Bu ülkede insanlara paranla bile ancak ittire-kaktıra iş yaptırabiliyorsun, sonra da iş yaptığını zanneden kişiler sorumsuzluklarına dair tek cümlelik açıklama bile getirmiyorlar. İki haftada hala daha elime ulaşmayan siparişlerimin gecikme sebebi neymiş çok merak ediyorum doğrusu. Vardır bir sebebi ama "karanlık dünya" gücünü bu şekilde kaybetmeyeceğini zannettiği için, sorumsuzlukların sebebinin bir sır gibi saklanması gerektiğine inanıyor.
Ben sözleşmeleri de tek taraflı çıkara hizmet ettiği için çok insafsızca buluyorum. Baştan imzamızı atıyoruz, paramızı ödüyoruz ama bizi kendi çıkarlarına uygun bir senaryoya çok profesyonelce dahil ediyorlar. Mesela sözleşme başka oluyor, bize anlatılanlar başka. 1-5 iş gününde teslimat vaad edilen bir sipariş, daha müşterinin eline ulaşmadığı gibi hiçbir gerekçe de sunulmuyor.
Bırakın sözleşmeyi ya... İnsan olarak karşınızdaki kişiye bir açıklama yapmak çok mu zor? Yara mı alırsınız gerçekleri söyleyince? Bence güven kazanırsınız daha gerçekleri söylemekle, şeffaf olmakla. Yaptığınız iş ölüm-kalım meselesi değil çünkü. Olsa da olur, olmasa da ama iş ahlakı ihmal edilmemesi gereken bir durum. Bir işi layığıyla yapabileceksen öyle başına geçeceksin, yapamayınca da en azından beceriksizliğin bir açıklaması olmalı.
Şirketlerin çıkarlarını korudukları bir prensipleri vardır mutlaka ama şirketlerde çalışanlar insan değillerde mi müşteri konumundaki insanları düşünmezler hiç? İnsanlık adına Müşteri Hizmetleri biriminde görev yapanlar neden robot gibi elleri-kolları bağlı oturmaktadırlar? İnsanlar, aynı iş ortamında birimler arası, uzun vadede şirkete de faydası olacak ve dolayısıyla kendisine de yansıyacak, kendisine verilen direktifler dışında, insanca uyarılarda bulunma yetisine hiç mi sahip değillerdir?
Şöyle bir anlayış da var iş dünyasında toplumsal yapımıza uygun olarak. İnsanlar mağdur edilir, edilir, sonra tepkiyle karşılaşınca binbir zahmetle görev yerine getirilmeye çalışılır ama sorumsuzluk sürecinde yaşatılanlar bir anda hiç yaşanmamış gibi görmezlikten gelinir. Görev zorlamayla da olsa yerine getirilmiştir ya, insanlar üzülmüş, stres yaşamış, mağdur olmuş, bu mağduriyetler zincirleme şekilde insanların hayatlarının alt-üst olmasına sebep olmuş kimsenin umrunda değildir. Zaten bu sorumsuzlukları soracak ne bir zihniyet, ne de bunun hesabını verdirtecek bir zemin vardır. Sanki para kazanırken her şey mübahtır.
Kaç yazıdır D & R şirketinin sorumsuzluğunu duyurmaya çalışıyorum. Kişisel bir sorunumla interneti ne kadar çok meşgul ettiğim düşünülebilir. Hep öyle düşündüğümüz ve sorunlarımız halledilince unuttuğumuzdan değil midir bu sorunlarımızın ve sorumsuzlukların tekrar etmesinin sebebi? Ben dile getirdikten sonra kaç kişi bana aynı sorundan muzdarip olduğunu bildirdi. Peki bir şey yapmışlar mıydı siparişlerin kendilerine gelmesini beklemek dışında. Sanmıyorum ki ancak 15 günde alabilmişler siparişlerini.
Belki her dile geliş susanlara cesaret verecek, sorumsuzlara karşı daha bilinçli olmalarını sağlayacak, organize şekilde "dur" denilmesi gerektiği bilincini aşılayacak, aynı sorunun sadece kendisine yapılan bir defalık hata değil, şirketlerin sorumsuzluğunun alışkanlık haline getirdiği müşteriyi bir hiçe sayma politikası olduğunu düşündürecektir. Çünkü tek bir sorumsuzluk dahi çok önemli olsa da, ne yazık ki hak temelli bir yaşam şekli yerleşik hale gelmediği için, ancak sorumsuzluklar çok sayıda vuku bulduğu zaman dikkat çekip, dikkate alınıyor. Mağdur olan aynı sorumsuzlukların çok sayıda başkalarının başına da geldiğini öğrendiği zaman, belki sorumsuz şirketlere karşı alış-verişini keserek yapılması gereken yaptırımı uygulamış olacak. Bunun için de her sorumsuzluğun dile getirilmesi şart.
Eleştirilerimden de kimse kişisel olarak alınmasın. Alınsın da, sorumsuzluklara kendi katkısı payında alınsın. Yoksa sorumsuzluklara karşı yapılan eleştiriler insanların uzun vadede kendisine faydası olacak, ders çıkarabileceği yaşamsal fırsatlardır. Aynı çalışma koşullarından ben de geçtim. İşveren ve işyerlerinin çıkarcı politikalarını çok iyi biliyorum. Dürüstlüğe yer olmadığına ve müşteriye sadece para gözlükleriyle bakıldığını da. Bu siteme boyun eğdim mi? Hayır. Tuzum kuru muydu? Hayır. İşsiz kaldım, aşsız kaldım ama kendim olarak kaldım hep. Kalabildimse de sistemin bağımlılık yaratan politikalarına hayır diyebildiğim için. Ben de toplumsal yaşamın aile gibi birimsel tuzaklarına düşmüş olsaydım, heterokapitalizmin boyunduruğuna girecektim kaçınılmaz olarak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder