11 Ekim 2013 Cuma

Muhafazakar insanlar potansiyel saldırgandır

Önce saldırıyı netleştirelim.
Bir insana her ne adına olursa olsun, kendi istemediği halde en küçük müdahale dahi bir saldırıdır.
Birey olabilen özgürlükçüler tutuculara müdahale etmezler ama tutucular her zaman Tanrı adına, din adına, ahlak adına kendilerine vazife çıkarırlar.
Oysa onların o değerlerine uymayan kişiler çok mutlulardır, çok rahattırlar, çok sağlıklıdırlar ve hiç kimseye zararları yoktur.
Muhafazakarlar kendileri yapmıyorlarsa, yapamıyorlarsa, başkaları da yapmamalıdır.
Onlara göre bir şey öğretilene göre doğru veya yanlıştır, faydalı veya zararlı oluşuna göre değil.

Bu kadar insan niye muhafazakar diye sorabilirsiniz?
Bilmem!..
Kendilerine sorsan hep geleneksel değerler adınadır.
Kendileri adına yaşamazlar, yaşayamazlar zaten.
Hep başkaları, bir şeyler karar verir onlar adına.
Onlar da bunu bireysel özgürlükler adına yaptıklarını sanırlar, dolayısıyla savunurlar.

Birileri gibi, bir şeyler gibi yaşamak nasıl bireysel bir yaşam olabilir ki?
Bütün bunlar, "İnsanlar niye birey, niye bağımsız olamazlar?" sorusunu akla getiriyor.
O da bir "kapasite meselesi" desem ayrımcılık mı olur?
Çünkü insan hayatını yapısına uygun yaşamak varken niye kendini kısıtlasın ki akıl ve mantık dahilinde?
Üstelik geleneksel yaşamın hiçbir pozitif dayanağı yokken.
Çıplaklığa "ahlaksızlık" diyorlar, rahat seks yapana seks işçisi muamelesi yapıyorlar ki o da bir bireyin en doğal hakkıdır kendisi istedikten sonra, eşcinselliğe "sapıklık" diyorlar, vesaire...

Oysa bütün bunları-muhafazakarlara göre dejenerelikleri, geleneksel olduğunu savunan insanlar da yapıyor.
Sorun, "olduğun gibi görünmek"te veya "göründüğün gibi olmak"ta.
Geleneksel yaşam bunu savunur ama geleneksel yaşam doğaya ters düştüğü için doğanın varlıkları da ikiyüzlü olmak zorunda kalır geleneksel değerlerle çatışmamak için, geleneksel değerleri ürkütmemek için, içinde bulunduğu yapıdan dışlanmamak için.

İnsanların hepsi tam teşekküllü kapasiteye sahip olmasalar bile, geleneksel yaşama dair baskı, dayatma, öğreti olmasa özgüvenli, özgür ve sağlıklı bireyler olabilirler aslında.
Ama heteroseksist yapı insanları kontrol altında tutabilmek için buna izin vermez. 
Önemli olan heteroseksizmin devamlılığıdır, bireylerin hayatlarını güzel yaşaması değil!

Hayata doğabilme şansını yakalayabildiğimiz halde, onu-hayatı güzel yaşamak varken, geleneksel değerler adına niye hep ÖTE DÜNYAya ertelediğimizi düşündük mü?
Birileri bize bunu dikte etmeseydi, biz gene hayatlarımızı hep bilmediğimiz zamanlara erteler miydik?
Kendimizi gerçekleştirme fırsatını geri teper miydik?

Mesela ben heteroseksizme rağmen bir eşcinsel olarak, ahlaksız-sapık-hastalıklı ithamıyla aşağılanmayı-dışlanmayı ve ötekileştirilmeyi göze alıp yaşayarak ne kaybettim, kendilerini geleneksel yaşam adına tutanlar ne kazandı?
Bunun muhasabesini bile yapabilecek bir özgüven kalmış olabilir mi bireylerde bunca içselleştirmeden sonra?

İstanbul'da bir üniversitede şortlu bir kız sözlü saldırıya maruz kalmış. "Açık" insanlar bundan sonra daha çok saldırısına maruz kalacaktır "kapalı" insanların ve sözlü saldırıyla sınırlı kalmayacağının garantisini verebilirim. Çünkü kapalılık meşrulaştı artık ve koskoca devlet gibi bir dayanakları var kapalıların. Bakanı dahi açıkları hedef gösteriyorsa, yanıbaşımızda-içimizde yaşayanlar ne yapmaz ki? Oysa kapalılara-muhafazakarlara-tutuculara-bağnazlara hayatın içinde istedikleri gibi salso yapabilme ehliyeti verilmeden önce, hayatlarımız daha güvenliydi, açıkların da kapalılara hiçbir müdahalesi yoktu. 

Amacın hala insanları, tüm yaşamı bağnaz hale getirmek olduğunu anlamayan, bilmeyen, görmeyen ve bütün yaşanılanlara rağmen hala daha iyi niyetli bakanlar var mı? Bence onlar-hayata hala iyi niyetli bakanlar da "onlar"dandır, en azından ağırlıklı olarak onların tarafında yer alandır. Aslında bunlar daha tehlikelidir. Çünkü kimin, ne olduğunu bilmemek kadar korkunç bir şey olabilir mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder