6 Ağustos 2011 Cumartesi

Afrikalı Bir Çocuğum Olsun İstiyorum!


Yıllardır okuruz gazetelerde ara-ara, "Afrika'da her gün açlıktan-susuzluktan 80-100 kişi ölüyor." diye ama bu söylem sanki bir rivayet, şehir efsanesi, duyarlı kesimin ukalalığı gibi kulak ardı edilir veya biz kendimiz açızdır daha.

Küresel ısınmanın etkisiyle kuraklık ve iç savaş sebebiyle Somali'de açlıktan günde 300 ortalamayla üç ayda 30 000 çocuk ölünce gazetelerin manşetlerine çıkmaya başladı, dikkat çekmeye başladı ama çekse ne olacak, ne değişecek ki? Çocuklar hastanelere yetiştirilmek için kilometrelerce yol kat ederken hayvanlar gibi telef oluyorlar. Oysa hastane neye çözüm ki? İnsanlar aç, aç! İlaçtan, tedaviden önce yiyeceğe ihtiyacı var.

Yardım konferansı bile fazla devlet başkanının katılmamasıyla 15 gün sonraya ertelenmiş. Konferansa katılmayanları 15 aç bırakacaksın akılları başlarına gelir. Duyarsızlık yapmaları için mi iktidara geliyor bu yöneticiler? Neden tepkisiz kalıyor peki insanlar bu duyarsızlığa karşı?

İnsanlar açlıktan komşu diğer fakir ülkelere gidiyorlar. Zengin ülkeler uçaklarını seferber etseler de bu insanları paylaşsalar olmaz mı? Tabii onların derdi kredi not ortalamalarını yüksek tutmak, kendi ekonomilerini daha da iyileştirmek.

Ben Afrika'daki açlık varken yemek yediğim için utanıyorum. Onlara yardım edebilsem fiziksel gücümü koruyabilmek için yediğim yemeği hak ettiğime inanacağım ama şu anda yiyeceğimi paylaşamadığım için utanıyorum.

Açın halinden anlamak amacıyla oruç tutulduğuna inanıyoruz ama yeterince işe yaramıyor demek ki bir günlük açlık. Haftalık oruç tutmalıyız. Belki o zaman oruç amacına ulaşmış olabilir. Bir çoğu itiraz edecek söylediklerime "oruç dini bir vecibe" diye ama, dini vecibelerin de amacı duyarlılık kazanmak değil mi? Yoksa kuru-kuruya niye aç kalasın ki?

Nüfus artış hızı yüksek olan ülkelerde fabrikasyon şekilde çoğalmak yerine farklılıkları severek kaynaklarımızı paylaşıp eşit yaşasak daha iyi olmaz mı? İnsanlığın kompleksinden kurtulması gerekiyor cahilliğini yenerek. Bu cahillikleri eninde-sonunda kendi başlarını yiyecek ama kapasite ne yazık ki günü kurtarmayı düşünecek kadar. Lüks bir arabayla gösteriş yapıp ego tatmin etmek varken, karbon salgılayarak küresel ısınmaya, dolayısıyla kuraklığa ve açlığa sebep olunmuş kimin umurunda.

O yüzden ben zengin ülkelerin fakir ülkeleri kurtarma samimiyetine inanamam ciddi bir fedakarlık yapıp, hayatı eşit olarak paylaşmadıkları sürece. Zaten onların da ne öyle bir çabaları ne de inandırmak gibi kaygıları var. Sadece yardımseverlik gösterişiyle uluslararası prestij kazanma derdinde hepsi.

Amaç aslında geçici olarak insanları kurtarmak bile değil, kalıcı olarak onları kazanmak olmalı. Kurtarmak son anda yapılan mecburiyetten geçici bir çözümdür. İnsanları kaybetmemeyi yaşam biçimine dönüştürürsek, açlık gibi felaketlere zemin hazırlamamış oluıruz.

Lafla çözüm olsaydı, herkes sorunları kolaycacık hallederdi tabii ama insanların duyarsızlıklarının, bencilliklerinin ve sömürgeciliklerinin yanlış politkasının insanlık felaketlerine sebep olduğunu kim inkar edebilir? Yeri geldiğinde demokrasi timsali kesilen ve yapıcı, eşitlikçi politika yapan güçler neden bunu dünyaya genelleştirmiyorlar? Demek ki bütünün bir parçası olduğumuzu, ancak bütünü düşünerek kendimizi kurtarmış sayabileceğimizi anlayacak kadar insan olamamışız.

Sadece açlık konusunda değil, her konuda bütünsel yaklaşmamız gerekiyor insanlık adına. Kendi içimizde bile birbirimize ayrımcılık yaparken, kendimizi öncelikli olarak düşünürken Afrika'nın kara insanlarının açlığını düşünecek halimiz yok ya!

Kimse bana manevi duygularla iyi bir insan olduğunu göstererek vicdanını rahatlatmaya çalışmasın, inanmam. Kim Afrikalı bir aç çocuğu evinde barındırarak onu geleceğe hazırlarsa, ancak onun samimiyetinden şüphe duymayabilirim.

Afrika Boynuzu denilen kıtlık bölgesinde 12 Milyon civarında insan açlık yüzünden ölümle yüzyüze. Dünyadaysa milyonlarca insan onları kurtarabilecek güçte. Güç faydaya dönüştürülemedikten sonra ne önemi olabilir ki? Yemek israflarıyla bile kurtarılabilir bu insanlar.

Şekilci olmak, herkesi-her şeyi sevememek ne kadar zor ve kötü bir şey. Biz de zenci doğabilirdik, biz de Afrika gibi kurak coğrafyalarda doğabilirdik. Duyarlı olabilmek, sevgiyi öğrenebilmek için illaki bu acıyı yaşamak mı gerekiyor? Aklımızın başına gelebilmesi için öteki olmamız, ötekileştirilmemiz şart mı?

İnsanın içinde samimi şekilde sevgi olsa o acıları yaşaması gerekmez duyarlı olabilmesi için. Evet ne yazık ki sevgisiziz. Sevgimiz göstermelik ve çıkarlar üzerine kurulu. Hep beklenti içindeyiz. Karşılıksız vermeyi hiç düşünmüyoruz. Sevgimizi bile. Sevgi yoksunuyuz çünkü.

Afrikalı zenci çocuklarımın olmasını istiyorum. Afrika'daki bütün çocukların annesi-babası olmak istiyorum. Onları yaşama kazandırma sorumluluğuyla belki daha çok mücadele edebilirim açlıkla. Kapitalist sistemin onları kazanabilme imkanımızı engellemelerine karşı bir şeyler yapmamız gerekiyor. Herkes o çoğunluğa dahil ama değil mi? Sessiz kalmak en büyük destektir sömürgeci sisteme. Sömürelim bakalım!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder