14 Mayıs 2011 Cumartesi

Çevresel Faktörler Eşcinselliğin Nedeni Değil, Bahanesidir

Yukarıdaki fotoğrafa "Hapishane, Eşcinsellik ve AIDS" başlığı atılmış bir internet sitesinde. Sanki "Yakın mesafe-temas erkekler arasında eşcinselliğe sebep olur ve sonucunda da AIDS kaçınılmaz bir cezadır." der gibi.

Bu fotoğraf doğuda yaptığım askerlik günlerimi aklıma getirdi. Biz de 26 kişilik tim olarak ahırdan bozma 2-2.5 metre genişliğinde ve 4-5 metre uzunluğunda bir koğuşta kalıyorduk. Sığamadığımız için fermuar usulü kafalarımız kenarda olacak şekilde yan-yana, yani birimizin ayağı diğerinin kafasına gelecek şekilde yatıyorduk. Sırt üstü yatamıyorduk yerin darlığından. Farelerin üzerimizde cirit attığını söylemek belki konuyla alakalı değil ama zor koşullara sadece erkekliğin dayanıklı olduğuna dair önyargı ve eşcinselliğe hastalıkmış gibi çürük raporu verilerek cinsel yönelim ayrımcılığı yapılması bakımından da önemli aslında. Çünkü askeriye biyolojik erkek olarak "Askerlik yapabilirsin" diyerek seni askerliğe mecbur tutuyor ama cinsel yönelimini öğrendiği zaman sana çürük raporu verip askerliğini yakarak kendisiyle çelişiyor. Eşcinselliğini gizleyerek askerlik yapmanı engelleyecek bir durum yok ama benim burada anlatmak istediğim heteroseksist zihniyetin eşcinselliğe hastalık gözüyle bakması.

Ben bir eşcinsel olarak Güney Doğu'da kar-kış, yağmur-çamur, dere-tepe demeden eksi 30 derecelerde sırtımda 20-25 kiloluk 15 günlük erzağımla, hasta yani psikoseksüel anlamda bir bozukluğum olsaydı, elimde silahla dolaşamazdım-göreve çıkamazdım herhalde değil mi? Sanki bilmiyorlar mıydı eşcinselliğimi hal ve tavırlarımdan? Tabi ki biliyorlardı; Arkamdan dedikodumu yapıyorlardı, ortam fırsatı buldukça da cinsel olarak asılan arkadaşlarım bile oluyordu. Bir çok eşcinsel arkadaşımın da askerde cinsellik yaşadıklarını biliyorum. Kimse direkt olarak cinsel ayrımcılık yap-a-mıyordu onlara o fırsatı vermediğim için ama "Nasıl olsa bu eşcinsel" diye cinsel yönelimimden dolayı fiziksel olarak güç yeterliliğine maruz kalıyordum çeşitli sebeplerle. Zamanla alışıyor herkes eşcinselliğine, eşcinselliğini açık ve cinsellik olarak ifade etmediğin sürece ve adın eşcinsellere yakıştırılan kibarlık gibi tanımlardan biri olan sosyete olarak anılıyor en fazla. Çünkü görevlerde başka hiçbir asker sabununu, diş fırçasını, kağıdını-kalemini, radyosunu ve yedek iç çamaşırını taşımıyordu. Ben kişisel erzaklarımın yerine komanya dediğimiz yiyeceklerin yarısını almıyordum yükümü hafifletmek için.

Kendi aralarında ise ibne olarak tanımlanman kaçınılmaz tabii. Beni benim yanımda anlatmıyorlardı ama diğer bölükteki eşcinselleri benim yanımda anlatıyorlardı. Bu bir laf dokundurma da olabilir ama değildi. Çünkü anlattıkları eşcinseller gerçekti.  Aynı bölükten eşcinsel olduğundan şüphelendiğim bir arkadaş vardı (Belki de gerçekten eşcinsel değil kibarlığından dolayı feminen biriydi bilemeyeceğim). Erkeksi tavırlarla sanki bir şeyleri örtmek istercesine paso sigara içiyordu heteroseksist karı-kız hikayelerini anlatarak. Ben hiç erkeksi tavır sergilemiyordum ama bazı arkadaşlarımın zaman-zaman mesafe koydukları oluyordu büyük ihtimal yanlış anlaşılmaktan korktukları için.

Velhasıl ben hiç kimseye eşcinselliğimi bulaştırmadan, eşcinsel ilişki de yaşamadan eşcinselliğimi bitirdim! Çünkü eşcinsel olan birisi kendi hemcinslerinin kalabalığı içinde kendini tutabiliyorsa, heteroseksüellerin askıntılığı erkekliğin gereğinden değil, bastırılmış eşcinselliğinden olabilir. Mecburiyetten kimse yapısında olmayan bir cinsel yönelimi bile-isteye gerçekleştirmez, eşcinsellerin evlenmek zorunda kaldığı gibi toplumsal bir dayatma olmadığı sürece. Kaldı ki eşcinsel olmayan bir kişi ne kadar kendisiyle barışık da olsa bu tür eğilim sergilemez. "Ben çok hoşgörülüyüm, çok toleranslıyım, cinsel açlığım da var, askerlik yaptığım sürece veya işte erkeklerin yoğun olarak kaldığı ortamlarda bu süre boyunca cinsel ihtiyacımı gidereyim." mi diyecek? Eşcinseller mecburiyet dışında orgazm için karşı cinsle beraber olmuyorsa, heteroseksüeller de kendi cinsiyle cinsel ihtiyacından dolayı beraber olurlar mı? Bilemeyeceğim! Eğer olabiliyorlarsa erkeklerdir canım! Sonuçta eşcinselliğin ve erkekliğin tanımı belli ve erkek-lik affetmez!

Heteroseksizmin en büyük çelişkisiyse, ahlak ve namus bekçiliği yaparak cinsiyetleri kamplaştırırken birbirlerine karşı da yakın olmalarını önlemeye çalışması. Karşı cinsle yakın durmayacaksın, kendi cinsinden uzak duracaksın, hayvan kelimesi internette seks çağrıştıran bir yasaklı kelime olacak, hatta mastürbasyon yapmak gözleri kör eden ayıp-günah olacak! Elinin körü artık! Ne yapsın o zaman bu canlı onu yapmasın, bunu yapmasın da? Aseksüel olsa bu sefer de "erkek değil" denmeyecek mi?

Ben askerdeyken bir gün, yüzbaşı sanki suç işliyormuşuz gibi hızla kapıyı açtı. Heyecan yapmayın, seks falan yapmıyorduk, askerlik anılarımla da kimsenin hayatını çalmaya niyetim yok. Bütün tim içerideydik. "Kim dinliyor bu şarkıyı?" dedi. Ne inkar etmek mümkündü, ne de bir anlamı vardır inkar etmenin. Herkes o kişinin Halil olduğunu biliyordu çünkü. O dönemler daha sadece TRT FM vardı batı tarzında müzik yayını yapan ve ben pop saatlerinin birinde Madonna dinliyordum. Komutanın odaya hışımla girmesinin sebebi de Madonna'nın sesiydi daha önceleri o koğuştan gelen müzik seslerinin hep arabesk olmasından dolayı.

Ben iflah olmaz bir müzik delisi olduğum için müzik tutkumun önüne hiçbir mekan ve zaman engel olamamıştı. O dönemler Blue Jean müzik dergisi çok meşhurdu ve ben yıl sonu anket sonuçlarının olduğu sayfaları yeğenimden istemiştim, o da mektubun içinde göndermişti bana askerlik yaptığım Şırnak dağlarına. Çünkü dağ başında ne yazık ki gazete-dergi satılmıyordu.

Unutamadığım bir anım da komutanımız saçlarımızı kestirmemizi istemişti. Biliyor musunuz bilmiyorum ama doğuda askerlik yapanların saçları ve sakalları kesilmeyebiliyor. Ben de yanlış anlamışım galiba saçlarımı sıfıra vurdurmuştum. Bütün timin saçları ben örnek gösterilerek sıfıra vurulmuştu o gün. İnanın ben kasıtlı hiçbir şey yapmamıştım.

Bir gün de komutanlarımızdan biri bölükteki askerlere sıradan taklit yaptırıyordu. Sıra bana geldiğinde ben de o komutanın askerlere nasıl emir verdiğinin taklidini yapmıştım beklenmedik bir şekilde. Tabi ki herkes güldü taklit edilen komutan da olsa.

Bazen sıkıldığım düzene tepki olarak öfkemi dışa vurmaktan kendimi alamıyordum. Bir akşam da nöbetçi çavuşu olarak gece sayımının sonuçlarını başka bir komutana asker sayısının 20 katı mı 30 katı mı ne söylemiştim. Komutanın şaşırması dışında bir şey olmamıştı ve memleketimi sormuştu sadece.

Yapıma ters olmasından dolayı kafayı yemediğime şükrediyorum. Çünkü sesim çıkmıyor diye benim deli gibi bağırmamı istiyorlardı ses açma çalışması yaptırarak. Sanki konservatuvara hazırlanıyordum.

Doğruymuş gerçekten, askerlik anıları bir başlarsan anlatmakla bitmezmiş. O yüzden hiç başlamamak gerekiyor.
...
Anılar, anılar. Size borcum yok anılar. En güzel yıllarımı verdim hepinize, hepinize. Güle-güle anılar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder