Şiddet gerçekten hiç kimsenin önüne geçemediği ve geçemeyeceği doğanın bir gerçeği mi? Biz hiçbir zaman birisine güvenip de sırtımızı falan dönemeyecek miyiz? Hele ki heteroseksist kurallar dışında kendimiz olunca, içimizden geldiği gibi yaşayınca falan şiddet kaçınılmaz bir son mu? Güçlü olanın silahı mı şiddet, güçsüz olanın acizliği mi? Tabiki de daha çok ikincisi. Bir insan haksızsa ve de haklılığını ispat edemiyorsa, öyle şiddete başvurur. Yoksa haklıysa niye şiddete başvurma ihtiyacı hissetsin ki? Demek ki kendine, kendi bile inanmıyor ki, güç yeterliliğiyle haklı olmaya çalışıyor. Şiddeti mağdurlar da kullanıyor. Aciz ve de haksız olan herkes şiddeti kullanıyor. Şiddete maruz kalan, şiddet uygular gibi psikolojik konulara girmeyeceğim. Hiç beklemediğin kişilerden bile şiddet gelebileceğine dair bir örnekle başbaşa bırakmak istiyorum.
Şiddetin kahramanı bana, onu tanıyıp tanımadığımı sordu. Fotoğrafını gösterdi, tanımıyordum. Anlatmaya başladı: "Biz birbirimizi seviyorduk. Karı-koca ilişkisi gibi bir hayatımız vardı. Birlikte yaşıyorduk ve ailesinin evinde işi olmadığı sürece bende kalıyordu. Tam beş yıl sürdü ilişkimiz. Ben çalışıyordum ve ona bakıyordum. Her türlü ihtiyacını karşılıyor, ne istiyorsa alıyordum. Özel günleri; doğum günlerimizi, tanışma günümüzü, sevgililer gününü kutluyor, ona hediyeler alıyordum. O da aşkıma karşılık veriyordu. Bir erkek bir erkeği sever mi? Mantıken sevmez ama ben onu seviyordum. Ona soruyordum, 'eğer beni sevmiyorsan kendini zorlama...' O da beni sevdiğini söylüyordu. Güvenmiştim ona, inanmıştım. Başkaydı ilişkimiz. Aşktı...
İşim gereği ara sıra şehir dışına çıkmam gerekiyordu. O gece öpüştük, vedalaştık ve otobüse binmek üzere yola çıktım. Servis durağına geldiğimde biletleri evde unuttuğumu farkettim. Geri döndüm. Kapı içeriden kilitliydi ve açmıyordu. Kapıyı kırarak içeriye girdiğimde yanında çıplak bir erkek vardı. Önce yabancı erkeği dövdüm ve attım evden. Sonra sevgilimi... Ama öyle-böyle değil, öldüresiye, hem de yumrukla. Sonra falakaya yatırdım ve ayakları şişinceye kadar...
3-4 ay ne yüzyüze, ne de telofonla görüştük. Sonra birgün onu aramaya karar verdim ama telefonlarımı hiç açmadı. Ailesiyle kaldığı evi biliyordum. Bir gece arabanın içinde onun evden çıkmasını bekledim ve çıktıktan sonra arabayla çarptım. Sakat kalması için çarptım. Daha sonraki günlerde ayakları alçılı ve de asa ile gördüm onu. Keşke sakat kalsaydı... Ve bitti."
Bana soruyor, "Niye bazıları tek erkekle yetinmezler. Seksse seks, aşksa aşk, paraysa para... Daha ne istiyorlar ki..."
Heterosekiszm işte böyle bir şey; eşcinselini de erkek yapıyor, hatta eşcinselliğini inkar bile ettiriyor, yaşadığının adını koydurtmuyor ("Mantıken bir erkek bir erkeği sever mi; ben sevdim ama" demişti ya"), ben merkezli, bencil yapıyor, empatiden yoksun kılıyor, zorda kalınca da tek çare olarak şiddeti görmesine sebep oluyor...
Ve diyor ki, "Eğer bana deseydi, 'Seni sevmiyorum, arada sırada başka erkeklerle de beraber olmak istiyorum', ne yapardım bilmiyorum. Yani dürüst olsaydı farklı davranır mıydım bilmiyorum."
Büyük ihtimal farklı davranmazdı. Çünkü heteroseksizmin şekillendirdiği bireyler kaybetmeyi kabul edemediği için, dürüst olmak da işe yaramıyor. Örnekte de görüldüğü üzere, eşcinsel ilişkiler bile heteroseksistçe toplumsal cinsiyete uygun şekilde yaşanıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder