İnsanlar harı-harıl barış için çalışıyor ama hangi barış için? Gerçekten bu kadar emek verilecek, büyütülecek bir sorun var mı da, herkes seferber ediliyor? Barışa bu kadar istekliyse herkes, bu kadar büyük bir seferberliğe gerek var mı? Yoksa bu barışı kimse istemiyor da, çıkarlar için formaliteden bir barış gösterisi mi bu?
Önce ne için savaş var diye sormak gerekiyor? Ne için? Egemenlik için. E, o zaman bu savaş benim savaşım değil, ben dahil değilim bu savaşa. İçinde egemenlik dürtüsü olanların nasıl başlattıysa, öyle bitirmesi gerektiği bir savaş. Zaten egemenlik dürtüsü olanların, içlerindeki egoyu törpülemedikten sonra, uzlaşmacı barışlar ne kadar uzun vadeli olabilir ki? Bir gün biter, ertesi gün küçücük bir baheneyle gene başlar.
Demek istediğim, insanın içindeki "ben"e söz geçirmesi gerekiyor önce. Eşitlik sorununu kendinde halletmesi gerekiyor önce. Yoksa kitlelere eğemenlik için çıkar pazarlığıyla barış olmaz bence. Birilerine hükmetmeden yaşamayı öğrenmedikten sonra barış olmaz.
Sahi insan niye birilerine hükmetmek ister ki? Bunun iyi, güzel, faydalı bir tarafı mı var, yoksa kendine güvenemeyenlerin, kendi usullerince egolarını tatmin etmeleri mi bu yöntem? Konuşarak eşit bir şekilde yaşanamaz mı? Yaşanamıyor mu? Savaşınca yaşanıyor mu? Savaş, "Konuşarak anlaşamadık, hadi bir dövüşerek anlaşalım" demek mi oluyor? İnsanın hamurunda mı var bu savaşarak sorun çözme yöntemi?
Savaş canlarını yakınca, savaşın saçma olduğunu anlıyorlar? Oysa o savaşın izleri hiçbir zamana silinemeyecek nefretin tohumlarını da atıyor. Savaşlardan sonraki barışlar gerçekten ne kadar samimi olabilir ki? Senin kolunu, bacağını kesene karşı ne kadar sevgiyle yaklaşabilirsin ki?
Bana savaş kadar anlamsız geliyor bu marifetmiş gibi cümbür-cemaat barışlar. Çünkü barış yapılacak ama gene de kimse egemenliği elden bırakmak istemeyecek. Egemen olmayanlar da egemenliği ele geçirmeye çalışacak. Bu egemenliği ele geçirme de, sadece daha önceki egemenliği ele geçirmek için değil. İçlerindeki egemenlik anlayışını ideolojik bir şekilde egemenlik kuracağı kitlelere dayatmak için. Öyle olmasa, ele silah alarak, kan akıtarak eşitlik mücadelesi olur mu? Egemen olmanın tek amacı, birilerine hükmetmek. Yoksa bütün insanların, bütün canlıların eşit yaşaması için bir eşitlik mücadelesi değil.
Ben, insanların gerçekten eşitlikçi olduklarına inanmak için, en yakınındaki insanlara nasıl davrandığına bakarım. Irk, din, dil, cins, cinsel yönelim, v.s. ayrımcılığı yapıyor mu, yapmıyor mu? Diyeceksiniz ki, bunu kim yapmıyor? O zaman en yakınımızdakine güç yeterliliği yapıyorsak, ayrımcılık yapıyorsak, onlara hükmetmeye çalışıyorsak, kitlesel savaşları bitirmek de çok anlamsız değil mi? (Anlamsız derken bu savaş devam etsin demek istemiyorum, kalıcı barışa yönelelim demek istiyorum.) Bitti diyelim, ne olacak? Kadınlar gene hayvan gibi öldürülmeyecek mi? Gene ikinci sınıf muamelesi görmeyecekler mi? Eşcinseller gene nefret kurbanı olmayacaklar mı? Ha bir insana ırkından, dininden, dilinden dolayı egemenlik kurmaya çalışmışsın, ha cinsiyetinden, cinsel yönelimden. Ha binlerce kişiye milliyetinden dolayı baskı yapmışsın, ha insanların doğal yapısındaki özelliğinden dolayı.
İnsanlar kendi doğurdukları çocuğa ideolojilerini, öğretilerini, içselleştirdiklerini dayatmaktan vazgeçmedikten sonra, ben iktidarların barışına inanmam. İnsanlık, insana karşı, hatta hayvana karşı savaşını bitirmedikten sonra, savaşlar bitmez. Önce içimizdeki insanı yumuşatmamız, esnetmemiz gerekiyor. Kafamızın içindeki zincirleri kırmamız gerekiyor. İçimizdeki nefreti, ötekileştirmeyi bitirmemiz gerekiyor.
İyilikten, güzellikten, barıştan bahsedeceksin ama sana benzemeyenlere olan nefretini kusmaya devam edeceksin. Kitlesel savaş bitince, insanların birbirlerine olan nefreti bitecek mi? Çocuklarınızın eşcinsel olmasını kabul edebilecek misiniz? Karılarınızın özgür cinsel hayatı olacak mı? İnsanlar din, dil, ırk ayrımcılığı olmadan hayatlarını paylaşabilecek mi?
İnsanlar insanca yaşamayı öğrenmedikten sonra silahlar susmuş neye yarar? Birbirinizi güvenecek kadar sevmedikten sonra savaş her zaman kapıdadır. Birbirinize o kadar güveneceksiniz ki, silah yapımını durduracaksınız. Sınırları kaldıracaksınız. Her şeyinizi paylaşmaya var mısınız? Hayatı farklılıklarla birlikte yaşamaya var mısınız?
Benim anlattıklarım masal gibi bir şey değil mi? Çıkar politikalarının dışında kalan insanlar ne anlar ki kocamanların politikasından? Hayatı sevgi, barış ve huzur içinde yaşamak aslında çok kolay. Bunu zorlaştıranlar egosuna hakim olamayanlar. Eğer kolay değil diyorsanız, hayatı çıkarsız bir şekilde yaşamasını öğreneceksiniz, öğreteceksiniz. Bir kere birilerine egemen olmayı, söz geçirmeyi falan bırakacaksınız. Bırakın insanlar biricik hayatlarını doya-doya yaşasın. Mücadele ederek haracamayalım zamanı. Eğer mücadele etmemiz gerekiyorsa, doğayı korumak, eğitim, bilim ve sanat için mücadele edelim.
Dün 17 yaşında öldürülen eşcinsel bir gencin duruşması vardır. Bugün de genç bir kadın kafede motosikletli bir erkek tarafından pompalı tüfekle öldürülmüş. Barıştan mı bahsediyordunuz? Buyrun buradan başlayalım barışa. İnsanlığa yapılan haksız savaşa karşı barış yapalım. Ne olacak kitlelere egemen olmaya ortak olunca? Beni, eşcinselliği mi var mı sayacaksınız bundan sonra? Kadınlar erkeklerle daha mı eşit olacaklar?
Gerçekten bu egemenlik mücadelesinin, bir insanın hayatından daha önemli mi olduğuna inanıyorsunuz? Eğer öyleyse yanlış yoldasınız. Barışa önce kendi içinizden, sonra en yakınınızdan başlamanız gerekiyor. Yoksa ben böyle kitlesel egemenlik barışlarını, çıkarları korumak için bir taktik olarak görürüm.
Hadi kitlesel barışı sağladınız. Ben ne olacağım, benim eşcinselliğim ne olacak veya diğer ötekiler ne olacak? Bizi veya bazı diğerlerini hepten yok sayıyorsunuz ki, savaşı olmayan şeyin barışı mı olur değil mi? "Onlar"a göre kendinden vazgeçtin mi, bundan ala barış mı olur?
Egemenlik altında yaşamamak ve eşit egemenlik için savaşanlara, savaşın ardından barış isteyenlere de bir şey sormak istiyorum; Kendinize benzemeyenlerle, kendi içinizde ötekileştirdiklerinizle olan savaşınızı da bitirecek misiniz?
Egemenlik egemenliktir, ayrımcılık ayrımcılıktır, savaş savaştır. Bunun büyüğü küçüğü olmaz. Ama bir tanesinden hiçbir şey daha önemli olamaz. Bir insanı doğal yapısı eşcinselliği veya cinsiyet kimliğinden dolayı yok sayamazsın. (Kültür demiyorum, değiştirilemez doğal yapı diyorum. İnsan dinini, dilini, milliyetini, v.s. sini değiştirirse ölmez ve gene yaşayabilir. Ama bir insan erkekliğini veya kadınlığını, cinsel yönelimini değiştiremez ki.) Ona nefret savaşı açamazsın.
Önce doğanın gerçeklerine karşı açılan saçma ve lüzümsuz karşıtlık savaşını bitireceksin. Gerçekten bana, eşcinselliğime karşı açılan savaş bitmedikten sonra, diğer savaşlar ve barışlar umrumda bile değil. Çünkü o savaşları ben başlatmadım! Zaten benim veya kimsenin yapabileceği bir şey yok. Yazımın bütününde ifade ettiğim gibi barış, savaşı başlatanların elinde. Çünkü ben savaşı hiçbir zaman düşünmedim ki bile. Yoksa öyle bir niyetim olsaydı, doğal yapımdan dolayı yok yere canımı acıtanlara karşı, onların anlayacağı dilden savaşı ben de başlatabilirdim. Siz "gözünün üstünde kaşın var" diye şiddete maruz kaldınız mı veya öldürüldünüz mü? İşte eşcinseller böyle bahaneci bir zulmün ve savaşın altında yaşıyorlar. Siz hangi savaştan, barıştan bahsediyorsunuz ki?
Ayrımcılığa maruz kalanları bir eşcinsel olarak ben anlayabiliyorum. Peki ya ayrımcılığa maruz kalanlar benim eşcinselliğimi anlayabilecekler mi? Yaşam pastasından bir dilim de bize ayırabilecekler mi? Yoksa "eşcinsel" diye kurşuna dizip, üzerlerine bir bardak su mu içecekler bazı eşcinsellere yaptıkları gibi?
Ben hayatım boyunca hiç kimseye karşı, ne dininden, ne dilinden, ne cinsiyetinden, ne derisinin renginden, ne ırkından, ne milliyetinden dolayı ayrımcılık yaptım. Çünkü bana onlar öteki gibi gelmiyor ki. Ben evrenin bir parçasıyım, onlar da benim parçam gibi. Farklı olarak tanımlananlara karşı kendimi zorlasam da nefret duygusu uyanmıyor ki. O yüzden ayrımcılığa maruz kalanın ayrımcılığını hiç anlayamıyorum. Nasıl insan canı yanarken başkasının canını yakabilir ki? Başkasının özgürlüğünü kısıtlayanın özgürlük vaadine ben nasıl inanayım peki? Çok iddialıyım; Eşcinselliği kabul etmeyen bir insanda eşitlik, demokrasi anlayışı olmaz. İnsanlığa buradan başlamak gerekiyor. Heteroseksist dünyanın en karşıtı eşcinselliği kabul edersen, o zaman inanırım ben insanlığa, eşitliğe, demokrasiye, özgürlüğe. Yoksa kendi sorununuzu kendi aranızda halledin.
Egemenlik savaşları bitsin, herkes barış çubuklarını tüttürsün, hiç itirazım yok ama benim eşcinselliğime karşı ahlak savaşı, nefret savaşı ne zaman bitecek? Kimsenin benden daha öncelikli bir konumu yok, olamaz da. Bir bakanın dediği gibi eşcinselliğin kabulü için, kimse beni 100 yıl bekletemez. Ben olmayacağım ki o zaman. İnsanın yaşama hakkının 100 yıl sonrası mı olurmuş? "Akil Adamları" falan bulmuşlar ya barış için, eşcinsel karşıtlığına karşı, eşcinseller için de "Akil Adamları" neden oluşturulmuyor acaba? Gerçekten ben ve eşcinselliğim kimse için bir anlam ifade etmiyorsa, ben olmadıktan sonra başkalarının savaşının, barışının ne anlamı olabilir ki? Barışı idrak edebilmek için, önce benim varolmam, kabul edilmem gerekmez mi? Eşcinseller de evlat, onların anasının, babasının canı yanmasa da, eşcinsellerin kendilerinin canı yanıyor, yaşama hakları ellerinden alınıyor. Bundan daha ötesi var mı?
Biliyorum bu yazımdan bir çok şey yanlış anlaşılacak ama benim ki sadece eşcinsellerin, kadınların ve diğer ötekilerin de görmezlikten gelinmemesi adına bir dile geliş. Burnumuzun dibindeki görmezlikten geldiğimiz heteroseksist savaş devam ettiği sürece, egemenlik savaşının biri biter biri başlar. Çünkü bu savaşlar heteroseksizmin uzantısından başka bir şey değil. Yoksa herkes barışsın, sevişsin. Bakarsın barışın huzuruyla eşcinsellerle ve ikinci, üçüncü sınıf gördükleri diğerleriyle de barışırlar. Ama herkesi, her şeyi eşit şekilde sevmeyi öğrenmedikten sonra, barışlar kalıcı olmayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder