"Ben oğlumun sadece sesinin benzemesini istemiştim Zeki Müren'e, her halinin değil."
Deniz küçükken annesi sinemaya götürdüğünde, çok ağlayan bir bebek olmasına rağmen film başlayınca susarmış. O yıllarda Zeki Müren ve filmleri çok meşhur olduğu için annesi Deniz'in sesinin Zeki Müren'e benzemesini çok istermiş. Tabi şimdilerde çok pişmanmış bu dileğinden. "Ben sadece sesinin benzemesini istiyordum, nereden bilebilirdim her halinin benzeyeceğini." diyormuş. Deniz de "Keşke bir iş adamına falan benzememi isteseydin anne." diyormuş.
Deniz kim mi? Deniz kırklı yaşlarında bedeniyle hiçbir zaman barışamamış bir transseksüel ama bedensel transferini gerçekleştirmeyi düşünmüyor artık. Bir kadın gibi yaşayamayıp çok mutlu olamasa da mümkün olduğu kadar yaşamsal fırsatları değerlendirdiğine inanıyor. Ama Sevgililer Günü'nde sevgilisiyle el ele tutuşabilmeyi, sevgisini, aşkını gizlemeden yaşayabilmeyi çok istermiş. Transseksüelliğin getirdiği bedeniyle çatışmanın sıkıntı yaratmasının yanında, toplumun bakış açısının da bir o kadar kendisini üzdüğünü, yaraladığını, öfkelendirdiğini söylüyor. Keşke diyor, "Yanlış bir bedende dünyaya geleceğime, dağda ayı olsaydım."
Heteroseksist toplumlarda kadın veya erkek rollerinden birini seçerek yaşamanın kolay olduğu düşünülse de, aslında gelişmemiş toplumlarda transseksüel olmak öyle zannedildiği kadar kolay değil sistem ne kadar açık eşcinselliğe transseksüelliği tercih eder gibi görünse de.
Özellikle açık erkek eşcinselliği, erkekliği tehdit eden en büyük yönelim de olsa, göz önünde bulunan ve de ceremesini maddi-manevi her anlamda çeken transseksüeller oluyor. Çünkü bedenleriyle barışabilmiş ister kadın-ister erkek eşcinsel olsun, ister gizli-ister açık eşcinsel olsun ilk işaret edilen, heteroseksizm tarafından faturası kesilen ilk onlar olmuyor. Bir şekilde de olsa, bir süre de olsa işlerini her anlamda yürütebiliyorlar. Aşklarını-sevgilerini de yaşayabiliyorlar, kariyerlerini de yapabiliyorlar, direkt olarak dışlanmayabiliyorlar da.
Ülkemizde eşcinseller için çok pembe bir tablo çizdiğim falan zannedilmesin. Transseksüeller daha kötü durumda, onları baz alarak eşcinseller hallerine şükretsinler de kesinlikle demiyorum. Hatta heteroseksizm yeri geldiğinde onlardan yani eşcinsellerden daha feci şekilde erkekliğin intikamını alıyor ve kimsenin ruhu bile duymadığı için hesap bile sorulmuyor.
Çevremdeki erkek ve kadın transseksüellere baktığımda, bedensel ve yaşamsal olarak daha çok ayrımcılığa maruz kaldıklarını, hayatın maddi ve manevi sıkıntısını daha fazla çektiklerini düşünüyorum sadece. Çünkü istisnalar dışında hiç kimsenin gönüllü olarak seks işçiliği yapabileceğine inanmıyorum. Bunu da kimse kişiden kişiye değişen bedensel ihtiyaçlarla karıştırarak transseksüelleri eleştirmesin "Ben niye yapmıyorum" diye. Çünkü sosyal olarak hiç kimse bu dünyaya eşit olarak gelmiyor, eşit olarak yaşamıyor, eşit fırsatlar da verilmiyor.
En kötüsü de heteroseksizmi içselleştiren eşcinsellerin, ayrımcılığa maruz kalan eşcinselleri dışlaması, aşağılaması, eşcinselliğe gerçekçi bir biçimde bak(a)maması. Çünkü kapitalizmi de içselleştirmiş eşcinseller bunlar ve ötekileştirilmişlere dahil olmaktan korkuyorlar. Tek çözüm heteroseksizme dahil olarak değil, kısa vadeli reddedilişe razı olarak gelecekteki eşcinselliğe yatırım yapmak. Heteroseksizme heteroseksist bir şekilde kendimizi ispat edemeyiz, etmeye de ihtiyacımız yok zaten.
Niye mi bu konuya değindim? Herkes transseksüelliğin sadece görünen yüzünü biliyor ve ona göre yargıda bulunuyor. Çünkü transseksüellik ve transseksüeller sadece, en azından bedenleriyle barışabilmişlerden ibaret değil. Ya diğerleri ne olacak? Ruhlarına Fatiha mı diyeceğiz? Hiç tahmin bile etmeyeceğiniz en yakınınızdaki aile baba ve analarının, transseksüelliğini hiçbir zaman yaşayamamış, yaşayamayacak, hayatlarını erkek veya kadın olarak geçirmek zorunda kalan transseksüeller olabileceğini, heteroseksist bir yaşama katlanmak zorunda kalan kişiler olabileceğini unutmayın. Onların suçu olmayabilir bu sessiz kalışlar. Çünkü onlar farklı cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimin ne olduğunu bile bilmeyen, bilse bile bilmemek zorunda kalan sırtımızı döndüğümüz şehir yaşamına, modern dünyaya çok uzakta kalan LGBT'ler.
Biz bilinçsiz, bilgisiz bir toplum olduğumuz için Zeki Mürenleri alkışlayan bir toplumuz. Yoksa onlara nefes aldıracağımıza bile inanmıyorum. En yakınımızdaki Zeki Mürenleri öldürmüyor muyuz bedensel ve ruhsal olarak? Ünlü bir yönetmenimiz sevgilisinden çocuk sahibi olmamasının sebebi olarak da Zeki Müren'i göstermiş, "Zeki Müren’den sonra homoseksüellik çoğaldı. Ben hiç sevmiyorum homoseksüelliği. Çok rahatsız oluyorum. Oğlum homoseksüel mi olacak?" demiş.
Zeki Müren'i herkes sever ama uzaktan sever. Hiç kimse yakınının Zeki Müren gibi olmasını istemez. Çünkü onların-Zeki Mürenlerin yaşadığı dünya başka dünya, bizim yaşadığımız yani heteroseksist dünya başka dünyadır ve Zeki Müren gibilerin bu dünyada yeri olamaz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder