1
Sorumsuzluğun ve duyarsızlığın fazla olduğu bir dünyada, haksızlığa, disiplinsizliğe gelemeyip tepkiselleşmek zorunda kalan biri olarak, internet çağının kolaylığını yakalamanın mutluluğunu yaşayanlardanım. Geçmiş dönemleri düşündüğümüz zaman, fatura öderken bile saatlerce kuyrukta kalmanın ne büyük bir işkence olduğunu hatırlayınız. Alış veriş yaparken kazıklanması korkusu yaşayıp, satıcılara duyduğumuz güvensizliği... Şimdi küçük bir klavye hareketiyle oturduğumuz yerden faturaları ödeyip, bizleri azarlayan suratsız görevlilerle muhatap olmak zorunda kalmıyor, en uzak şehirdeki beğendiğimiz bir ürünü bir gün sipariş verip, ertesi gün teslim alabiliyoruz. Eskiden bir ürün bulunduğumuz şehire gelecek de, alacağız diye bekler, etiket olarak da satıcıların insafına kalırdık. Şimdi aynı ürünün o kadar çok kalite ve fiyat seçeneğiyle karşılaşıyoruz ki, satıcıdan çok müşteri avantajlı konumda artık. Çok şükür son aylarda kargo şirketlerinin çoğalmasıyla Yurtiçi Kargo gibi kendini bir şey zanneden tekel kargo şirketlerinden de kurtulduğumuz gibi, onlar da müşteri kaybı sebebiyle tıkır tıkır işlemek zorunda kaldılar.
Ben yüreği güzel insan severim; içi dışına yansıyan, gülünce gözlerinin içi gülen, etrafındaki insanları egosuna harcamayan mütevazi, belli bir olgunluğa erişmiş aşağılık kompleksi olmayan, yıkıcı değil yapıcı olan, nazik kibar hoşgörülü, ağzından çıkanı kulağı duyan, en önemlisi de dürüst olan, insan ayırmayan, ötekileştirmeyen, mümkünse cıvımayan vesaire... Ben insan ayırmam ama dost-arkadaş seçerim!
2
BİREYSELLİK NEDNE ÖNEMLİDİR?
Bireyselliğe önem vermeyen toplumlar asla gelişemezler. Asla kelimesinin altını çizmekte fayda var. Fark, Doğu ve Batı medeniyetleri arasında bariz şekilde görülebilir. Çünkü, bireysel olunmayan toplumlar bilgiye önem vermedikleri için, doğruyu yanlışı, faydayı zararı ayırt edemezler ve dolayısıyla bir şeyler kısa vadeli düşünülür, bencillik ve çıkarcılık ön plandadır, hep güç yeterliliği vardır, hep gücü ele geçirme üzerinden bir yaşam sürülür, çünkü varolmak ancak bu şekilde mümkündür. Dolayısıyla hep toplu hareket edilir, hep bir liderleri vardır, din ve aile gibi kutsalLAŞTIRILMIŞ değerlere inanılır, iktidar olmak üzere inşa edilen NORMLAR değiştirilemesin ve tartışılamasın diye hep din-Tanrı-Peygamber gibi kutsalLAŞTIRILMIŞ unsurlara dayandırılır, toplumlar da bunlar üzerinden çok kolay yönlendirilebilirler. İşte bu yüzden gelişemez bireysel olmayan toplumlar. Cahilliğin getirdiği iktidarsal gücü kaybetmemek için; insan hakları hep tehdit olarak algılanır ve insan hakları hiçbir zaman evrensel olamaz; insan hakları bu toplumlarda dine hapsedilen kadardır. Onlara eşcinsel haklarından, kadın haklarından, hayvan haklarından, yabancı haklarından, ötekileştirilmiş olan tüm kesimlerin haklarından bahsedemezsin. Çünkü onların çıkarlarına, cahil varoluşlarına ters düşer. Kendilerine benzemeyenler onlar için teröristtir, hastadır, günahkardır, dIş güçlerin bir oyunudur, vesairedir. Değişime kapalı olur bu toplumlar; çünkü değişilirse, demokratik olunur ve çıkarlarına uygun cahilce bir varoluşun sürekliliği ortadan kalkar. O yüzden eğitime önem vermezler, o yüzden insanların gözünün açılmasını istemezler; düşünsenize; bireylerin eşcinsel, kadın, hayvan, çevre haklarına inandığını ve dini sadece bir kültür olarak gördüğünü; bağnaz diyebileceğimiz bu geleneksel yapı saniyede çöker. Bu toplumlar demokrasi ve insan haklarını işte bu yüzden felaket ve tehlike olarak adlandırırlar. Oysa insanın, insanca ve özgürce yaşamasının nesi felaket ve tehlike olsun ki; herkesin biricik hayatı var ve niye öte dünya gibi bilimsel gerçekliği olmayan bir uhreviyata feda etsin ki o hayatını? Ben cahiller yüzünden, niye yapıma uygun içimden geldiği gibi bir hayat sürmenin mücadelesini vermek zorunda bırakılıyorum; eksik bir tarafım olmadığı ve kimseye zararım olmadığı halde niye bireysel haklarım elimden alınıyor? Cahiller, yobazlar kendilerini haklı görmeye devam etsinler ama bu kafayla böyle devam ettikleri sürece birileri lüks yaşarken, diğerleri açlık sınırının altında yaşamaya devam eder. Oysa çalışan benim, alın teri döken benim; ama bazıları oturdukları yerde kapasitesiz olmalarına rağmen mültimilyarder olarak yaşıyorLAR; bu da normal karşılanıyor ve herkes hak hukuk çerçevesinde değil de, köşeyi dönerek varolma çabası içersinde oluyor. Üreterek ve vicdanlı, dürüst bir şekilde varolursan, hakkın yeniyor; köşeyi dönerek varolmaya çalışırsan, bu sefer de toplumsal olarak geri kalıyorsun. Kısaca, bireysel olunmadığı sürece eğitim olmaz, eğitim olmayınca da bilinçli olunmaz. Bilinçli olunmayınca da hakkını arayamazsın, doğruyu yanlışı ayırt edemezsin, en önemlisi açlığa mahkum edilip başını kaldıramazsın ve uzaktan kumandalı robotlar gibi yönetilmeye mahkum kalırsın.
4 şubat
Bir bu insanlara(Erkan Baş ve Serra Kadıgil) bakıyorum, bir de yobazlara; Aradaki farkı siz göremiyor musunuz? Bu insanlarla yola çıkılsa hiç sırtımız yere gelir mi? Yüzlerine bakınca bile insanın içi açılıyor, güven geliyor. Yobazların suratına bakıyorum, sadece cehalet ve nefret görüyorum! Sırf birilerinin gitmesi için oy vereceğim CHP'ye. Yoksa gönlüm bu "ışık"lardan yana; gerçek demokrasiden yana, insan haklarından yana, lafı anlaşılır ve dinlenir insanlardan yana! O kadar hasretim ki beni anlayacak insanlar tarafından demokrasinin bir parçası olmaya? Demokrasi, eşitlik, özgürlük, insan haklarını görmeden ölüp gideceğiz; en çok insan ona yanıyor. Eğer bir ülke demokratik bir şekilde yönetilmiyorsa da, bunun en büyük sorumlusu halktır. Yani herkes hakettiğini yaşıyor. Hala sözde çıkacak doğalgaz ile Türkiye'nin ekonomisinin düzeleceğine inanan ve "oy verecek, güvenilir muhalefet mi var da başkasına oy vereceğiz?" diyen insanlar var. İnsanlar içinde yaşadıkları coğrafyada demokrasinin, insan haklarının yok sayılmasına yanmıyor da, 20 yıldır gelinen noktayı görmeyip hala boş vaatlere inanıyor. İnsan haklarını yok sayanlara oy verenlere de benim zerre kadar saygım olamaz.
6 Şubat
Dünyadaki bütün varoluşlar yaşam zincirinin birer halkasıdır. Birbirimize bakacak yüz bırakalım. Köpeklere gelinceye kadar gözünüzle görmediğiniz mikroskobik bakterilerin bile insan yaşamına katkısı olduğunu unutmayın! Yıldız Tilbe, "İnsan hayatı, doğadaki bütün canlıların hayatından daha önemlidir..!" demiş ya, oysa arama kurtarma çalışmalarının en önemli unsuru köpekler değil mi? Doğa olayları da gezegenin kendini gerçekleştirmesidir. Sık sık depremlerin yaşandığı Japonya, dünyanın en sıkı inşaat kurallarına sahip ülkeleri arasında. Bu nedenle 7'nin üzerindeki depremlerde bile can kaybı yaşanmayabiliyor. Huzurlu yaşam için; bilgi, dürüstlük, vicdan ve de yapılan her şeyin bir standardının olması çok önemlidir. Başka da bir şey söylemiyorum; geçmiş olsun Türkiye'm!
Belki imkanları olup da kılını bile kıpırdatmayan insanlar var ama imkanları olmayıp çok şey yapmak isteyip de yapamayan insanlar da var.
1999 depreminden bir süre sonra (sanırım ekim ayıydı) bir gün, çizgi roman çevirileri yaptığım oğlak yayınları'nın binasına gelmiştim. o sırada tüyap kitap fuarı yaklaşıyordu ve tüyap'ta çalışan bir kadın, stand ayarlama konusunu görüşmek için yayınevine gelmişti. önce sohbet ettik. depremde, karacabey'deki annesini kaybettiğini söyledi ve hâlâ unutamadığım bir olayı anlattı:
16 ağustos gecesi (on altı), tam da ertesi gece depremin olacağı saatte, deprem olduğunu sanarak uykusundan uyanıp yataktan fırlıyor. pencereye koşup bakıyor, sokak kapkaranlık. evlerden dışarı fırlayan falan yok. bütün sokak kapkaranlık, herkes uyuyor. kadın da "allah allah..?" deyip yatıyor. sabah olunca ofise geliyor, arkadaşlarına "dün gece deprem oldu, duymadınız mı" diye soruyor. hayır diyorlar. bütün gün olayın etkisiyle çok kötü ve gergin bir halde dolaşıyor. akşam olup evine gidiyor, gece olunca yatıp uyuyor ve bu sefer, karacabey'de annesini kaybedeceği gerçek depremle uykusundan fırlıyor. olacak depremi bir gece önce, aynı saatte yaşamış.
bu olayı bizzat kendisinden dinledim. yıllardır büyük-küçük her depremde o kadını ve anlattıklarını hatırlar, dehşete kapılırım...
Z. A.dan alıntı. Teşekkürler.
Şimdi zamanı mı demeyin. Bizim insanımız canı yanıncaya kadar gerçekleri görmezlikten gelir ve yapılan yanlışları unutur gider. Doğru zaman, sıcağı sıcağına gerçekleri dile getirmektir. Depremlerdeki can kaybının sebebi, deprem bölgesine uygun binaların yapılmamasındandır. Yetkililerin, "Vatandaşlar deprem anında binada oldugu için değil, depremden kaçarken zarar gördüler" demesi doğru değildir. Sabahın 4-5'inde insanlar uykudayken yakalanmadı mı depreme? Kaçmasalarmış, göçük altında kalmayacalar mıymış? Büyükler kafasını değiştirmeyecektir ama çocukları doğru yetiştirelim. Deprem zararları, depremden çok önlem alınmaması ile alakalıdır.
7 Şubat
Deprem zamanında depremle ilgili bazı gerçekleri hatırlatanları sakın düşman olarak görmeyin. Onlar gerçek anlamda vicdan taşıdıkları için, sadece insanları aydınlatmaya çalışan kişiledir.
1. Depremin Tanrı ile veya Tanrı'nın cezası olmasıyla alakası yoktur. Deprem bilimsel kanıtlarla açıklanabilir nitelikte; tıpkı yağmur, kar, Güneş'in doğması-batması gibi bir doğa olayıdır.
2. Deprem değildir insanları öldüren; depreme dayanıklı ve uygun binaların yapılmaması, gerekli önlemlerin alınmaması, inşaat sektöründekilerin malzemeden çalması ve de yetkili kişilerin gerekli denetimi yapmamasıyla alakalıdır.
3. Ülkemiz deprem bölgesinde olmasına rağmen, öncesinde vatandaşlar depremle ilgili yeterli şekilde bilgilendirilmemekte, depremden nasıl korunacağı anlatılmamakta, hatta deprem sonrası için kullanılacak deprem vergileri nerededir de, bu zor anda vatandaşların yardımı ile sorun çözülmeye çalışılmaktadır?
4. Deprem sonrası en büyük sorunlardan biri de depremde öncelikli olarak kullanılacak ürünlere fahiş fiyatlandırmalar yapılmasıdır. Neden bu konuda da gerekli denetim ve önlemler yapılmayarak fırsatçılara zemin hazırlanmaktadır?
5. Büyük depremler olduğunda, müdahalede yeterli olunabilecek kadar bu konuda donanımlı birim var mıdır, neresidir bu birim? AFAD bu konuda yeterli midir? Askeriyenin mi devreye girmesi gerekmektedir?
6. Bilmiyorsan konuşma diyenlere; neden peki vatandaşlar feryad figan "Yardım nerede? diye bağırmaktadır? Ben yardım edebilecekken, ben ve benim gibiler neden bir yardımın parçası olamamaktadır? İlla ki hesaba para göndermek midir yardım denilen şey?
7. Neden depremin şiddeti ile gerçekçi bilgiler verilmemekte ve de bazı gerçekleri dile getirenler falan, hemen halkı kin ve düşmanlığa nefret duygusuyla suçlanmaktadır. Yetkili bir kişinin, "Depremden ölenler bina altında kalmaktan çok, depremden kaçarken ölmüşlerdir" demesi falan ne kadar sağlıklı bir açıklamadır? Can kayıpları binaların yıkılmasıyla falan alakalı değil demek mi istiyor?
Sorular çok, çözümler yetersiz. Tekrardan geçmiş olsun Türkiye'm!
8 Şubat
İnsanlar depremde ölmemişler ama enkaz altında açlıktan ve donarak bağıra bağıra ölüyorlar. Şu anda klurtarılmayı bekleyen binlerce kişi var toprak altında. Bakalım ne kadar dayanabilecekler...
Yemek tarifi videolarıyla tanıdığımız, 12 kardeşi olan ve ailesinin geçimini küçük yaşta sırtlanan, en son paylaşımını annesini yemeğe götürdüğü anları paylaşarak yapan Taha Duymaz da memleketi Hatay'da göçük altında kurtarılmayı bekleyenler arasında... Umarım en kısa zamanda kurtarılırsın sevgili #tahaduymazz @tahaduymazz
Yunanistan'dan anlamlı davranış: "HEPİMİZ TÜRKÜZ!". Demek ki gerçek vicdanının dini, ırkı, milliyeti olmuyor? Peki nerede din kardeşlerimiz? Her zaman Batı yanımızda oluyor nedense değil mi? Eğer o düşman olduğumuz Batı medeniyeti olmasaydı, inanın biz olmazdık!
KRAL ÇIPLAK!!!
Depremin şiddeti doğru verilmez, hava sıcaklığının bile yüksek olduğu zaman gerçek değerleri verilmez, seçimlerde sayım yapılırken elektrikler kesilir, olmadı sayım durdurulup kendilerini kazanan ilan ederler, olmadı oylar yeniden sayılır, o da olmadı seçimler yenilenir, Korona'da ölenlerin sayısı gizlenir, depremlerde ölenlerin sayısı yıkılan binalardan daha azdır, vesaire, vesaire... Nedir bu; halkı insan yerine koymamak mı, gerçeklerin üstünü kapatmak mı? 20 yıldır halkı refaha kavuşturacağı iddia edilip her yıl bulunan ama bir türlü çıkartılamayan doğal gaz vesaire... 80 milyonluk bir ülkede insanları enkazın altından çıkartabilecek kadar bir ekip oluşturulup, depreme hazır halde bekletilmez miydi? Niye böyle bir şey yapılsın ki.?! Yaşadığım şehirde iktidar partisi mitinge gelecek diye yağmurlu havada bile cenaze evlerine belediye çadırı kurulmadı, o gün çöpler bile toplanmadı; çünkü bütün belediye hizmetlileri mitinge götürülmüş... Bunun adına demokrasi diyorlar, bunun adına şeffaflık diyorlar ama gerçekler bilinmesin diye veya şu deprem anında bile insanların iletişim yolu Twitter bile kapatılmış. Bahane şu; insanlar kin ve nefret duygusuna kışkırtılıyor. Oysa gerçeklerin dile getirilmesinin kin ve nefret duygusuyla ne alakası var? İnsanlar bu zor anda birbirine kenetlenmişken, kimin aklına gelir ki kin ve nefret; bu olsa olsa, insanlardan deve kuşu olmasının istenmesi olabilir. Gerçekler bilinsin ama susulsun, kol kırılsın ama yen içinde kalsın..! Ömrümüz böyle geçti, kaç ömürler böyle geçti, çocuklarımızın ömrü de böyle geçiyor, gelecek kuşaklardan da böyle olması isteniyor sanki... Şunun da altını çizmekte fayda var. Neden doğa olaylarında sanki göreviymiş gibi Diyanet devreye giriyor ki? Depremde çözüm din değil, Japonya gibi depreme dayanıklı binalar yapılmasında. Böyle olaylara dini karıştırıp da insanların aklını bulandırmayın lütfen... Deprem Tanrı'dan falan gelmiyor; fay hatlarının kırılmasıdır deprem! Ölenler de depremden değil, inşaat sektörünün çürük bina yapmasıyla alakalı. Artık insanları salak yerine koymayın!
Neden doğa olaylarında sanki göreviymiş gibi Diyanet devreye giriyor ki? Depremde çözüm din değil, Japonya gibi depreme dayanıklı binalar yapılmasında. Böyle olaylara dini karıştırıp da insanların aklını bulandırmayın lütfen... Deprem Tanrı'dan falan gelmiyor; fay hatlarının kırılmasıdır deprem! Ölenler de depremden değil, inşaat sektörünün çürük bina yapmasıyla alakalı. Artık insanları salak yerine koymayın!
Neden doğa olaylarında sanki göreviymiş gibi Diyanet devreye giriyor ki? Depremde çözüm din değil, Japonya gibi depreme dayanıklı binalar yapılmasında. Böyle olaylara dini karıştırıp da insanların aklını bulandırmayın lütfen... Deprem Tanrı'dan falan gelmiyor; fay hatlarının kırılmasıdır deprem! Ölenler de depremden değil, inşaat sektörünün çürük bina yapmasıyla alakalı. Artık insanları salak yerine koymayın!
Bu zor deprem anında insanların göçük altında kalan yakınlarının nerede olduğunu bildirmek için kullandığı en büyük iletişim aracı Twitter'ın kapatılması ne demokratik, ne akıl ve mantık dahilinde, ne de vicdani bir şeydir. Yazık, gerçekten çok yazık. İnsanlar yakınlarının hangi binada-hangi adreste olduğunu paylaşmayıp göçük altında mı kalsınlar? Amaç rakamları düşük çıkartmak mı?
ZAVALLILAR!
AKP’li eski vekil Ekrem İmamoğlu’na saldırdı
Deprem bölgesinde incelemelerde bulunan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun üzerine yürüyen AKP eski Milletvekili Nursel Reyhanlıoğlu, İmamoğlu'na "Ne geziyorsun Türkiye'yi, sen İstanbul'una bak. Şov yapıyor. İngiliz uşağı defol." dedi. İmamoğlu tepkiye karşılık çevresindekileri sakinleştirip Reyhanlıoğlu'na "sen normal değilsin" demekle yetindi.
Taktik şu; potansiyelsiz insanları üst mevkilere getirin; size itiraz etmeden ömürleri boyunca itaat etsinler!
Bu kadar az demirli kolonlar deprem olmadan bile o kadar katı taşıyabildiyse, mucize bence! Ben inşattan anlamam ama inşaatlar yapılırken yoldan geçerken bile şahit olmuşluğum vardır ve o kadar sık demir olur ki...
"Cennetten bir kare" diye reklamı yapılan 250 daireli rezidans, depremde yerle bir oldu
DEPREM DENİLİNCE, FIRSATÇILIKTA 1 NUMARAYIZ!
Özdilek marketin dün gece bebek mamalarına ZAM yaptığı ortaya çıktı.
9 Şubat
Hala bu iktidara doğal gaz çıkartacak ve ülkenin refah seviyesini yükseltecek diye inananlar var. Şu anda Ortaçağ'da yaşıyormuşuz gibi ilkel bir seviyede olduğumuz yetmiyormuş giibi, iletişim çağında sosyal medya ağları kapatılıyor ve 80 milyonluk bir ülkede vatandaşlar göçük altından çıkartılmıyor. Şimdiye kadar elimizle eşeleseydik bile bu insanlar kurtarılabilirdi.
İddiaya göre çuvaldaki cesetmiş. Yani herkesi ölüsünü alıp gidiyormuş...
Eski Akepe’li vekil kadın İBB’nin yardımlarını deprem bölgesine sokmuyor ve İmamoğlu'nu İngiliz uşağı diye aşağılıyor. İngiliz olmak kötü bir şey mi hanımefendi? İnsanları birileri üzerinden aşağılamak marifet mi peki? Hizmetçi olmak kötü bir şey mi? Hizmet edilerek alın teriyle kazanılmıyor mu hayat? Ayrıca senin siyasi görüşüne ters diye, yardımları geri çevirmek kimin haddine acaba? Bir de vakti zamanında milletin vekili olmuş bu kişi? Hem d ebu kafayla, bu nefret duygusuyla...
Yobaz bir gazetenin, gazeteci bile diyemeyeceğim, deprem yardımını üstünde bira logosu var ve dine uygun değil diyerek engelledi.
Yunan diye, İngiliz diye aşağıladığınız, dışladığınız insanların belki sizden daha güzel yürek taşıdığını ne zaman öğreneceksiniz acaba?
Tayyip Erdoğan, kendisiyle konuşan bir depremzedeye, "Olanlar hep oldu. Bunlar kader planının içinde olan şeyler" dedi.
Her canınız sıkıldığında, ülkemizdeki yabancıları aşağılayamazsınız. Yaşanan olumsuzlukları da ülkenin sistemi oluşturur; kendiliğinden oluşmaz. İnsanlar aç olmasa, yağma yapmaz. arka fondan sesi gelen kişi bu yaşlı adamı ağlatmış ya, umarım seni de ağlatırlar bir gün de bir yabancının eline kalırsın!
Hangi sebeple gelmiş olursa olsun, bu ülkedeki yabancıları dışlayanlar midemi bulandırıyor. Sınırlar çizip, insanları gezegenin bir tarafındna bir tarafına kovmak kadar akılsızca bir şey olabilir mi? Siz yabancılara nasıl davrandınız da onlar size nasıl davranıyor acaba?
BİZİ ÇEKEMEDİLER, HALAT KOPTU!
En üst siyasi diyor ya, muhalefet ve bazılarının olumsuzlukları eleştirmesine fırsatçılık yapıyor diye. Gerçekten buna inanıyor musunuz? Gerçekten her olması gerektiği gibi mi seyrediyor? Şu yaşananlar bir Batı ülkesinde olsaydı, aynı mı olurdu? Hani diyorsunuz ya biz çok gelişmiş bir ülkeyiz, biiz kıskanıyorlar diye? Gerçekten öyle mi? Benim gördüklerim sadece ilkel bir görüntü; çünkü zihniyetler hala ilkel. Üzerinde bira reklemı var diye İslamı gerekçe göstererek yardımları engelleyen, muhalefeti İngiliz uşağı diye yardım bölgesinden kovan, yıkılan yeni binaların kolonlarındaki demir azlığı, vatandaşın depremii gheçtik açlıktan vesoğuktan öleceğiz yardım gelmiyor feryatları, sokaklardaki cesatler... 80 küsur milyonluk bir ülkeyiz ama sağlıklı bir şekilde koordinasyon olmadğı için elimiz kolumuz bağlı. ÇÜnkü biz daha birlik beraberlik içinde hareket etmeyi bile başaramayıp, iktidar bu zor anda bile hala muhalefete saldırıp bunun üzerindne prim yapmaya çalışıyor. Görüşleriniz farklı olabilir ama bu zor anda elele vermek çok mu zor? Yıllardır verilen inşaat denetimi sözü gene sadece vaatte kalacak; çünkü bugüne kadar bir şey değişmediyse, hatta daha da kötüye gittiyse, çünkü eskiden bile inşatta bu kadar malzeme çalındığına inanmıyorum ben, görünen ortada çünkü, bu saatten sonra da gene bütün sözler vaatte kalacaktır. Çünkü biz daha toplanan vergileri bile yerli yerinde kullanmasını bilmiyoruz kli, depem anında vatandaşların ve yurtdışının yardımına muhtacız; nerde kaldı güçlü devlet olup da kıskanıldığımız? Biz demokratik bir toplum bile değiliz/olamadığımız sürece, sorunları çözmek yerine örtbas etmek için, interneti kesmek veya yavaşlatmak gibi iletişimi kesmeye çalışmıyor muyuz hala? Şeffaf olunmadığı sürece e kimse "size" güvenmez, inanmaz. Gerçekten alkışlanacak bir durum olsa, eleştirmek yerine alkışlamaz mıyız? Artık deprem kaderdir ağızlarını da bir tarafa bırakalım, normal yaşantımıza dini karıştırmayalım. Bu iler diyanetle, dua ile olmaz. '99 Kocaeli depreminin üzerinden 24 sene geçmesine rağmen hala değişen bir şeyin olmaması gerçekten çok üzücü. Çünkü zihniyet değişmediği sürece, değişen bir şey olmaz. Süreci eleştirenler fırsatçı değil, gerçek vicdan taşıyıp duruma tahammül edemeyenler.
MHP'li Birol Gür, AFAD dışındaki AHBAP gibi yardım kuruluşlrına uğursuz eller demiş. Bu kadar vicdansızlığa yuh; yardımın ner'den geldiğinin önemi olabilir mi ki?
Bu kadar vicdansızlığa yuh; yardımın ner'den geldiğinin önemi olabilir mi ki?
Show TV Ana Haber sunucusu Dilara Gönder, istifa ettiğini duyurdu
Show TV Ana Haber sunucusu Dilara Gönder, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşım ile istifa ettiğini duyurdu. Gönder'in istifasının, dün akşamki deprem özel yayınında yaşananlara yönelik tepkisinin ardından gelmesi dikkat çekti.
KATİL DEPREM DEĞİL, ÇÜRÜK BİNA YAPAN VE YAPANLARA İZİN VERENLERDE!
Yandaş TV kanalı Show TV ana haber sunucusu Dilara Gönder depremle ilgili gerçekleri konuştuğu için istifa ettiriliyor. Hani iktidar diyor ya, muhalefet fırsatçılık yapıyor diye, muhalif olan insanlar fırsatçılık yapmıyor, gerçekten canları yandığı için dürüst oluyorlar ve gerçekleri dile getiriyorlar ama siz dürüstlüğü kaldıramıyorsunuz, olan da masun insanlara oluyor işte. Hesap vermek yerine, haklıymış gibi üste çıkmaya çalışıyorsunuz; gerçekten bu kadarı dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Diyeceğim o ki, tamam birileri çıkarları için yanlış yapıyor, birilerinin ölmesine sebep oluyor olabilir ama lütfen kitle olarak siz bari bu insanlara prim vermeyin de yanlış yapmaya devam etmesinler.
Bu toplum bütün acılarını unutmak şekline programlanmış sanki ve aynı acıları tekrar tekrar yaşamak zorunda kalıyor ama tarih senin adını altın harflerle yazacak ve asla unutulmayacaksın Dilara Gönder! Verdiğin tepki, umarım insanların kulağına küpe, kafalarının içine de yazıt olur da, yanlışlara dur der!
Genç adam hayat şartlarının zorluğundna bahsediyor, yandaş cahil yaşlı adam, biz neler gördük neler çektik, siz cahilsiniz, bütün yaşadıklarımız dış güçlerin bir projesi diyor. Adamları dış güçlerinin oyunu diye saat gibi kurulmuşlar, bozuk plak gibi dediklerini tekrar edip duruyorlar. Bir de muhalefet ne yapmış diyorlar. Muhalefet iktidar olmadığı sürece doğal olarak ne yapabilir ki? Bu kadar akılsızlar işte.
Hatay Belediye Başkanı depremden önce, "Hatay depreme hazır değil. Hazır olması için belediyelerle hükümetin işbirliği yapması gerekir. Bakanlıklar bizim yazılarımıza cevap olarak dönmüyorlar bile." demiş.
Bu ülkede Cübbeli gibi şarlatanlara inanan milyonlarca insan var; olaya önce buradan bakmak gerekiyor.
53 yaşımdayım. Hayatım boyunca Türkiye'nin bu kadar kötü olduğuna hiç şahit olmamıştım. Eskiden fakirdik ama bu kadar acı çekmiyorduk, hatta mutluyduk bile.
Bütün insanlara sesimi duyurabilseydim, onlara tek bir cümle söylemek isterdim. Tamam, geçmişte yanılmış olabilirsiniz ama yaşadığımız 20 yıllık süreci göz önünde bulundurup, ona göre oy veriniz!
Depremle ilgili ayrıntılardan uzak durmaya çalışıyorum. Çünkü mağdur insanların yabancı diye Suriyelilere saldırması öfkemi kabartıyor! Çünkü herkes yaşam mücadelesi veriyor. Bana göre insan insandır, canlı canlıdır; cinsiyet, milliyet, tür ayrımcılığı yapılmamalı. O yüzden mağdur olmalarına rağmen bile insanların empati kuramayıp başka mağdurlar yaratarak anlayışsız olmaları, insanlık anlayışıma ters düştüğü ve kafamı karıştırdığı için sağlıklı bir şekilde acı bile yaşayamıyorum.
İnsanlara milliyetine göre kötü etiket yapıştırmaya kimsenin hakkı yok. 2012 yılında İstanbul Eşcinsel Onur Yürüyüşü'nde, dondurma alırken düşürdüğüm para konusunda arkamdan yetişip bana yardımcı olan bir Suriyeliydi. Siz yabancılar konusunda ne yaşadınız da onlara karşı ayrımcısınız? Bir Suriyeli, bir İranlı, bir Afgan tanıdınız mı da net yargılara varıyorsunuz? Ben yaşadığım şehirde Suriyeli de tanıdım, İranlı, Afgan, Rus, Ukraynalı da tanıdım ve çok iyi insanlardı. Hadi söyleyiniz ne yaşadınız da kötülüyorsunuz onları? Siz onlara güzel bir adım attınız da, onlar bunun tam karşılığında size kötülük mü yaptı? Önyargılarınızı bırakın artık. İnsanların doğdukları coğrafya kişiliğini belirlemez; iyi insan her yerde iyi, kötü insan da her yerde kötüdür. Ama bildiğim tek şey; ayrımcı insanlar kötüdür. Evet yabancı diye ayrımcılık yapanlar kötüdür.
Depremzedeler hırsız diye Suriyeli dövüyor. Ne kabul edebiliyor, ne de dayanabiliyorum böyle acımasızlığa? Adaletin bile şiddete başvurma hakkı yokken, siz adalet misiniz de şiddete başvuruyorsunuz? Yazıklar olsun!
Hangi amaçla gelmiş olurlarsa olsun, ülkemizdeki yabancıları seviyorum ve yabancı düşmanlığı yapanlardan nefret ediyorum. Nokta!
Şiddet taraftarı olan mağdur da olsa benim gözümde sıfırdır! Şiddetin gerekçesi olamaz! Nokta!
Dün deprem bölgesindeki bazı insanların yaşlı bir Suriyeli adama saldırıp ağlatmalarını asla unutmayacağım! Lanet olsun sizin insanlık anlayışınıza! Yarın siz de zor durumda kalınca, Suriyelilerin kapısını çalmaya yüzünüz olsun! Kimin kime muhtaç olacağı hiç belli olmaz.
İnsanları yabancı diye sevmiyorsanız, sorunun sizde olduğunu düşünemiyor musunuz?
Öncelikle şunu belirteyim... Ben dine inanmayan, dinin sadece kültür olduğuna inanan, çünkü bilimsel hiçbir dayanağı yok, tamamen manevi bir şey, Doğu-şeriat-geleneksel kültürü tasvip etmeyen biriyim. Yağma olaylarını ise tasvip etmem söz konusu bile olamaz. Yabancıları da desteklemek için ne etnik bağım var, ne de onlardan bir çıkarım. Yabancılara şiddet uygulanmasına karşıtlığım, insan hakları ve demokrasiye aykırı oluşundan. Eğer bir ülkede adalet var ise, herkes hukuk çerçevesinde yaptıklarının hesabını verir. Tekrar altını çizerek söylüyorum, her kim olursa olsun, bir ülkede adalet varsa, herkes yaptıklarının cezasını hukuki çerçevede çeker ama herkes; en alt biriminden, en üst birimine kadar. Bunda anlaştık mı? Bu gün sosyal medyada, yağmacılık yaptı diye, yabancılara karşı şiddet uygulamalarına şahit olduk. Herkes de sevinçten 4 köşe! Eğer bir ülkede, yabancılarla ilgili bir sıkıntı varsa, öncelikle uygulanan yabancı politikasının sorgulanması gerekmez mi? Bu kadar Suriyeli bu ülkeye niye geldi-hatta niye getirildi, bu kadar Afganlı niye geldi veya getirildi, vesaire... Ülkenin dar boğazda olması, bu ülkedeki yabancıları da etkileyecektir elbet. Aç fare ambarı delermiş. Ayrıca görmedik mi ülkede yapılan yolsuzluklara sessiz kalınıp, baklava çaldı diye bir çocuğa bile 15 yıl hapis verildiğini? Tabi cahile laf anlatamazsın!
Depremde yıkılan büyük ve yeni otelin müteahhitlerden biri yurtdışına kaçarken havaalanında yakalanmış ve tutuklanmış. Peki binalar inşa edilirken denetlemenin mümkünatı yok muydu? Bir işin yapılırken denetlenmesi, depremlerde can kurtarmaktan daha kolay değil mi? Bunun için yeterli birimler oluşturulamıyor mu, yoksa deprem oluncaya kadar binaların denetlenmesi kimsenin umrunda değil mi?
Paylaşımlarımdaki iyi niyetli yaklaşım ve eleştirilerim anlaşılmıyor mu, yoksa size ters geldiği için tersten anlamak işinize mi geliyor? Mesela hangi sebeple olursa olsun, şiddete karşı çıkmanın neresi yanlış ve şiddeti onaylamak doğru bir şey de mi onaylıyorsunuz? Sözüm meclisten dışarı, herkes için geçerli değil! Örneğin yağmacıya şiddet uygulamanın insanlara zevk vermesi nasıl bir ruh halidir? Bana göre bu psikolojik bir vakadır öncelikle.
Son konuşmalarında ben fazla yaşamam diyen Taha Duymaz'ın İnstagram paylaşımlarının sayısının 666 olması ilginç!
10
Polisin, vatandaşların yağmacıları küfürlerle darp etmesinden ve de kanlar içinde bırakılan bu insanların videolarının paylaşımından, polisin ve vatandaşların hukuğa gerek kalmadan, YARGI-ILAMAYA GEREK DUYULMADAN böyle bir uygulama yapmaya hakları vardır ifadesini çıkarabilir miyiz? Ben bu görüntüleri facebook sayfasına paylaşmayacağım; çünkü facebook, küçük bir kızı enkaz altından çıkartmış ve kucağına almış bir Yunan kurtarma elemenının bir görselini bile şiddet içeriyor diye kaldırdı. Twitter'da buna neden izin veriliyor; yağmacılara gözdağı vermek için mi? NOT: Şiddete karşı olmak, suçları ve suçluları onaylamak anlamına gelmez. Eğer yargı yok sayılırsa, suçsuz insanlar da hiç çekinmeden mesela ben onu yağmacı sanmıştım diye darp edilebilir.
11
Facebook arkadaşları... Bir şekilde sizinle bu paltformda arkadaş olduk ama ben düşüncelerimi siz onaylayın veya bana laf sokun diye ifade etmiyorum. Sadece karalama tahtası olarak kullanıyorum bu sayfayı. O yüzden olumsuz eleştiri yapmak yerine, yazdıklarımı anlamaya çalışın. Belki işinize yarar.
Yetkililerin Gülben Ergen'e söylediğine ve Gülben Ergen'in de sosyal medyada paylaştığına göre yemek videolarıyla tanıdığımız ve göçük altında kalan 19 yaşındaki Taha Duymaz kurtarılamamış. Ben fazla yaşamam, belki 20 yaşında ölürüm, o yüzden uzun vadeli planlar yapmıyorum demesi ve Instagram'ındaki paylaşım sayısının 666 olması bir tesadüf müydü?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder