Kaderci olmaktan, her şeyin Allah'tan geldiğine inanmaktan, ölenlere rahmet ve mekanlarının cennet olmasını dilemekten, kısaca din toplumu olmaktan kurtulamadığımız sürece başımıza felaketler gelmeye devam edecektir. Bu dilekleri hükümetlerin, yani Başbakanların, Cumhurbaşkanlarının, Bakanların, Milletvekillerinin dilemesiyse, can güvenliğimizin ne kadar tehlikede, hatta can güvenliğimizin hiç olmadığını gösterir. Başımıza bir felaket gelmiş ve "sabretmekten başka yapacak hiçbir şeyimiz yokmuş!" gibi davranılıyor. İnsanlara hak ettiği değer ve saygı hiç ama hiç gösterilmiyor. Sadece dini dileklerde bulunmak ölen insanlara ve yakınlarına bir nev-i saygısızlıktır. Tamam, dini olarak da teselli edilsin insanlar ama felakete maruz kalan insanlara bu dünya üzerinden de bir şeyler yapılsın. Ölmeden önce gerekli önlemler alınmamış ama insanlar, insan yerine koyularak onlara gerekli ciddi açıklamalar yapılsın; "Bakın, şunları şunları yapmamız gerekiyordu ama yapmadık, ihmal ettik, bu olanların suçlusu biziz, özür dileriz, cezamız da ne ise çekmeliyiz" denmesi gerekir? Ama ne deniyor; "Hayır, birinci sınıf bir maden ocağıydı, hiç bir ihmalkarlık yoktu, bu bir kazaydı, geçmiş olsun, başınız sağolsun". Hatta maden ocaklarında ölümün kaçınılmaz olduğunu söylüyorlar. Güvenlik önlemlerini almazsan tabiki de kaçınılmaz olur.
Bugünkü haberlerde maden ocaklarında maden işçilerinin güvenliğiyle ilgili sözleşmenin (176 numaralı ILO) neden imzalanmadığına dair haberleri de okuduk. Çünkü bu sözleşmeye uyulduğu takdirde maden ocaklarındaki işçilerin can güveliğini sağlamak gerekiyormuş ve bu da her bir işçinin maliyetini yükseltiyormuş. Çünkü o sözleşmenin maddelerinden biri, işçilerin yer altında herhangi bir kazaya karşı 30 gün tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde hazırlanan tam teşekküllü güvenlik odaları koşuluymuş. Şili de olan kazada işçiler bu güvenlik odaları sayesinde 80 gün yer altında kaldıkları halde sağ olarak kurtarılmışlar. 40 kişilik güvenlik odalarının maliyeti 400-500 bin lira civarındaymış.
İktidar partisi, muhalefet partisinin Soma'daki maden işçilerinin can güvenliği için verilen araştırma önergesini reddetmiş geçen yıl. Bu, işçilerin can güvenliğin yok saymaktan başka bir anlama gelebilir mi? Birinci sınıf denilen bir işletmede, işçiler yer altında bir gün bile kalmadan ölüyorlar. Bu kader midir, yoksa ihmalkarlık, hatta hatta insan canını hiçe saymak mıdır? Kararı siz verin artık. Şimdi de diyor ki hükümet yetkilileri, "Sorumlular cezasını çekeceklerdir." Peki sorumsuzluğun en başında gelenler kimler acaba? Araştırma önergesini reddedenler, 20 yıldır can güvenliğiyle ilgili sözleşmeyi imzalamayanlar değil midir?
Önlemi alınmayan kaza, ne kazadır, ne de kaderdir. Özür dilerim ama cinayettir. Ölümlerde sabır dilenmez, suçlular bulunur ve cezalarını çekerler, bundan sonrası içinde uluslararası standartta önlemler alınır. En başta da işçilerin güvenliği için varolan uluslararası sözleşmeyi imzalamayan hükümetler istifa ederler. Bizim siyasiler ne diyor: "Hayır istifa etmem". Neden; çünkü iktidar olmak, iktidarda kalmak insan canından daha değerlidir! Benim bildiğim niye iktidar olunur; halkın huzuru, güvenliği, refahı için. Ama halkın düşünülmediği ortada.
Evet, ben bunu bilirim, bunu söylerim; bütün dünyada işçi güvenliğini sağlayacak olan bu "sözleşme" imzalanırken, neden Türkiye'de imzalanmıyor ve en önemlisi bu konuda hükümetten neden hala çıt çıkmıyor? Bu sözleşmeyi imzalamak, kusuru kabul etmek anlamına mı gelecektir? Zaten kusurlusunuz da, neden hala inat ediyorsunuz ki? İmzalamayınca size hak verileceğini mi zannediyorsunuz?
Kömür işçileri kazaya kurban gitmediler, oksijensiz kaldıkları için, tam teşekküllü güvenlik odaları olmadığı için cinayet kurban gittiler. Bunun başka da hiçbir açıklaması olamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder