22 Nisan 2011 Cuma

San Francisco'da Bir Ay Eşcinsel Olmak!

Ötekileştirilenlere "Ötekileştirildiğiniz kimliğiniz yerine eşcinsel olmak ister miydiniz?" diye her sorduğumda, bir kişi dahi çıkmıyordu eşcinsel olmayı kabul eden. Herkes eşcinsel olmak yerine öteki olmayı tercih ediyordu.

Hayal Turizm'in Heteroseksist homofobik San Francisco yolcuları. Uçağınız az sonra kalkışa hazır olacaktır. Lütfen homofobi kemerlerinizi bağlamayı unutmayınız. Uçak kalktıktan sonra "Bir Aylığına Eşcinsel Olmak" yolculuğunuz başlamış sayılacağından, homofobiye dair her türlü davranışınız ayrımcılık gereği ağırlaştırılmış şekilde cezaya dönüşeceği için, homofobinizden müessesemiz sorumlu olmayacaktır. Tahrik unsuru hafifletici sebep bahanelerinizi bir aylığına unutunuz. Empatik yolculuklar dileriz!

Blood Foundation adlı sivil toplum kuruluşu İslam'ı daha iyi tanımaları amacıyla İngiliz vatandaşlarını İstanbul'a getirerek müslüman gibi yaşamalarını sağlıyormuş. 600 Sterlinlik organizasyonda katılımcılar beş vakit namaz kılıyor, oruç tutuyor, alkollü içecek ve domuz eti tüketmiyormuş. İngiliz Guardian gazetesinin yaptığı haberin başlığı ise "İstanbul'da bir ay Müslüman olun”.

Gerçekten karşındakini anlayabilmek, kendini onun yerine koyabilmek için onun şartlarında bir hayatı deneyimlemek ne kadar anlayışlı olduğunun, ne kadar objektif olduğunun, çözüme dayatmalarla değil de fedakarlık yaparak yapıcı yaklaşımlarla kazanım yoluna gidebilmenin bir göstergesi olabilir. Kısaca karşındakini anlamaya çalışmak insanlık ölçütü sayılabilir.

Ancak empati denilen kendini karşındakinin yerine koyabilme davranışı o kadar büyük bir erdem, çok büyük meziyetler gerektiriyor ki, hayata geçirilemiyor ve ötekileştirilmeler hat safhaya ulaşıp, ötekileştirilenler de nefret cinayetine kurban gidebiliyor, soykırıma bile uğrayabiliyor.

Empati eksikliğinin sebebi de bana göre, cahillikten dolayı her anlamda kaybetme korkusu, varoluş için ötekileştirme eylemiyle farklılıkları yok sayma güdüsü. Farkındaysanız kendisini tanımayanların, dolayısıyla kendisi olamayanların hakim olduğu, bireyselliğin geri planda kaldığı toplumlarda çoğunluğun dışında kalma kaygısı vardır ve çoğunluk ne derse ona göre hareket edilir. Araştırma, öğrenme, bilgilenme çok önem arz etmediği için, doğruyu-yanlışı ayırt etmeden biri ne derse hepsi onun kararına uyar ve hep onlar haklıdır, hep en iyisini-en doğrusunu onlar bilirler. Ötekileştirilenler de var olmak istiyorlarsa ya onlara uyacaktır, ya da sürünecektir, acı çekecektir, eninde-sonunda yok olmaya mahkumlardır, başlarına gelen her türlü felaketi de hak ediyorlardır!

Hiç karşı tarafa entegre olma gibi dertleri yoktur. Ziyarete gelenleri de kendilerine benzetmeye çalışırlar, ziyarete gittiklerini de kendilerine benzetmeye çalışırlar. Tıpkı "biz"im demokrasi için Avrupa uyum yasalarına uymak yerine, AB yasalarını kendimize uydurmaya çalıştığımız gibi.

Eğer karşı taraf bizi anlamaya çalışıyorsa, mutlaka doğru yolu yani bizim yolumuzu bulmuşlardır! Yoksa iyi niyet göstergesi, bizi anlama fedakarlığı falan değildir onların ki. Eninde-sonunda doğruluklarına çok emin oldukları herkesin kendileri gibi olacağına dair ütopyalarıdır bu, otoriter sistemin kendi kültürünü içselleştirtmesinden dolayı.

İngilizlerin İslam'ı anlamak için İstanbul'da bir ay Müslüman gibi yaşamaya çalışmaları gibi, homofobikler de eşcinselliğin daha normal karşılandığı toplumlarda, şehirlerde bulunsalar, yaşasalar nasıl olur acaba? Bakın "eşcinsel olsunlar" demiyorum, onların arasında bulunup, "onları anlamaya çalışsınlar" diyorum sadece. "Eşcinselleri tanısınlar" diyorum. Eşcinsellerin de aynı metabolizmaya sahip, heteroseksüellerden hiçbir farklarının olmadığını, hiçbir eksiklerinin olmadığını hatta daha yumuşak, daha zararsız, şiddetten daha uzak- daha hümanist, daha evrensel olduklarını görsünler istiyorum.

Heteroseksüel dünyalarına döndükleri zaman da eğer test merkezleri varsa, eşcinselliğin hastalık olmadığını, bulaşmadığını da öğrenebilirler bu sayede. Ama bastırılmış olarak eşcinsellikleri varsa ve gittikleri ortamda eşcinselliğin anormal karşılanmamasından dolayı özgüven kazanıp, kendi yönelimlerini keşfederlerse bu "bulaşma" sayılmaz. Hatta psikolojik olarak ücrete tabi olmayan doğal bir tedavi yöntemi bile sayılabilir.

İşte heteroseksizmin korktuğu da bu ya; İnsanların kendi doğalarını keşfedip heteroseksizmin çökme korkusu. İnsanlar kendileri olamasınlar, farklılıklara mesafeli durup tek tiplilikten kurtulamasınlar ki, heteroseksist sistem irtifa kaybetmesin. Ama göremiyorlar ki bu korkular hep onları şiddet eğilimli yapıyor, cahil bırakıyor, geri bırakıyor, yapayalnız bırakıyor. Sonra da bilmem kimin, bilmem kimden başka dostu yoktur oluyor. Dostluk kardeşlik sen bir adım atarsan öyle olur.

Hep karşı taraftan adım beklemek senin dostluğu bilmediğini de gösterir. En güzel-gerçek dostluk-kardeşlik de düşman bildiğin-öğrendiğin en ötekine elini uzatabilmek değil midir? Yoksa yanıbaşındakini, kendine benzeyenini kim olsa kabul eder paylaşım için başka seçeneğin olmadığı için. Oysa en ötekisi, en uzaktaki, hayatın sadece senin bildiğin kadar olmadığını öğretecektir sana. Böyle bir fırsatı görmemekse ahmaklıktır.

Aslında başka kültürlere, başka kimliklere karşı empati kurmadan öncece, kendimize empatik olmamız gerekiyor, kendimizi tanımamız gerekiyor, kendimize keşif yolculuğuna çıkmamız gerekiyor. Böylece başka kültürlere, başka kimliklere daha empatik olabiliriz, zorlanmadan kendimizi onların yerine koyabiliriz, anlayabiliriz, anlaşabiliriz. Anlaşmak bile istemiyoruz, uzak tutuyoruz kendimizden ötekileri.

Korkularımız kendimizden kaçışımız aslında. Erkek bilmişiz hep kendimizi ve sadece erkek sanıyoruz, erkekliğimizi de kaybetmek istemiyoruz erkek egemen bir dünyada yaşadığımız için. Oysa kendimiz olsak erkekliğimizi kaybetme korkumuz da olmayacak. Çünkü o bir heteroseksizmin beynimizi ele geçirmesi.

Bağlantıyı bir koparabilsek bizi yöneten güçle-heteroseksizmle, bir kendimizdeki farklılıkları keşfedebilsek, hayata başka gözle bakabileceğiz ve hayatı daha doğal, daha renkli yaşayacağız. Sınırlar olmayacak, bütünün bir parçası olduğumuzu anlayacağız, yabancılık çekmeyeceğiz, düşmanlık, düşmanlar ve ötekiler olmayacak, nefret-şiddet olmayacak, kategoriler olmayacak. Varoluşumuz için ötekiler yaratmadan daha kolay ve de güzel yaşayacağız!?

Bulunduğum ortamlarda ötekileştirilenlere sorduğumda; "Bulunduğunuz-ötekileştirildiğiniz konum yerine (Din, dil, ırk, cinsiyet, etnik köken v.s.) eşcinsel olmak ister miydiniz?" diye, bir kişi dahi çıkmıyordu meşrulaştıramadığı-bastırılmış-kabul edilmeyen kimliği yerine eşcinsel olmayı kabul eden. Herkes eşcinsel olmak yerine öteki olmayı tercih ediyordu. Çünkü eşcinsel ötekinin de ötekisi, eşcinsellik ötekilerin öteki kategorisinde bile yok. Eşcinseller bile eşcinselliği öteki gördüğüne-kabul edemediğine göre, diğerlerinin eşcinsel olmak istememesini şaşırtıcı bulmamak gerek.

Demek ki dünyada eşcinsel olmak kadar zor bir "şey" yok-muş! O yüzden ötekileştirilenler ayrımcılıklardan şikayet ederlerken, kendi ayrımcılıklarını da sorgulasınlar. Ötekileştirilenler bile ayrımcılıklara karşı duyarlı olmazlarsa, heteroseksizmden ne fakları olabilir ki? Ötekileştirilenler diğer ötekilere karşı, en önemlisi eşcinsellere karşı ayrımcılık yapmayacaklarının sözde kalmayacak güvencesini verebiliyorlar mı acaba? Veremiyorlarsa, bu dünya o zaman eşcinseller ve heteroseksistlerden oluşuyor demektir.

O yüzden diyorum ki, eşcinsellik kabul edilmediği sürece, ben bu dünyanın eşit olduğuna, demokratik olduğuna asla inanmam. Belki ilk önce eşcinsellik kabul edilse, diğer sorunlara "barışma modeli" oluşturup daha evrensel bir dünyaya daha kolay ve hızlı kavuşulabilir. Eşcinsellikten öncelikli sorunlarımız var diyenlere duyurulur. Gerçek sorun doğanın yapısında var olup da kabul edilmeyendir, hem de bile-bile, bile-isteye. Hastalık olmadığı halde, hastalık olarak kabul edildiği için, tartışılması bile 100 yıl sonrasına bırakıldığı için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder