12 Kasım 2016 Cumartesi

Bülent Ersoy ve Zeki Müren içinde yaşadığımız heteroseksist kültürün bir ürünüdür!

Cinsiyetsiz bir dünya için!


Video sitesinde dolaşırken "Düşkünüm Sana" videosuyla karşılaştım. Bülent Ersoy'un konserlerinden ve geçmişten geçiş sürecine kadar olan dönemin basına yansımaları da yer alıyor görüntüler arasında. Hepsi de eşitliksiz toplumsal cinisyetin altını çizen ifadelerle dolu ve bir tanesi de homofobik... "Ben homoseksüel değil, kadınım!". Önce kadınlığı sorgulamak gerekiyor, sonra eşcinselliği, sonra homofobiyi, sonra toplumsal cinsiyeti, heteroseksist toplumu, vesaireyi... Kadınlık nedir? Bir kadın biyolojisi var ama sonrası kadın cinsini ötekileştiren, erkekliğin hegemonyasına sokan bir öğretilmişlik, koşullandırılmışlık, cendereye sokulmuş yapay bir kimlik. İyi inceleyin; kadınlık erkekliğe hizmet vermiyor mu? Kadınlık erkekliğin çizdiği sınırlara hapsolmuyor mu? Kadınlık doğal falan değil; erkek egemen yapı tarafından ele geçirilmiş, mahkum bir şey. Mahkumiyeti içersinde varolması da ne doğal bir şey, ne de özgürlüğe dair. Kadının yaşam biçimine bakın, görüntüsüne bakın, davranışlarına bakın... Hepsi de heteroseksizmin, erkek egemenliğinin bir ürünü. Erkekliğin illa ki şöyle olmalısın demesine de gerek yok nasıl kadın olunduğuna dair. Erkek egemen dünyanın şekilllendirmesinin ve erkek egemen dünyanın kadına çizdiği alanda mümkün mertebede, ikinci sınıf olarak varolunabilme şekli; kesinlikle doğal kadınlıkla alakası yok. Erkek iktidarında bu kadar varolunabiliyor diye de, bu varoluşu kadınlık, kadının doğası gibi algılanma durumu söz konusu.

Erkek egemen yapıda kadınlar bu kadar varolabiliyor diye de kadınlığın bu olduğunu kabul  mü etmek gerekiyor? Heteroseksist bir dünyada yaşıyoruz diye heteroseksizmi doğallaştırmamız mı gerekiyor? Kadınlığın teselliden mi ibaret olması gerekiyor. Kadıınn çile çekmesini bile olağan bir şeymiş gibi melodramlaştırıyoruz. Feminist kadını da şeytan ilan ediyoruz... Sindirilmiş kadını ahlaklı, edepli ilan ediyoruz. Bakın kadın yaşamına; ressamı heteroseksizm değil mi? Kadın sokakta dondurma yiyemiyor, kahkaha atarsa iffetsiz ilan ediliyor, kıldan-tüyden meseleler günah sayılıyor, kadının başının örtüsü aslında saçın günah olmasıyla alakalı değil; kadının haddini bilmesi için, erkekten daha özgür olmaması için, tüm kadınlara nasıl olması gerektiğine dair örnek olması için sembolik bir ifade. Evet, baş örtüsünün günahla sevapla alakası yoktur; erkeğin kadına haddini bildiren bir semboldür. Tabi dine bilimsel açıdan yaklaşmayıp tabu sayarsan, dini heteroseksizmin kültürel bir uzantısı olarak görmezsen, dediklerim bir çoğuna anlamsız gelecektir, hatta tahrik edici bir suç olarak görülecektir. Bu tür düşünenlere tek cevabım; hayatı sorgulayamamak acizlikten başka bir şey değildir, olabilir ancak.

Konuyu asıl noktasıan bağlayalım isterseniz. Önce bir soru sormak istiyorum. Bülent Ersoy, Zeki Müren eşcinsel haklarına katkı mı sağlamıştır, yoksa zarar mı vermiştir? Bu trans ve gay figürler bu kadar popüler olmasalardı, ülkemizdeki eşcinsellik anlayışı nasıl olurdu acaba? Batı'daki gibi doğasına uygun bir eşcinsellik mi olurdu, yoksa İran gibi daha mı homofobik olurduk? Eşcinsellik anlayışımızın İran'dan farkı var mı? diye de düşünebiliriz. Çünkü muhafazakar kültürlerde eşitliksiz bir toplumsal cinisyet hakim ve onaylanan  cinsel kimlikler erkeklik ve kadınlık ve bunların da rolleri belli, yapıları, yani nasıl olmaları gerektiği net bir şekilde şekillendirilmiş. Özgür bir kadınlık anlayışı yok. Dolayısıyla bu rollerin dışına çıkılması kolay değil, hatta mümkün değil. Yoksa öteki oluyorsun veya sindiriliyorsun... Bu açıdan baktığımızda ülkemizdeki toplumsal cinsiyete uygun trans veya eşcinsel figürlerinin eşcinsel haklarına hiçbir katkı sağlamadığını söyleyebiliriz. Özgürlüğü elinden alınmış bir trans kadınlığın eşcinsel haklarına ne katkısı olabilir gerçekten veya cinsiyetçi bir kadın kimliğini taklit eden bir eşcinsellik ancak marjinal bir kimlik olarak varolabilir en fazla. İstediğimiz bu mu olmalı? Olaya toplumsal mı bakıyoruz, bireysel mi; kim, ne ve nasıl olduğumuzun belirleyicisi cinsel kimlikleirmizle beraber kişilikleirmiz de sanırım. Bir kadın feminist oluyor aynı toplumda, bir kadın toplumsal cinsiyete uygun kadınlığı yüceltiyor.

Diyebiliriz ki içinde yaşanılan kültürün LGBTİ kimliklerini de toplumun etkisi veya kişilerin kişiliklerinin yarattığını söyleyebliriz. Aynı toplumda ben cinsiyetsizliği savunabiliyorsam eşitlik ve özgürlük adına, bu benim kişiliğimdir, Bir LGBTİ kimlik Bülent Ersoy'u örnek alıyorsa, bunu sadece kültürün baskısı ve şekillendirmesi olarak açıklamak yeterli oalbilir mi? Tabii örnek olarak kültürel şekillenmeye, kültürlemeye maruz kalan kimliğin nötr bir ortamda yetişme şansı olsaydı, cinisyetçi olmama şansını da gözardı edemezdik. Bülent Ersoy olmasaydı, belki de transseksüellik denilince Bülent Ersoy benzerleri transseksüel arena olarak piyasayı ele geçirmesdi. Velhasıl bu toplumun eşcinsel ve transseksüel figürleri, içinde yaşadığımız kültürün bir ürünüdür, bu kültüre farklılar da olsa LGBTİ'ler de dahildir. Yani toplum genel anlamda ne ise, LGBTİ'si de o oluyor! Bu figürlere bakarak bu coğrafyanın cinsel kimlik portresini çizebiliriz çok rahat bir şekilde. Nedir bu? Cinsiyetçi bir kimlik. Özgürlüğü elinden alınmış bir kimlik. Aslında heteroseksizm sadece kadın kimliğini değil erkek kimliğini de esir almış vaziyette. Erkek iktidarı, erkekliğin özgürlüğü mü zanediyorsunuz; erkeğe namus, ahlak ve erkeklik hapsinden daha büyük bir ceza olabilir mi? Bu konuyu daha fazla deşmemek gerekiyor uzamaması için. Çünkü erkek olmak demek, heteroseksizmin yükünü sırtında taşımak demektir kısaca. O yüzden diyoruz ya eşcinsellerin özgürlüğü heteroseksüelleri de özgürleştirecektir diye. Erkeklik dışında kalanların belirleyicisi olan erkeklik, kendine de ağır yüklü bir yol haritası çiziyor.

Hiç mi katkısı olmamıştır heteroseksizmin şekillendirdiği gay ve trans figürlerin eşcinsel haklarına. Hak meselesi çok üst noktadan bir medeniyet ifadesi. En fazla varlar dedirtebiliyor heteroseksizmin şekillendirdiği gay ve translar. Bu da çok önemli tabi. Hiç olmamaktan iyidir ama eşcinsellik ve transseksüellik kendini heteroseksizmden kurtarıp dönüşemiyorsa, dönüştüremiyorsa kendini, o zaman o görünürlük sindirilmesine, yok edilmelerine de sebep olabilir. İran bunun örneği. Ya heteroseksist trasn olacaksın, ya da sonun idam. Trans olmak da LGBTİ'lere verilmiş bir özgürlük değil, sindirilmenin ilk adımıdır. Yoksa cinsiyetçi bir toplum transların kara kaşı, kara gözü için mi izin veriyor geçiş yapmasına? Bırakın İran'ı, bu ülkede bile ne kadar trasn özgürlüğü ve eşitliği var? Anayasayı bırakın, toplumsal yasaların translığa, eşcinselliğe bakış açısı nedir ve nereye kadar izin verebilir bu bireylerin hayatın içine nüfuz etmlerine. Şu anda Türkiye'nin muhafazakar, geleneksel bir yapısı var ve yaşam tarzı da o şekilde. Bu yapı eşcinselliği ve transseksüelliği ne kadar içine alabilir?

İşte dönüşme fikri burada çok önemli. Sen, eşcinselliği bir adım öteye taşımayıp cinsiyetçi anlayışı benimsersen, o muhafazakar yapının seni kabul etmesi asla söz konusu olamaz; ağzına bir parmak bal çalar ancak. Çünkü o yapı heteroseksist olduğu için farklılıkları tehdit olarak algılarken, eşcinselliğe, transsesküelliğe ne kadar müsamaha gösterebilir? Ama heteroseksizmden bağımsız bir LGBTİ anlayışını benimsersen, en azında gelecek LGBTİ nesillere temel atarsın kendin özgürleşemesen bile. Demek istiyorum ki, heteroseksizmden kendini kurtarmış, cinisyetçi olmayan bir eşcinsellik ve transseksüelliği benimsemeliyiz. Çünkü heteroseksizm dediğimiz şey, sadece cinsel kimlikler üzerine kurulu bir abluka değildir; bu cinsiyetçilik, hayatımızın her alanına sirayet etmektedir eşitliksiz bir şekilde. İşyerinden okula, meclisten yatak odasına kadar uzanan ve hayatın her alanında mevcut olan bir iktidardır heteroseksizm. Normalleştirdiğimiz bir çok alandaki cinisyet eşitsizliği doğanın bir ayrımcılığı değil, heteroseksizmin bir uzantısıdır, ayrımcılığıdır.

Daha farklı bir eşcinsellik ve transseksüellik anlayışı olabilir mi kısa vadede, uzun vadede, veya olabilir miydi..? İşin kolayına kaçarsak hiçbir şey değişmez. Bir çok LGBTİ arkadaşımız hala heteroseksüel olmayı marifet sanıyor, ahlakçı olmayı marifet sanıyor ve doğal bir eşcinselliği heteroseksist varoluşlarına bir tehdit olarak algılıyor. Oysa heteroseksist olmadan da bir eşcinsellik, transseksüellik varoluşunun mümkün olduğunu bilmeleri gerekiyor. Zannediliyor ki sadece heteroseksist bir LGBTİ'lik mümkün ve de doğru. Sorgulamamız gerekmiyor mu acaba ben heteroseksizmi içselleştirmiş olamaz mıyım? diye. İçselleştirmemiş olsan bile, heteroseksist LGBTİ'liğin LGBTİ haklarına faydası ne, zararı ne diye düşümek gerekmez mi? Bakınız, şu anda eşcinsel veya transseksüel hakları konusunda istediğimiz noktada değilsek, bunun sorumlusu sadece muhafazakar bir ülkede yaşıyor olmamız olamaz; bu yapıya LGBTİ'lerin LGBTİ olarak ne kattığı da çok önemlidir. Varolan şablonu mu benimsedin, içinde gelen ses ne kadar senin sesin? O zaman hepimiz içimizdeki kadını vajinal bir bedene indirgeyelim veya hepimiz içimizdeki erkeği penise indirgeyelim, farklılıkların da ruhuna Fatiha o zaman!

Ne demek ben homoseksüel değilim. Homoseksüellik olmasaydı, senin translığın söz konusu olabilir miydi? Homoseksüellik bedensel olarak kendi cinsine eğiliminin olmasıdır bu arada. Başka da bir açıklaması yok aslında içindeki hislerinin ve başka kılıflar uydurmak da manasız. Heteroseksist bir dünyada ben homoseksüel değilim demek bir homofobidir kendinle, eşcinselliğinle barışamamışlığının ifadesi olarak. Homofobi de cinisyetçiliğin, heteroseksizmin sonucudur. Öyleyse niye besliyoruz bu cinsiyetçi anlayışı; erkekliği, kadınlığı? Ben bu kadarım, bu kadar heteroseksistçe varolabiliyorum diyorsanız, heteroseksizmin mağduriyetleirne karşı da yapacağınız bir şey kalmaz sonrasında. LGBTİ'ler olarak, farklı LGBTİ anlayışlarına mesafeliysek, daha çok kat edeceğimiz yol var demektir. Bu kafayla da eşcinsel hakları falan gelmez bu ülkeye. Eşcisel hakları nedir ki dediğinizi duyar gibiyim. Eşcinsel hakları cinsellikten öte, bireylerin, genel yapıdan farklı olarak varolabilme hakkıdır... Sana sunulanı, dayatılanı değil, doğal yaşamını isteme hakkıdır.

Başlığa bir açıklama getirmek gerekirse özet olarak; Hayatta eşitliksiz toplumsal cinsiyet dışında doğal kimlikler de mevcuttur ve bastırılması bir noktaya kadar mümkündür. Eşcinseller, transseksüeller bir şekilde varolacaklardır. İşte Bülent Ersoy, Zeki Müren, günümüzde Tarkan, Cem Adrian, ne bileyim sosyal medya döneminin ürünü olarak Kerimcan içinde yaşadığımız kültür, heteroseksist kültür paralelinde varolan bir LGBTİ'liktir. Yani doğaya paralel olarak toplumun yapısındak eşcinsellik, içinde yaşanılan kültürün yaşam biçimine, demokrasisine göre şekilleniyor. Toplum bu varoluşları sapkınlık olarak gördüğü için de kendi eşcinsellik uzantılarını törpülüyor, şekil veriyor... Fotoğrafa bütünsel olarak bakamıyoruz ve bazı gerçekleri yok sayıyoruz, yok etmeye çalışıyoruz veya kabul edilebilir hale sokmaya çalışıyoruz. Oysa özgür bıraksak, o şekilde bir resim oluşacak ve farklılıklar-ımız bizi rahatsız etmeyecek. Umarım bir gün iç barışımızı sağlarız da birbirimizle olan nefret savaşımız biter.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder