5 Ocak 2019 Cumartesi

Denizli Gay 50 yaşında!


2019'a girmemizin ilk haftasında bir yeni yıl yazısı daha yazmak istiyorum. Benim için anlamlı bir sene 2019. Ben 10 Haziran 1969 doğumluyum. Yani bu sene Haziran ayında tam 50 yaşında olacağım. Haziran ayının, 50 senenin diğer bir önemi ve anlamıysa, Amerika Stonewall'da eşcinsel hakları mücadelesinin-ayaklanmasının aynı sene ve ayda, polise karşı fziksel bir tepkiye dönüşmesiydi. Anlayacağınız, eşcinsel hak mücadelesi ciddi anlamda başladığı bir anda doğmuşum.

Geçen koskoca 50 sene, bir eşcinsel olarak benim gözümden elbette farklı bir bakış açısıyla değerlendirilebilir. Çünkü heteroseksizmin ve homofobinin başat olduğu bir kültürde, eşcinselliğni bir kenara bırakarak yaşayamıyorsun ki. Çünkü hep homofobiyle karşı karşıyasın ve hep tetiktesin dolayısıyla fiziksel veya sözel ayrımcılığa karşı. Hep kontrollüsün, hiç rahat olamıyrosun; çünkü falso vermekten korkuyorsun. Gerçi mahçup olması gereken ayrımcı dünya ama anlatamıyorsun ki doğallığını, normalliğini, haklılığını... Dolayısıyla çok rahat yaşayamıyorsun, ne kadar özgürlükçü ve mücadeleci bir kimliğe sahip olsan da; kasıyorsun kendini bir şekilde. Ve bu kasıntıyla geçen 50 yıl...

Hangi birini anlatayım ki... Teşekkür ederim ki ailemin bir ayrımcılığıyla, dışlamasıyla karşılaşmadım birebir olarak. Belki kendi içlerinde bir mesafe koymuş olabilirler ama dışarının şiddetli homofobisinin karşısında, ailem derim, başka bir şey demem... Dışarıda sözel, fiziksel her türlü ve en şiddetli ayrımcılıklarla karşılaştım ister bireysel olarak olsun, ister toplumsal olarak olsun, ister resmi, ister gayri resmi... Çünkü özgürlükçü ve de savunucu olduğun zaman daha bir hedef haline geliyorsun, daha bir hınçla geliyorlar üzerine. Bu yıldırmış olabilir mi beni; ne münasebet; daha gücüme güç katmış olabilir. Birisi karşımda durduğu zaman; benim enerjimin kat sayısı artar. Yaş 50 oldu; hala bu homofobik ayrımcılığı hissediyorum ve de enerjimi buna göre arttırıyorum. 

İnsanların homofobisinin nasıl olduğunu şu şekilde anlatabilirim aslında. Seni bir eşcinsel olarak normal görmüyorlar ya; bir eşcinselin kendileri gibi yaptıklarını-yapabildiklerini-yapabileceklerini de bir türlü kabul edmiyorlar. Bu eşcinsel, yapamaz böyle bir şey; o bir ötekisi ve haddini bilsin, gibi bir zihniyet var. Yani kendilerine benzemeyenlerin normal bir insan olabileceğini, normal bir insan gibi davranabileceğini kabul etmek istemiyorlar ve nereden vurabileceklerse, oradan vurmaya çalışıyorlar. Eşcinseller elbette en acımasız olan şiddet ve cinayetle de kurban edilebiliyorlar ama hayatın içinde de hep bir küçümseme var, hep bir burun kıvırma var, hep bir dalga geçme var... Oysa bu şekilde davranarak, beyin kapasitelerinin darlığını sergilediklerinin farkına bir varabilseler, zaten ayrımcılık yapmayacaklar o zaman.

Ben genel olarak hep bu şekilde-hayatın içinde varolarak bir aktivizm yaptım sayılabilir. Çünkü, aslında o konulara fazla girmek istemiyorum, çünkü ben kendini LGBTİ olarak tanımlayan kesimin de bir ötekisiydim. Çünkü gerçekten bilgi toplumu olunmdıysa, demokrasi yoksa, heteroseksüeli neyse, eşcinseli de o oluyor ve sistemin paralelinde bir yaşam biçimi, bir tavır sergiliyor. Heteroseksizm ne kadar despotsa, LGBTİ olarak tanımlanan eşcinsel zümre de o; yani hegemonik ve de cinsiyetçi. Mücadelesini mağdur olduğu cinsiyetçilik üzerinden yapan bir kesimden hayır gelir mi; yani transseksüelizm denilen yapay heterosesist varoluşu savunmak, heteroseksizmin farklı versiyondan bir parçası olmak demektir. Hal böyle olunca, doğal bir varoluşu savunmak, onların da tepkisini çekti. Ve bireysel olarak ele bayrak alıp sallamanın da çok bir anlamı olmadı ki, onlar metropelde 100 bin kişi karnaval yaparak, slogan atarak, bayrak sallayarak bir yere varmış mıdır tartışılır. En azında ben bulunduğum ortama kendimi kabul ettiriyorum açık bir eşcinsel olarak yaşayarak, açık eşcinselliğimle yaşam mücadelesi vererek. Ben eşcinselim ama hayatın bir parçasıyım; bunu innsalara kabul ettirebildiğime inanıyorum ki, heteroseküsel grubun içinde yaşıyorum...

90'lı yıllarda, askerden geldikten sonra aileme ve çevreme açıldım. Yaşadığım her ortam, her çevre benim eşcinsel olduğumu zaten biliyordu da, bu açılımdan sonra tereddütleri kalmadı. Bunu hiç saklama ihtiyacı hissetmedim;çünkü şiddetli homofobiye yaşadığım ortamdan çok, gecenin karanlığındaki karanlık insnalardan maruz kaldım. Çünkü ben hayatın içindeki homofobiyle mücadele edebilecek bir kapasite, özgüven ve cesarete sahiptim. Hayatın içindeki homofobi beni altetmeye kalkışAmadı bile. Sonrasında mücadeleci yapıma uygun olarak Ankara'daki bir oluşumla irtibata geçtim. Onlar konuyla alakalı fanzin çıkarıyorlardı ve bir süre onlar aracılığıyla bir şeyler yapmaya çalıştım. Dergilerinin Denizli'de dağıtımı, dergiye yazılar, haberler ve de derneğin toplantılarına katılmalar falan, Denizli'de de grup olarak 2 yıl kadar bir şeyler yapmaya çalıştık yürüyüşler, toplantılar ve çeşitli etkinlikler olarak ve son 2 yıl içersinde bağlarım tamamen koptu LGBTİ olarak mücadle veren herkesle. Çünkü biraz önce de dediğim gibi, heteroseksizm ne ise, mağdur grupları da aynı despot politikayı uyguluyorlar. 26 yıldır bir şeyler yapmaya çalıştığım eşcinsel mücadelemin, 10 senesi internet üzerinden blog ve sosyal medya üzerinden bir şeyler yapmaya çalışarak geçti ve bunun da son 2-3 senesi herkesten, her şeyden bağımsız olarak devam ediyor. Evet; internet üzerinden Denizli Gay ve Halil Kandok blogspot olarak bir şeyleryapmaya başlayalı tam 10 sene OLMUŞ! Ama ben kendimi 50 senedir bu mücadelenin içinde gibi görüyorum. Nice senelere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder