LGBTİ oluşum-gruplarının ve kategorilerinin LGBTİ konusunda geniş açılı bakamamalarının, LGBTİ'lerin birlik beraberlik içersinde olamamamalarına ve dolayısıyla güçlü bir şekilde hareket edememelerine sebep olduğu dile getirildi. Çünkü her bir birey ve LGBTİ ketegorisi konuya kendi bakış açısının doğruluğunda ısrarcı ve katı. Yani cinisyetçiliğin başka bir versiyonunu yapıyorlar, diyebiliriz. LGBTİ hareketinin ülkemizde istenilen düzeyi yakalayamaması konusuna da değindik. LGBTİ'lerin LGBTİ konusundaki bilinçsizlikleri, konuya dair araştırma konusundaki tembellikleri, en önemlisi geçmiş tecrübelerden faydalanmayı reddetmeleri konuyu yüzeysel bilmelerine ve şablonmatik davranmalarına (Buna heteroseksist LGBTİ anlayışı da diyebiliriz; çünkü konuya geniş bakılamaması, heteroseksizmi ürkütmeyecek ve de sınırları çizilmiş bir LGBTİ anlayışıdır; kısaca cinsiyetçi ve ahlakçı ve de sınıfıçıdır esnek olmayan bir LGBTİ anlayışı), bunun da toplumun önyargısını pekiştirdiğini, homofobiyi parlattığını...
Homofobinin panzehirinin, öncelikli olarak ailenin değişiminin mi, okulda eğitim mi olması gerektiği konusu tartışıldı. Sonuçta iki alandaki dönüşümde birbirinden önceliksiz olarak konuya dair bilinçli bir eğitimle mümkün olabilir. Çünkü hayata dair birimler zincirleme şekilde varlar. Birisindeki değişim aksadığı zaman, diğerindeki doğru eğitimle doğru dönüşüm o aksaklığı giderecektir. Sadece birine bağımlı kalmak homofobiyi yenmedeki mücadeleyi de aksatacaktır. Örneğin ailede homofobi varsa, çocuk okuldaki doğru bilgiyle homofobinin yanlış olduğunu anlayacaktır. Ailedeki doğru bilgilenme ise okuldaki homofobi karşıtlığına daha hazır hale getirecektir bireyi. Heteroseksist bir toplumda eşcinselliğe dair doğru bilginin verilmesi ise kendiliğinden asla ve asla mümkün olamaz. Ancak LGBTİ'lerin talepleri doğrutusunda LGBTİ'liğe dair ders, eğitim hakkı kazanılabilir.
Katılımcılarımızdan biri, ben ailelerin, çevrenin, toplumun anlatmakla eşcinselliği kabul edeceklerini sanmadığını söyledi. Peki anlatmayarak biz ne kazanırız? Homofobi daha az olur, eşcinsellere daha mı fazla anlayış gösterilir. Konunun hiç dile getirilmeyerek bilinmemesi konuya dair yabancılığı arttırmaz mı? LGBTİ hereketi yılların tecrübesiyle görünürlük konusunda niye bu kadar ısrarlı diye düşünmek gerekmez mi? Öğrencilerden biri, Denizli'nin eşcinsellik konusuna bakış açısını sordu. İşte biz bir şeyleri deneyerek öğrenmek yerine konuya dair sözlere bakarak varolmaya çalışıyoruz. "Denizli küçük bir şehir, muhafazakar bir şehir, toplumumuz, örf ve adetlerimiz böyle bir şeyi kabul etmez" dendiği zaman, (Öyle de denecektir, çünkü ayrıntılardaki kültürün esnekliği, homofobik Türkiye şemsiyesi altında, homofobik olmasa da, "biz eşcinselliği destekliyoruz" diyemeyecektir) biz de kendimizi geriye çekiyoruz. İşte bu hoşgörü ortamı ancak eşcinsellerin özgüveni ve cesaretiyle ortaya çıkartılacaktır. Küçük birime indirgersek, ailelerin bizi kabul edip etmeyeceğini de sağlıklı bir şekilde ancak görünür olarak test edebilriz. Dediğim gibi homofobi şemsiyesi aldında kim, eşcinsel veya transseksüel çocuğunu ilk etapta kabul edebilir ki? Ama görünürlük, kendini ifade etmek; varolan hoşgörüyü ortaya çıkartacak, karşıtlığı da esnetecektir.
Feminizm konusuna da değinildi. Feminizmin tarifi yapılmaya çalışıldı. Feminizm erkek kadın eşitliği miydi, erkek düşmanlığı mıydı, feministler lezbiyen mi olurdu..? Feminizm hareketi onları destekleyen LGBTİ'lerle ve heteroseksüellerle daha güçlü olmaz mıydı? Tek başına kadın mücadelesinde "bizim kimseye ihtiyacımız yok" demek, toplumun feminizm konusundaki önyargılarını pekiştiren bir davranış değil miydi? Mesela 10 Mart kadınlar Günü'nde aralarında erkek istemeyen bir eylem ne kadar sağlıklı bir tutumdu? Bu yıl benim sakallı ve trınakları ojeli trans bir kadın olarak 10 Mart eylemine katılmamın, kadınlar tarafından tepkiyle karşılanmasının, erkek cinsiyetçiliğinden bir farkı var mıydı? Dolayısıyla her kadın kesiminin feminizm anlayışı farklıydı? Çünkü her kadının canının yanan tarafı ve varolma şekli farklıydı. Zenci bir kadın renginin mücadelesini verebilirdi, kırsal bir kadın şiddetsiz ve sosyoekonomik düzeyi iyi bir ailenin kadını olmanın mücadelesini verebilir, Batılı bir kadın cinsiyetler arasındaki kariyersel ve siyasal farkı bertaraf edebilmenin mücadelesini verebilirdi, belki de eşcinselliği kabul etmeyen homofobik bir feminizm anlayışı bile vardır... Bu feminist farklar da biribiri arasında bir çatışma bile yaşayabilirdi. Sonuçta liberal, radikal, sosyalist, vesaire feminist anlayışları var...
Üniversite öğrencileri toplantıya katılmalarının en önemli sebeplerinin, yapacağımız sokak eylemlerine destek sağlamak istemeleriydi. Aslında toplantımıza 10-15 kişik kalabalık bir grupla geleceklerini ama ilk aşamada bölümlerden birer temsilciyle geldiklerini söylediler. Açık bir LGBTİ eylemi olarak toplumsal fayda sağlamayacağı gerekçesiyle Antihomofobi gününde bu yıl stand açamadığımızı, Türkiye genelinde de Onur Yürüyüşlerinin iptal edildiğini hatırlattım. Ancak izin alınabildiği ölçüde basın açıklaması şekilnde falan etkinlik yapabileceğimizi, 2017'de de Onur Yürüyüşü'ne izin verilmezse, varoluşumuzu görünürlük açısından ancak gene basın açıklaması şeklinde gerçekleştirebileceğimizi söyledim.
LGBTİ'lerin kimliklerini doğru bir şekilde tanıyıp kendileriyle barışmaları açısından atölye çalışmaları ve okuma günleri tertip etmenin faydalı olabileceğini de dile getirdik. Aslında o kadar çok şey konuşuyoruz ki, 2 saatlik toplantımız 4 saate kadar uzuyor. Mesela LGBTİ'lerin sosyal etkinliklerle de biraraya gelmeleri hatırlatıldı ama bu konuda çok aktif olunamıyor ne yazık ki; çünkü LGBTİ'lerin istek ve talepleri kendi tembellikleirnden havada kalıyor.
Toplantılarımıza katılmak isteyenler, lütfen iletişim numrasını arasınlar. Tel: 0 536 584 99 91
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder