17 Haziran 2012 Pazar

Türk Sinemasında Eşcinsellik


İnsanın en büyük hazinesi uykusuz gecelerde karıştırabileceği okunmadık kitaplardan oluşmuş kitap arşividir sanırım. Kitap konusunda fırsatçıyımdır. İlgi alanıma giren her kitabı alır koyarım arşivime. Elimin altında olsun da, ne zaman okursam okuyayım.

Dün gece uyku tutmadı gene. Arşiv dolabımın kapaklarını açınca cennette gibi hissediyorum kendimi. Ne güzel bir duygu insanın okuyacak çok kitabı olunca, neyi okuyacağını bilememesi. Kolay ve uzun zamandır uzak kaldığım için sinemayla ilgili bir kitap seçtim. Kitabın içinden de eşcinsellikle ilgili olan bölümü okudum. Kitap Türk Sinemasındaki cinsellikle ilgiliydi.

Kitap bizim sinemamızdan önce dünya sinemasında eşcinselliğe çok kısaca değinmiş. İlk eşcinsellik filmi 1919 yılında bir kemancının yaşamı üzerine kurulan Alman filmi "Anders als die Andern". Eşcinsel bilimci Margus Hirscfield filmin galasında eşcinselliğin insan cinselliğinin bir parçası olduğunu ve suç muamelesi görmek yerine bilimsel olarak incelenmesi gerektiğini savunmuş.

70'li yıllara kadar dostluk ilişkisi olarak anlatılan eşcinsellik, sonrasında gerçek anlamda ve insanları rahatsız edecek boyutta anlatılmaya başlamıştır. Gerçek anlamda eşcinsel temalı filmlerin öncüleriyse, Pasolini (Salo) ile Fassbinder (Jean Genet uyarlaması Querelle) dir.

Bizim sinemamızdaysa ahlaki sebeplerden dolayı gerçek anlamda eşcinsellikten bahsedilemediği için, Zeki Müren gibi feminen ve Ahmet Özhan gibi kız güzelliği olan tiplemelere yer verilebilmiş en fazla.

1980 yılındaysa yarı kadın, yarı erkek görünümünde Bülent Ersoy'un oynadığı ve yaşamından esinlenildiği söylenen "Beddua" filmi tabuları yıkmak açısından önemli olsa da, eşcinselliğin sebebinin tecavüzmüş gibi anlatılmasından dolayı eşcinsellik gerçeğinden çok uzaktır.

1988 yılında çekilen "Melodram" isimli filmdeyse iki erkek arasında yaşanılanların dostluk mu, gizli bir eşcinsellik mi olduğu anlaşılmamaktadır.

1989 yılında, Kadir İnanır'ın başrolünü oynadığı "Acılar Paylaşılmaz" filmiyse, oğlunu bir erkekle yatakta yakalayan avukatın, çocuğunun eşcinselliğini kabul etmesinin nedenini, çocuğunun babasız büyümesine bağlaması, gene gerçek eşcinsellik anlayışından uzak kalınmasına sebep olmuştur.

1993'teki "Gece, Melek ve Bizim Çocuklar" filmindeysedeyse eşcinsel ilişkinin sebebi ekonomik imkansızlığa bağlanmıştır

Bizdeki filmlerde sanki heteroseksizmi haklı çıkartırcasına eşcinselliğe hep bir sebep gösterilmiş veya dostluk ilişkisi şeklinde anlatılmış.

1996 yılında çekilen  "İstanbul Kanatlarım Altında" filminde IV. Murat oğlancı gösterildi diye bazı şehirlerde yasaklanmış. Oysa bu ilişki de dostluk çerçevesinde verilmişti.

"Hamam" filmi iki erkeğin açık bir şekilde öpüşmesinden dolayı cesur bir ilk örnek olabilir ama filmin eşcinselliğe dair bir derinliği yoktur. Hamamcılar Odası'nın bu filme tepkisi de o yıl bayağı gürültü koparmıştı.

"Ağır Roman" filminde eşcinselliğe bir bahane gösterilmemiştir ama daha önceki filmlerdeki gibi, bu filmin de ana konusu eşcinsellik değildir.

Kitap 2000 yılında basıldığı için o yıla kadarki filmlerden bahsedilmiş (Türk Sinemasında Cinselliğin Tarihi - Agah Özgüç).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder