Bir "ilahiyatçı" da müzik aletlerinin çalmanın da, dinlemenin de haram olduğunu dair fetvada bulunmuş. Aslında müzik bir hedef değil, müzik gibi, dekolte gibi, heykel gibi bir çok unsur özgürlükleri yok etmek için bir araç. Hepten yasaklanamayacağına göre, nabız yoklanarak kademe-kademe gidilecek şeriat devletine. Şeriat devleti diyince de tamamen var olan örnekler gibi olacak anlamını taşımıyor. Herkesin şeriatçı yapısı bulunduğu ortama göre farklı bir versiyon arz edebilir. Örneğin bizdeki türbanlılarla, daha doğudaki türbanlılar arasında dağlar kadar fark var. Bizim türbanlılarımız sanki podyumda defileye çıkmış gibi; Daracık pantolonlar-kazaklar, sahneye çıkacak gibi abartılı makyajlar ve muhafazakarlığın sembolü olarak kalçayı örten bir karış tunik ve de başa bağlanmış sımsıkı gösterişli bir eşarp. Doğululara göre bu kadının bir ifadesi midir? Onlar da şeriatçı ama bizimki de kendimize göre o idealde bir yapı işte. Hedef aynı ama yollar ve versiyonlar biraz farklı.
Dün bir, bugün iki; "İlahiyatçı" müzik aletlerinin haram olduğuna dair fetvasını verdikten sonra, Türkiye'nin en büyük ikinci şehri milyonluk Başkent'de sokakta müzik yapan üç genç, "çevreyi rahatsız ediyorsunuz" gerekçesiyle karakola götürülüyor, kabahatler kanununa dayanarak para cezası kesiliyor. Polis "Sıraya çekmeyi de bilirdik, ucuz atlattınız" diyerek gözdağı vermeyi de ihmal etmiyor sanki şiddet uygulamak göreviymiş gibi. Polislerinki fetvayı uygulamak değil, zihinlerin aynı olması. Zemin yasaklara yatkın olmasa, yasakçılar fetva verme cesaretinde bulunabilir mi, polis keyfine göre çocukları sokaktan götürebilir mi? Yönetenle, yönetilenler birbirinin aynası! Gelişmiş demokrasilerde sokak müzisyenleri gürültü yapıyorlar bahanesiyle tutuklanıyor mu? "Müzik bizim kültürümüze uygun değil ve haram mı" diyorsunuz? İlahiyatçı öyle dediğine göre.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder