12 Nisan 2011 Salı

Salı'ya Rağmen

Üç ay aradan sonra tekrar spora başladım. İki ayda verip 10 aydır muhafaza ettiğim kilomu üç ayda zınk diye geri almıştım. Ve üstelik eski forma geri dönebilmek hiç de kolay olmadığı gibi spor yapmak da zor geliyor insana. Sanki istediğin kiloya düşmek bir idealmiş de, gerçekleşince kendini salıyorsun tatmin olmuş gibi, üstelik sağlıklı olabilmek adına bunu hem beslenme, hem de hareket olarak bir yaşam biçimine döndürülmesini bildiğim ve herkese tavsiye ettiğim halde. Evet kelim ve ilacım da yok galiba!

Hayatı ertelemek aslında insanın kendinden kaçmasından başka bir şey değil. Hani rejime başlamak için hep Pazartesi beklenir ya, sanki o güne kadar yapılanlar çok faydalı veya hapis öncesi özgürlüğün doyasıya yaşanması gibi. Oysa o gün sağlıklı güzel bir güne başlanacak ve o güne kadar niye işkence yapar ki insan kendine. Hatta o gün gelmeden çöplük gibi olmaktan kurtulsak daha iyi olmaz mı? Hatta bazı günler hemen başlangıca bahane edilir "Salı Sallanır" gibi. Oysa sallanan Salı değildir, insanın tembelliğidir. Bir şey yapmak için hiçbir engel yoksa niye beklenir ki? Demek ki güzelliği gönüllü değiliz. Gönülsüz olunca da ne kadar başarılı olabiliriz ki yaptığımız işte? Pazartesi başlanır, bahanelerle Salı günü bitirilir.

Hayatımızda teneffüs zillerini çaldırmalıyız zaaflarımıza yenilmeyerek diğer bölümlere geçebilmek için. Oysa biz ne yapıyoruz hayatımızı eşit parçalara ayırmak varken, tümünü zaaflarımıza ayırıyoruz ve suçlu arıyoruz başarısızlığımıza. Hiç risk almayarak tamamen riske ediyoruz. Ekonomik olarak bile tamamen kaybetmemek için sepetin tamamının sadece bir yatırım aracına ayrılmamasını tavsiye etmiyor mu ekonomistler? Biz niye hayatımızı eşit parçalara ayırmayalım, çeşitlendirmeyelim?

Bugün Salı ve hayata katılmak için bir engel yok. Hayat da sadece bildiğimiz kadar olmayabilir, bilmediğimiz yöntemlerle daha kolay, faydalı, güzel olabilir. Alışkanlıklarımızdan vazgeçilebilir, vazgeçilebilmeli zor olsa da.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder