22 Nisan 2023 Cumartesi

16-21 Nisan 20121 facebook notlarım

DALLAS DİZİSİ VE EŞCİNSELLİK ONLARIN YAPTIKLARININ YANINDA MASUM KALDI!

Skandal 1:

Muhafazakar parti yandaşı 2 çocuklu ve evli türbanlı bir kadın gazeteci, "eşcinsellik aileleri yıkıyor, İstanbul Sözleşmesi boşanmalara sebep oluyor" diyor ve ardından kocasını evli ve çocuklu, kendisine abla diyen bir adamla aldatıyor, kocasından ayrılıyor, sevgilisini de karısından boşandırıp kendisi evleniyor.

Skandal 2:

Eski Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı."Oğlunuz erkek arkadaşıyla evlensin istiyorsan oylar Kılıçdaroğlu'na" diye tweet atıyor ama bu belediye başkanının travesti Okşan ile ilişki yaşadığı iddia ediliyor.

Skandal 3: "Gezi'de kullanılmış prezervatif bulundu, eşcinsel ilişkiye girilmiş!" diyen gazeteci R. O. K. nın da travesti Okşan ile ilişki yaşadığı iddia edilip, sosyal medyada konuyla ilgili bir video veya fotoğraf paylaşılmış ama bu gazeteci olayın FETÖ kumpası olduğunu, görseldeki kişinin kendisi olmadığını iddia etmiş.

***

Yaşar Nuri Öztürk, " Son yüz yıl içinde insan yakmaktan devleti soymaya, oğlancılıktan kadın ticaretine kadar ne kadar pislik varsa hepsinin altında dincilerin imzası var. Bunları yapan bir tane ateist gösteremezsiniz bana. Ve bunlar Allah'ın avukatı gibi iş yapıyorlar".

*

Son 22 yıllık süreç, içinde yaşadığımız muhafazakar kesimin adeta turnusol kağıdı oldu. Bu süreç yaşanmasaydı, hep kendilerini masum ve mağdur olarak göstereceklerdi. Bu sürece dair belleğimiz o kadar zengin ki, sonrasında ne kitaplar yazılacak, ne filmler çevrilecek, ne stand-up'lar yapılacaktır kimbilir. Hani Osmanlı dizilere konu oluyor ya, 22 yıllık sürecin yanında o dizler çok yavan kalacak!

*

Nasıl bir sevgi, nasıl bir sevmek olduğu ne anlatılabilir, ne de anlaşılabilir; insanın canı, nefes alması, cennetin merkezi gibi bir şey... Hayatta bir kedinin kokusunu içine çekmek kadar güzel hiçbir şey tatmadım hayatta... Sen hayatı yaşamamışsın öyleyse diyebilirsiniz; ben hayatı kimsenin tahmin edemeyeceği dibine kadar yaşadım ama kedi kokusu bambaşka bir şey; hayatın ta kendisi!

*

İnsanlık tarihi 10 milyon yıl öncesine dayanıyor. Çok merak ediyorum hayata bilimsel gözlerle bakan kaç kişi vardır acaba İslam dünyasında falan? Öte dünyadan bahsediyorlar, Kuran'dan bahsediyorlar, tek bir yaratıcıdan bahsediyorlar..; bunlara inanmak, bilimsel gerçekleri yok saymaktır. İnsan gerçekler karşısında kendini nasıl kandırabiliyor acaba? Ben kandıramıyorum. Keşke milyonlarca, hatta milyarlarca yılı yok sayabilsek, öte dünyanın falan olduğuna tereddütsüzce inanabilsek. Cennete gideceğime o kadar eminim olduğum için cennet-cehennemin, öte dünyanın olmasını çok isterdim. İnanıyorum ki, Tanrı olsaydı beni çok severdi! Ama şu kısacık hayattan sonra olmayacağım. Belki reenkarnasyon falan olabilir mi bilmiyorum ama buzulların soğuk cehennemli, Afrika'nın veya Asya'nın sıcak cehennemli öte dünyasına asla inanmıyorum, inanamıyorum; inan Halil diye kendimi yumrukluyorum ama beynim izin vermiyor buna! İçime "ŞEYTAN" mı kaçtı ne?

***

Diktatörlük rejimlerinin iki temel ortak yönleri vardır.

 Her şeyden önce diktatörler kendisini ve kendisiyle bağlı bir dar çevreyi ülkenin ve rejimin asıl sahibi olarak görürler. Tek söz sahibi bu çevre ve ülke adına diktatördür. Mutlak güç odur.

   Sözünün üstüne söz istemez. Kural koyucudur. Otoritesi esastır. Koyduğu kurallar tartışılmazdır. Değişik fikirlere tahammülü  yoktur. Farklılıkları kendisine, dolayısıyla ‘ülkeye ihanet’ olarak görür ve yaşanılan dönemin durumuna göre yaftalar. İtiraz edenler kimi zaman terörist, kimi zaman vatan haini, kimi zaman ise işbirlikçidir.

    Diktatörlüklerin, diktatörlerin diğer özellikleri, ülkeyi ‘malları’ gibi gördükleri için ülkeyi ‘karlılık hesabı ile ticarethane’ gibi yönetirler. Kendileri patron, yakın çevresi ise ortaklarıdır. 

İnsan hükmedilen ‘teba’ noktasındadır. Kendisine hizmet ettiği, itiraz etmediği, yapılanlara göz yumduğu oranda değer görür.

 Ülke çıkarı, bekası, kendisiyle başlar, kendisiyle biter. İstediği an ülke değerlerini satışa sunar, istediği bedeli almayı kendisine ‘hak’ olarak görür.

Tüm bu olguların aksine, büyük devletlerle ilişkilerinde hoşgörülüdür. Çünkü büyük devletlerin desteği olmadan, ne iktidara gelebilir, nede iktidarını koruyabilir. 

https://www.cumhuriyet.com.tr/.../dunyanin-gidisati-ve...

***

Nezaket denilen şey, kalabalık ortamlarda, ağzı kulaklarında samimiyetsizce bir tebessüm+kibarlık ve saygı kurallarına uymak değildir; Nezaket yaşamın her alanında, insanların görmediği yerlerde bile, insanın hayata, insanca bir bakış açısıdır. İnsanlara nasıl bakıyorsun-hatta hayvanlara, onları küçümsüyor musun, kibirli misin, onları hiç kimsenin olmadığı ortamlarda bile statüsüz-sınıfsız kucaklayabiliyor musun vesaire, bütün bunlardır, senin gerçek karakterin ve kişiliğindir nezaket. Bizim ülkemizde nezaket ile görgüsüzlük birbirine karıştırılıyor. Zannediliyor ki şatafatla hava atanlar çok nezaketli insnalar. Oysa onlar aşağılık kompleksli hasta ruhlu insanlar. Mesela davet veriyorlar, davetlere katılıyorlar, şıkır şıkır oluyorlar, ayakları yerden kesiliyor-dötleri kalkıyor yani, kendilerini bir şey zannediyorlar, hava atıyorlar; kısaca sosyete özentisi olmayı falan nezaketli olmak zannediyorlar.

***

Twitter gündem maddelerinden biri 15 Temmuz'un tiyatro olduğuna dair. Paylaşımlardan bir aynen aşağıdaki gibi..

(AvAliDvrmAn

@XLAvukat_IQ

Serdar Akinan'ın gözaltı nedeni

15 Temmuz Tiyatrosunun perdesini aralamış olması diyor Dilipak

"Tuzağa çekilen MAK timinden önce bölgeye 3 helikopter dolusu IŞİD militanı indirilmiş. Bunun kayıtları var. 

Tutanak tutan polis ise iki gün sonra öldürüldü. MOBESE kayıtları var")

Bir gün bütün gerçekler ortaya çıkacak. O zaman ne diyecekler, aaa tiyatroymuş gerçekten diyecekler. Ama sadece bunu diyecekler ve masumlar öldüğüyle, oyunlar da onandığıyla kalacak. Yani işin en kötüsü, yapanın yaptığının yanında kar kalması olacak!

***

ŞEFFAFLIK ÖNEMLİ VE ZOR MESELE!

Hükümet aleyhinde bir paylaşım yapıldı mı; ya sosyal medya kapatılıyor, yay yayınlanan paylaşımlar kaldırılıyor ya da paylaşım yapan kişiler hapse atılıyor. Neden? Söylenenler gerçek değilse, doğrusu bu dersin, ispat edersin. Eğer baskı varsa, demek ki doğru!

***

Kalpleri kırılmaması için yakınlarım veya tanıdıklarımın kutlaması dışında dini hiçbir ritüeli kabul etmiyorum. İnsanların kültürel inançlarını kabul etmem için, öncelikle benim insanca yaşama haklarımın kabul edilmesi gerekiyor. Hiç kimse kalkıp da bana Halil eşcinsel Onur Günün kutlu olsun demiyor çünkü. Ben ne salağım, ne de geri zekalıyım. Saygı denilen şey karşılıklı olur. Bana bir bütün olarak saygı duymuyorsanız, hatta selamınızı bile kesin! Kalmış şunun şurasında 3 günlük ömrüm; önce insna hakları, ondan sonra kültür!

*

Din denilen olguyu tamamen bıraktığımda 20'li yaşlarımdaydım. Çünkü insan okudukça ve aydınlandıkça daha gerçekçi oluyor. Din ile benim hayata bakış açım ve yaşam tarzım çok çelişiyordu. Eşcinsel olduğum için beni lanetleyen bir dini kabul etseydim, ben kendim olamaz ve kendimle çatışırdım. Huzurlu bir yaşam için kendim olmayı seçtim. Aslında ben çocukluğumdan beri içinde yaşadığım kültürle çatışıyordum. Hayvanların kesilmesi-hatta onların her şekilde kullanılması, ağaçların kesilmesi, kahvehane kültürü, evlilik vesaire tüm geleneksel rutinler beni adeta boğuyordu. Biliyor musunuz ben çocukken bayramlarda camiye gönderildiğimde, camiye gitmeden sokaklarda dolaşıp eve öyle dönüyordum. Bu bayramın da benim için bir anlamı yok. Arkamdan dedikodumu yapanların bayramlarının bütünleştiriciliğine falan inanamam. Bunları yazarken bir telefon geliyor. Denizli bilmem ne partisi Milletvekili adayıymış ve bayramımı kutlamak için aramış. Tabiki de genel bir mesaj. Bayram demek der demez, şırrak telefonu kapattım. Artık 21. Yüzyıldayız. Ben insan hakları ve demokrasiden başka bir şey istemiyorum. Benim bayramım, herkesin özgürce yaşadığı bir dünya ile mümkün olabilir ancak.

*

Hassas bir psikolojim olduğu için kimseye minnet etmeden yaşamanın yollarını daha çocuk yaştan itibaren öğrendim. Hep bir evimin, bir de emekli maaşımın olmasını istedim. Kümes gibi bir yerde de yaşasam, maaşlar açlık sınırının altında da olsa bunu başardım. Onun dışında tüm hedefim hayatımı istediğim gibi yaşamak oldu. Her ay tüm kazancımı-maaşımı, kitaplara, dergilere, gazetelere ve müzik albümlerine yatırıyordum. Çünkü hayattaki en büyük tutkum okumak ve öğrenmek, bir de sanattı. Çünkü bu sayede insan olabildim, kendimi tamamlayabildim. Kalan ömrümü de bu doğrultuda yaşayacağım, hayatımı da insanlarla değil hayvanlarla paylaşacağım!

*

Çocuklar çektikleri acıların, büyüklerinin düşüncesizliklerinden olduğunu bilmezler. Keşke çocuklarımıza daha güzel yarınlar için mücadele edebilecek bir eğitim seviyesine ulaşabilseydik. Bayramların dini anlamda bir değeri yok benim için ama içinde yaşadığımız kültürde insanlar özellikle bayramlarda sevdiklerinin yanında olmamasının çok büyük üzüntüsünü yaşarlar. Ülkemizdeki son depremlerde sevdiklerini kaybedenlerin bu bayramda yaralarının tekrar kanadığının farkındayım. Benim dileklerim ne acıları dindirebilir, ne de yarınlara çare olabilir. Umarım bir gün eğitimli bir toplum oluruz ve yaşadığımız acıları çocuklarımıza tekrar tekrar yaşatmayız...

****

Ne demek LGBTİ'cidir. N'olmuş yani eşcinsel olduysak? İnsan değil miyiz? Bu ülkeye vergi vermiyor muyuz, askerlik yapmıyor muyuz? Eşcinseller bu ülkedeki ana - babanın çocukları değil de uzaydan mı fırlatıldılar? Sonra bir de bütün vatandaşları kucaklamaktan bahsederler; tam aksine kutuplaştırıcı bir politika izlediklerini göremiyor musunuz; istediğiniz kadar eşcinselleri ötekileştirin; onlar bu toprakların insanları ve nefretinize rağmen bu topraklarda yaşamaya devam edecekler! Bunlardan LGBTİ'lere karşı bir ses duydunuz mu falan ne demek? Dinciler gibi onlar da mı lanetlesinler eşcinselleri? Bunu mu istiyorsunuz? Nerede sevgi, barış? İftarda saraya çağrılan Bülent Ersoy LGBTİ değil mi? Sandıklarda 16 milyon eşcinselin oyu, sizi tarihe gömecek!

*

Bilimsel araştırmalara göre eşcinsellik oranı % 20'dir. Bu da Türkiye'de 15-20 milyona tekbül eder. Hani n'erde derseniz? Büyük çoğunluğu gizli!

***

Etrafımız tedavisi mümkün bile olmayacak boyutta hasta ruhlu insanlardan geçilmiyor.

Saadet Partisi Avrupa Kadın Kolları Halkla İlişkiler Başkanı Merve Nalbant, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda:

"Bu fotoğrafı paylaşan birçok hesabın altına yapılan yorumları tek tek okumaya çalışıyorum ve görüyorum ki insanımız birliğe, beraberliğe güzelliklere hasret kalmış. Bütün yorumlarınız çok güzel, çok kıymetli. Teşekkür ederiz. Bir kez daha genel başkanımla, partimle, teşkilat mensuplarımızla gurur duydum. #BirleşeBirleşeKazanacağız." demiş. 

Yobaz basından Ali İhsan Karahasanoğlu yaptığı değerlendirmede:

"Merve Hanım diyor ki insanımız birliğe, beraberliğe, güzelliklere hasret... Erdoğan ile beraberlik kursaydınız, Erdoğan'ın partisiyle ittifak yapsaydınız, Cumhur İttifakı'na katılsaydınız. Orda çok daha büyük bir birliktelik oluştururdunuz. Hem de yanı başınızda eşcinselleri, homoseksüelleri, ibneleri görmezdiniz. Daha düzgün insanları görürdünüz. Tamam hepsi cennetliktir diyemem ama en azından alnı secdeli insanlarla birlik beraberlik kurduğunuzu görmüş olurdunuz. Şimdi yanıbaşınıza baktığınız zaman Merve hanım belki bir gay belki bir lezbiyen, belki bir homoseksüel, belki bir imam hatip düşmanı, belki bir ateist belki bir komünist, belki bir terörist... Her biri yanıbaşınızda olabilir. Dolayısıyla onlarla birlik beraberlik içinde olmaktan dolayı kıvanç duyuyorsanız buyrun duyun." demiş.

N'olur yani yanı başınızdaki kişiler eşcinsel, ateist, komünist olsa? Ayrıca her size benzemeyene terörist demek de apayrı bir akıl tutulması olsa gerek! Bana göre yobazlar daha tehlikelidir ülke geleceğine cahillikleriyle daha fazla zarar verdikleri için!

***

Tuğçe Tayfur şarkıcılığı bırakmış, tesettüre girmiş. Tesettüre girmemiş de sanki Paris Moda haftasında defileye çıkmış gibi. Eğer tesettür kadının cinsel cazibesini örtmekse, Aleyna Tilki bile, Tuğçe'nin yanında inanın sönük kalıyor!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder