Müzik sektörü tekdüzelik sonucu tepetaklak olunca, kitlesel rağbet görmeyen gerçek müziklerle daha bir karşılaşır olduk. Onlar zaten vardı da "kirlilik"ten arada mı kaynıyorlardı, yoksa kalitesiz müzik satmayınca ortalığın durulmasından fırsat bulup daha bir cesaretle varolmaya mı başlamışlardı? Gerçek müzisyenler anlaşılmamaya, satmamaya, gözardı edilmeye rağmen yaptıklarının doğruluğuna inançlarından dolayı asla pes etmeyenlerdi. Bütün engellere rağmen varolduktan sonra, müziğin ticari boyutunun zarar görmesi onları niye etkilesindi ki. Yaptıkları işi sanat için yaptıklarından, sanatın anlamı da onlara göre ticari olamazdı değil mi? Ne kadar sattım, ne kadar kazandımla ölçmüyorlardı sanatı. Hayatı özgürce kendi dillerinde, müzik dilinde ifade edebilmekti sanat onlara göre.
Bugünlerde bazı albümleri hem çok dinliyorum, dinledikçe de müzikal yolculukta farklı tınılar keşfederek müziğin tadına eriyorum. Onların müziklerini belli bir kalıba koyamayacağın için, öyle teknik olarak anlatmak da anlamsız kaçıyor.
Fazıl Say - Sonad Bağcan (İlk Şarkılar) ikilisinin albümü kültürümüzün çağdaş klasik formda bir ifadesi. Benim özlediğim tarzlardan ve bana göre müziğimizin bugüne kadarki en önemli albümlerinden biri. Milyon kere dinlesen bıkılmayacak türden. Klasik müzik nasıl eskitilemiyorsa, bu albüm de öyle bir şey. Umarım bu albümle Fazıl Say bir nebze olsun kendi topraklarında anlaşılabilir, kıymeti bilinebilir. Sonad Bağcan da halası Selda Bağcan'ın benzer müzikalitesini hakkıyla dinleyiciye iletebiliyor, hem de gırtlağına yakışan tiyatral bir tarzla.
Kıvılcım Ural (Rüya Raporları)'da Amy Winehouse'ın rahat tavrını buldum. Akustik olduğu için daha bir huzur veriyor, rahatlatıyor insanı. Yorumcunun ve şarkıların özgün, özgür ve asi yapısı insana özgüven de veriyor. Melodi var, ruh var, kimlik var, yaşam ritmi var bu albümde... Keyf-i çakır mestedici bir albüm. Ozanlar derneğinin ruhuma hitap eden son sanatçısı Kıvılcım Ural.
Şirin Soysal (Ziyaret) apayrı bir dünya. Hani pop müzikte albümler hit şarkı üzerine kuruludur. Yani albümün satılması üzerine kurulmuş bir formülü vardır bütünlük içermeyen, birbiriyle alakası olmayan şarkılardan oluşun. Ama, hayatla derdi olan insanların masal gibi anlatacakları düzgün hikayeleri oluyor. Albüm değil de bir albümlük tek şarkı dinliyor gibi oluyorsun. Şirin Soysal'ın albümü böyle bir his yaratıyor. Hikayesini anlatırken şarkılarda bir bütünlük var, hepsi bir şarkıymış gibi ama hiç sıkmıyor insanı. Çünkü müzik ormanında yolculuğa çıkmış da, bir tutam ordan, bir tutam burdan tınılar toplayarak tadına doyulmaz çok lezzetli bir müzik albümü yapmış. Bir şarkıda İrlanda müziğini hissediyorsun, bir şarkıda caz tadını buluyorsun... Sadece müzikal yolculuğa değil, tarihi bir yolculuğa da çıkıyorsun bu albümle. Evrensel bir anlatımın hakkını fazlasıyla veriyor. Üstelik tiyatral bir bilgelikle. Klasik müzik konserinde sıkılmadan mutlu oluyormuşsun gibi de ayrıca.
Tezat gibi görünse de ben müzik dinlerken söze hiç kulak vermem. Müziğin melodisinin, ruhunun bende bıraktığı etkidir önemli olan. Bana müzik ruhsal olarak anlatmalı derdini. Söze müzik yazılınca da güzel işler çıkabiliyor ama müziğe söz yazmak daha anlamlı gibi geliyor. O yüzden söze yüklenen müzikler bazen müzikal anlamını yitirebiliyor.
Severek dinlediğim bu albümlerin ortak özelliğiyse müziğin asaletini saygıyla ifade etmeleri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder