Kaç gündür bir transseksüelin bedensel cinsiyet geçiş ameliyatı medyada günden yaratıyor ama bu gündemin LGBT'lerde yeterli tekpinin oluşturduğuna hiç inanmadığım gibi, bu durumdan çoğunun haberdar olmadığını bile biliyorum. Gerçekten bir toplumun genel yapısı neyse, en üst biriminden en alt birimine kadar hemen-hemen hepsinin hayata, olaylara bakış açısı neredeyse aynı oluyor; Cahilse cahil, duyarsızsa duyarsız, sorumsuzsa sorumsuz, heteroseksistse heteroseksist. Eşcinsellerde bile, "Ben eşcinselim ama heteroseksizmin mağduruyum. Eşcinselliğimin arkasında durmalıyım, onu savunmalıyım" gibi bir düşünce mevcut olmuyor ne yazık ki.
Böyle olunca da kurallar-kaideler egemen güçler tarafından koyuluyor. İçselleştirilen bu yaşam biçiminden de, öldürülsen de vazgeçmek mümkün olmayabiliyor. Bu heteroseksist ruh hali de kendi gerçeklerini görmezlikten gelmesine sebep oluyor. Her ayrımcılık veya her hak mücadelesi onun gizli yaşadığı kimliğinin bir deşifresi anlamı taşıdığı için, gerçeklerden uzaklaştıkça uzaklaşıyor.
Ama buna rağmen eşcinselliğininin cinsel bölümünden de vazgeçemiyor. O, onun için bir ihtiyaç ama ayıp ve gizli yaşanması gereken bir durum. Ona göre de hayat heteroseksüelce, doğru olan heteroseksüellik. Onun için, yaşadıktan sonra hep pişmanlıklar duyuyor, kurtulmak için dualar ediyor, kendini-gerçeğini inkar ediyor, eşcinselliğinin arkasında duramıyor ya.
Bunu tam olarak heteroseksist baskıyla açıklayamayız. Bu durum ister yapısal olsun, ister bu yapının heteroseksist çevreyle beslenmesinden dolayı olsun, toplumun genel kültür yapısıyla alakalı bir şey. Birey olamamakla, hayata doğal bir şekilde bakamamakla, gerçekleri uzun vadeli görememekle, doğruyu-yanlışı hesaba katacak şekilde akılcı olamakla alakalı. Korku da bir yere kadardır. İnsanın canına tak ettiği bir nokta vardır, olmalıdır. Körü-körüne kurban olmak, çare aramamak ve var olan çareleri görmezlikten gelmektir acizliktir. İnsanın kendini kurtarmak istememesiyse, çaresizliğin en tepe noktasıdır.
Belki çok karamsar bir düşünce olacak benimki ama, eşcinsellik bilincinin olmadığı bir kesimde, eşcinsel haklarının kazanılması için devrimden başka çıkar yol yoktur. Batı'daki gibi mücadelenin üzerinden 40-50 yıl geçmedi ama 20 yıl da iletişim çağında az bir süre değil ki. Daha hala komünal bir mücadelenin dışına çok da çıkılmış sayılmaz. Ancak İstanbul ve Ankara gibi metropollerde bir avuç insanın varoluş mücadelesi verdiği bir etkinlik eşcinsel hak mücadelesi hala. Bu mücadele kendini yaymaya çalışıyor ama etkinlikler "bi zahmet" zorlamasıyla küçük grupların biraraya gelmesinden öteye gidemiyor. Eğer eşcinsel ruhunun sağlam olduğu kitlesel bir zemin olsaydı, Ankara'da 20 yıl önce yakılan ateş, şimdilerde Anadolu'daki bütün meşaleleri tutuşturmuş olurdu.
Nedir bu durağanlığın sebebi? İnsanların kendilerini çok rahat gerçekleştirmeleri mi, cahillikten kaynaklanan bilinçsizlikleri mi, heteroseksist baskının çok aşırı olması mı? Belki hepsi, belki de sadece toplumun genel yapısına paralel olarak bilgisizlikten kaynaklanan bilinçsizlik. Çünkü bilinmeyen bir şeye karşı mücadele etmek çok zordan da öte imkansız gibi bir şey. Bir şey yanlış da olsa var olsa, yanlışları düzeltme imkanı doğar en azından.
Heteroseksist doğrulara çok inanılınca, farklılıklar kaale alınmıyor. Aldırmaya çalışanlarsa sindirilmeye çalışılıyor. Bu da toplumu iki yüzlülüğe itiyor. Farklılıklar da bu ikiyüzlülükle idareten yaşamaya çalışıyor. Bu yarım yaşam da insanları tembelliğe itiyor. İçselleştirdiği heteroseksist korkular ve homofobiden dolayı da, bu yarım yaşamdan da olmak istemiyor. Yani herkes "azıcık aşım, kaygısız başım" düşüncesiyle kendini kurtarma, koruma derdinde.
Eşcinsellerden bahsediyorum, başkalarından değil. Sanki heteroseksüelleri anlatıyorum gibi ama eşcinsellerin heteroseksüellerden bir farkı yok ki. Sadece cinsellikleri eşcinsel, yaşamları heteroseksüel. Tam da heteroseksizmin istediği gibi. Ne olursan ol ama erkek görün, heteroseksüel görün, heteroseksist görün! Eşcinselinden, heteroseksüeline kadar da erkeklik değil mi yüceltilen zaten.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder