Televizyon bizim evde hemen-hemen neredeyse sürekli açık olduğu için kendi doğrularımla sürekli çelişmek zorunda kalıyorum heterokapitalizmin sihirli davetine hayır diyemeyerek. Empati kurarak yapıcı eleştiriler ve sağduyulu yaklaşımlar adına o dünyanın da içinde bulunmak kaçınılmaz ama farkında olmadan o dünyanın da parçası oluveriyorsun. İzlediğim televizyon programlarından yola çıktığım kapitalist dünya ne yazık ki bana kadar geliyor. Öyle bir çark ki, ya gönüllü içinde olacaksın ya da kaybedeceğin bir savaşla karşısında. Bu alış-verişin, pazarlamanın içinde olmayan tek bir kişinin dahi kalmadığına şahit oluyorum ve kendime, çok savunduğum kendim olmaktan çıkışıma gülüyorum. Çünkü savunduğum değerler bile bu sisteme boyun eğmiş, onun malı olmuş. Onlardan satın almak zorunda kaldığım bu değerler ne kadar saf kalabilmiştir acaba? Benimki de fayda adına da olsa çıkarcılık, ikiyüzlülük değil midir? Eleştirmek demokrasinin olmazsa olmazı olmalıdır ama demokrasinin sağlam olabilmesi ve keyfi olarak kullanılmasının engellenmesi için önce kişinin çelişkili olmaması gerekmez mi? Demokrasinin boğulmaması için dereyi geçene kadar belki her yol olabilirlik dahilindedir ama çelişkiler alışkanlık haline gelirse itiraz ettiğimiz dünya, bizleri savurduğu şekilde dönmeye devam edecektir.
Sabah gene magazinde yaşamın ikinci sayfa haberlerine tanık oluyorum tesadüfen. Münir Özkul eşcinsellikle ilgili son noktayı koymuş. Alkolle ilgili problemi olanların bastırılmış eşcinsellikleri olduğunu ifade etmiş. Bu bir, gerçeklerden, kendin olmaktan, yetersizliklerinden kaçış ve alkolle cesaret toplama sorunuymuş. Özgüveni olmayan insanlar da ne yazık ki Münir Özkul'un da belirttiği gibi yanlış da olsa heteroseksizm tarafından onaylanmış örneklere özeniyor sigara, alkol, kahvehane kültürü gibi, RTÜK'ün dediği gibi eşcinselliğe değil. Eşcinsellik daha bastırılıp, farklı şekilde rahatlatılmaya çalışılıyor. Tatminsiz sahte ilişkiler yaşanıyor toplumsallık başlığı altında heteroseksizm adına. Aldatmalar, tecavüzler, şiddet ve cinayetler kaçınılmaz oluyor. Nefret doğuyor insanın kendisi olamamasından ve kendisiyle yüzleşme korkusundan.
Homofobinin sebebinin kişinin kendi cinsel yönelimini bastırmasından olduğunu uzmanların dile getirmesine bile gerek yok. Siz hiç hetero cinsel yönelimden korkan ve dolayısıyla nefret eden, hatta cinsel yöneliminden dolayı bir heteroyu öldüren eşcinsel gördünüz mü? Neden eşcinseller nefret cinayetine kurban gidiyorlar da heterolar eşcinsellerin nefretine kurban gitmiyorlar? Çünkü eşcinsellerin bastırılmış heteroseksüelliği olmadığından karşı cinse yönelimi olanlara karşı nefreti yok. Ama heteroseksizm ne diyor; "Eşcinselliği kabul etmemek, homofobi değildir." Kişisel bir özgürlükmüş. Yani herkes kafasına esince ötekileri karalayabilir. Ama ben heteroseksüelliği heteroseksizm kadar karalama hakkım olmasına rağmen karalamam. Çünkü ben kendi gerçeğimle yüzleşemeyecek kadar egemen sistemin esiri bir korkak değilim.:)
Magazinciler Mehmet Ali Erbil'i konuklarına sosis yedirdiği için gene eleştirerek seviyesiz bulmuşlar. Bur'da bile bastırılmış, tatmin edilememiş bir cinsellik yok mu? Sen yemeyi, yedirmeyi cinselliğe çekersen, her çıkıntıyı cinsel organa benzetirsen, karşı tarafın anlatması kadar, senin de bir anlama sorununun olduğunu gösterir bu durum. Türkçe lastikli deniyor ya, asıl lastikli olan heteroseksizm. Yeri gelir cinselliğiyle övünür, yeri gelir cinselliğiyle dövünür, yeri gelir cinsellik yüzünden insan öldürür. Nedeni hep yetersizlikleri yüzünden!
Haberler de birbirini tamamlar nitelikte ki "tesadüfün bu kadarına" diyorum. Türkiye'de 10 milyon erkeğin cinsel olarak sertleşme problemi varmış ve mazeretleri de psikolojik veya geçim sıkıntısıymış. Bir de buna alkolizmi eklerseniz, neden bu kadar erkek olunduğu, neden erkekliğin sertlikle ifade edildiği, neden sertliğe tekabül eden şiddet eğilimli olduğu ortaya çıkar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder