9 Mayıs 2011 Pazartesi

Sanat, İnsan Olabilmektir

Geri kalmış, modern ve bilgi toplumu olamamış coğrafyalarda sanat sadece meditasyona bir araç, sanatçılar da toplumu eğlendiren marjinal kimselerdir. İyi bir yaşam kültürü için de ne sanatın gücünün ve etkisinin farkında olan bir çoğunluk, ne de bu çoğunluğun içinden çıkıp sanatçı geçinenlerin mesaj vermek, dönüşüm yaratmak gibi kaygısı söz konusudur böyle ortamlarda.

Sadece heteroseksist değerler toplumsaldır, geri kalanlar çıkarcılık kapsamında bireyseldir. Dolayısıyla görsel ve işitsel sanatlar da ne kadar yaşam kültürünün bir sesi olsa da genellikle kapitalizmin popülist unsurları olmaktan öteye gidemez. Kabaca sanatçılık maddi-manevi tatminler için şarkıcılıktır bir anlamda. Halkın bakış açısına göre de şöhret ve para için soyunan cıbıldaklar, ırıspılardır sanatçılar. İktidarların politikalarının esnekliğine göre müsamaha edilir bunlara. İktidarlar da halkın yansıması olduğuna göre politikayı iktidar veya halk diye ayırmamak yanlış olmaz. Sanatçıların da bunlara parelelliği bu bakış açısını destekler nitelikte.

Sinema, müzik gibi popüler sanatların dışında diğer sanatlar da belli bir kesimin bireysel uğraşı olmaktan öteye gidememiştir ülkemizde. Hatta müzik denilince akla deneysellikten, yaratıcılıktan uzak "tamtamalar" gelmektedir. Çünkü opera veya klasik müzik hak ettiği değeri hiçbir zaman görmemiştir kültürümüze ters geldiği için. Resim ve heykel gibi plastik sanatlar da putperestlik bahanesiyle tam anlamıyla hiçbirbir zaman kabul edilmemiştir. Dans desen cinselliğin utanmaz bir şekilde toplum içinde sergilenmesidir ki, daha hala günümüzde çoğunluk olarak kız-kıza, erkek-erkeğe oynamaktadır. İçinde cinsellik anlamında temas barındıran her türlü yakınlaşma mahrem kabul edilmektedir, dinsel, yasal veya toplumsal olarak onaylanmadıktan sonra çünkü. Ancak sanatçı tabir edilen sinema-müzik kesimi onaysız gerçekleştirebilir namussuzluk sayılan bu tür ilişkileri. Çünkü onlar halktan kişiler değildir. Onlarla eğlenebiliriz ama asla onların yaşam tarzlarını uygulayamayız!

Böyle bir toplumda da sanatın ne anlamı ve önemi olabilir ki. Olsa olsa ilköğretimde "İŞ ve Teknik Bilgisi" dersi, canı sıkılanların vakit geçirmek için hobisi olabilir. Eğer sanatçı geçinenlerin içinden bir tane toplumsal sorunlara duyarlı olup da mesaj kaygısı olan gerçek bir sanatçı çıkarsa öyle yada böyle susturulur. Burada önemli olan eylemi gerçekleştiren uygulayıcılardan çok cesareti veren çoğunluğun zihniyetidir.

Benim için bir toplumun gelişmesi, sağlıklı ve demokratik bir dünya geleceği için eğitimin her bir bireye yetiştirilerek bilgi toplumu olunmasıyla mümkündr. Ama bunun için önce nüfus planlamasının uygulanması gerekir. Heteroseksizmin amacı da zaten bilgisiz bir çoğunluk yaratmak değil mi? Eğitimsiz kolay yönlendirilebilen çoğunlukla ne demokrasi olabilir, ne de adil bir ekonomi. Böylece de karnını doyurmakla mücadele eden bir çoğunluk estetik duygularla, sanatsal faaliyetlerle duygularını yumuşatmaktan mahrum, sanata yabancı kalacak hatta düşman olacaktır. Sanattan mahrum kalan bir toplum da hiçbir zaman medenileşemez, demokratikleşemez. Çünkü sanat demek insan olabilmek demektir, empati, duyarlılık, nezaket, özgürlük, arayış, yaratıcılık, isyan, demektir, değiştiren, dönüştürendir. O yüzden yok sayılan sanat değil, insanlıktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder