26 Nisan 2014 Cumartesi

Üçlü lezbiyen evlilik bana neden hiç ilginç gelmedi?


Üç lezbiyen kadının üçlü evlilik yaptığına dair haber vardı gazetelerde. Haberi eşcinsellikle ilgili olduğu için bloğumda paylaştım ama yorum yapacak kadar ilginç gelmedi bana. Bir olayın ilginç olmasını belirleyen, sanırım toplumsal koşullanmışlıklar. Çoğunluktan farklı olan ve yapılan her şey insanlara şaşırtıcı, tuhaf geliyor. O olayın yaşamımıza etkisi olduğundan falan değil, beynimizdeki koşullanmışlıklara aykırı gelmediğinden.

Üçlü lezbiyen evlilik konusuna dönersek, herkes heteroseksüel ve tek eşliliğe o kadar koşullanmış ki, onun dışındaki birliktelikler gizli saklı yaşansa bile, arkasında durulmuyor bu tür birlikteliklerin. İnsanlar doğalarından vazgeçemiyorlar ama doğalarına nankörlük yapıyorlar heteroseksizm yüzünden, heteroseksizmin dayatmaları yüzünden.

Bana neden ilginç gelmedi üçlü lezbiyen evlilik? Çok eşliliğe falan düşkünlüğümden değil; ben tek eşliliğe bile, yani evliliğe bile karşıyım. Hayatımı özgürce yaşamalıyım, akşam olunca da evimde kafamı dinlemeliyim. Ne kimseye bağımlı olmak, ne de birilerinin sorumluluğunu alabilme kapasitem var. Psikolojim, hayatımı birilerinin hayatlarıyla uzun süreli paylaşmayı kaldırabilecek kadar güçlü değil çünkü. Ben hayatımı özgürce yaşamalıyım ve yaşadıklarımdan sonra da özgür kalmalıyım.

Üçlü lezbiyen evliliğin neden ilginç gelmediğinin diğer bir açıklaması da, bağımsız bir yaşamın sınırsız bir ilişkiler özgürlüğü getirmesiyle alakalı. Yani açıkçası "Benim için üçlü ilişkinin lafı mı olur" diyebilirim. Yani toplumsal anlayışa göre bana ahlaksız da diyebilirsiniz, algılarınıza göre istediğiniz gibi bir tanımlama da yapabilirsiniz. Çünkü ben yapıma ve koşulların bir eşcinsel olarak beni konumlandırmasına göre kendimi gerçekleştirmeye çalışıyorum; eşcinsellik normal karşılansaydı daha sınırlı bir ilişkiler zincirim olur muydu bilemeyeceğim ama şu anki hiç bir farklı olaya şaşırmayan özgür yaşamım, ister çevresel, isterse yapısal olsun, kendi bilincim ve sorumluluğumda gerçekleştirdiğim bir yaşam biçimi.

Mesela evlilik konusuna insanlar o kadar şartlanmış ki, eşcinseller bile çocuksuz ve ailesiz bir yaşam düşünemiyorlar. Eşcinsel olmalarına rağmen harıl harıl samimiyetsiz bir biçimde heteroseksüel evlilik gerçekleştirip, heteroseksüel baba rolü oynuyorlar. Heteroseksüel yaşam yaşamaya gösterdiğiniz cesaretin binde birini de eşcinselliğe saygılı olmaya gösterseydiniz, homofobi bu seviyede olmayabilirdi.

Evet ben toplumsal yaşama göre mahremiyetsiz ve de ahlaksız biriyim ama dürüst biriyim, kendimle barışık biriyim... Kimseyi kandırmıyorum, kimsenin aşkıyla-sevgisiyle oynamıyorum. Çok mu mutluyum; samimiyetsiz olanlardan, evet milyon kere daha mutluyum. Gizli olunca, toplumun istediği gibi olunca, hiç mutlu olmayacaktım çünkü.

Diğer şaşırmadığım ve ilgimi çekmeyen bir haber de, hatta içeriğini okumadım bile, Almaya'nın bir şehrinde çıplak yaşamanın normal olduğuyla ilgiliydi. Çıplak olmak dediğin nedir ki; altı üstü et parçası. Bunun nesinden utanılacak, nesi saklanacak? Ayıp-günah falan diyorlar ya, kısaca ilgilenmiyorum bu tür heteroseksist etiketlemelerle. Bu durumu şu örnekle açıklayayım. Parmağımdan, ağzımdan, burnumdan, kaşımdan-gözümden daha farklı görmüyorum penisimi. Evet, o da sadece vücudumuzdaki bir organ...

Geçenlerde bir video paylaşımı gördüm sosyal medyada ama ben payşamadım. Facebook, grup sayfalarımı defalarca kapattığı, hatta kişisel hesaplarımı bile sebepsizce kapattığı ve elimde kalan son hesabımı da kapatmaması için paylaşamadım. Kadın bir doktor, erkeklerin testis kanserine karşı kendine kontrolü nasıl yapacağını anlatıyordu model erkeğin testislerini avuçların içine alarak. Şimdi bu durum kapalı toplumlarda ahlaksızlıktan başka adlandırılabilir mi?

Peki ben niye ahlaksızlık olarak hissetmiyorum çıplaklıkla, cinsellikle ilgili konularda? Çünkü bu tür görüntüler bana cinsellik çağrıştırmıyor. Neden çağrıştırmıyor? Çünkü cinselliğimi dolu-dolu yaşıyorum ve aklım oraya takılı değil, sadece belden aşağı çalışmıyor artık. Mesela yüzme kursuna gidiyorum. Kursiyerlerden biri diyor ki, "Üniversite havuzlarında yüzmek daha motive edici; orada kızlar var çünkü." Ben de eşcinsel olarak erkeklerin arasında yüzüyorum ama zerre kadar aklıma cinsellik gelmiyor. Neden; çünkü cinsellik konusunda aç değilim.

Kısaca demek istediğim, insanlar hayatlarını yapılarına uygun özgürce yaşasalar, ne kişiler ve olaylar ilginç gelecek, ne ahlaksızlıkla itham edilecek, ne de ötekileştirilecekler, ne de ayrımcılığa maruz kalacaklar.

Ama insanların heteroseksizme hapsolmaları bana tuhaf geliyor. Bugün badminton spor çalışmasında da bir kız nişanlısından şikayet ediyor. "Üç kere yüzük mü atılır?" diyor ve bana soruyor "Abi sen ne düşünüyorsun bu konuda?" diye. Yüzük, nişan... İnsanın insana mülkiyetçiliğinden başka bir açıklaması olabilir mi bu tür mevzuların?

Diyebilirsiniz ki, "Sen aşka, sevgiye inanmıyor musun?" İnanmaz mıyım. Mümkün olduğunca, hatta bu tür paylaşımları milyonda bir olarak en iyi yapanlardanım. Paylaşımlarını benimle daha sosyal yaşamak isteyen varsa, onlara da açığım. "Halil seninle heteroseksizmin şahitliğinde aşk yaşamak istiyoruz" dediler de ben mi "hayır" dedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder