Öyle değil midir..? Doğuştan itibaren toplumsal cinsiyet normlarına uygun bir şekilde erkeklik ve kadınlık kodlanır beyinlerimize ve kendimizi de öyle zannederiz. Oysa zannettiklerimizle hissettiklerimiz birbiriyle örtüşmeyebilir, bu da bizi tereddütlere, çıkmazlara, yanlışlıklara, görmezliklere sebep olabilir. Mesela heteroseksüel bir yaşam süreriz ama erkeklerden hoşlanırız, onlarla yatarız ama eşcinselliği konduramayız kendimize. Aslında biliriz de, yüzleşmek istemeyiz gerçeklerle. Ama gerçekleri bilmemize rağmen heteroseksist dünya ve heteroseksist içselleşmeden dolayı kafamızı karıştırmaktan alıkoyamayız kendimiz. Heteroseksüel çıkışlar ararız kendimzie ama patinaj yapmaktan başka hiçbir işe yaramaz bu. Savunamayız da kendimizi, kimliğimizi bu yüzden. Kılıflar uydururuz, dolaylı anlatımlarımı seçeriz kendimizi kendimize ifade ederken bile. Bir türlü eşcinsel diyemeyiz kendimize. Transseksüel falan deriz de eşcinsel diyemeyiz. Toplumsal cinsiyette soluklanmaya çalışırız; ister geçiş ameliyatı olarak, ister toplumsal cinsiyet rollerini benimseyerek. Oysa bir heteroseksülelik vardır cinsel yönelim olarak, bir de eşcinsellik. Bizi mutlu edecek doğanın bahşettiği bedenleri neden kullanmayız da heder ederiz? Doğanın bahşettiği özgür yaşama hakkını kullanmayız da kendimizi neden cinsiyet kimliği başlığı altında dar alanlara sıkıştırarak ağırlaştırırız yüklerimizi? Doğal olsak hiçbir meşaketle karşılaşmadan derin bir oh çekeceğiz. Aslında bu çok kolay. Kendini bilmek yeterli. Kendini bilince kendini seviyorsun ve sevdiğin şeye de değer veriyorsun, onu korumaya çalışıyorsun. Bu kadar basit. Unutmayın ki biz eşcinseller zemin hazırlıyoruz homofobiye eşcinselliğimizden saparak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder