İnsan sevmediği şeyleri yapmak zorunda kalırsa, yapmama hakkı sistematik olarak elinden alınmışsa, yapmak istediği ve sevdiği şeyler değersizleştirilip ederi maddi-manevi "hiç" e düşürülmüşse mutsuz olur. Bu çoğunluğa dahil olamamanın getirdiği bir hüzün değil, çoğalamayıp psikolojik kısırlığın sıkıntısı. Çünkü karşılıklı etkileşim olmayınca yaratıcılık da bir noktada tek düzeliğinden dolayı yaratıcılık anlamının içini dolduramıyor. Özgünlük tek tip olursa ne kadar estetizm barındırabilir ki, ne kadar güzelliğe katkısı olabilir ki.
O yüzden keşifler ihmal edilmemeli, zor da gelse, zor da olsa her anlamda keşif yolculuğuna çıkılmalı başka dünyaların da var olduğunu öğrenip bakış açısını genişletmek, hatta sınırları hepten yok edebilmek için. Tesadüflere bırakmak keşifleri geç kalmalara, hayatı eksik yaşamalara sebep olabilir. Mümkün olduğu kadar karşımıza çıkan fırsatlarla birlikte, fırsatlar yaratılmalıdır da. Tembelliğin nelere mal olduğunu, güzelliklerle karşılaştığımız zaman anlıyoruz ancak. O güzelliğe ulaşabilmek için harcadığımız zamansa, güzelliğe katkı sağlamamızı engelliyor. En kötüsü de ataletimizin farkında olup da hiçbir şey yapmamak. Penceremiz hep açık kalmalı bilmediklerimize, içimizde uyan bir şeylerle birbirini tamamlayıp gelişebilmesi için. Dışarıdan gelen sesler de kendimizi kaybetmemize değil, önce kendimizi tamamlayarak kendimizi bulmamıza yardımcı olmalı.
"Ataletin farkında olup hiç bir şey yapmamak..."
YanıtlaSilDışardan öyle sesler geliyor ki, bazen bir yerden sonra perdeleri çekmek gereğini duyuyor insan. Güzel sesleri ve güzelliği de yadsımak pahasına.
Ve haklısınız, çoğalmak gerek yitmemek için.