Hayatta hep imtihan halinde olduğumuzu düşünürüz. Başarının da sertifikasıdır ya imtihanlar. İmtihan diyince de aklımıza eğitim sınavları gelir ilk önce. Çünkü insanları ve kapasitelerini olduğu gibi kabul etmek ve hayata oldukları gibi karışabilmelerini önlemek için, bu imtihan denilen sistemle birbirine benzetmeye çalışırız. Eğitim faydalı olduğu için şart da, neden insanların yapısına göre eğitim olmaz ki? Hayatta herkesin bir yapısı vardır ve yapısına uygun seviyede yaşaması gerekmez mi mutlu olabilmesi için? Ama egemen sistemler kölesi olarak gördüğü bireyleri ideolojilerine zorlarlar. O ideolojiye göre bir sistem oluşturmuşlardır ve bireyler de hayatta kalmak için zorlarlar kendilerini. Bu mudur peki hayat? Kendini zorlayanlara, bu zorlamalar ne kazandırmıştır? Kazandırdığını düşündüğümüz şeyler acaba kendisini zorlayana bir kazanç olarak gelmekte midir? Hangi açıdan baktığımıza bağlı. Eğer egemen sistem açısından bakarsak kazanç olarak görebiliriz. Birey açısından bakarsak, boşa geçmiş, başkaları için harcanmış bir hayattan başka ne görebiliriz? Heteroseksist sistem de sistem için yaşamayı dayatmıyor mu?
"Biz bu dünyaya imtihan için geldik, gerçek dünya öteki dünya!" öğretisi hakimdir muhafazakar toplumlarda. Peki öteki dünyanın hümanistliğine, bu dünyadaki yaşamlarımız ne kadar uyuyor acaba? Dilimizde iyilik, güzellik, doğruluk var ama uygulamalar hiç de öyle demiyor. Yani insanlık adına hiç de güzel imtihan vermiyoruz. İnsanlığı heteroseksizme endekslemişiz. Bütün dünya erkekliğe hizmet etmek için yaratılmış gibi. Ne kadar erkek ve erkekçi olursan, o kadar mükemmel insan sayılıyorsun. Erkekliği tamamlayan ikinci ve diğer sınıflar sanki erkekliğe hizmet için, hiçbir sınıfa dahil edilmeyen "ötekiler" hiç olmaması gerektikleri için yanlış yaratılmışlar. Ya onun kalıplarına uyacaksın, ya da erkekliğin her türlü muamelesini hak ediyorsun demektir. Bazı kesimler olarak zaten yok sayılıyorsun da, erkekliğin istediği ölçüde varolmak istiyorsan, onun kurallarına uymaktan başka seçeneğin yok. Peki bu insanlık mı oluyor? Yani her şeyin kendi istediğin gibi olmasını dayatmak nasıl bir insanlık oluyor? Bencillik insanlığa mı dair? Herkes seni anlayacak ama sen başkalarını yanlış bularak anlama zahmetine girmeyeceksin. Nasıl bir imtihansa? Cevapları kendisine verilmiş, hatta formaliteden girdiği bir sınav olsa gerek. Her halükarda sınavdan başarıyla geçecek. Çünkü erkek ya! Hayat da erkek ona göre. Hayatın da toleranslı olmasının ne sakıncası olabilir ki erkeklere?
Heteroseksist bir dünyada erkeklik dışında yaşam, böyle ayrımcı bir şey işte. Doğman, yaşaman, ölmen bile ayrımcılığa el mahkum. Bir de eşitlikten bahsederler. Erkek olanlara ayrıcalıklı bir eşitlik, ayrıcalıklı bir insanlık. Gerçek insanlar, erkekler. Çünkü namus onlarda, şeref onlarda, güç onlarda. Sen erkeklik dışındakileri insanlık dışı ilan edersen, en iyisi, en mükemmeli, en ideali sen olursun tabi. Oysa erkek olarak diğerlerinden ne farkın var ki kendi kafana, kendi çıkarına göre gereksiz yere yücelttiğin özelliklerin dışında? Bana göre sınıfta kalmıştır, hatta diskalifiyelik bir durumdadır erkeklik. Çünkü kendine benzetemediği en ötekilere karşı nefret suçu işlemektedir karşıtlık yaparak. Gerekçesi de kendi çıkarına hizmet eden, kendi çerçevesi dahilindeki ahlak anlayışıdır. Yani kendine benzetemediği herkesi, her şeyi ahlaksız ilan etmektedir. Birisi diğerleri hakkında nasıl bencilce karar verebilir ki? Özellikle farklı şeylere karşı empati kuramayanların nasıl böyle bir yetkisi olabilir ki? Bunun adına erkeklik şeriatından başka bir şey denebilir mi?
Erkeklik insanlık demek değildir. Kendisi dışındakileri, erkekliğine güvenerek yargısızca infaz etmek hiç insanlığa sığmaz. Erkekliğin insan olabilmesi için, önce erkekliğini bırakması gerekir. Yani herkes cinsiyetini eşit bir şekilde yaşamalı. Bir cinsiyet, bütün güç unsurlarını kendine yükleyerek, üstünlük taslayamaz, gasp ettiği erkeklik unsurlarıyla da insanlık taslayamaz. Bir insanın gerçekten insan olabilmesi, öğretilerine, içselleştirmelerine, maddi ve manevi değerlerine ters olarak algılamasına rağmen, ötekileştirdiği en farklıyı kabul etmesiyle mümkündür. Çünkü sen de farklı bulduğun kişiye göre farklısın ve ötekileştirme, tek taraflı bir ayrımcılık hakkı olamaz. O zaman herkes kendine benzemeyeni ötekileştirir ve bu eşitsizlik anlayışı çatışmalara sebep olur. İstenen bu mudur? Yani içgüdüselce bencillik savaşı. Ner'de kaldı insanlık?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder