29 Aralık 2016 Perşembe

Denizli'de mekanın cinsiyeti ve cinsiyetsiz mekanları!


Dün Denizli'de mekanın cinsiyeti konusunu konuşmak üzere Kitap Kurdu Kafe'de toplandık. Önce bu kültür sanat kafenin cinsiyetini belirterek başlayayım yazıma. Kitap Kurdu Kafe belli bir kesime hitap eden bir kafe değil, her kesime eşit mesafede yaklaşan ve hemen hemen her gün sanatsal ve kültürel bir etkinliğin gerçekleştirildiği ticari bir işletmeden çok sanat severlerin ve nezih bir ortamda sohbet etmek isteyen ve hayata dair paylaşımlarda bulunmak isteyenlerin belki de Denizli'deki en doğru ve tek adresi. Toplantımız Ankara Üniveristesi'nden Meryem arkadaşımızın programı çerçevesinde gerçekleştirildi.

Sohbete İranlı arkadaşımız, İran'da ve Türkiye'deki yaşam alanlarında kimliğine dair ne tür ve nasıl bir cinisyetçilik yapıldığıyla ilgili deneyimlerini anlatarak başladı. Aslında anlatılanlar tahminler dahilinde olan şeylerdi. Mesela İran'da bırakın eşcinselleri, kadınlar bile mekanları özgürce kullanamıyorlarmış. Sokakta açık eşcinsellik veya özgür bir kadınlık tahayyül dışıymış. Yalnız translarla heteroseksüellerin evliliğine resmi izin varmış ama transseksüellerin trans kimliklerinden önceki resmi kayıtlarının eski isimiyle kalmasından, mesela erkek ismiyle mezun olan trans bir kadın diplomasındaki erkek ismini değiştiremiyormuş. Yasal çerçevedeki dolaylı baskıdan başka toplumsal yasaların ayrımcılığı daha belirginmiş. Yani işaret ediliyorlarmış eski kimliklerinden dolayı. Bir örnek vermek gerekirse, kadınken çocuk sahibi olan bir trans erkeğin çocuklarına, ebeveynlerinin eskiden kadın olduğu toplum tarafından yüzlerine vurulup çocuklar nefrete sevk ediliyormuş. İranlı arkadaşımızın trans arkadaşları da Denizli sosklarında sözlü ve fiziksel saldırılara maruz kalmış ve dolayısıyla onlarla sokağa çıkmaktan çekinir olmuş. Denizli'ye gelmeden önce İstanbul'da da yaşamış İranlı arkadaşımız ve orada cinsel ayrımcılık daha az olduğundan dolayı daha rahatmış söylediğine göre ama BM eşcinselleri Denizli'ye yerleştirdiği için aynı kültürden eşcinsellerin ve arkadaşlarının Denizli'de olmasından dolayı burayı tercih etmiş. Ayrıca Denizli'de İranlıların ve LGBTİ'lerin yoğunluklu olarak takıldığı kafeler de mevcutmuş ve birbirleriyle iletişim kurmalarında ve sosyalleşmelerinde önemliymiş bu mekanlar. Ben kendi gözlemimi de ilave etmek istiyorum İranlı LGBTİ'lerin mekanı kullanmaları konusunda. İranlı LGBTİ'ler Denizli'ye gelmeden önce Denizli'nin en işlek caddesinde LGBTİ'ler bu kadar görünür değillerdi. Oysa şimdilerde o kadar bariz hissediliyor ki LGBTİ'lerin görünürlüğü... Onlar Denizli'yi ne kadar fazla özgür bulmasalar ve homofobisinden rahatsız olsalar da, geldikleri ortamın-İran'ın aşırı baskısı Denizli'ye göre kıyaslanamayacak kadar fazla olduğu için, kendilirini görünür olarak gerçekleştirme konusunda daha cesur davranıyorlar. Çünkü sokakta aşırı frapan giyinmelerine rağmen ben, çok da tepkiyle karşılandıklarını sanmıyorum. Onlar da zaten olan tepkileri söylüyorlar. Genellikle gece yarısı tepkilere maruz kalıyorlarmış diyebiliriz. Arkadaşımız ev kiralama konusunda sıkıntı yaşamıyormmuş. Çünkü eşcinsel oduğu alnında yazmıyormuş. Yabancı olana ve bekar olana ev verilmemesi durumu varmış ama sadece İranlıların yoğunlukla yaşadığı apartmanlar bu sorunun çözülmesinde kolaylık sağlıyormuş. 10 binden fazla İranlının yaşadığı Denizli'de İranlı LGBTİ mülteciler, İranlı heteroseksüellerin de homofobik yaklaşımlarına maruz kalıyorlarmış...

Devam edeceğim ama çok uykum geldi..

Araya zaman girince diğer iki arkadaş ve benimle yapılan mekan konusuna dair konuşmaya değinme şevkim azaldı. Üniversiteye hazırlanan gay arkadaşımız, kursta bazı kişilerin alaysı homofobisiyle karşılaştığını anlattı. Daha önceden tanıdığım ve sohbet ettiğim arkadaşın lisede okurken de sınıf arkadaşlarının eşcinselliğiyle dalga geçtiklerini biliyorum. Yani liselilerin dillerinin kemiği hiç yok ve farklılıklara karşı çok daha acımasız olabiliyorlar. E tabi bunlara öğretmenlerin konuya yabancılıklarının verdiği duyarsızlık da eklenince ayrımcılıklara müdahale edilmiyor ve fütursuzlaşabiliyor ayrımcılıklar. Arkadaşımız Denizli'de birkaç kafe ismi verdi geylerin takıldığı. İnsanların nerde, ne zaman ve ne derece homofobik olacakalrı hiç belli olmuyor aslında. Sanırım çevreleri tarafından gey oldukları zannedilme durumlarına karşı bir tepkisellik olabiliyor eşcinsellere karşı. Sorulardan biri eşcinsellerin nerede partner bulduğuydu. Eskiden Üçgen, Gar sineması, garaj ve Çınar gibi bölgeler geylerin dolaştıkları ve buluştukları yerlerdi ama günümüzde artı sokaktan bulmuyorlar partnerlerini, internetten buluyorlar. Facebook ve gay chat siteleri buna örnek verilebilir. İlginç sorulardan biri de, sevgilinle sinemaya gittin miydi? Aslında bu soru yersizdi. Çünkü eşcinsel sevgililik öyle ulu orta yaşanılacak seviyede değil ki Türkiye'de. Yani eşcinsellik normal karşılanmadığı için, görünür bir sevgililiğe cesaret edemezdi ki kimse daha. Ondan öte sevgililik kavramı var mıydı acaba eşcinseller arasında ülkemizde, varsa istatistiki verilere yansıyacak oranda mıydı acaba? Kısaca şöyle özetleyebiliriz; insanlar eşvinselliği ancak cinsel ilişki boyutunda yaşıyor, geri kalanını heteroseksüelce. Mesela ben sevgilim dediklerimden biriyle bir defa gittim sinemaya, o da çok zorlamacaydı. Zaten sonradan sevgilim olmadığını anladım. Aslında en büyük homofobi evlerde yaşanıyordu. Yani evlerimiz en cinisyetçi olan mekanlar. Hep heteroseksüelleştirilmeye çalışılmıyor muyuz? Feminen davranışlarımıza falan en çok aile bireyleri tarafından tepki gösterilmiyor mu? Heteroseksüellik evliliklere zorlanmıyor muyuz ailelerde? Hayat boyu ailelerin evlilik beklentisi, eşcinsellere yapılan en büyük psikolojik baskı sayılmaz mı? Çünkü evlenilince eşcinsellikten kurtulunacağı umut ediliyor. Eşcinsel olduğumuz için şiddete aile içinde maruz kalmıyor muyuz, iyileştirilmek için psikologlara sürüklenmiyor muyuz? Aslında aileler kabul etse, dışarıya karşı daha özgüvenli eşcinseller olabiliriz. Çünkü ailelerimiz öğrenecek korkusu da dışarıda eşcinsellik konusunda çekingen olmamıza neden oluyor. 35 yaşındaki çalışan arkadaşımızın da iş yerinde karşılaştığı alaysı tavırlardan çok, en çok konuyla ilgili muzdaripliği evde yaşıyor. Nereye gittiğinin hesabından, sosyal medyadaki paylaşımlarına, giyiminden-kuşamından tutun da en önemlisi bitip tükenmek bilmeyen heteroseksüel evlilik ısrarlarına kadar bütün homofobiyi en çok ailesinden görüyor. Araştırmacı arkadaşımızın sorularından biri de tuvalet kullanımıydı? Tuvaletle nasıl olmalıydı; erkek kadın ayrımı olmalı mıydı, olmamalı mıydı? Aslında bana göre tuvaletlerin cinsler arası ayrı olup olmaması önemsiz bir konu olmasına rağmen, şu anlamda önemli bir konuydu; çünkü cinselliğin yaşandığı mekanlardan biriydi tuvaletler ve eşcinsellerin kullanabileceği hale getirilmesi çok medeni bir davranış sayılabilirdi Batı'daki gibi. Ne yazık ki hamamlar yoktu Denizli'de eşcinsellerin takılabileceği, partner bulabileceği. Bir tane Gar sineması vardı sinema olarak eşcinsellerin gittiği; o da yıkılmıştı. Bana göre 80'lerden ile 2010'lara kadar eşcinsellerin mekanları kullanışında, görünür olmalarında nasıl bir değişiklik vardı..? 80'lerde büyük şehirlerde bir eşcinsel hareket varmış ama benim 18 yaşım 80'lerin son çeyreğine denk düştüğü için, pratikte konuya dair aktarabileceğim pek bir şey yok sayılır. Ben, eşcinsel hareketin başlangıcı sayılan 90'larda konuya dair tecrübesi olan biriyim. 90'larda da eşcinsellerin yoğunlaştığı mekanlar vardı ama onların adına eşcinsel mekanlar demek doğru olmazdı. Zaten Denizli'de hiçbir zaman eşcinsellere hususi bir mekan açılmadı ki. 90'larda ve 2000'lerin ortalarına veya internet ne zaman yaygın kullanmaya başladıysa, işte o yıllara kadar şehrin hareketli noktalarına takılıyordu eşcinseller. Aklıma gelmişken o yıllarda travestilik, transseksüellik gibi kavramlar ugulamada yoktu pek. Çünkü tepki çekeceği için o şekilde görünürlüğe kimsenin cesareti yoktu diyebiliriz. Bazı arkadaşlarımız en yakın olan kozmopolit şehir olan İzmir'e göç ettiler ve orada seks işçiliği yaptıklarını söyleyebilirim transvesti olarak. İnternet de aslında sosyal medya ve gaychat sitelerinden partner bulma kolaylığıyla eşcinselleri bir nebze olsun sokağın şiddetinden korudu ama tamamen yer altına indik de diyebilirim bir süreliğine bu yüzden. Şiddet azalmadı tabi. Belki daha çok mağdur olmaya başladık şiddet konusunda. Çünkü beraber olacağımız kişileri tanıma fırsatı olmadan direkt ev gibi mekanımıza almamız şiddete daha kolay zemin hazırlıyordu. İranlı mülteci LGBTİ'ierin BM tarafından Denizli'ye yerleştirilmesiyle, eşcinsellerin görünürlüğü açısından sokaklar yeniden hareketlendi. 2010'larda sokaktaki görünürlüğün sözlü ve fiziksel homofobi gibi olumsuzluğuna rağmen, eşcinselliğin varoluşunun ifadesi açısından önemliydi. Çünkü eşcinseller var denilebiliyordu bu sayede ve eşcinsellerin takıldığı kafeterya gibi mekanlar açıldı yabancı eşcinsel trafiği yüzünden. Aslında sığınmacı LGBTİ hareketi Türkiye'de ulusal bir etkileşime bile sebep oldu diyebiliriz. Çünkü bir çok şehirde mülteci LGBTİ var. Denizli'de bir çok dükkan Farsça levhalar asmaya başladı müşteri çekebilmek için ve dediğim gibi İranlılar için açılmış özel mekanlar da mevcut restoran kafe veya eğlence yerleri gibi. Bu ne kadar önemli sayılır bilmiyorum ama eşcinseller arası kültürel bir etkileşim de oldu birbirimizin evlerine taşınan. İranlı LGBTİ'ler birbirleriyle çok anlaşamıyordu ama homofobik bir dünyaya karşı LGBTİ'ler hangi milliyetten olursa olsun bir yakınlık hissedebiliyorlardı birbirlerine karşı. En dışlanmış kimlik de belki insanlar arası en önemli ortak nokta sayılabilirdi. Aslında internetle kabuğumuza çekilmemize ve muhafazakar iktidara rağmen cep telefonu ve kullanım amacı olan internet gibi teknolojinin LGBTİ'ler arası ağ oluşturması, belki de daha özgüvenli olmalarını sağlayarak eşcinsel kimlik konusunda bir farkındalık oluştu kendi aralarında dışarıya yansıyan ve teknolojik gidişatın dışında kalınmadı bu sayede. Eşcinsel kültür dediğimiz şey belkide dijital çağın özgüveniyle kaçınılmaz olarak oluşacak, heteroseksist kültürü dönüştürecekti. Bir şeyi buarada tekrar belirtmek istiyorum daha önceki yazılarımda değinmeme rağmen... Evet sosyo ekonomik olarak kültürün ilerlemesi, homofobiyi azalatacaktır kesinlikle. Çünkü imkanlar insanların kendileirni geliştirmesi sebebiyle, birbirleriyle lüzumsuzca uğraşmasına gerek duydurmayacaktır. Mesela homofobik saldırıların arkasında genellikle eşcinsellerin maddi kurban olarak görülmesi yatar. Herkesin ekonomik imkanları olunca, belki eşcinseller kurban olmaktan bir nebze olsun kurtulacak veya homofobi daha az boyutlu olacaktır diye düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder