24 Haziran 2011 Cuma

Belki...

                                                                                               Photo: Halil Kandok

Eylül yağmurlarıydı sevgiye gebe bırakan
Nisan yağmurlarında felakete nişan olan
Pencere önünde biblo bir keman alçıdan 
Gece ve gündüz gibi her gün bitip başlayan
Neydi bizi bağlayan, neydi ayıran
Kötü güçleri bir nostalji bile ehlileştirmeyecekti belki
Bizim ki bir çabaydı atalete inat
Umutlarımız, sevgimiz yenildi mi düzeneğe
Karakterlerimiz de ele geçirilmiş miydi zaten
Biz de mi peynir gemisinin lafazonlarıydık
Farkında olamadığımız dünyayı aşkla inşa edebileceğine inanan
Kahramanlığa soyunan doğuştan yenilmişler
Kendini unutmamak için direnen
Aynadaki yansımalarımıza ukakalalık eden
Biz olamayanlar
Biz olmanın gereksiz olduğu evrende ben olabilmek için bile biz olamayan
Açmamış cennet çiçekleri
Matlaşmış çılgalar
Bakir kalmış elma çekirdekleri
Sevgi ütopyasının kandak'lanmış melekleri
Kendilerini kaybetmeyen ama kendilerini bulmasına engel olunanlar
Belki'nin çaresizleri
Belki'ye rağmen vazgeçmeyenler
Gözü arkasında kalanlar
Yarısını tamamlayamayanlar
Kaybedecek bir şeyimiz varmıydı ki umudumuzdan başka
Boşuna mı özlem bekçiliği yaptık yollara
Yazık değil mi bizi ayakta tutan heyecanımızı bırakmaya
Tango bize uğramadan hayal olarak mı kalacak
Gökkuşağı yağmurlarının sesini dinleyemeyecek miyiz Londra semalarında
Ya kır düğünümüz smokinler içinde heteroseksizme nispet
Mahcup mu olacağız şimdi ayrılığımızı bekleyenlere
Biz dememiş miydik diyenlere...

Not: Geçmişte yaşanılanlar karalanırken (klavyeyle bilgisayar tabanına), bir anlamı olabiliyor ama daha sonra tekrar okuyunca insan kendisi bile ne demek istediğini anlayamıyınca bir şeylerin yanlış-eksik olduğunu belli bir zaman sonra görebiliyor. Peki karşıdaki nasıl anlayacak senin ne hissettiğini? O yüzden fazla, hatta şifreli olmaya hiç gerek yok edebiyat parçalamak adına. İnsanın enerjisi güzelse basit olanı da estetik olarak algılayabilir diye düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder