için erkeklerden daha çok kadınlardır, eşcinsellerdir. Kadınları-heteroseksüelleri cinsel yönelimlerini gözetmeleri bakımından heteroseksizmi beslemelerini anladık da kendisi olamayan, illa ki bir cinse ait olmak isteyen eşcinselleri bir türlü anlayamadık. Toplumsal ve biyolojik cinsiyetlerini bir tarafa bırakırsak, herhangi bir cinsiyet kimliğine ait olmayanlar kime yaranmaya çalışıyorlar acaba? Kendilerini sahte bir kimlikle gerçekleştirmeye mi çalışıyorlar diye düşünüyorum. Ama sahte bir kimlikle ne kadar kabul edilinebilir ki, hele ki heteroseksizm tarafından?
Velhasıl homofobiyi her kim ve ne olursa olsun heteroseksistler, heteroseksizm bitirecek. Sefam olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder