Hayvanseverlik bir sevgi-saygı, vicdan, insanlık ve yaşama hakkı meselesidir ama transseksüellik bedeniyle barışamayan eşcinsellerin homofobik bir ruh hastalığıdır!
Burada "Ele veriri talkını, kendi yutar salkımı" demek gerekiyor öncelikle. Çocuk sahibi olamayan kim acaba? Peki o zaman kendisi hayvansever olması gerekmez mi ivvediyetle? Hasta ruhlu sanılmamak için mi hayvan veya köpekler konusunda duyarsızca konuşuyor acaba?
Bakınız, Benim Bülent Ersoy ile veya hiç kimseyle kişisel bir problemim olamaz. Transseksüelliğin bedensel geçişini tavsiye etmememe ve müzik tarzını zerre sevmememe rağmen, heteroseksist bir toplumda Bülent Ersoy'un duruşunu her zaman takdir etmişimdir ve bir ikondur benim gözümde tavrıyla, tarzıyla. Ama hayvanlar ve kürk giyme konusundaki inatçı tutumunu doğru bulmuyorum.
Başkasını bilemem ama ben kendi hayvanseverliğimle ilgili bir şeyler ifade etmek isterim. Bakınız bir hayvansever, şahsım olarak diyelim, öyle hayvanlarla içli dışlı yaşmaya çok meraklı değilim. Çünkü sosyal bir insanın özgürlüğünü kısıtlayan bir durum hayvanseverlik. Buna rağmen hayvanlarla ilgilenmek ise, duyarlılık ötesi bir duyarlıktır. Çünkü gerçek anlamda duyarlı insanlar, bazen doğal seleksiyona bile kafa tutup hayvanların hepsini yaşatmaya çalışırlar. Mesela kedi 5 yavru mu yapar; bunun bir kaç tanesi hayattan elenebilir; çünkü anne sütü yetersiz gelebilir, iklim koşulları hastalanmasına sebep olabilir, diğer hayvanlar zarar verebilir (İnsanlar dahil bu zarar vermeye; çünkü yakınlarında bir kedi doğurdu mu, yavrularıyla beraber dışarıya atabiliyorlar soğuk kış günlerinde falan veya onların yemelerine-içmelerine engeller oluşturabliyorlar); ancak kalanı sürdürür türünün devamını ama hayvanseverler dediğim gibi hepsini yaşatmaya çalışırlar.
Hatta hatta gerçekGerçek anlamda hayvanseverler, bazı hayvanseverlerin hayvanseverliklerini samimi bulmayıp eleştirebilir bile. Çünkü hayvanları kısırlaştırmak, onların anneliklerini elinden almaktır. Evde doğan hayvanları sahiplendirmek, anne ve çocuklarını-kardeşleri birbirinden ayırmaktır. İşte bütün bu duyarlı sorumluluk yüküne rağmen hayvanlarla hayatlarını paylaşan insanlar, çok sağlıklı oldukları için duyarlılık sergileyebilmektedirler. Eğer, mesela kediler insanlar kadar hayatta kalma gücüne sahip olsalardı, benim evde kedi olamayabilirdi. Ancak kedi ısrarla bende kalmak isterse, böyle bir şeyi kabul edebilirdim.
Kısaca benim hayvanseverliğim, onlara yardımcı olmaktan başka hiçbir şey değil. Onları sevmiyor muyum; insnlardan bile çok seviyorum ama bu benim ne hasta, ne da asosyal olduğumu gösterir. 24 saat bir fiil sosyal olan bir insanın hasta olduğu düşünülemez sanırım; düşünenlerin kafasında bir problem olabilir ancak.
Şu anda evimde iki dişi kedinin Yedi yavrusuyla beraber ve bir sokaktan gelenle 14 kedi var ve hiçbirini ne dışarıya bırakmaya, ne de sahiplendirmeye niyetim var. Çünkü onlar bensiz yaşayamazlar. Yaşarlar da, uzun ömürlü olamazlar. Bende de uzun ömürlü olamıyorlar ev ve sokak karışık yaşadıkları için ama elimden geldiğince onlara sevgi vermeye ve mutlu etmeye çalışıyorum.
Evet yokluk çeken birisi olarak bu kadar kedi mama olarak epeyce bir yük getiriyor (Bu arada Bülent Ersoy'dan kedilere mama parası bekliyoruz!) ama bu dünyaya yaşamak için gelen canlıların, yaşama hakkından daha önemli ne olabilir ki? YAŞAMA HAKKI diyorum bakınız! Dünya, hayat sadece insanların değildir. Dogmatik olmayanların dine sığınması, abesle iştigalden başka bir şey değildir. Tanrı böyle emretmiş, hayvanları insanların hizmetine vermiş saçmalığı beni bağlamaz. Eğer başka bir canlı türü gezegene hakim olsaydı, Tanrı insanları onların hizmetine mi ver miş diyecektık?
Hayata sadece bulunduğumuz yüzyıl ve kendi çerçevemizden bakmayalım lütfen. Canlı tarihinde dinazorların hakim olduğu bir süreç de var unutmayalım. Tabi dogmatikler sadece hurafelere inanırlar fosil bilimini falan yok sayarak. Çünkü çıkarlarına öyle uygun düşer. Bu da nedir; insanların daha insanlıklarını tamamlayamadıklarıdır. Çünkü gerçek insanlık, hayatta herşeye eşit yaklaşabilmektir. Diğer türlüsü egosantrizmdir, eko değil.
Aslında lafı fazla uzatmak istemiyorum ama gerçek anlamda duyarlı olmadığı için hayvanlarla hayatı paylaşma yetisi olmayan insanların, gerçek hayvanseverliği anlamasını beklemek safdillik olacağından, onlarla uğraşmaya da değmez ama tabi hayvan hakları için mücadele etmek şarttır insanlık gereği.
Bülent Ersoy'un hayvanseverlere hasta ruhlu insnalar demesinden dolayı ayrıca bir eşcinsel olarak şu notu da düşmeden geçemeyeceğim. Şu anda Dünya Sağlık Örgütü transseksüelliği ne kadar hastalık sınıfından çıkarmış olsa da (Aslında bu sadece ayrımcılığa dur demek için hayata geçirilmiş gerçek dışı bir yaklaşımdır), Amerika'daki araştırmalarda, transseksüellere geçiş ameliyatı sırasında ruh hastası tanısı da konulmaktadır. Çünkü hayatla, doğasıyla barışık olamayıp, doğduğu bedeni kabul etmemek bir ruhsal kaçıştır. Bunun başka bir açıklaması olamaz. Çünkü doğa yarattıysa vardır ve senin ruhunu taşıyan bedenin ne ise, doğrusu da odur (Siz hiç doğru bedeni bulduğuna inanıp, mutlu sonla biten transseksüellik gördünüz mü?). Bu estetik ameliyatlarında da böyledir, trans geçiş ameliyatlarında da. Bedenini beğenmeyip değiştirmeye çalışmak bir ruh hastalığıdır. Bakınız, bu konuda hayvanlar bile daha sağlıklıdır; onlar bile hayatın gerçeklerini kabul etmektedirler. Siz hiç rengini, şeklini, cinsel kimliğini beğenmeyen hayvan görünnüz mü? Doğa akıl vermiş ama onu bile kullanamayanlara, ruh hastasından başka ne denebilir? Bana göre vicdansızlık duyarsızlığın zirvesidir ve hayvanlara sırıtını dönmrk de bir vicdansızlıktır, GERÇEK AKIL HASTALIĞI DA BUDUR; SEVGİ İLE TEDAVİ EDİLEBİLİR ANCAK!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder