Bugün öğretmenler günü... Bilgi toplumu olabilmek için öğrenmek, öğretmek en önemli şey... Eğitim sistemimizin sorgulanması gerekiyor öncelikle. Öğretmenlik gerçekten kutsal bir iş ama layığıyla yapılırsa. Öğretmenlik benim için bir meslekten çok bir vazife hayata karşı üstlenmemiz gereken. İlla ki Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı diplomalı biri olmamız gerekmiyor öğretmek için. Çünkü hayat sadece ders kitaplarından ibaret değil. Zaten en büyük eksiğimiz de müfredata bağlı bir eğtim sistemimizin olması ya. Çocuklara hayatı ne kadar öğretiyoruz, hayata dair gerçeklerle ne kadar donatıyoruz onları, eğitim demek sadece Milli Eğitim mi, ne kadar özgür, ne kadar birey olarak yetiştiriyoruz çocuklarımızı, en önemlisi kendilerini tanımalarını, keşfetmelerini falan sağlıyor muyuz..? Benim bildiğim kadarıyla çocuklar kendilerinden bile bihaber yetiştiriliyorlar. Bunda tabiki de sadece öğretmenlerimizi suçlayamayız. Eğitim sistemimiz tam teşekküllü değil ama ne kadar özgür oradan da bakmalıyız olaya. Bir öğretmen müfredat dışına çıkıp da hayatı anlatabilir mi çocuklara, onları hayatın gerçeklerine ulaştırabilir mi? Şu da çok önemli; öğretmenler kendileri ne kladar bağımsız sistemden? Sisteme rağmen araştırmacı kimlikleri var mı, kendileirni güncelliyorlar mı, karşılayabiliyorlar mı her öğrencinin ihtyacını..? Çünkü öğrenmek demek sadece matematik ve Türkçe demek değil. Yaşama sevincini aşılamak belki de en önemlisi. Onları şevklendirmek, motive etmek gerekmez mi hayata karşı. Bu benim için çok önemliydi ben asosyal bir çocuk olduğum için. Kalabalık ortamlara karşı adaptasyona ihtiyacım vardı. Öğretmenlerin görevi belki de sadece bilgi vermektir, çocuk bakmak değildir ama öğrenmek ve öğretmek ayrıca öğrenciyi öğrenme koşullarına hazırlamaktır da. Ben okul hayatım boyuca hiçbir öğretmenimden istediğim şekilde sıcaklık göremedim. Tamam eğitim sistemimiz kötü olabilir ama öğretmnelerimiz de ne yazık ki öyle mükemmel falan değil. Bir kere hiçbir öğretmenimin beni dövmeye, bana vurmaya hakkı yoktu. Öğrenemiyorsam öğrenemiyorum, başarısız olursam olayım, sınıfta kalırsam kalayım. Şiddet öğrenmeme katkı mı sağladı; hayır. Şiddete rağmen öğretmenlerimi nefretle anmıyorsam, bu benim insanlığımdan, içimdeki sevgidendir. Etiketli bir öğretmen değilim ama bilgi paylaşmayı severim ve paylaştığım kişilerden çok güzel dönüşler alırım keşke öğretmen olsaydın diye. Çünkü bir kişi bir şeyi öğrenemiyorsa, öğretenin de eksikliği var demektir. Çünkü herkesin öğrenme kapasitesi ve öğrenme hızı aynı değildir ama bu ona karşı ayrımcı davranmamızı gerektirmez. Öndeki öğrenciye diğerlerini yetiştirebilmek, sınıfı eşitleyebilmektir belki de öğretmenlik. Neden başarılı olanlar takdir edilir; neden sınıfçak takdir belgesi verilmez ki; neden başarının ortalaması alınmaz ki ve de herkes eşit bir şekilde takdir edilmez ki? Bazıları az çalıştığından mı? O zaman tüm öğrencilerin dikkaitni toplayacak ve öğrenmeyi sevdirecek seviyede bir öğretmen olunması gerekiyor. Öğretmenler gününde hep öğretmenlere karşı bir şeylerin eksik kaldığından şikayet edilir ama gerçekten okul hayatım boyunca öğretmenliği hak etmeyen o kadar öğretmenle karşılaştım ki. Öğretmenlik bir meslek olmamalıdır para kazanılan; bir gönüllülük işi olmalıdır öğretmenlik. Düşünüyorum da... Okul hayatım boyunca öğretmenler mi bana bir şey öğretti, yoksa ben kendi çabamla mı bir şeyler öğrendim. Gerçekten derste anlatılanlar bir kulağımdan girip bir kulağımdan çıkardı. Ben hep ders kitapları yardımıyla bir şeyler öğrendim. Belki de o yüzden açıktan 4. üniversitemi okuyorum. Üniversite okuyanlar da üniversitelerin öğrencilere bir şey vermediğnden bahsediyor. Zaten tezlerini falan parayala başkalarına hazırlatan öğrencileir düşündüğümüzde... çok şey söylememe gerek yok sanırım. Üni. öğrencileri de hep öğretmenlerin gıcıklıklarından bahsetmezler mi; öğrenciye kıl olup sınıfta bırakmalar falan neyin nesi? Ben hiç sevinçle okula giden öğrenci falan da görmüyorum inanın. Ben de liseye kadar hiç şevkle okula gitmedim. Sadece 9 b'de iken bir çocuk vardı sınıfımızda. Sırf onu görmek heyecanıyla giderdim okula. Bi' sıcaklık yoktu inanın okullarda, sınıflarda. Yetenek ile ilgili derslerden bile soğudum okuldan inanın. Beden eğitimi dersinden nefret ederdim, çünkü karnıma yumruk yemiştim sabahleyin sıra durulurken. Hele 19 Mayıs gösterilerine hazırlanmak falan bir işkenceydi. Sanki bir hareketi yanlış yapsak ne olurdu? Ben resim öğretmeni olabilirdim. Sırf sınavda torpil olduğunu öğrenmem, vazgeçmeme sebep oldu. Gerçekten müfredatıyla, öğretmeniyle hiç de benim istediğim gibi değil eğitim sistemimiz. Yaaa, din hocası Cuma namazına gitmiyor diye bizi sıra dayağına çekerdi. Böyle bir eğitim sistemi mi olur? Çeneme aldığım darbeyle duvara vuran kafam, kafalarımız, avuçlarımıza yediğimiz sopaların yangınını sıra demirlerinde soğuttuğumuz günler, tahtada düz yazamıyorsun diye başıma aldığım darbeyle yere savrulmam... Okul diyince, öğretmen diyince benim aklıma bunlar geliyor. Hiç mi güzel günümüz olmadı? Ne bileyim bazen sınıf dışında kitap okumaya çıkartılırdık bahçeye... Günü kutlanan öğretmenlerimiz, bunları inkar edebilir misiniz? Yani her zaman "öğretmenim, canım benim, canım benim" dememizi beklemiyorsunuz değil mi? Bir şey daha söylemek istiyorum. Ben eşcinselliğimi kendim keşfettim. Hiçbir öğretmenim bana bu konuda yardımcı olmadı. Nerede kaldı öğretmenliğiniz? Eşcinselliğin ne olduğunu, bu konuda öğrencisine yardımcı olmayan öğretmenlik mi olur? Ben kız gibiydim, belki kızlarla oynadığım için dalga geçiliyordum ve bir çok öğretmenin umrunda bile değildi bu. Haa, bu beni yaraladı mı; hayır ama gerçekten yardıma ihtiyacı olan eşcinsel öğrenciler var. Neden okullarda eşcinselliğe dair bir şeyler anlatılmaz da eşcinsel öğrenciler homofobiye maruz kalırlar. Tabi eşcinsellik ahlaksızlıktır, hastalıktır ve okulun genelini bu kötü şeylerden korumak için eşcinsellik ya görmezlikten gelinir, ya da o öğrenciler bu yıl Antalya'da olduğu gibi okullardan uzaklaştırılır, sürgün edilir. Diyeceğim o ki, öğretmenler biraz da çuvaldızı kendilerine batırsınlar. Biz eşcinselleğinden kurtulsun diye elini sıraya vurdurtarak sertleştirilen öğrenciler olmak istemiyoruz. Biz, bize kendimizi keşfetmemizi sağlayan, bize hayatı da öğreten öğretmenler istiyoruz sistemi, müfredatı karşılarına alarak. Gerekirse öğrenciler değil, varsın hayatı öğrettikleri için öğretmenler sürgün edilsinler. Sürgün edildikleri yerlerde de hayatı öğrenmeye ihtiyacı olan öğrenciler var çünkü. Bu arada açık eşcinsel öğeretmenler de olmalı ki, eşcinselliğe yabancı kalınmasın... Eşcinsellerin de cinsel yönelimden bağımsız öğretme yetilerinin olduğu anlaşılsın, öğrenciler, eşcinsel öğretmenlerden falan sakınılmasın bu sayede. Daha kat edeceğimiz çok yol var ve bu yollar eğitimle kat edilecek ama hayatın dışında erkek egemen sistemin dayatıldığı bir eğitim sistemi ve eğitmenlerimiz mevcut ne yazık ki. Erkek egemen derken sadece cinsiyetçilikten bahsetmiyorum tabiki de... Erkek egemen bir kültürden bahsediyorum...
İlköğretmenim adaşım Halil'di, sonra Kürt Cevat ilkokuldan çıkıncaya kadar okuttu beni ve severdi beni gerçekten dövmesine rağmen, sonra Erol, Süleyman, Veli, latif ve adını unuttuğum ortaokul öğretmnelerim, Liseden İngilizceci gözlüklü Nilgün, dayakçı bedeb öğretmeni Fatih, despot müdür muavini Işın ve Güzin, adını unuttuğum kimyacılarımız iyiydi gerçekten, fizikçimiz kibardı ama otur sıfır!, ay en sevdiğim resim dersi olmasına rağmen resim öğretmenlerimize dair aklımda hiçbir şey kalmamış, tuhaf edebiyatçımız, tarihçimiz falan tarih oldu gerçekten, matematikçi Mensure hanım...
Eğitim sistemimiz bende bir fark yaratmadı; hatta ben eğitimim sitemimize fark attım farklılığımla diyebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder