Bazen düşünüyorum da eşcinsellere eşcinselliği anlatmak, eşcinselliğe inandırmak deveye hendek atlatmaktan ve heteroseksüellere dert anlatmaktan daha zor. "Homofobi" falan diyoruz ya, "içselleştirilmiş homofobi daha fazla" diyeceğim ama yaşadığımız homofobinin tamamı içselleştirilmiş homofobi sanırım ki, en çok homofobiye eşcinseller tarafından maruz kalıyorum. Eşcinsel olmayanlardan maruz kaldığım homofobinin yönü ve şiddeti belli en azından ama eşcinsellerin homofobisi beklenmedik şekilde ve zamanda geldiği için daha koyuyor insana. Dost sandığın ve destek beklediğin eşcinseller sana kin duyup nefret ediyormuş da bundan haberimiz yokmuş. Var aslında da eşcinsel hak mücadelesi adına onları kazanmak için fazlaca iyi niyetlilik sanırım bizimki, en azından kendi adıma benim ki.
Adamlar eş-cinselliklerini yaşıyorlar ve bunun dile getirilmesinden rahatsızlık duyuyorlar. İnsanların, yani benim gibi eşcinsellerin açık bir eşcinsel olarak yaşamasını deli saçması olarak görüyorlar ve doktor tavsiye ediyorlar bana. Sorsan bunlar eşcinsellikleriyle barışık. İnsan kendinden, doğal yapısından utanırken nasıl barışmış sayılır ki?
Bunların ikiyüzlülüklerinin sebebi aile korkusu veya toplum baskısı falan değil kesinlikle. Bunlar cinselliğe dayalı eşcinsel yaşamlarının sekteye uğramasını istemiyorlar sadece.
Hak meselesine gelince, eşcinselliğe inanmıyorlar ki, eşcinsel hak mücadelesine inansınlar. Bunlar gündelik hayatı heteroseksüelce yaşamak isteyip, cinsel hayatlarını eşcinselce yaşamak isteyen eşcinseller. Sen kendi eşcinselliğine yaşamın doğal bir parçası olarak inanmazsan, egemen heteroseksist sistem tarafından tabi yok sayılırsın.
Ve bütün bu inançsızlıkların sebebi eşcinsellik konusundaki cehalet. Adamalar daha eşcinselliğin, cinsel yönelimin, cinsiyet kimliğinin, transseksüelliğin, toplumsal cinsiyetin, bedensel cinsiyetin yani biyolojik cinsiyetin, erkekliğin-kadınlığın yani cinsiyet kimliğinin, kısaca cinsel kimliklerin ayırdında bile değil. Bu dört cinsel kimlik tanımı sanki onlar için akademik erişilmez bir nokta.
Onlar kendi aralarında eşcinselleri sınıflandırmışlar, tanımlamalarını yapmışlar bile. Bunlar da ibnelik-topluk, gey'lik ve travestilik oluyormuş. Çok komik ama gey'lik erkek gibi olunup saygın olan gizli eşcinsellikmiş. Top'luk-ibnelikse utanmadan açık eşcinsel olarak yaşamakmış. Yani aklını yitirmiş tımarhanelik eşcinsellermiş açık eşcinseller. "Karı gibi" olmak da tasvip edilmeyen travestilikmiş.
Bir katıldığım buluşmalardaki eşcinsel aktivistlere bakıyorum, bir de daha eşcinselliğin ne olduğunu bile bilmeyecek bilgisiz ve bilinçsizlikteki eşcinsellere. Eşcinsel hak mücadelesine başlanılan '94 yılından beri aldığımız yol heteroseksistlere rağmen değil de eşcinsellere rağmen alınmış bir yoldur. İnsan bu kadar mı duyarsız yaşar kendine ve haklarına karşı?
Katıldığım buluşmalardaki konuşmacı katılımcılar diyor ki, "Siyasi mekanizmalar eşcinsellerin kendilerini gösterebilecekleri birer fırsattır." Ben de diyorum ki, "Bu fırsatları değerlendirebilecek eşcinseller ner'de?". Var da biz mi gruplaşamadık. Üniversitedeki öğrenci eşcinseller diyormuş ki, "Olursa geliriz ama kulüp-mulüp kurmayız". Oysa zırıl-zırıl eşcinsel olmalarına rağmen çekindikleri ne? Onlar da inanmıyorlar eşcinselliğin hakkına, hukukuna çünkü. "Akıl veren akademisyenler gelsinler de kendileri çalışma grubu oluştursunlar" diyesim geliyor, diyorum bile. Buyurun. Biraraya gelip gruplaşma potansiyeli olsaydı, herhalde o kadarını biz de yapardık!
Bizim eşcinsellere mik-tarak-döt muhabbeti yapacaksın, ona bayılıyorlar işte. Hayat da sadece seksle baş edilir mi onu da bilmiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder