Bazen insanlar arasındaki zihinsel uçurumun hayatta nasıl bir dengeye aracılık ettiğini anlamakta zorlanıyorum. Gericilik, ilericiliğin akıl almaz şekilde hızını zapturapt altına almak için mi var? Yani yaşamın dengesi iki ileri bir geri üzerine mi kurulu acaba? Bu hızdan memnun olanlar hayatın bir ucundaki dengeyi, memnun olmayanlar diğer taraftaki dengeyi mi sağlıyor? Kim kime eşlik edecek, kim kime ayak uydurmaya çalışacak, kim kimi takip edecek peki? Herkes kendince haklı! Ama gericilerin şöyle bir çelişkisi ve nankörlüğü var. Hem modern çağın nimetlerinden faydalanıyorlar, hem de moderniteyi kötülüyorlar.
Bugün gene şeriatçı gazetelerden birinin yazarlarından biri, LGBT'leri cinsi sapık, açık olanları ahlaksız olarak hedef gösteriyordu ama bu şahıs her ne hikmetse modern çağın nimetlerinden de faydalanıp internet üzerinden de yazılarını kitlesine ulaştırmasına rağmen, bilime katkı sağlamak aklının ucundan bile geçmiyordu ki bedene kafayı takanlardandı. Başka gazetelerden birinin haberindeyse, bilgisayarların hızının çok kısa bir süre sonra insanların dünyadaki egemenliğine son verecek noktaya geleceğinden, dünyayı robotların yöneteceğinden bahsediyordu. Ama bu hızın güzelliği, insan beyninin bu robotlara nakledilip ölümsüzleşmesini de sağlayacak olması. Yani yenilenebilen, tamir edilebilen bir bedende sonsuza kadar yaşayan bir beyin.
Bana çok mümkün geliyor bu durum. Çünkü ben insan ruhunun, beyninin öldüğüne inanmayanlardanım. Öte dünya benim için reenkarnasyondan ibaretti, şimdi de tek dünyalı bir yaşama geçeceğiz büyük bir ihtimal. Tabi bir çoğuna saçma gelecek olan bu düşünce bir olasılık ama olasılıklar da olabilirliği barındırmıyor mu?
Din, öte dünya gibi bilimsel dayanaktan yoksun düşünceler de aslında insanların ölmek istememesinin bir ürünü. Yani beden öldükten sonra da insanların yaşama arzularının bir göstergesi öte dünya. Oysa pozitif bilimler bizi daha sağlam ve güvenilir bir geleceğe götürdüğü için bu arzu daha gerçekçi bir şekilde ifade edilse, kimse bağnazlığın olumsuz etkilerine de maruz kalmamış olur, engeller kalmayınca da, yani bilimsel eğitimin önü tamamen açılınca da amacımıza daha çabuk olaşmış oluruz.
Her insanın bir yapısı varsa, her insan da bu hayata dairse, bütün bunlar hayatın gerçeği olsa gerek diyerek içinde yaşadığımız olumsuz-geri koşullara çok moral bozmamak gerekiyor. Çünkü bilim adamları dini inancı, beyinde Tanrı noktasının olmasına bağlıyorlar. Demek ki bazıları böyle bir genetiksel programa dair dünyaya geliyorlar, hayata daha gerçekçi bakanlarınsa farklı açılar ve koordinatlar çerçevesinde dünyaya gelmiş olmaları gerek. Buna da hayatın, evrenin projesi diyelim, geçelim...
Reenkarnasyon demişken... Bazı çocukların 3-5 yaşında birer dahi olmalarının açıklanamadığını yazıyordu bilimsel haberin devamında. Bu dahi çocukların ortak özelliğiyse yaratıcılık özelliklerinin olmaması, önceden icat edilmiş sayısal alanlarda yetenekli olmalarıymış. Tabi Mozart istisnaymış. Ben reenkarnasyona inanan biri olarak, bazı alanlarda küçük yaşta başarılı olanların, özellikle yaratıcı beyinlerin geçmiş yaşamlarındaki tecrübelerini sonraki yaşamlarına taşıyabilenler olduklarına inanıyorum.
Not: Saçma da gelse bilimsel anlamda okuduklarımı paylaşma özgürlüğümü kullandım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder