Travestilerin homofobisinin sebebi de doğalarıyla barışamamaları, nefret cinayetlerinin sebebi de erkek geçinen tarafın doğasıyla barışamaması. Mesela ben kalkıp da heterofobik olmam. Çünkü heteroseksüel değilim ve heteroseksüellikle bir alıp veremediğim yok. Ancak eşcinselliğimle barışamamışsam, bir şeyler eşcinselliğimi yüzüme vurmuşsa, o yansımalarla kavga ederim. Homofobi dediğimiz şey aslında eşcinsellerin kendi içinde, homofobikler de kendi içimizde. Heteroseksist dünya eşcinselliği kabul etmez ama homofobinin ne olduğunu içinde hissedemez bile. Homofobik dediğimiz kişiler, ister travestiler olsun, ister cinsel yönelimiyle barışamamış erkek geçinen aktifler olsun, eşcinsellerin ta kendisidirler. Bu da bir bakış açısı ama tecrübeye dayalı bir eşcinselin bakış açısı.
Dün bir travesti resimi paylaşımı gördüm sosyal medyada uzun saçlı, silikonlu ve kadınlık olarak lanse edilen. Ayol erkek ne kadar kadın olabilir ki; resmen erkek bir eşcinsel işte. Bedenini sevsen, bedeniyle barışmış bir eşcinselle de sevişsen daha huzurlu olacaksın işte. Yok öyle bir dünya; yani bedensel geçiş yapıp kadın olduğunu sanıp da bir heteroseksüelin seni sevme durumu... Biz kadın veya erkek olma savaşını vereceğimize insanca eşit ve özgür yaşama savaşını vermiş olsaydık, şimdiye kadar farklılıkların kabul edilmesini bir tarafa bırakın, el üstünde bile tutulurduk. Gerçekten ben kimlikleriyle barışamayan ve kendilerini tali yollardandan varetmeye çalışanlarla yan yana anılmanın eşcinsel haklarını kazandıracağına inanmıyorum. Çünkü onlar heteroseksüelliğin traji-komik bir taklidi olmanın mücadelesini veriyorlar. Şart mı erkek veya kadın olmak; kadın-erkek oluverin ne olacak? Belli bir kategoriye dahil olmayıverin. Boşuna çaba cinsiyet rollerine uyarak heterosekssit dünyaya kendini kabul ettirme çabası. Adı üstünde heteroseksist; kendini taklide müsamaha gösterir mi ayol?
İnsanlara da diyeceğim o ki, bedenleriyle barışmış biz eşcinselleri, bedenleriyle barışamamış olanlarla karıştırmayın. Onlar erkeklik ve kadınlık derdindeler, bizler ise hayatımızı doğamızı muhafaza ederek nasıl insanca yaşayabiliriz derdinde olan insanlarız. Tamam, herkesin bedenini nasıl kullanacağına kendisi karar verir ama eşcinsellerin derdi bedenleri veya cinsiyet rolleri değil, olmamalı da. Çünkü bizim varolmamız veya varolmamamızda belirleyici unsur değil bedenlerimiz. İşi bedene indirgemek gerçeklerden kaçıştır zaten.
Ben mesela hayatımı doğamla idame ettirebildiğim gibi, toplumsal dönüşüme, gelişime, sosyo ekonomik dimamizme katkı sağlamama da engel değil bedenim. Doğaya bakın; insanlardan başka cinsiyetine veya cinsel yönelimine kafayı takan bir canlı türü var mı acaba (ki insanları özel bir yere koyMamamızda fayda var sağlıklı düşünebilmek adına.)? Daha düne kadar yani 100 yıl öncesine kadar ne eşcinsellik diye bir tabir varmış ne de homofobi; hatta eşcinsellik asil bir kimlikmiş. 100 yıl sonra da dünyaya androjenlik hakim olunca, pardon yanlış anlmışız mı diyeceksiniz? Zaten gelecekte cinsiyet kimliği önemini yitirince, eşcinsel hakları otomatikmen kazanılmış olacak. Çünkü cinsel yönelim ayrımcılığına sebep olan, cinsiyete dayalı cinsiyetçilikten başka bir şey değil. O yüzden cinsiyetsiz bir dünya diyoruz ya zaten. Kendimizi feda edeceğimize niye sosyal evrimi insancıllaştırmaya çalışmıyoruz. Bir tanecik hayatımızı niye toplumsal cinsiyete feda ediyoruz ki? Hadi ettik diyelim; çok mu güzel gerçekleştireceğiz kendimizi, kim çok mutlu olmuş doğasına küs kalarak?
Bu arada lezbiyenleri veya trans erkek heteronormativesini yok saydığımı zannetmeyin. Onlar da anlattıklarıma kendileri uygulayıversinler kendileirni bir zahmet! Heteroseksizmin onlara avantaj veya dezavantajlarını ise daha önceki yazılarımda çok anlattım zaten.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder