14 Şubat 2011 Pazartesi

Bu Aşk Bitmez - Karam'a Mektuplar


En sevdiğim müziği bile dinlemek gelmiyor içimden artık-senin yokluğundan sonra.
Bedenim yaşama dönse de, ben hala sendeyim, hep öyle kalacağım, sende gittiğim gibi.
Rüyalarıma gidiş nedenlerin giriyor, sen giriyorsun, seni rüyalarımda seviyorum, kapkara-m tüylerini öpüp kokluyorum.
Sanki hiç gitmemiş gibisin, gitmeyeceksin de, içimde kalacaksın sonsuza kadar.
Fiziksel olarak senden bir gün ayrılacağım aklıma geliyordu da, bu dünyadan gideceğini, hem de bu kadar erken, hiç de aklıma gelmiyordu.
Seni sabaha kadar beklemelerim seni kaybedeceğim korkusundan değil de üşümeni istemememden, yaralanmanı istememden, aç kalmanı istemememden, bensiz yaşayamazsın diye korkmandan, yatağında benimle yatmaya alıştığındandı. Ayağın yaralanmıştı da onu bile kaldıramamıştım acaba ne zaman iyileşecek diye.
Çabucak iyileşti ama kalbimde onulmaz derin bir yara açtın Kara'm giderek bu dünyadan.
Her lokmamda sen aklıma geliyorsun, çünkü yediğim her şeyden sana da yedirmişim.
Neyi sevip-sevmediğini hep deneyerek öğrendim.
Portakal ve muzdan nefret ediyordun ama onun dışında her şeyin tadına bakıyordun.
Pekmezli yoğurdu bile çok seviyordun.
Ekmek yemiyordun Kara'm. Bazen renk olsun diye kuru ekmeğin tadına bakıyordun.
Poşetlerin içine girmeyi çok seviyordun. Hatta o poşetlerde seni taşıyordum eğlence olsun diye, hiç sesini çıkarmıyordun. Hatta poşet diye kömür torbalarına girip patilerini de karartıyordun.
Mutfak tezgahında gezinmelerin kaldırımda yürümek gibiydi senin için. İnip çıkarkenki çıkardığın sesler melodi gibi gelirdi kulağıma.
Seni kaybettiğim ilk anlarda aç durdum, şimdi yemeğe verdim kendimi.
Oysa sen metabolizmanı bedeninden bağımsız ve de dengeli çalıştırırdın. Hiç oburluk yapmazdın ne kadar yaramaz olsan da.
Kendini bana yakalatmamak için "pat" diye kendini yere atar ve yapıştırırdın.
Bacaklarını havaya vererek uyumansa ayrı bir keyifti senin için.
Bir de kendini yan yatarken yukarıya doğru kaydırarak çekerdin.
Gözlerin ve kulakların sürekli beni takip ederdi.
Tuvalete gitsem peşimden gelirdin.
Bir şey yiyecek olsam ne yiyiyor diye bakardın ve sevdiğin bir şeyse koşar-gelir tadına bakardın. Kara'm dediğimde kulaklar dikilir ama işine gelirse bakardın bana, gelmezse yatmaya devam ederdin.
Uyurken sana dokunmayı çok severdim ve dokunur-dokunmaz "Mmmmm" sesini çıkarırdın ama dokunanın ben olduğunu bildiğin için güvenli bir şekilde uyumaya devam ederdin.
Ama ben dokunmaya devam edersem beni ısırmaya başlardın.
Senin neden bu kadar ısırgan olduğunu ise asla çözemedim.
Kendince oyun oynuyordun büyük ihtimal ama seninle aramızın bozulma sebepleri hep bu ısırma ve tırmalamalarının dozunu kaçırıp, canımı yaktığın zamanlarda olmuştu ama senden hiçbir zaman vaz geçmemiştim Kara'm.
Şimdilerde bu tırmalamaların izleri iyileşmeye başladı. Sen varken çabucak geçmesini isterdim bu izlerin, şimdiyse hiç silinmesini istemiyorum, ama iyileşip silinecek.
Bilgisayarın üzerindeki pati izlerin de duruyor ama onlar da silinecek bir gün, ama yüreğimde hala tipir tipir yürümeye sonsuza kadar devam edeceksin.
Ben evde olduğum zamanlar kendini güvende hisseder ve eve gelmezdin ama ben evde olmazsam evden çıkmazdın pek. Ben pencerede bilgisayarın karşısında olduğum sürece sana güven verirdim hep. Arada bir bana camın önüne gelip "İyiyim" anlamında selam verir tekrar arkadaşlarınla oynamaya giderdin.
Çapkın Kara'm arkadaşlarının başında saatlerce beklerdin. Seni getirmek istediğimde, onların da gelmesini isterdin ama onlar peşinden gelmeyince, sen gene onlarla kalmaya devam ederdin. Pencereden arkadaşların geçerlerken onları görünce bana seslenip pencereyi açmamı isterdin.
Kendi-kendine oyunlar yaratırdın akıllım. Ağacın dalını çekiştirir, sonra da başkası yapmış gibi korkmuş numarası yapar kaçar ve bunu tekrarlardın sürekli, ben de pencereden yaptığın bu oyunları seyrederdim. En son yan bahçede sen güneşi seyrettin ve ben senin umutsuz bakışlarını anlamıştım Kara'm, Kara'm!
Sevgililerinden birinin ayağı özürlüydü ama sen ayrımcı değildin melek Kara'm ve onu çok sevip bahçede saatlerce oynamıştın onunla.
Bir keresinde de evimize misafir bir tekir kedi gelmişti kısa süreliğine senden biraz büyük. Onu hiç rahat bırakmamıştın oynamak için. Sanki sen ondan büyükmüş ve de ona yalnızlığını hissettirmemek için onu yalardın abisiymiş gibi.
Şimdi dışarıda kediler mevsimsel olarak sesler çıkarıyorlar ama bana sanki seni çağırıyorlarmış gibi geliyor "Kuşum".
Bir de senin dışarı çıkma istemelerinin saati-küreği yoktu. Canın ne zaman isterse o zaman çıkmak isterdin, ben de gece ikiden-üçten sonra bırakmazdım.
İki kere haylazlığın yüzünden boynunu sandalyenin parmaklığına sıkıştırmıştın, ben de o sandalyeyi duvara dayamış, boynunu bir daha oraya sokamayacağın şekilde ve diğer odaya koymuştum.

(Kara'm bana ilk misafir olduğunda komşularımızın verdiği hiç de güzel olmayan hamur gibi pastayı yemişti. Açlıktan ne yapsın garibim. Damak zevki geliştikçe tenezzül etmedi tabi o tür yiyeceklere. Ne mi yiyiyordu? Biz ne yersek onu!
Kara'mın en tatlı yeri bıyıklarının olduğu yerdi. Sonra burnu. Ensesini koklamaksa hayattı. Karnına ağzımı, burnumu gömmekse okyanusun derinlerinde en saf oksijeni bulmak gibiydi.
Kara'm büyüyordu ama ben fark edemiyordum.
Ben el süpürgesi ile yerleri süpürürken, süpürgenin önüne yatması da bir oyundu. Kovalamayınca kalkmazdı süpürgenin önünden, istediği kadar toz olsun hatta.
Bir de ben geri-geri kaçınca benim korktuğumu zannedip üzerime saldırırdı yakalamış gibi.
Salonda peşimden sürekli koşmayı çok severdi.
Yerleri pas-pas yaptıktan sonra koşarken ayaklarının kayıp düşmesiyse onu durdurmazdı.
Bir de kemikleri buz hokeyi gibi betonda kaydırmaya bayılırdı. Dakikalarca oynardı bu oyunu. Evin içine sokamazdım. Ancak yorulunca girerdi odaların içine.
Ama çok aktif olduğu içinde çok güzel uyurdu, saatlerce hatta.
Benim çamaşırlarımın iplerini oynamayı çok severdi.
Çamaşır askısındaki çamaşırları annemin bütün bağırmalarına rağmen çekiştirip yere düşürürdü.
Halıların halı denilecek yeri kalmamıştı. Odanın içine getirdiğim eski halıyı beğenmedi ve tırmıklamadı.
Kara'm ilk kar düştüğünde kardan korkmuştu ve evde mahsur kalmıştı o gün. Yağmurdan da korkmuştu ama yağmur sık-sık yağınca daha fazla kapanamadı ve yağmurlu havalarda da çıkmaya başladı. Bazı geceler çamur içinde gelirdi eve.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder