Tanımlanmadan, içimizden geldiği gibi yaşamak için önce varoluşumuzu kabul ettirmemiz lazım. Yok sayıldığın sürece nasıl kendin olarak veya içinden geldiği gibi yaşayabileceksin ki? Varolmadığın sürece sistem tarafından tanımlanmaya mahkumsun. Önce bağımsızlığını kendin olarak kazanacaksın ki, kararlarına kendin karar verebilesin.
Tanımlanmadan yaşama hakkı elde edenler, önce varoluşlarını kanıtlamış olanlardır, tıpkı Batı'da eşcinsel hakların elde edenlerin, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği konularına daha esnek bakmaları gibi. Çünkü aşık oldukları kişide cinsel yönelime veya cinsiyet kimliğine bakmayıp karaktere bakıyorlar artık.
Çok doğru değil mi ama? Aşk, hayatı uzun vadeli ve çok yönlü paylaşabilmekse, görsellikle, cinsellikle ne kadar idare ettirebilirsin ki birlikteliği? İkili ilişkiler adını koymadan, mekansal-zamansal-kavramsal sınırlamalar getirmeden, kategoriler oluşturmadan, içinden geldiğince olabildiği kadar, gidebildiği kadar kaygısızca, sahip olmak yerine özgür bırakıp döneceğinin güvencesiyle yaşansa daha sağlıklı olmaz mı? Bu sayede zamandan da tasarruf etmiş oluruz çözmek için sorun olmayacağından?
İlk etapta cinsel esnekliğin heteroseksizmden çok eşcinselliğin doğallığıyla çeliştiği düşünülebilir ama eşcinselliğin genetiğinin reddi, inkarı anlamına gelmez bu, gelmemeli. Kimlik mücadeleleri misyonunu tamamladıktan sonra cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerinin hak ihlalleri olmayacağından, ne egemen bir cinsellik yapısı olacak ne de esneklikler, olmayan bir seksist yapıyı besleyecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder