20 Haziran 2018 Çarşamba

"Transseksüellik bedeniyle barışık olmayan eşcinselliktir" düşüncesi bende asla değişmez, çünkü...

Doğal olarak ve kalarak kendimi daha iyi hissediyorum; daha sağlıklı ve güçlüyüm çünkü...


Transseksüellikle eşcinselliğin aynı olduğu, transseksüelliğin bedeniyle barışık olmayan psikolojik bir durum olduğu düşüncesi bende niye değişmez biliyor musunuz? Bunu milyon defa söyledim ve ölünceye kadar da söylemekten vazgeçmeyeceğim. Çünkü ben de aynı kimliğe sahibim, aynı hislere sahibim. Çocukluğumdan beri kız gibiyim, beklerle oynadım, giyim ve davranışlarım kız gibiydi, saçlarımı uzatmak, cicili bicili giymek hoşuma giderdi. Çocuk oyunlarında hep kadın rolünü seçerdim, kızlarla daha iyi anlaşırdım. Bunun hep bilincindeydim ve kız Halil'dim. Erkeklerden hoşlanıyordum duygusal ve cinsel anlamda. Hiç bocalamalar yaşamadım bu konuda-cinsel kimliğim konusunda. Ergenliğimde de sorun teşkil etmedi eş-cinsel kimliğim. Çocukça oyunlar dışında 18-19 yaşlarında gerçekleştirdim kendimi bu manada. Kendimle barışık olmam, yani eşcinselliğimle barışık olmam ve de konuyla ilgili araştırmalarım, beni içinde yaşadığım toplumsal cinsiyet psikolojisinden farkında olmadan kurtardı. Ergenliğimle beraber bende artık kız gibi olmak dürtüsü yoktu. Nasılsam öyle davranıyordum. Yumuşaksam yumuşaktım, nasıl görünüyorsam öyleydim. Kendimi hiç kasmıyordum veya birilerine benzetmeye çalışmıyordum. Farkımı farkedenlerin, farkımı söylemeleri de hiç umrumda değildi. Benim için hayatta en zor olan yapımdaki utangaçlığımdı. Hala da aşamıyorum bunu ve bunun yapısal bir durum olduğunu bildiğim için de, bunun üzerinde de durmuyorum. Hem utangaç olmak da kötü bir şey değil ki; insanı daha şirin ve sıcak yapıyor. Ben, bana dair her şeyle barıştım ve herkese de tavsiye ediyorum; çünkü insan daha huzurlu oluyor böyle olunca ve toplumsal yapıya benzememek rahatsız etmiyor bir süre sonra.

Kendilerini transseksüel olarak tanımlayan eşcinsellerinki de toplumsal cinisyetle alakalı bir şey. Psikolojik yapısı sağlam olanlar kendileriyle barışıyor, diğerleri de toplumsal cinisyetle kendilerini varetmeye çalışıyorlar. Dünya üzerinde gördüğümüz erkeklik ve kadınlığa dair şeyler doğaya ait ve doğuştan olan şeyler değil, olamaz da mantıken. Öğrenilmiş ve öğretilmiş, hatta dayatılmış, dolayısıyla içselleştirilmiş bir durum erkeklik ve kadınlık. Renklerin, giyim-kuşamların, davranışların, vesairelerin kimlikleştirilmesi insanın doğasında olan ve doğuştan getirdiği şeyler olamaz. Doğada olduğuna inanmak akıl ve mantık dışı. Erkek eşcinsellerin hafif kırılgan olmaları, bazı kadın eşcinsellerin erkeksi olmaları falan içgüdüsüel de olabilir, öğrenilmiş de olabilir eşcinsel yapı paralelelinde ama bunun da içselleştirme durumundan tamamen soyutlayamayız. Ben zaten erkek eşcinsellerin tamamen erkek ruhlu, kadın eşcinsellerin tamamen kadın ruhlu olduklarını iddia etmiyorum ki. Bana göre zaten eşcinsellik her iki ruhu da aynı bedende barındırmaktır ve bunun  da yansımaları olacaktır elbet dışarıya. Benim savunduğum şu; nasıl olursak olalaım hem içimizdeki kimlik, hem de dışımıza yansıması olarak; olduğumuz gibi kalalım, olduğumuz gibi kendimizi sevelim, olduğumuz gibi yaşayalım. Translığın cinsiyetçi topluma bir adaptasyon olabileceğini de göz önünde bulunduralım. Her zaman söylüyorum, tekrar altını çizerek söyleyeyim; ben herkesin psikolojisi nasıl kumanda ediyorsa, o şekilde yaşama hakkını savunuyorum ama doğada bir cinsel çeşitlilik, bir cinsel esneklik olduğunun da kalın kalın altını çiziyorum, dolayısıyla da demem şu ki, bu çeşitliliği olduğu gibi kabul ederek ve muhafaza ederek de yaşamak mümkün, hatta daha sağlıklı kendimizi daha mükemmel gerçekleştirebileceğimiz için. Bu düşüncelerimden ne çıkaracağınız da sizin tasarrufunuzda artık.

WHO'nun transseksüelliği hastalık sınıfından çıkarması, transseksüel tabirlilerin kendi itiraf ettikleri gibi bedenleriyle barışık olmama gerçeğini değiştirmeyeceğine göre...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder