31 Aralık 2020 Perşembe

30 Aralık 2020 facebook notlarım

Barış Manço'yu her izlediğimde heyecandan kalbim küt küt atıyor. Bu kadar mı janti, bu kadar mı ciks olur bir insan?

Çok özür dilerim ama, isterseniz müzikten anlamıyor diyin, Beatles ve Pink Floyd hiçbir zaman favorim olmadı..! Mesela herkes Hey Jude şarkısına falan bayılır Beatles'ın ama bana göre "daha dün annemizin kollarında yaşarken" daha kaliteli gelir. Beatles diyince Yesterday'ı sayabiliriz. Bireysel olarak grup üyeleirnden İmagine meşhur şarkıcılı John Lennon daha ikoniktir ama ben No More Lonely Night'sli Paul McCartaney'i daha çok severim. Got My Mind Set On You ile Ggeorge Harrison da benim ergen dönemimde parlayanlardandır ama hiçbir zaman öyle bayılmamışımdır. Pink Floyd da The Wall'u yapmasaydı yani ne olurdu bilmiyorum. Rolling Stone'a da öyle bayılmam yani. Ama grubun Paint Black şarkısını severim. Mick Jagger da bireysel olarak çok iç gıcıklayıcı, sekso bir tiptir yani! Sonra o dönemlerden Led Zeplin, The Doors falan vardır. Kötü müzik mi yapıyorlar; estağfurullah. Ben 90'ların Alternatif denilen PopRock'ını daha melodik ve daha kaliteli bulmuşumdur hep...

Keşke nostalji kanalı olsa ve orada Şeker Kız Kendi, Çarli'nin Melekleri, Dallas, Küçük Ev gibi diziler, 70'ler ve 80'lerin Türk Hafif Müziği şarkıları yayınlansa...

EŞCİNSELLİĞİN GÜNAH OLDUĞUNA DAİR SAÇMALIĞA KOYDUĞUM BU KAÇINCI NOKTA; MİLYONUNCU!

Nerde eşcinsellik karşıtı homofoik bir haber veya yazıyla karşılaşsak, eşcinsellere gözdağı vermek için hemen Lut Kavmi "mit-oloji"sindeki erkeklerin eşcinsel oldukları için, Tanrı tarafından gazaba uğradığından-cezalandırıldığından bahsediliyor. Tanrı'nın eşcinselleri cinsel yönelimleirnen dolayı cezalandırdığına dair bir bilimsel gerçek yok ve akıl-mantık çerşçevesinde böyle bir şey olamaz da zaten, Salak olmayın lütfen. Kaldı ki din, Tanrı gibi unsurlar da bilimsel gerçekliği olmayan kişisel manevi hislerdir. Biimsel gerçekliği ve kanıtı olmayan inançlar üzerinden insanları yargılayamazsınız. Bu ne demokrasiyle ve insan haklarıyla, ne de insanlık ve vicdanla bağdaşır.

Eşcinseller de kalkıp kutsal kitap-larda eşcinsellik günah denmiyor diyorlar ya; dogmatik olunduğu sürece manevi inançlar olmaya, erkek egemen sistem de bunu kendi çıkarlarına uygun şekilde kullanmaya devam edecek, erkek egemen sistemin kutsalına da eşcinselliğin günah olmadığına dair asla söz geçirilemeyecektir.

YENİ YIL MESAJI-M!

İnsan şu zaman gelse de, şu olsa diyor. O zaman geliyor, o şeyler oluyor... Zaman öyle hızlı geçiyor ki, bir bakmışsınız yaşlanmışsınız, sağlık problemleriniz başlamış, o olmasını istediğiniz şeyler önemini kaybetmese de, hayal ettiğiniz şekilde işe yaramıyor artık, yaş itibariyle geç kalmış oluyorsunuz. Mesela emekli olmak istiyorsunuz ve genç halinizdeki gibi o parayla istediğiniz şekilde yaşayacağınızı hayal ediyorsunuz ama emekli olunan yaşta artık kaslarınız buna izin vermiyor. Daha da kötüsü ertelediğiniz hayallerinizden bile takatiniz kalmadığı için artık vazgeçebiliyorsunuz. Neymiş; hayat o anmış. O an ne yaşarsanız, kar olan sadece o! O yüzden hayattan mümkün olduğunca keyif alarak yaşamaya çalışın. Özellikle elalemi bir kenara bırakın; çünkü elalemin karışması, sizin daha çok içselleştirdiğiniz bir oto kantrol-sansür mekanizması gibi bir şey. Eğer siz kafanızın içindeki engelleri aşabilirseniz, elalem mekanizmasını yok sayarak yaşayabiliryorsunuz...

29 Aralık 2020 Salı

29 Aralık 2020 facebook notlarım

 Özgürlükle ilgili paylaşımları ülke genelinde yazılı beyan ile onaylayan çok az kişi oluyor. Bu da ya korkaklık ya da muhafazakarlıkla açıklanabilir.

Dindar bir ülkede "ateist veya eşcinselim" demek çok kolay olmuyor. Bunu sadece toplumsal veya iktidarların baskısıyla açıklamak kaçış olur. O kesimden olanlar da kendileirne çok inanmıyorlar. Çünkü bu ülkede ateistlik veya eşcinsellik suç veya günah değil; toplumsal baskıyı da kaldırmak senin elinde. Bana eşcinsel veya ateist olduğum için neden baskı veya engeller yok öyleyse? Kimse ne evime baskın yapıyor, ne de heyt ibne, orada dur, aramıza karışamazsın demiyor. Toplumsal baskı, kimliğiyle barışamayanların bahanesidir sadece. Neymiş, eşcinsellere iş verilmiyormuş. E kıçını başını oynatarak ucube gibi varolursan, eşcinsel olmasan da sana iş vermezler. O kadar huysuz biri olmama rağmen, ben neden yıllarca aynı iş yerlerinde çalışabildim? Çünkü bir insanın eli ve aklı iş yapıyorsa, kim senin dötüne başına karışmaz. Okey?!

Eşcinseller en büyük yanlışı, toplumsal cinsiyet rollerine uygun varolmaya çalışarak, kendi kendilerine yapıyorlar. Oya düz bir şekilde varolsalar, yani eşcinsel erkekler feminenleşmese veya ben aktifim diye eşcinselliğinden kaçmasa, lezbiyenler maskülenleşmese veya feminen olanlar da kamufle olmasa, yani doğalarına uygun düz bir şekilde varolmayı becerebilseler; bırakın homofobinin olmasını, toplumsal cinsiyet ile varolan heteroseksizmi bile yerle bir ederler. Ama nerde onlarda o kapasite; toplumsal cinsiyet üzerinden heteroseksizme yamanmaya çalışıyorlar, heteroseksizm de bunları imitasyon bulduğu için reddediyor. Gerçekten eşcinseller, homofobinin, cinsiyetçi hteroseksizmin toplumsal cinsiyet varolduğu sürece biteceğine, eşcinselliğin normal kabul edileceğine ihtimal veriyor mu? Batı'ya bakarsanız, özgrülüğün, toplumsal cinsiyetin azalmasıyla paralel olduğunu görürsünüz. Türkiye gibi geleneksel toplumların, toplumsal cinsiyet eşitliğini eşcinsellikle bir tutup karşı çıkmasının nedeni işte budur. Eşitlik ve özgürlük için, cinsiyetsiz bir toplumdan başka çare yoktur. Pardon istemeden gene transfobi mi yaptım?

İnsanların yapıları ve kapasiteleri ölçüsünde ya dogmatik ya da bilimsel hayat görüşleri olur. Arada kalanlar veya gelgit yaşayanların da aslında hamurlarında bir tarafa ait bir mayaları vardır. Çıkara veya rüzgarlara göre yön değiştirseler de, özleri bellidir. Dogmatik olanlar dini şeylere inanırlar, bilimsel olanlar ise eşitliğe, özgürlüğe ve demokrasiye inanırlar. Muhafazakar birine demokrasiyi anlatamazsın veya onların demokrasi anlayışı muhafazakarlıktır, bilimsel birine de dini şeyleri kabul ettiremezsin. Çünkü bilimsel düşünenlere göre din olgusu kişisel ve maneviyattan başka bir şey değildir. Özünde bu iki kutup aslında biribirine karşı samimi bazda kabul edici değildir. Gelişmiş ülkelerde-toplumlarda bile yasalar çerçevesinde insanlar birbirine saygılı olabilirler ama düşünceleri gene aynıdır. Mesela dindar birine eşcinselliği anlatamazsın, kabul ettiremezsin. Bunun da özünde eşcinselliğin günahlığı falan yatmaz; eşcinselliğin günah oluşu, onun muhafazakar yapısının bir bahanesidir. Muhafazakar insanlar farklılığa beyinlerini açamazlar. Onlara göre 2, 2 daha 4 eder ama 4.5 + 0.5 = 5 etmez. Matematiksel bir insana da zaten dogmatik ütopyayı asla kabul ettiremezsin. Çünkü akılı kandırmak mümkün değildir. O yüzden yapılması gereken, demokrasi ve insan hakları çerçevesinde insanların birbirinin haklarına karşı saygılı olması, olmayanların ise cezalandırılmasıdır. Şu da unutulmasın ki, demokrasi, insan hakları çerçevesinde oluşturulan bir dünyada maneviyata göre yaşayanların yeri vardır ama meneviyata, dine göre oluşturulan bir dünyada demokratik insanlara yer vermezler.

HAVA DURUMUNU ÖĞRENİP, YAĞMURDAN BİR GÜN ÖNCESİNDEN YAĞMUR DUASINA ÇIKANLAR!

Meteorolojiden hava durumunu öğrenip, yağmurdan 1 gün öncesinde duaya çıkıp da,  yağmur duası sayesinde yağmur yağdığına inanan o kadar çok insan var ki daha. Bu olayı duyduğumda oha olmuştum. Bir atesit olarak ben bu bile böyle bir kurnazlık yapamam ki bilimsel insanların böyle bir kurnazlığa ihtiyacı yoktur. Ve tabiki de ardından çıkan eşcinselliğin sembolü gökkuşağı, bu duaya dahil değildir!

KADINA BAKIŞ AÇINIZI DEĞİŞTİRMEDİĞİNİZ SÜRECE, KATİLE İSTEDİĞİNİZ CEZAYI VERSENİZ BİLE GENEL ANLAMDA NE DEĞİŞECEK Kİ?

Gene bir kadın öldürülmüş. Resmi ağızlar koro şeklinde katil hakettiği cezayı alacak diyor. Dünyayı ters çevirseler, gideni geri getirebilecekler mi? "SİZ", "kadın erkek eşit değildir" demiyor muydunuz? Kadın cinayetlerinin sebebinin, erkeğe verilen üstünlük hakkından alınan cesaretle işlendiğini bilmiyor musunuz? Kadın cinayetlerinin sebebinin, erkeğin malı gibi görülmesi olduğunu bilmiyor musunuz? Bir kere erkeğin, kadına soyadının verilmesinden vazgeçeceksiniz. Bir kere kadınları erkeğin üstüne tapulamaktan vazgeçeceksiniz. Bir kere vajinayı ve de kadının cinselliğini, ayıp, günah ve namus meselesi yapmaktan vazgeçeceksiniz. Kadına yetki vereceksiniz. Kadın kendisi belirleyecek nasıl yaşayacağını. Ki toplumun, insanların kadına bakış açısı değişsin. Kadına bakış açısı değişmediği sürece, erkeğin bir aksesuarı olarak görülmeye devam edildiği sürece; erkek dünyaya hizmet eden, çocuk doğuran, çocuk bakan bir insan olarak görülmeye devam ettiği sürece; kadına bakış açısı değişmeyecektir. Bırakınız artık kadınları; evlenmek isterse evlenir, çocuk doğurmak isterse doğurur, hiçbir şey yapmak istemiyorsa, yapmaz. Ama siz kadınlara, erkek egemen toplumun kimliğini giydirmeye, dayatmaya çalıştığınız sürece, erkekler de kadınlara istedikleri şekilde davranmaya devam edecek, kadın cinayetleri durmayacaktır. Bir katile hakettiği cezayı vermeniz, kadınların mağduriyetini asla ve asla gidermeyecektir. Anaokulundan itibaren, kadının bildiğimiz, öğrendiğimiz şekilde resmedilmesinden vazgeçilmesi gerekiyor. Kadın, ev işleri yapan, çocuk bakan bir kadın olarak resmedilmesin artık. Kadın, özgür bir birey olarak resmedilsin ve özgür bir birey olarak hayatta vücut bulsun. Dediklerimi belki eksik anlayarak diyebilirsiniz ki, toplumsal cinsiyete uymayan özgür kadınlar da cinayete kurban gidiyor, hatta özellikle onlar cinayete kurban gidiyor; işte bütün bunlar kadına bakış açısının ürünü; özellikle kendi resmettiği şekle uymayan kadınlar daha bir kurban olarak görülüyor. Çünkü onlar aile resminin dışında kaldıkları için, daha bir öteki olarak addediliyorlar. Her kadın cinayetinden resmi sesler yükseliyor ama sonrasında gene hiçbir şey olmamış gibi, hiçbir şey değişmeden, aynı şekilde devam ediliyor...


Murat Fırat'a....

Kimse kimsenin tapulu malı değildir, herkes istediği gibi yaşama hakkına sahiptir. Kimisi mülkiyetçi olur tek eşli, kimisi özgür çok eşli. Tek eşlilik doğada yok, ortaçağ zihniyetinden de başka bir şey değil. Sen öyle seviyorsan, öyle yaşarsın, ben hergün başka biriyle, kime ne. Tek eşlilik tek doğru değil ki, onun üzerinden eleştiri yapılsın. Eğer öyleyse, çok eşlileri eleştirenler, 99 erkek değiştirmesinler. Cinsellik temel bir ihtiyaçtır ve günde 3 kere 30 kişiyle de yatabilirsin. Bu kimseyi bağlamaz. bağlıyorsa da, hazmedemediğindenedir. Ahlakçı ahlakçı konuşanları sanki ipleyen var; herkes gene bildiğini okuyor. Ulemalar kendine saklasın ahlakçılığını...

Nasıl homofobik toplum baskısıyla eşcinseller heteroseksüel evlilk gerçekleştiriyorsa ve bu da yanlışsa, toplumsal ritüelleri gerçekleştirmeyi sadece bireylere yıkmak akıl dışıdır. Eğer insanlar eşit şekilde kapasiteli doğsalardı, dogmatik olmaz ve özgürlük başat olurdu ve aile-evlilik-heteroseksüelliğin normatiffliği vesaire olmaz, muhafazakar savunular önemini yitirirdi. Dün de dediğim gibi, hiç kimse, hiç kimseyi kendi hayat görüşüyle yargılamasın. Sen toplumsalsındır, diğeri bireysel. Benim inandıklarım, tek doğrudur diyemeyceğin gibi, olaylara daha geniş pencereden bakıp insanları anlamaya çalışmak ve yaşanılanların nedenlerini niçinlerini düşünmek gerek. Tek eşliliği savunup da beğendiği kişilere iç geçirmeyen kaç kişi vardır acaba? Bu dünyaya toplumsal kuralları ve cahillikleri yaşamak için gelmedik; nasıl hayvanlar içgüdüsel olarak doğanın zincirlerini tamamlayacak şekilde yaşıyorlarsa, insanların toplumsal kuralları da kendi çıkarına uygun ürettiği dogmatik tefarruatlardır. Ahlak bekçiliği yapanların ahlaklı olduğunu söyleyebilr miyiz; ahlakın da ölçütü benimki az, seninki çok üzerinden yapılamaz. Adam nikah memurunun izniyle tek kişiyle cinsellik yaşar, bir başka adam izinsiz çok kişiyle istediği kadar cinsellik yaşar. Burada ahlakın belirleyicisi cinsellikse, bunun biri de aynıdır, bini de aynıdır ve bunun ölçütünü birileri belirleyemez. Cinsellikte ahlaksızlığı kişilerinn azlığı çokluğuysa, o zaman insanlar sosyalleşirken de zina yapmış sayılmaz mı? Cinsellik temel ihtiyaç olduğu için egemen güçlerin çok kolay kullanabileceği toplumsal bir silahtır. Yoksa cinselliğin ahlaksızlıkla, namusla, zina denilen şeyle hiçbir alakası yoktur. Özgür bir toplum olalım; bak namus, ahlakszılık kalacak mı? Çünkü cinsellik üzerinden toplumsal baskı yapılamayınca, ahlaksızlık da sayılmayacak. Ama sen, olaya dini açıdan bakıyorsan, olaya dar bakmaktan kendini kurtaramayacaksındır...

 Sen bildiğin gibi tek eşli yaşa ve onları savun. Konuya bu açıdan cevap veren sensin; ben senin söylemin üzerine bu konuya değindim. Senin bu konudaki düşünceleirni sen söylemesen, ben nerden bileyim, nede beni ilgilendirsin. Ben Seren Serengil'e laf söyledim, sana değil. O da medyatik biri ve topluma kötü örnek olduğu için. Kalktın sen de onu savundun. Bizim bu çağda tutuculuğa değil, eşitliğe ve özgürlüğe ihtiyacımız var. Herkes tutucu ve bağnaz düşüncelerini kendine saklasın.

Murat Fırat Sen yazmasan, ben sana niye yazacaktım ki... Sen yazmadığın sürece, elbette sana yazmam mantıken... Uğraşmana gerek yok yani...

ZAYIFLAMAK İÇİN AMELİYAT OLANLARIN YÜZÜ, ŞEYTAN ÇARPMIŞ GİBİ OLMUYOR MU?

Zayıflamak için yapılan "Tüp mide operasyonu" besin tüketiminin azaltılması için midenin % 80'nin devre dışı bırakılması, "Gastrik bypass ameliyatı" ise, besin emiliminin azaltılması için midenin küçültülmesi ve ince barsağın 2 metrelik bölümünün kesilip atılmasıymış. Bu resmen insan sağlığıyla oynanmasıdır. Dışarıdan vitamin, serum gibi takviyelerle ayakta kalabiliyormuş bu tür ameliyatı olanlar. Bence bu şekilde zayıflamak istyeyenlere fiziksel değil psikolojik müdahale gerekiyor, ameliyatı yapanlara ise ceza verilmesi gerekiyor. Şekilci dünyada insanlar bu tür ameliyatlar olmak isteyebilir ama yasal olarak buna bir sınırlama getirlmesi gerekiyor. Çünkü ameliyat denilen şey riskli bir şeydir ve zorunlu olmadıkça yapılmamalıdır. Ben de diyordum ki, bu tür ameliyat olanların neden yüzleri şeytan çarpmış gibi oluyor. Demek yeterli besini alamıyorlar.

YAŞANMAMIŞ HAYATTA TÜM ZAMANLARIN GÜZELLİK İKONU OLSANIZ KAÇ YAZAR AYOL?!

Kedilerim bir öğün bile iştahsız olunca, hemen panik yaparım eyvah ölecekler diye ve hemen sevdikleri yiyecekler ile iştahlandırmaya çalışırım. ÇÜNKÜ CANLI, YEMEYİNCE ÖLÜR. Buna rağmen bazı insanların, her türlü imkanları olmasına rağmen mide küçültme gibi ameliyatlarla yemek yemekten vazgeçmlerinin akıl dışılıktan başka bir açıklaması olabilir mi? Bunları Afrika'ya süreceksin ki, bırakın açlığı, susuzluğun ne demek olduğunu anlayınca, böyle hastalıklı hastalıklı ruh halleri sergilemezler. Evrenin size bahşettiği bedeninize ihanet edeceğiniz, aklınızı çalıştırıp iradenizi güçlendirin ve kontrollü yiyin. Mesela Marilyn Monroe güzellik konusunda bir ikon ama psikolojik rahatsızlığı yüzünden 36 yaşında ölmüş. Yaşanmamış bir hayatta, tüm zamanların güzellik ikonu olsan kaç yazar ayol!

38 kiloya kadar düştüğü de iddia edilen Angelia Jolie, 2020 haberlerinde 169 cm. boyuna rağmen 45 kilo olduğu söyleniyor. İnsan vah vah demeden duramıyor.

MİLLİ BAYRAMLAR YASAK, YILBAŞI YASAK, EUROVİSON YASAK, DANSÖZ YASAK, EŞCİNSLELİK YASAK... SIRADA DAHA NE VAR ACABA..?

Milli bayramlar yasak. Korona'dan önce de terör gerekçesiyle milli bayram kutlamaları yasaktı. Hatta bir ilçede kız öğrencileirn etek boyu kısa gerekçesiyle kutlamaya engel çıkartıldı. https://odatv4.com/iste-tarih-tarih-akpnin-milli-bayram... 

Şimdi de Korona gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı Yılbaşı kutlamalarına izin verilmeyeceğine dair açıklamada bulundu. Yılbaşı gecesinden itibaren neden 4 gün sokağa çıkma yasağı var; Yılbaşı kutlaması yapanlar ertesi gün evlerine gidemesinler diye. 4 gün aynı evde bulunulamayacağına göre, insanlar biraraya gelemeyecekler elbette. Bunun başka bir açıklaması olamaz. Bana göre, AKP yılbaşı kutlamasını bir Hristiyan geleneği diye unutturmak istiyor. Tıpkı yıllar sonra kendi ağızlarıyla açıkladıkları gibi Eurovision şarkı yarışmasına eşcinsellerin yarışması diye katılmayıp,  puanlama sistemini gerekçe göstermeleri gibi.

MADONNA TÜRKİYE'DE NE ZAMAN YASAKLANACAK?

Bir kenara not edin. Bir gün Türkiye'de Madonna bile yasaklanabilir. Zamanında , Eurovision'a eşcinsellik yüzünden katılınmadığını, bundan sonra yarışmada bırakın temsiliyeti, ertesi yıl yayınlanmayacak bile dediğimde yarışmanın gedikli sunucularından Bülent Özveren bile buna gülmüştü, o kadar da değil demişti. Ne haber Bülent Özveren, dediklerim çıktı mı? Muhafazakarlığın ne demek olduğunu, benden daha iyi kimse bilemez ve asla ve asla hiçbir şekilde iyiniyetle bakamam muhafazakarlığa!

Not: Madonna ismini sembolik manada kullandım. Ülkede sanat şunda yarı resmi olarak Korona gerekçesiyle yasak zaten!

İnsanın çocukluğunda bazı şeylerin zihnine kazınması, o şeyi çok sevdiğinden değil, geçmişte takip edilecek şeyler sınırlı olduğundan, televizyona ne çıkarsa baktığımız, hatta kaçırmak istemediğimiz için. Mustafa Kandıralı da çocukluğumuzda hafızalarımıza kazınan unutulmaz isimlerden İDİ...

28 Aralık 2020 facebook notlarım

 Seren Serengil yazın ölecekmiş. Çünkü midesine zayıflamak için taktırdığı kelepçe veya mide küçültme ameliyatı yüzünden 46 kiloya düşmüş. Üzüldüm mü? Ne münasebet. Bu kadının hiçbir dediğine inanmıyorum çünkü. Hayatı sansasyon. Sürekli birilerine saldırıyor, Gülben Ergen'e saldırmaktan ise hiç vazgeçmiyor. Alooo; Gülben Ergen'in yeni albümü çıkmış. Oysa Gülben Ergen hiç oralı bile olmuyor; işine bakıyor sadece. Hayatta hiçbir şey olamayan da, ona buna saldırarak geçiriyor hayatını. Bu sene neler yaptı ya Seren Serengil. Hapse bile girdi. Tuğçe Tayfur'a saldırdı en son. Selin Ciğerci'ye saldırdı.  Sözel olarak tabii. Şimdi de bir şey bulamayınca, yaza çıkmayacağını söylüyor! Hatta bir ara gündeme gelmek için Gülben Ergen ile barışmıştı bile... Bu tür insanlar topluma kötü örnek oluyorlar. Hani ahlakçı kesilip sistem yandaşlığı yapıyorlar ya, bunların hayatta varoluş şekilleri gerçekten sakıncalı. İnsan gündemde kalmak için sürekli cazırdar mı ya; belli yaşa gelince durulması gerekmez mi insanın? 50 yaşında bir kadın, küçük de değil. Sürekli "O kadın kötü kadın, evli erkekleri ayartıyor.." vesaire ahlak bekçiliği yapıyor. Niye? Haa, niye? Kime ne, sana ne? Bir de Deniz Akkaya var bu şekilde... Magazin figürü olarak sevmedikleirmi tekrar sıralayayım... En başta Armağan Çağlayan. Sonra Nur Yerlitaş; o veda etti. Sonra kemal Doğulu; bu kadar mı kompleksli ve hazımsız olur bir insan? Seren sSerengil en başta zaten ve dediğim gibi Deniz Akkaya... Bööö! pardon unutmuşum; bir de homofobik Ebru Gündeş!

İki haftalık doktor koşuşturmam; MR'lar, röntgen, Devlet hastaneleri ve Üniversite hastanesi, Nöroloji, Ortapedi derken bugün bitti. Sol elimdeki uyuşukluk, karıncalanma, keçe gibi olma ve güçsüzlüğün sebebinin dirsekteki iltihaplanmanın, sinirlere yaptığı basınç sonucu olduğu ortaya çıktı. Bugün doktor, iğneyle iltihabı dağıtmayı önerdi ama ben kabul etmedim. İlaç ve buz masajıyla iyileştirmeye çalışacağım. Fiziksel müdahaleyi son radde olarak düşünüyorum. Diz eklemlerimdeki ağrı için de devletin karşılamadığı bir ilaç önerdi, o da kutusu 150 lira olduğu için almadım. İçinde 30 tane varmış. Kolajen mi neymiş, C vitamini falan içeriyormuş... İlaç sektörünün bir tuzağı olarak düşündüm ve vazgeçtim... Eğer hastalığa dair bir şey ise, devlet niye karşılamıyor ki?

Evrene söyleyeceğim tek bir sözüm var; beni duyarlılığımla çok sınadı. Taş olsaydı, kaldıramazdı! Hayvanların acı çekmesini kaldıramıyorum. Keşke hayat bütün hayvanların acısını bana yüklese... Onların acısına şahit olmak, acı çekmemden daha çok acıtıyor canımı... Hayata çok kızıyorum bu yüzden...

Prens oğlumla vedalaşma sürecine girdik sanırım. Yazdan beri ne gerekiyorsa yaptık. nasıl da düşkündü bana... Çok üzgünüm...

Kediler ölürken, insanların hayat gaileleri bana o kadar saçma geliyor ki... Bugün gene bir aracın çarptığı kedi ölüsü gördüm.

Araç kullanan insanlara bakıyorum, yolda ilerlerken cep telefonuyla ilgileniyorlar, mesaj falan yazıyorlar... Kafalarına bir tane balyoz indiresim geliyor bu mal insanların! Kazalar boş yere olmuyor, bu öküzler yüzünden oluyor işte!

Ben Koronvirüs aşısını yaptıracağım...

Siz siz olun, insanları kendi hayat görüşünüzle eleştirmeyin. Bu sığlıktır, anlayışsızlıktır, bencilliktir, duyarsızlıktır...

Kalkıyorlar eşcinsele ahlaksız, tek eşli yaşamayan kadına o.rospu... diyorlar. Peki siz cahil olduğunuzun farkında mısınız?

Yavrum prensim az önce gitti... Hiç konduramıyorum. Daha iki yaşında bile değildi. 10 mayıs 2019'da doğmuştu. Yazdan beri hastaydı zaten. Tedavi sonuç vermedi. Nasıl vedalaşırız diyordum. Daha sabah yemeğini yedi. Kolay veda etti yavrum, çok acı çekmedi. Güle güzel kuzum. Özel yavrum benim... Ev sanki bomboş kaldı... Hasta dönemlerinde çok fotoğrafını çekmedim zaten. Onu hep sağlıklı hatırlamak istedim. Aşağıdaki fotoğraflar da 11-12-15-23-24 Mayıs 2020'den. Kucağımdan hiç inmezdi.

Kedilerimin albümlerini tarıyorum da... Bunların Lilly'nin yavrularıydı. Pedro, Çitoşki, Burak ve Ceyzi. Şu anda Pedro ve Çitoşki hayattalar...

Prensim yok artık!

Bu yıl kedilerim açısından kayıplar yılıydı. Büyük kızım, bütün kedilerimin annesi ve anneannesi olan Lilly kızım trafik kazasına kurban gitti, son doğurduğu yedi yavrusundan da sadece kızı Lila kaldı hayatta.

Şimdi Yılbaşı gecesi insnaların kutlama yapıp yapmadıklarına dair evlere baskın mı olacakmış? Anlıyorum!

Şimdi Yılbaşı gecesi insanların kutlama yapıp yapmadıklarına dair evlere baskın mı yapılacakmış? Anlıyorum!

Ateisttim, Yılbaşı gecesi Hristiyan olup, Noel kutlayacağım!

27 Aralık 2020 Pazar

GÜLBEN ERGEN, "SÜPERSTAR"DAN DA STARDIR!


Müzik dünyasında, iş disiplini konusunda hiç kimse Gülben Ergen'in eline su dökemez. Bir kategoriye bile sokulmaya gerek görülmediği halde, ilk albümünden bugüne o kadar sağlam işler yaptı ki... Albüm piyasasının tamemen çöktüğü bir dönemde bile, sıfır şarkılardan ve güzel melodilerden oluşan bir albüm çıkartabiliyorsa, şapka çıkartılır, alkışlanır, önünde saygıyla eğilinir. Satmıyor, sektör çöktü diye albüm yapmayan, ama iş sanatçılığa-starlığa geldi mi burunlarından kıl aldırtmayanlar, Gülben Ergen hepinizden daha sanatçı sayılır bence. Çünkü işini asla bırakmıyor, işine emek veriyor, sadece işiyle varolmaya çalışıyor; İSMİNİ ARKASINA SIĞINMIYOR!

Şu anda Gülben Ergen'in yeni albümünü dinliyorum ve gerçekten kendi ölçüsünde elinden gelenin en iyisini yapmış gene. Yanlış anlaşılmasın; ben Gülben Ergen şarkılarıyla yatıp kalkan biri değilim, anlatmak istediğimi yukarıda anlattım zaten; bahanecilere küpe olsun!

Eşcinsellerin kendi elleriyle intiharı!

KENDİ AYAĞINA KURŞUN SIKMAK DİYE BUNA DERLER İŞTE!

Eşcinsel örgütleirn en irriite olduum tarafları, sanki bir iş söktörüymüş gibi, fahişeliği seks işçiliği diye savunmaları. Hem zorunluluktan fahişeyiz diyorlar, hem de bunu bir hak olarak savunup çelişkiye düşüyorlar. Mecburiyetten yapılan bir şey hak olarak savunulamaz! Bir kere, mecburiyet diye bir şey yok. Her eşcinsel, homofobiye rağmen, eğer istiyorsa çalışabilir. İnsanın ekmeğini kazanması için, illa ki özel veya resmi bürokratik veya kendini yormayan bir işinin olması gerekmiyor. İş iştir; çalışmak istiyorsan gerekirse tarlada çalışırsın, gerekirse inşaatta. Eşcinsellerin büyük çoğunluğunda bir assolist havası var, fahişelik de onların sanki olmazsa olmaz sahnesiymiş gibi...  Eşcinsel camiadaki fahişeliği, ben kolay para kazanma yolu olarak görüyorum. Eşcinsellerin fahişelik yapmalarının en kötü tarafı ne biliyor musunuz; başlarına ne geliyorsa, para karşılığı seks yaptıkları anda geliyor. Gaspa uğruyorlar, şiddete maruz kalıyorlar, hatta cinayete bile kurban gidiyorlar ama gene de "yol"larından dönmüyorlar. Toplumda yarattıkları eşcinseller fahişedir algısı ise eşcinsellerin kendi kendileirne yaptıkları en büyük kötülüktür.

Evinize yatılı misafir almayın!

Yanlış anlaşılmasın ama ben evime kan bağı olan akrabalarım dışında yatılı misafir kabul etmem. Diğer misafirlerimi de  çok güvendiğim 1-2 kişi dışında dışarıda ağırlarım! Beni sevenin, beni evimde görmesi şart değil ki; açık hava daha mis gibi değil mi sizce de? Çok sevdiğim bazı arkadaşlarım da bu sözlerimin dışında. Lütfen onlar da alınmasın...

Benim eşcinsel olmam, bütün eşcinselleri seviyor olmamı göstermez. Hatta sosyal hayatımda hiç eşcinsel yok. Sosyal hayatımı paylaştığım insanların % 99'u heteroseksüel. Eşcinseller mağdurdur, eşcinseller masumdur diye bir şey yok. Eşcinsellik bir cinsel yönelimdir, önemli olan kişiliktir. Ben de bir insanda önce kişiliğe bakarım.

Biliyor musunuz, benim insanlara karşı tecrübelerime dayalı asla ve asla değişmeyecek-tamir olmayacak bir güvensizliğim var. O yüzden gece uyurken bile/özellikle yalnız olmayı tercih ediyorum!

Nasıl heteroseksüellere güvenemiyorsam, eşcinsellere de güvenemiyorum. Bu, eşcinselLİĞİN kötü olduğu anlamına gelmez ama eşcinselLERin iyi olduğu anlamına da gelmez. Arkamdan heteroseksüeller de dedikodumu yapıyor ama eşcinsellerin eşcinsel olmalarına rağmen, bir eşcinselin dedikodusunu yapmaları, iş çevirmeleri, iftira atmaları gözümde onları daha da değersiz kıldırıyor. Heteroseksüellerin homofobisi var ama eşcinsellerden de birbirine dost olmuyor be, hatta düşman oluyor! Çünkü birbirlerini hazmedemiyorlar. O yüzden ben hayatımı düz, cinsel yönelime bakmadan cinsiyetsiz bir şekilde yaşıyorum. Cinsel yönelim benim için sadece cinsellikten ibaret. İş biter, fiş gider! Sevgililikmiş, aşkmış, uzun vadeli beraberlikmiş; geçiniz bunları; karnım tok böyle saçmalıklara. Eşcinsellerle arkadaşlığımın da bütün eşcinsellere karşı bir mesafesi vardır. Çünkü ben özgür bir bir bireyim. Küçücük de olsa hayatımda bir engel olmasını istemem...

Eğer ben bugüne kadar hayatta sağ salim kalabildiysem, güvensiz dünyada hiç kimseye göz kapalı güvenmediğim içindir. GÜVENMEM!

Benim kuşağım X!

Benim kuşağımın, 80'lerin en starı Victoria Principle - Pamela idi. Bunu gerçeği hiçbir değiştiremez. Çünkü Dallas bizim için bir devrimdi. O günden sonra hiçbir şey benim için Dallas'ı sollayamadı. TV, ekran, dizi, film diyince hep ve ilk aklıma Dallas gelir...

80'ler ülkemizde değişim rüzgarlarının estiği yıllardı. 80 ihtilalinden sonra Özal Başbakan olmuştu ve ilk oyum da Özal'adır. O döneme kadar kıtlık vardı ama ondan sonra biz tüketim toplumu olmaya başlamıştık. Bülent Ersoy ameliyatla transseksüel olmuş, Evren'in sahne yasağı koyduğu Ersoy, Özal'ın emriyle tekrar sanat hayatına dönmüş, bu değişim rüzgarları radyolların ve televizyonların özelleşmesinin de kapılarını açmıştır. İşte Dallas'ın özgürlükçü yaşam tarzı bu yıllarda sirayet etmiştir hayatımıza. O dönemin insanı olup da, Dallas'ı; Pam'i, Lucy'yi, Sue Ellen'i bilmeyen yoktur. Bu sadece bir dizi veya sanatçı hayranlığından çok ötedir; değişimin, özgürlüğün vücut bulmuş halidir.

DEĞİŞİMİN, GELİŞİMİN VE ÖZGÜRLÜĞÜN ADI X KUŞAĞIDIR!

X kuşağı, 65 - 80 yılları arasında doğan jenerasyonu kapsamaktadır. En büyük özellikleri; güçlü olmaları, çalışmayı keyifli hale dönüştürmeleri, kendi kendilerine yetebilmeleri, değişime ve teknolojiye uyum sağlamaları, bilgisayar ekonomisinin oluşmasında etkili olmalarıdır. Bütün bunlara rağmen toplumsal yaşama karşı duyarlılığı elden bırakmamışlardır. Hayalleri büyüktü bizim kuşağın ama muhafazakar iktidar, değişimin-gelişimin önüne set oluşturmuştur. Bizim jenerasyonla birlikte eşcinsellik görünür olmuş, örgütlenmiş, eşcinsellik topluma bir şekilde kabul ettirilmiştir ama 2020 Türkiye'sinde eşcinsel etkinlikler yasaklıdır, suçmuş gibi cezakandırılmaktadır, eşcinselliğe din üzerinden karşıtlık yapılmaktadır. Ama şu da bilinsin ki, asla vazgeçmeyeceğiz!

ÇOCUKLARINIZDAN SEVGİYİ ESİRGERSENİZ, AHLAKÇI VE SALDIRGAN OLUR!

 ÇOCUKLARINIZDAN SEVGİYİ ESİRGERSENİZ, AHLAKÇI VE SALDIRGAN OLUR!

Baş Not: Özcan Deniz'i çocuğunu sevme şeklinden dolayı eleştirenler, önce kendi sevgisizliklerini sorgulasın!

Çocuklarınıza ayıp olacak diye tabu başlığı altında cendereleştirilen cinsellik gibi doğanın gerçekleri, canlıların temel ihtiyaçlarını anlatmamazlık yapmayın. Çocuk, yaşayacağı kaçınılmaz olan hayatın gerçeklerine karşı yabancı kalmasın, yaşarken de sanki ayıpmış gibi utanmasın. Çünkü insan, hayatın gerçeklerini önceden bilirse, başına gelince de karmaşık duygular içersinde olmaz. Mesela bir erkek çocuğunaa ejkülasyonu(boşalmayı) anlatmazsanız, çocuk bununla karşılaşınca acaba kötü bir şeymi oluyor diye korkabilir. Sevmeyi sevişmeyi ayıpmış gibi göstermeyin ki, bunları gerçekleştirme yaşı gelince ayıp zannedip kendini tutmasın. Çünkü canlı temel ihtiyaçlarını gerçekleştiremezse; saldırgan olur, çevresine zarar verir ve sevgisiz, saldırgan kimliği zamanla içselleştirir, normalleştirir. Erkek egemen toplumda belki istenen sevgisiz ve saldırgan bir kişilik olabilir ama normal ve doğru olan bu değildir. O yüzden çocuklarınızdan, elalem ne der diye sevginizi esirgemeyin; kucaklayın, öpün onları; mıncık mıncık yaşayın sevginizi ki, çocuk da ileride sevmenin kötü bir şey olmadığını öğrensin, insanlara her zaman sevgiyle yaklaşılması gerektiğini içselleştirsin. İnanın ben sevgisini gösterenlerden korkmam; çünkü bu bir samimiyettir, içten gelen duyguların dışa vurumudur ama sevgisini tutanlardan korkarım. Çünkü sevgisizlik dediğim gibi saldırganlığa sebep olur, hatta sevgi karmaşasına bile sebep olabilir. Hani sevgisini gösterenlere ve bunları yaşayanlara ahlaksızlık gözüyle bakarlar ya, aslında her türlü ahlaksızlıklar, sevgisini gösteremeyenlerden, içi başka dışı başka olanlardan çıkar. Mesela eşcinsellere sapık damgası vuruyorlar ya, eşcinsellerin ahlaksızlıkla itham edilen unsurları o kadardır; daha ötesi, daha geri planı yoktur bunun. Çünkü, eğer bir eşcinsel, en ötekileştirmeye rağmen eşcinselliğini bile gizlemiyorsa, başka da sakladığı ve bilinmesi gereken bir şeyi olamayacağı için, onlardan korkulmasına gerek yoktur. Ama sevmeye, sevişmeye sapıklık gözüyle bakıp, eşcinselleri falan nefrete, ahlaksızlığa hedef gösterenlerin arka sokağında neler yaşandığını bilemeyiz değil mi? Çünkü hayatını yaşayıp kendini gerçekleştiren insanın, başkalarıyla işi olmaz, başkalarına pek karışmaz, onlarla uğraşmaz; çünkü hazımsızlığı yoktur. O yüzden, konuyu bağlamak gerekirrse, çocuklarınıza heteroseksüleliği de anlatın, eşcinselliği de anlatın ki, eğer eşcinsel ise, yarın kendini gerçekleştirme yaşı gelince kimlik çatışması yaşamasın. Hani diyorlar ya, çocukların önünde erkek rol modeli yok ise, o yüzden eşcinsel olur diye; bu ahlakçılık ve cahillikten başka bir şey olamaz. Erkek ergemen bir dünyada erkek rol modeli eksikliğinden bahsedilebilir mi? Görünür eşcinsellik de, dediğim gibi, çocuğunuzun kendini daha kolay ve erken keşfetmesine yardımcı olup, daha sağlıklı bir birey olmasına katkı sağlayabilir. Çünkü bizim önümüzde eşcinsel figür yoktu ki o yüzden eşcinsel olalım. Ben, çocukluğumu hatırlayan köylülerime eşcinselliğimi hisedebiliyor muydunuz diye  soruyorum da, evet farklıydın, kız gibiydin diyorlar. Dediğim gibi önümde 70'li yıllarda önümde etkilenebileceğim ne eşcinsel vardı, ne de beni eşcinsel ilişkiye iten bir eylem yaşadım. Ama çocuk yaşımda bile duygularımdan çok emindim. Ben kendini keşfetme ve tanıma kapasitesi olan ve bunu okuyup öğrenerek kendi içinde onaylayan çocuklardan biri olduğum için şanslıydım. Ama kendini keşfetmek ve kendisiyle barışma sürecini bir türlü atlatamayan o kadar çok eşcinsel var ki; heteroseksüelliğe adapte olmaya çalışarak ömürlerini tüketiyorlar. Kişinin kendisiyle, eşcinselliğyle barışamaması, dışarıdaki homofobiden çok daha zordur biliyor musunuz? Çünkü dışarıdaki, dışarıda kalır ama insanın kendi içindeki kendisiyle olan kavgası çok yıpratıcı. Çünkü bu tür insanların hayatı, kendilerinden kaçmakla, kendileriirnden kurtulmaya çalışmakla geçiyor; dine yöneliyorlar, hiçbir şekilde duygusal ve bedensel paylaşım yapamayacakları heteroseksüel evlilikler gerçekleştiriyorlar, içlerinden gelmediği halde samimiyetsiz eğreti tavır ve davranışlar sergiliyorlar, ikiyüzlü bir yaşam sürüyorlar kısaca. O yüzden çocuklarınıza yapmayın bunu, hakkınız yok buna. Çocuğu ben doğurdum, doğurttum diye, yapısına ters bir yaşamı dayatmaya hakkınız olamaz. Bu bir kere insanlığıa sığmaz. Bakınız, heteroseksist bir dünyada, hiçbir kimse dışlanmayı ve aşağılanmayı göze alarak yapısında olmasa, ben eşcinselim diye ortaya çıkmaz. Bu kadarını olsun anlayacak zekanız vardır umarım. Ben kedilerime eşcinsel olduğumu söylüyorum; Halil salak mısın, bize ne bundna, biz de hemcinsel ilişki yaşıyoruz diyorlar!!! Sonra geri zekalı insanın biri de çıkıp bana diyor ki, "kedilerini de kendine benzetmiş". Çüş yani, çüşündük yani!

26 Aralık 2020 Cumartesi

26 Aralık 2020 facebook notlarım

Karadeniz müziğinin tek bir kraliçesi vardır, o da Hülya Polat. Eğer hala keşfetmediyseniz, çok şey kaybetmişsiniz demektir...

Türkülerin divası Aynur Haşhaş... 

Doğa işini bilir. Şimdi bu kedi niye böyle yarı sarı, yarı siyah diye kafa tutabilir misiniz? Peki öyleyse kendinize benzemeyenleri, o eşcinsel, o ateist, o zenci, o Hristiyan, o Kürt, o Ermeni, o Yahudi, o Suriyeli, o Rum, o bilmem ne, o sakat, o şişman, o kısa boylu, o çirkin diye niye ötekileştiriyorsunuz? Evet anlıyorum, cahillik zor! Hayvanlar kadar bile akıl yok; çünkü kediler bile yavrularını neden siyah, neden sarı doğdu diye ayırt etmiyorlar. Ayrımcılık yapmak üstün bir özellik değil, kapasitesizliktir. Biz insanız, seçme özgürlüğümüz var diye övünürseniz, bu sizin kapasite olarak gelişememişliğinizi, ilkelliğinizi gösterir...

Mesela kendi kedileirm dışında sokaktaki kedilere de artık yiyecek yerine masraf ederek mama veriyorum ya; bu mahallemizdekilerin tuhafına gidiyor. Yazık bir şey de diyemiyorlar. Hayvanlara karşı bu kadar duyarlı olmam, aramızda daha bir yakınlık sağlaması gerekirken mesafeye sebep oluyor sanırım. Ama onlar kedilerin ne kadar hassas bir koku ve tat alma duyusu olduğunu bilmedikleri için, ne verirlerse yer diye düşünüyorlar.

BUGÜN CANI YANANLAR, GEÇMİŞ TERCİHLERİNİN CEZASINI ÇEKİYOR OLMASIN!

Türkiye'de emekliik... 

Yaşları küçük diye hali hazırda çalışanları bile yeni yasaya tabi tutarak emeklilik yaşını yükseltmek.

Çalışma iş günü arttıça, 2008'den sonra sıfırlanan Aylık Bağlama Oranı'nın emeklilik maaşı kat sayısını düşürmesi, yani ne kadar çok çalışırsan, emekli maaşın düşüyor.

Sanırım yeni bir yasayla tazminatlarda da gözü varmış yönetimin.

Emekli maaşları 1500-2000 lira arası.

Hani isyan çıkmayacağı bilinse, alınanlar primler yaşlanınca hak sahibine hiç iade edilmeyecek.

Vatandaşa ödenecek sermaye yok, kasa boş diyorlar; peki alırken cep boş demiyorlar... Vatandaştan toplananlar nereye gidiyor..? Türkiye'deki gelir eşitsizliğinin sebebi, alın teri hakkını gücü ele geçirenlerin yemesi olmasın?

Mevkileri ele geçirenler, önceden tamtakırken, sonrasında ooooo, mülti milyarderler; o kadar kısa sürede emekle, alın teriyle o kadar varsıl olunabilir mi?

E bunları bilmiyor musunuz; biliniyor da, daha fazla konuşmayayım, yoksa hakaret olarak algılanır. Her zaman olduğu gibi herkese akıl fikir ve doğru seçimler diliyorum...

Devam edeyim mi... Valla bana acımayanlara, ben acısam bile, sen ne kadar iyi bir insansın, ne kadar duyarlısın demeyecekler ki... Pardon ama cahili ölümden kurtarsan, Allah'ın izniyle oldu diye sana karşı nankörlük yaparlar biliyor musunuz?

Mesela cahile özgürlük bağışlasanız, sizi ahlaksız ilan eder.

KENDİ DÜŞEN AĞLAMAZ sözünü çok severim. Bile bile kendini ateşe atanşlara aslında hiç acımayacaksın. Bırakınız düşe kalka büyüsünler, büyümeye niyetleri yoksa da çeksinler...

Cahili ölümden döndürseniz, Allah'ın izniyle oldu diyip size nankörlük eder!

Yobaza özgürlük bahşetseniz, sizi ahlaksız ilan eder!

İnsan asla kendisiyle çelişmemeli; O kadar çelişkili insanların olduğu bir dünyada yaşıyoruz ki... Bu kapasitesizlikle, cahillikle alakalı bir şey. Yoksa hayatımız doğanın ve bilimsel gerçeklerin elindeyken, bu kadar dogmatik olur muyduk(Bilime değil de dine inanır mıydık)? Bu kadar celladımıza aşık olur muyduk? Bu kadar kendi ayağımıza kurşun sıkar, kendi bindiğimiz dalı keser miydik? Bu kadar mı kendimizden ve hayatın gerçeklerinden kaçardık, bu kadar mı kendimizle barışamayım kendimizden nefret ederdik? Bu kadar mı hayatı delice güzel yaşamak varken, hayatı kendi ellerimizle zindana çevirirdik...

Hayattaki en büyük kişisel başarı, insanın kendisi olabilmesi, hayatını içinden geldiği gibi yaşayabilmesidir. Toplumsal anlamda yaptıklarınızdan dolayı acaba değdi mi diye sordunuz mu kendinize? Ben toplumsal anlamda hiçbir şey yapmadım; ne aile kurdum, ne çoluk çocuk sahibi oldum, ne dine inandım, ne ahlakçı oldum, ne de birilerinin ideolojisine inanıp o yolda ilerledim, vesaire... Sadece kendi bildiğim ve inandığım şekilde yaşadım. O yüzden hiç pişmanlıklarım olmadı. Çünkü hesap verdiğim tek mercii vicdanım oldu. O da çok rahat!

"Tanrı" günah yazmasın ama Behiye Aksoy'u dinlemekten de hiç haz duyamadım. Aslında bu sadece sanatçıyla alakalı olmasa gerek; Türüyle alakalı. O ağır aksak alaturka var ya; nasıl kötü bir psikoza sokuyor beni anlatamam...

Ben Türk Sanat Müziği olarak 80'lerin ikinci yarısından itibaren başlayan Çok Sesli Türk Müziği denilen evresine denk düştüğüm ve de müzikte modernlik ve çağdaşlık ruhuma uyduğu için, Klasik Türk Müziği'nden hiçbir zaman hazzetmedim. 80'lerin ikinci çeyreği veya ikinci yarısından itibaren Emel Sayın, Samime Sanay, Hülya Sözer, Ayşe Tunalı, Yıldırım Gürses, Zeki Müren, Sevim Deran, Faruk Tınaz gibi sanatçıların modern düzenlemeli şarkılarıyla geçti ergenlik dönemim. O yüzden Klasik Türk Müziği severler kusuruma bakmasın.

Çocuklukta içselleştirenler, eğer sizin ruhunuza denk düşüyorsa, asla ve asla unutulmuyor, yerini hiçbir şey alamıyor...

Cherlene Tilton - Lucy - Dallas

Fuşya bu kadar çok mu yakışır bir insnana?

24 - 25 Aralık facebook notlarım

24 Aralık

Katillerin, tecavüzcülerin tutuklanmadığı, serbest dolaştığı bir ülkede, Türkiye sevdalısı sanatçıların sanki Türkiye düşmanıymış gibi yargılanması gerçekten bu ülkenin yöneticilerine tuhaf gelmiyor mu?

Destinasyon: Çekici ve doğal güzelliği olan turistik yer demekmiş. Destina ise, kader!

Fas'a sadece Türklerin ve Afganların Fas dediğini, uluslararası isminin Morocco olduğunu, Fas denilmesinin sebebinin, Osmanlıların, başlarına taktıkları feslerin Fez şehrinde üretilmesinden dolayı Fas'ın Osmanlı hakimiyetindeyken ülkeye de Fes dediklerini ve zamanla Fas'a dönüştüğünü, gerçek adının ise El Magrip olduğunu, en büyük şehirlerinin Kazablanka, Fes, Tanca, Marakeş ve Rabat  biliyor muydunuz?

Sizce salgın bahenesiyle yılbaşının 4 gün yasaklanmasının, iktidarın Hristiyan karşıtlığıyla hiç alakası yok mudur?

Bahar'ın hünsa sesli queer şarkıcıların 80'ler tandanslı disco şarkılarıyla Good Night dansların bir efsane.

Yılbaşı dönemi 4 gün tatilmiş. Günlük hayatta Yılbaşı gecesinden kat be kat kalabalık olduğumuzdan hiç şüphe yok. Belki Koronavirüs Hristiyan virüsü olduğu için, dış güçlerin oyununa gelmekten korkuluyor olabilir.

Hiç adetim değildir Yılbaşı gecesini kutlamak ama o gece inadına kutlayacağım... Şarap, rakı, ne varsa içeceğim, ardından da ayin yapacağım! Var mı itirazı olan? Yasaklar beni nasıl kışkırtıyor bir bilseniz?

***

25 Aralık

Kompleksli insanlar eğer kendilerine bir mevki verilirse, egolarına mastürbasyon yapmayı o kadar severler ki, bu fırsatı asla kaçırmazlar. Mesela moda programında... sıradan giyinirsin, yaratıcı değilsin derler, sıradışı giyinirsin onların kapasitesini aşarsın falan, filan... O koltukta oturanların hiçbirinin ne modayla, ne sanatla,ne de yaratıcılıkla asla ve asla alakası yok. Hepsi de birer magazin figürüler; Bahar'ın zekası karşısında hepsi de eziliyorlar. Gülşah Saraçoğlu, Bahar'a diyor ki, "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" Bilmez miyiz ayol; erkek dar pantolun giymez diyen homofobik ve cahil bir terzisin! Keza Kemal Doğulu; çocukla s*dik yarıştıran bir ergen! Seray Sever desen, hayatta hiçbir şey olamamış, tutunmaya çalışan bir kişi. Hepsi de TV 8'in birer kuklası; Hayatları boyunca hiçbir zaman özgür, modern ve de birey olma kapasiteleri asla yok! Ellerine tutuşturulan teksti okuyorlar. Bahar'ı hazmedememelerinin sebebi de bu zaten! Bugün de Bahar kazandı; çünkü jüriye ne ve kim olduklarını göstertti. Tabi jüri kendini göremeyecek kadar cahil, dolayısıyla egolu! Eğer öyle olmasalar, Bahar'a laf söylemek yerine, puanlarını verirler, otururlar veya diskalifiye ederler. 32 beden bahar'ı 42 beden diye millete yutturmaya çalışarak raiting yaptıracak kadar, Bahar'a ve gibilerine muhtaçsınız! Ama ne yazık ki başka bir Bahar olmadığı için işiniz zor. Ben olsam Bahar'ın yerine resti çeker giderim. Çünkü Bahar, artık bir ikon! Televizyonlara ara verdikten sonra da gene Bahar olmaya devam etti. Ve de devam edeceğini göreceksiniz zaten! Bugünden sonra bu yarışmayı izlemeyeceğim! Youtube'dan tekrar yayınından sadece Bahar'ın ne yaptığına bakacağım, zaten öyle yapıyordum da. Ayşegül de ilgimi çekmişti ama onu da bu hafta eleyecekler biliyorum. Bu jüri gerçekten raiting unsurunu bile anlayabilecek bir zekaya sahip değil!

BAHAR'I ANLAMAK İÇİN ZEKA GEREKİR!

Kemal Doğulu'nun jüriden ayrılma sebebi, Bahar Candan'ı hazmdememesidir. Bahar'ın zekası ve yaratıcılığı karşısına eziliyor. Bahar, "Dubai'de etnik bir partiye katılıyorum" diyor, Kemal Doğulu, "O zaman niye Dubaili gibi giyinmedin" diyor. Bahar, "Katılımcılar mix" diyor ama Kemal Doğulu ya bunu anlamıyor, ya da anlamak istemiyor.  Sonra Seray ve Gülşah "O etnik parçanın altına pantolonun ne işi var, şalvar falan olmalıydı" diyorlar, Bahar da "Ben etniği kendi tarzımca yorumluyorum, şalvar giyemeyeceğim için modernize ediyorum" diyor ama bunu sadece Uğurkan anlayabiliyor ama o da "Niye pantolon kırmızı?" diyor. Yani kafalar o kadar şablon ki, Bahar'ı anlamaları çok zor olduğu için, sadece kafa tutabiliyorlar ancak!

Hayatta hiç sevmediğim insan tipi; birey olamayıp, fikrini beyan edemeyen; yandaş, götteş, yağcı, yalaka, vesaire olanlar!

Doya Doya Moda'da dünkü kombin "etnik" idi ve Bahar etnik giyimden anlamıyor, konsept dışı diye 1 aldı, diğerleri üzerlerinde hiçbir yaratıcılık olmadığı ve birer kezban oldukları halde yüksek puan... Şimdi böyle bir jüriye siz ne derdiniz; MODACI MI? Jüri o kadar çelişkili ki; klişe giyinirsen hiçbir yaratıcılık yok diyor, ama farklı giyinirsen de konsept dışı diyor. Tabi bunu sadece Bahar için diyorlar; Bahar'ın yaratıcılığını diğer yarışmacılar gerçekleştirrse, yerlere göklere sığdıramıyorlar...

***

YENİ YILDA HERKESE AKIL FİKİR DİLİYORUM!

Yeni yılda, 2021 yılında insanlara akıl ve fikir diliyorum. Emekliye, işçiye % 3-5 zam ama tüketim maddelerine % 1000 zam. Vatandaş, hayat çok pahalandı demesini biliyor da, bunun sebebinin ülkenin kötü yönetimi oduğunu düşünemiyor. Sorun ülke yönetimi olduğu kadar, nedenleri niçinleri bilmeyen vatandaş ve körü körüne ülkeyi kötü yönetenleri desteklemesidir de. Bakınız, bir ülkenin en üst yöneticisinin bile, işçiden daha fazla ücret hakkı olamaz. Çünkü ülkeyi yönetenler işçilerden daha fazla emek harcayıp, daha fazla alın teri dökmüyorlar ki? Aksine işçinin, çalışanın, üretenin vergisinden maaş alıyorlar. Asgari ücret 2 bin küsur ama milletvekili maaşları 11 katı 25 bin lira. Cumhurbaşkanının maaşı ise 81 bin lira. Bunlar 2020 rakamları. 2021'de kaç olacak acaba? Sizce bu adaletsizlik değil mi? Daha yönetimin başında bulunanların ve yandaşlarının nasıl varsıllaştığından bahsetmiyorum bile. Bugün tüp gaz değiştiğrdim, tam 127.5 TL. 5 kiloluk çiçekyapları kaç lira olmuş. Artık aklımızı başımıza almanın zamanı gelmedi mi daha?

Dötünde donu olmayıp da, benim partim her şeyin üstündedir diyenlere cevabım; beter olun!

Hayatta hiç sevmediğim insan tipi; birey olamayıp, fikrini beyan edemeyen; yandaş, götteş, yağcı, yalaka, vesaire olanlar!

Ben Şırnakta askerlik yaparken, göreve çıktığımızda öne eşekleri sürerlerdi; mayın varsa patlatsınlar diye. Dünyayı yönetenlerin de insanlara bu gözle baktığından hiçbir şüphem yok! Eğer vicdanları olsaydı; ceplerini doldurmaz, savaş çıkarmazlardı. Savaş ilan edenler, niye kendi çocuklarını savaşa göndermiyorlar? Siz hiç inşaatta veya tütün tarlasında çalışan siyasi çocuğu gördünüz mü?

Hayatım boyunca ülkemizde yetişen madalinayı hiç 5 liraya yememiştim. Bu yıl hiç 5 liradan aşağıya düşmedi!

Daha 3-5 yıl önce akşam pazarından 5 kilosu 1 liraya sebze, meyve doldururduk. Şimdi kilosu 5 liradan aşağı meyve sebze olmuyor.

Beni ülkenin ekonomik olarak kötü gidişatından çok, bu durumu vatandaşların normal olarak algılamaya başlaması korkutuyor!

Patlıcan 30 liraya çıkıyor, iktidar bunu vatandaşı kuyruğa sokup 10 liraya satınca, vatandaş iktidara şükrediyor; TABLO BU!

İÇSELLEŞTİRME nedir: Bir şeyi benimseme, özümseme! 20 yılda İÇSELLEŞTİRDİK sanırım GARİ!!

Haik: Yaradan. Semantik: Anlam bilim. Paradigma: Değerler dizisi. Ontoloji: Varlık felsefesi. Metafiziksel-Mistik: Fizik ötesi-dinsel. İçkin: Varlığın içinde varolan. Tema: Ana motif.

Bazı yazılar vardır; sadece laf salatasından ibarettir. Hiçbir anlam içermezler; çok kullanılmayan kelimelerle ukalalık yapılmıştır sadece.

Bazı insanlar çirkef olacak ve bizim onları sevmeme ve bunu dile getirme hakkımız olmayacak öyle mi?

Magazinleşmiş figürlerden sevmediklerim; Seren Serengil, Armağan Çağlayan, Kemal Doğulu, Nur Yerlitaş. O kadar itiliyorum ki...

Ağaç kesenleri de hiç sevmiyorum, hatta midemi bulandırıyorlar. Şu dut ağacının dallarını her yıl kesiyorlar, o da inadına hayatımıza renk katmaya devam ediyor... kaldırın o ağacı ordan, geriye ne kalır taş duvarlardan ve renksizikten başka. Verdiğiniz karbondioksiti emip aldığınız oksijene dönüştüren denizel ve karasal bitkiler, ağaçlardır... Bunu size ilkokulda öğretmediler mi? Fotosentez denilen şey, sadece sınavlarda sorulan bir şey miydi sadece?

Merkez Bankası başkanı, enflasyonda hedeflerinin % 5 olduğunu söylemiş. Bi gülmek geldi içimden. Enflasyon kupkuru bir rakam değil ki, öyle istenince düşürülebilsin. Üretimin tüketiminden fazla olacak ki, ihracat yapabilesin. Yani üretim fazlalığının olması gerekiyor. Oysa bizde 15 milyon işsiz var, fabrikalar kapatılıyor, buğdayı bile ithal eder hale gelmişiz, pardon dış borcumuz ne kadardı, kaç kuşak doğar doğmaz borçlu oacaktı..!

23 Aralık 2020 Çarşamba

BİR ERKEĞE ASLA SENİ SEVİYORUM DEMEYİN!

BİR ERKEĞE ASLA SENİ SEVİYORUM DEMEYİN; YOKSA DÖTÜ KALKAR, KENDİNİ BİR ŞEY SANMAYA BAŞLAR!

Moda programından sonra "Doğduğun Ev Kaderindir" dizisi ile karşılaştım da... Mehdi diye psikopat bir adam, onu seven Zeynep diye bir kadın var bile bile aşk başlığı altında kendini ateşe atmış ve yanmaya devame diyor hala. Hiç kimse bu psikopata, öfkesinden kadının arabasını parçalamasına rağmen toz kondurmuyor, falan filan... 

Gerçekten herkes, gerçek hayatta da böyle gerçekleri göremeyecek kadar ruh hastası. Bir insan psikopatsa, öfkesine hakim olamıyorsa, TEHLİKELİDİR ve böyle kişilerin hapse tıkılması şarttır. ÖFKENİN VE ŞİDDETİN BAHANESİ OLAMAZ. Neymiş, bu psikopat zor günler geçirmişmiş de... BANA NE; Başkalarının canını yakacağına, gitsin intihar etsin öyleyse veya hapse tıkılsın veya bir şekilde işi bitirilsin. Beeen, öfkesine hakim olamayıp, bunu şiddete dönüştürenlere karşı asla ve asla düşüncelerimi değiştiremeyecek kadar katıyım ve bu konuda asla affedici olamam. BİR İNSAN ÖFKESİNE HAKİM OLAMIYORSA, HAKSIZDIR. Mesela ben haksızlık karşısında sinirleniyorsam, sesimi yükseltiyorsam, asla ve asla daha ileri boyuta gidemem. Çünkü yapım gereği bir sınırım vardır. Birisine fizksel zarar vermek kitabımda yoktur. Eşyaya bile zarar vermem. Bu ot gibi olmak değil, insan olmaktır. O yüzden, öfkeli insnalara, özellikle bunu fizksel boyuta taşıyanlara asla prim vermeyin, uzaklaştırın hayatınızdan. Kadın cinayetleri işte bu yüzden oluyor. Kadın aşık olabilir, aşk nedir bilebilir ama ERKEK AŞKTAN ANLAMAZ. Erkeğin aşkı, sadece birilerini mülkiyetine geçirmek, ona istediği şekilde davranmaktır. Aşkı bu şekilde anlayan kadınların da, başlarına gelen müstehaktır. Aslında aşk diye bir şey yok ki zaten; kişilerin duygusal veya fiziksel olarak kendini gerçekleştirmesine aşk diyorlar. Aşk diye bir şeye inanıp da aptal olanlara da kolay gelsin diyorum. Duygularımı ve fiziksel ihtiyaçlarımı ben de tatmin ediyorum ama sonrasında güle güle. Çünkü erkeklerin anlayacağı dil, sadece bu! Yüz verince, dötlerinin kalktığını bilmiyor musunuz? Bir erkeğe asla seviyorum demeyeceksin. NOKTA! Kadınlar, erkeklerin başlarına getirdiklerinden, kendileri de sorumludur! Başlarına aşk gelince, akılları da seyahate çıkıyor çünkü! Mantıksız aşk olmaz; herkes bunu kafasına bir soksun! Ben birini beğeniyorsam, kesinlikle önce huyuna bakarım. Eğer bir insan hayırdan anlamıyorsa, o kişiden hayır gelmez! Tabi, erkeğin mülkiyetine geçmeyi aşk sanan kadınlara diyeceğim bir şey olamaz. Onlar bildikleri şekilde devam etsinler. Bir dizinin bana hissettirdikleirne bakın; çünkü gerçek hayatta böyle aptallıklar o kadar fazla ki...

Şiddet olaylarında, şiddet uygulayanlar kadar, şiddete prim verenler de suçludur!

Dünyada 8 milyar insan olduğuna göre, 8 milyar da aşk seçeneği vardır. Bir kişiye saplanıp kalanlar, ruh hastasıdır!

Bir kişiye çok mu aşıksınız; onunla yatın kalkın, yatın kalkın ve sonra aynı anda başkasıyla da yatın kalkın; GEÇER! Çünkü aşk denilen şeyin yatmak kalkmak ve mülkiyetine geçirmek meselesi olduğunu ve başkasıyla da yatınca kıyaslama fırsatı sayesinde birbirinden çok da farklarının olmadığını, mülkiyetine geçirmeye lüzum olmadığını, aşk denilen şeyi kafanızda kendinizin şekillendirdiğini anlayacaksınız.

Ben o kadar aşk ve sevgi dolu bir insanım ki, aynı anda herkese, herşeye yetecek çok var içimde. Bir çok kişiyi sevmek varken, bir çok kişi tarafından sevilmek varken, biricik hayatımı niye sadece bir kişiye endeksleyeyim ki? Hayatta özgürlükten, birisine ait veya birisine sahip olmamaktan daha güzel bir şey olamaz. Ben niye birisine ait olayım ki; ben bir bireyim. İstediğim gibi yaşama hakkına sahibim. Ayrıca ben niye birilerinin sorumluluğunu alayım ki; herkes kendi başının çaresine baksın; bakamayanlarla da işim olmaz, kimsenin de olmamalı. Dediklerimi anlamayanlara, anlamak istemeyenlere, özgürlüğün kıymetini bilmeyenlere lafım olamaz elbette!

Ben o kadar aşk ve sevgi dolu bir insanım ki, aynı anda herkese, herşeye yetecek çok var içimde. Bir çok kişiyi sevmek varken, bir çok kişi tarafından sevilmek varken, biricik hayatımı niye sadece bir kişiye endeksleyeyim ki? Hayatta özgürlükten, birisine ait veya birisine sahip olmamaktan daha güzel bir şey olamaz. Ben niye birisine ait olayım ki; ben bir bireyim. İstediğim gibi yaşama hakkına sahibim. Ayrıca ben niye birilerinin sorumluluğunu alayım ki; herkes kendi başının çaresine baksın; bakamayanlarla da işim olmaz, kimsenin de olmamalı. Dediklerimi anlamayanlara, anlamak istemeyenlere, özgürlüğün kıymetini bilmeyenlere lafım olamaz elbette!

22 Aralık 2020 facebook notlarım

 Yaa düşünsenize; Atatürk'e, Aziz Nesin'e, matematiğe, bilgiye, kültüre, sanata, demokrasiye, vesiareye düşman bir kitle var!

Resmi olarak kışa girdikten sonra 2 gündür hava soğuk ki üşüyorum ama tatlı tatlı..!

Charlie'nin Melekleri diyice benim aklıma Jaclyn Smith, Farrah Fawcett ve Kate Jackson, bir de Ceryl Ladd gelir. Mesela sonraki sezonlarda dahil olan Shelley Hack'i hiç tanımıyordum(en sağdaki)...

Sosyal medya denilen şey çıktığından beri, tartışmasız 1 numarası Bahar Candan. Onu takip etmeyi çok keyifli buluyorum...

Sırf raiting uğruna TV 8'de her gün yalan söylüyorlar. Yalanlarının anlaşılmaması için de neredeyse her programda vurgu yapıyorlar. Neymiş, Bahar Candan 20 kilo alarak 42 beden üstü moda yarışmasına dahil olmuş. Yalan. Bahar'ın neresi 42 beden? 30 beden kızı 42 diye yutturmaya çalışıyorlar. Tabi benim için iyi oldu. Özlemiştim Bahar'ı. Jüri ve diğer kezban yarışmacılarla dalga geçmesinden çok keyif alıyorum.

Yapılan bir araştırmaya göre, beynimizdeki dopamin maddesi, beğenmediğimiz bir şeyi de istememizi tetikliyormuş!

ŞEKERİME KARIŞTIRTMAM!

Eğer şeker olmasaydı, ben asla ve asla kahve veya çay içmezdim. Acı içecekler keyif almmaktan öte midemi bozar. Mesela alkollü içecekleri de keyif alamadığım ve midemi bozduğu için içemiyorum. Hatta avakado gibi berbat meyveleri falan asla yiyemiyorum. Ekşi nar veya portakalı da asla yiyemem. Kediler sevmediği şeyleri nasıl yemiyorsa, ben de yiyemem. Mesela sigara... Aptal mıyım ayol ben? Sakın tatlı bağımlısı olduğum falan zannedilmesin. Sadece ihtiyacım kadar şekerli yiyecek yiyiorum. Şekere zehir diyenler, günde 2-3 saat maç yapın da göreyim ben sizi. İnsanın şekeri düşüyor ve deli gibi tatlı bir şeyler canı istiyor. Yoksa bayılacak gibi oluyor insan. Öleceksem de şekerden öleyim ki öyle bir şey yok. Şeker temel bir besin maddesidir. Yiyeceklerin kana karışırken şekere dönüşmesi başka, direkt şeker başka.

Yanlış biliyorsam düzeltin. Bundan 20 yıl önce, yani AKP iktidar olmadna önce 5 litrelik ayçiçek yağları günümüz parasına uyarlarsak 4-5 lira civarındaydı. Salça da aynı şekilde. Bir kilo beyaz peynir daha düne kadar 3-5 lira asındaydı.Ve enflasyon o dönemler resmi rakamlara göre yanılmıyorsam % 80-90'larda veya daha fazlaydı. Amaaaaa... günümüzde enflasyon hiç artmıyor, sanırım % de 14 ama maşallah etkisi % 100 gibi. Yani ayçiçek yağı 20 yılda 100 katına çıkmış. O dönem asgari ücretle 5-6 yüz kilo yağ alabilirken, şimdi 20-30 kilo alabiliyoruz sanırım. Bu nasıl bir gelişmedir? Hani Türkiye gelişti diyorlar ya..! Yağ sanırım bozulmuyor. Keşke çokca yağ stok etseymişim!

Pazarda, markette bazen satıcılar gramın hesabını yaparlar. 2 defadır yola tezgah kurmuş meyveciden mandalina alıyorum... 3 veya 4 kilosu 10 lira. Normalde kilosu her yerrde 5 lira. Ama bu adam, torbaları 3'er veya 4'er kiloluk yapmı. Ben 3 kilosu 10 lira olandan aldım, 2 kilo da üzerine ücretsiz ilave ediverdi. Dünyada iyi insanlar da var dedim. Çünküüüü... Mesela defolu meyve sebzeleri ayırıp onları da biraz indirerek satıyorlar ama çok az indirerek. Oysa almasak çöpe gidecek. Ama her şeyi paraya dönüştürmeye çalışan bir zihniyet var işte.

EŞCİNSELLER DE İNSANDIR, EŞCİNSEL OLARAK YAŞAMAK DA BİR HAK!

EŞCİNSELLER DE İNSANDIR, EŞCİNSEL OLARAK YAŞAMAK DA BİR HAK! GÜNAH MESELESİNİ KENDİNİZE SAKLAYIN!

Bırakın insanı, dünyaya gelen her canlının eşit ve özgürce yaşama hakkı vardır. Hayvanları, insanların kendi inançları için kurban etmeleri falan insanlık dışıdır. Bunu söylediğim için idam edileceğimi bilsem bile, bu düşüncemden asla ve asla vazgeçmem. Çünkü canlının yaşama hakkı, benim için insanların dini inançları ile kıyaslanamayacak kadar önemli ve önceliklidir. Artık kafaları bir değiştirelim. 

Gelelim asıl meseleye... Her insanın dinine, cinsiyetine, diline, ırkına, milliyetine bakmadan eşit ve özgürce yaşama hakkından bahsediliyor ya, bu sadece laftan ibaret. İş uygulamaya geldi mi, herkes milliyetçi kesiliyor, herkes kendi dinini yüceltiyor, herkes kendinİ bir mok zannedip, diğerlerini ötekileştiriyor, nefrete hedef gösteriyor. 

O gavur diye, Hristiyan diye lanetlediğiniz Batı-Amerika, cinsel yönelim hakkı olarak uygulamada bizden Elli yıl, zihniyette ise milyon ışık yılı ötede biliyor musunuz? Amerika'da ilk Onur Yürüyüşü denilen eşcinsel hakları gösterisi 1969 yılında yapılmıştır. Bizde ise eşcinsellerin Onur Yürüyüşü yapması yasaktır, suçtur. Çünkü ODTÜ'lü üniversite öğrencileri, Onur Yürüyşü yapmak istedikleri gerekçesiyle 3 yıl hapis cezası ile yargılanmaktadırlar. Hem eşcinselleri insan yerine koymayacaksın, onları diğer insanlarla eşit görmeyeceksin, haklarını gasp edeceksin; sonra da haklarını istedikleri için hapse tıkacaksın!

Huu, eşcinsellik; heteroseksüellik gibi canlının doğuştan getirdiği bir cinsel yönelimdir ve her canlının kendini cinsel ve duygusal anlamda gerçekleştirmesi için, cinsel yönelimini uygulamaya dönüştürme hakkı vardır. Canlı aşkını ve seksini yaşamadan durabilir mi? Heteroseksüellerin eşcinsellerden bir ayrıcalığı yok ki; onlar kendini gerçekleştirsin, eşcinseller kendini tutsun! Heteroseksüeller; cinsel ilişki yaşayıp zevk alırlarken, eşcinselleri ahlaksız ilan etmesi falan hangi akla hizmet ediyor acaba? Ya bana ne sizin inancınızdan, günahınızdan, Lut kavmi mitinizden. Basın gidin ya! 

Ay çok mu rencide oldunuz; cahil olduğunuz için! Din denilen inanç, kişisel ve manevi bir şeydir ve insan haklarını günah ile yargılayamazsınız. Bu ilkelliktir, yobazlıktır, Ortaçağ zihiyetidir. Uyanın artık, bi kendinize gelin. 

Şunu da aklınıza kazıyın ki, eşcinseller şiddete ve nefrete, aşağılanmaya-dışlanmaya ve ayrımcılığamaruz kaldıkları, hatta cinayete kurban gittikleri, insanca yaşama hakları gasp edildikleri için mücadele ediyorlar ve Onur Yürüyüşü dedikleri de eşcinsellerin eğlencesi, karnavalı falan değildir; eşit, özgür ve insanca yaşama haklarının mücadelesinin bir çeşit görünür olma halidir, homofobiye, eşcinsellerin yaşadığı olumsuzluklara dikkat çekme eylemidir. Sırf dötlerini-miklerinin zevki için yürümüyorlar anlayacağınız. Çalışma, eğitim, sosyo kültürel olarak yaşama, vesaire hakları için yürüyorlar. Hiç düşünmüyor musunuz, bu heteroseksüeller niye cinsel yönelim hakkı için yürümüyorlar da, eşcinseller yürüyorlar diye? Tabi kafalar tek doğru ve hak olan cinsel yönelimin, heteroseksüellik olduğuna çalışıyor. 

Yaa, şunu söylemeden geçemeyeceğim; hak yiyen toplumlarda, bütün haksızlıkların sebebi cahilliktir. Daha insanlar cinsel yönelimin bile ne demek olduğunu bilmiyor. Onlara göre erkek ve kadın dediğimiz biyolojik cinsiyetler var ve birbirini ancak erkek ve kadın olarak tamamlarlar düşüncesi hakim. İnsanların genetiksel yapısının ne olduğu, onların doğalarına uygun içlerinden ne geldiği ne kimsenin umrunda, ne de umurlarında olacak kadar bir düşünme kapasitesine sahipler. Evet durum bundan ibaret. Anlayana sivri sinek saz, bir toplumda haksızlık varsa takozdur!

21 Aralık 2020 Pazartesi

21 Aralık 2020 facebook notlarım

10

Yıllarca kedilere yapılan kısırlştırma ve sahiplendirme gibi muamelelere hep karşı çıkmışımdır. Evde doğan kedilerin de hala sahiplendirme başlığı altında bir yerlere dağıtılıp psikolojileriyle oynanmasına karşı çıkıyorum. Çünkü bir kediyi büyütüp hayata karışmasını sağlamak 3-5 aylık bir şey. Bilemedin 10 veya 1 yıl sonra çiftleşme döneminde gene sokağa çıkmak istiyorlar. Ama... deneyimlerime dayanarak, belki annenin süt kalitesizliği veya yetersizliği, belki de annenin yapısal sorumsuzluğu gibi sebeplerden dolayı, bazı yavruların bağışıklık sistemlerinin zayıf kalıp, hayata tutunamadığına şahit olduğum için, hem ölen yavruların üzüntüsüyle daha fazla acı çekmemek, hem de anneyi bu yükten kurtarmak amacıyla ilk defa bu yıl iki kedimi çok başarılı bir ameliyatla kısırlaştırdım. Melek kızım 3 yaşında ve toplamda doğurduğu 20 yavrusundan hiçbirini yaşatamadı. En fazla 3-4 aylık olup gittiler. Kerıl da aynı şekilde; iki kerede 8 yavru yapıp, tüm yavruları da hayata tutunamadı. Bazı anneler yavrularını emzirmek dışında da evde yiyecek olmasına rağmen içgüdüsel olarak beslemek için dışarıdan yiyecek taşırlar ama bazı anne kediler 1-2 ay emzirdikten sonra yavrularını umursamayabiliyorlar. Bir de evde başka kedinin yavruları varsa, kendi yavrularını bakmayıp diğer kedinin yavrularıyla ilgilenmeye başlamaları da söz konusu. Melek ve Kerıl böyle idi. Mesela melek şu anda Lilly'den kalan Lila ile kendi yavrusu gibi ilgileniyor. Ben de kısıralştırma işlemini, mecburen bu iki kediye uygulatmak zorunda kaldım. Ve Melek kızımın 20. ve son yavrusu sarışınım da dün gece hayata veda etmiş. Oysa bir gün öncesine kadar iyiyidi. Hiç beklemiyordum. Dün akşam biraz umutsuzluğa kapılmıştım ama iyileşir diye düşünmüştüm. Yemek yemeyi reddettiği halde enjektörle mama bile yedirmiştim. Lilly'den kalan hatıra Lila eski neşesine döndü. Şu anda hasta olan iki yaşında bir kedim var. Toplamda evde yaşayan 10 kedi kaldı. Evde diğer kedilerle geçinemediği için dışarıda yaşayan 2 kedi ve sokaktan gelip pencereye yuva yapıp da beslediğim 1 ve Lilly'nin ölmeden önce dşarıda doğurup 1 yaşlarında olan 3 kediyi saymazsak tabi. Çünkü onlar artık tamamen dış koşulları benimsediler ve eve girmiyorlar.

***

Lila, annesi Lilly ölünce, yavruları ölen Melek ile anne - kız oldular.

***

Neymiş, salgın döneminde 1000 lira yardımmış, 

neymiş seçim zamanlarında kömür yardımıymış, 

neymiş mitinglerde halka çay paketi dağıtmakmış, vesaire... 

EĞER VATANDAŞI DÜŞÜNÜYORSANIZ, 

ÜLKE EKONOMİSİNİ İYİ YÖNETİN, CEBİNİZE VATANDAŞIN HAKKINI KOYMAYIN, 

ASGARİ ÜCRETİ VEYA EMEKLİLİK ÜCRETİNİ AÇLIK SINIRININ ÜSTÜNE ÇIKARTIN...

Eğer vatandaşı muhtaç duruma getiriyorsanız, bunu sorumlusunun ülkeyi yönetenler olduğunu bilin. Çünkü vatandaş çalışıyor, çalışmak istiyor, vergisini de ödüyor ama iş yok, maaş düşük...

EĞER BEN ÜLKEYİ YÖNETSEM, YANİ BAŞBAKAN FALAN OLSAM, BENİM BANKADA HEABIM FALAN OLMAZ; KENDİ KAZANDIKLARIMI BİLE VATANDAŞLAR İÇİN KULLANIRIM.

Çünkü ülke yönetmek, vatandaşın sosyo ekonomik durumunu iyileştirmek içindir; KENDİMİZİ ZENGİN ETMEK İÇİN DEĞİL!

Eğer ülkeyi yönetenler bunu düşünemiyorsa veya düşünmek istemiyorsa, o koltukta oturmaması gerekir.

AMA VATANDAŞLAR SESİNİ ÇIKARMADIĞI SÜRECE OTURULAR; 

Halkın zor durumda olmasının sebebi, yönetenlerden çok, yönetilenlerdir çünkü.

Çünkü başbakanını seçen halk, ülkeyi yönetemeynleri, koltuktan indirmesini de bilmelidir. İndirmiyorlarsa, HAK EDİYORLAR DEMEKTİR.

***

BU KEDİLER VAR YA BU KEDİLER; MÜTHİŞ BİR AYNA!

Kediler en küçük tıkırtıda bile hemen kulaklarını dikerler ve uyanırlar; korkarlar çünkü. Şarkıcı Nilüfer bütün gürültülerin kendiler için çıkartıldığını söylemişti. Ben, onları uyurlarken öpücüklere boğuyorum, hiç bana mısın demiyorlar. Beni sinirlendirdikleri zaman bağırıp çağırıyorum, hiç tınlamıyorlar. Beni kaale mi almıyorlar, bana çok mu güveniyorlar anlamıyorum! Belki de her ikisi!

20 Aralık 2020 facebook notlarım

SOKAKLAR, EVİLERİMİZİN UZANTISI OLAN GENİŞ VE ÖZGÜR SALONLARIDIR!

Benim bir avuç çöpüm olur; başkalarınki gibi poşet poşet değil. Onu da çöp arabası geçerken, çıkar arabaya atarım. Çöp arabası apartmanımızın çöp kutusunu boşalttıktan sonra da arkasında bir yığın bırakır. Çöpçüler n'apsın; Çünkü çöpler, çöp kutusunun dışına da dağınık şekilde bırakımıştır. Hurdacılar da kağıt, plastik, bira kutusu ararken çöpleri dağıtıyorlar. İşin tuhafı karşımızdaki apartın hala çöp kutusu yok, çöplerini bizim çöp kutusuna bırakmaya devam ediyorlar; yığııın, yığın; apart veya otel gibi çok sabit sayılmayan yerlerde yaşamak çök çöp üretimine mi sebep oluyor; bunun sebebi ne? Çöp konusundaki sorumsuzluklarının sebebi, nasıl olsa yerleşik değiliz, işimize gelmezse çeker gideriz rahatlığı mı? Çok çöplerinin olmasının sebebi de sanırım gelenlerin gidenlerinin hiç eksik olmaması. Prezervatifler gırla; aparta gelenlerin yaş seviyesine göre fuhuş sanırım lise çağına düşmüş!

Oysa sokaklar-ımız, evlerimizin uzantısı olan geniş ve özgür salonlarıdır. Mesela benim kediler sokağa çıkarken, evden bağımsız düşünmüyorlar ki sokakları. Ben sokağa düzgün olmayacak şekilde çöp atılmasını, eski misal, süpürüntülerin kilim altı edilmesi olarak görüyorum. Sokaklardaki çöp yığınları-çöpleirn nasıl atıldığı aslında apartmanların, mahallelerin karakteridir. Bir apartmanın, bir sokağın çöpü, çöpleri, çöp kutusuna sorumsuzca bırakılmışsa, oranın insnaları gerçek manada temiz değillerdir; göstermelik temizdirler; aynı terin üstüne parfüm-deodarant sıkıp, kötü kokuyu örtbas etmek gibi.

Ben de çok temiz veya çok düzenli bir insan sayılmam ama göstermelik bir temiz değilim. Kirimi, pasımı, dağınıklığımı saklamam; elim erince temizlerim, düzenlerim ama gerçek anlamda ve de sokakları da kendi pisliğimle kirletmeyecek şekilde. Mesela ben hiç spordan sonra veya bir yere giderken parfün, deodarant sıkmam. Ya yıkanırım, yıkanamıyorsam da bunu göstermelik bir şekilde parfümlerle saklamam. Temizlik konusunda o an kendimie güvenmiyorsam, gidilecek yere gitmem. 

Ben her sabah, çöp arabası çöpleri götürdükten sonra kalan pislikleir temizliyorum ama orayı kirletenlerin yüzü kızarmıyor. Daha sokakları temiz tutmayan bir kitleden, Avrupalılık beklemek falan hayal ötesi bir şey. Yaa, daha 2 gün önce de karşılaştım; daha biz trafik lambasının yayalar için de yerleştirildiğini blmiyoruz. Kadının biri trafik akarken karşıdan karşıya geçmeye çalışıyor. Adamın biri de eliyle kırmızının yandığını, geçmemesi gerektiğini işaret ediyor. Sonra da kadın hiçbir şey olmamış gibi geri geri geriye çekiliyor. Tuhaf yai, çok tuhaf!

Not: Eskiden çöpleri çöp kutusuna bırakmak sabahları belli bir saat dilimi arasında olması zorunluluğu vardı; o zaman dilimi dışında bırakanlara görüldüğü takdirde para cezası yazılıyordu. sanırım savsaklandı!

JAPONYA'DA SOKAKLARDA NEDEN ÇÖP KUTUSU YOK?

Japonya'da sokaklarda çöp kutusunun olmadığını biliyor muydunuz? Çünkü adamların evlerinde 40'a yakın kategoriden oluşan geriye dönüşüm kutuları varmış ve herkes dışarıda ürettikleri çöpleri bile evlerine götürüp geri dönüşüm kutularına atıyormuş. Japonya'da atıkların % 80'miş ve amaçları sıfır atıkmış. Japonya nasıl mı bu hale gelmiş; tüketim toplumu olduktan sonra sokaklarda çok çöp oluştuğu için ve bunun önüne geçmek için; BAŞARMIŞLAR DA. Çünkü Amerika'da bile geriye dönüşüm % 20'ymiş. Biz ise daha kağıt ve cam ile, gıda atıklarımızı bile ayrı atmayı beceremiyoruz! Japonya'da çöp oluşmasın diye sokakta yemek yeme kültürü tamamen kalkmış.

Japonya'da depremde binalar neden yıklımıyor, Japonya'da neden sokaklarda çöp kutusu yok, Japonya'da neden yolsuzluk yok, vesaire... Bütün bunlar İNSANLIK ve gelişmiş-medeni bir toplum olmalkal alakalı!

SOSYAL MEDYA FENOMENİ DENİLEN UCUBE ŞEBEKLERİ, EŞCİNSELLİKTEN MEN EDİYORUM!

Sosyal medya fenomeni olarak adlandırılan giyim, davranış ve konuşma olarak feminen olan, kıçını başını oynata oynata yürüyen, ağzını burnunu yaya yaya konuşan, kelimleri sakız gibi uzatan ucube görünümlü eşcinsel şebeklerin, gerçek eşcinsellikle alakası yoktur. Onların seviyesizlikleri, tamamen kişilikleriyle alakalı. Çünkü eşcinsellik dediğimiz şey, hemcinsinden hoşlanma durumu olan bir cinsel yönelimdir ve cinsel yönelimin toplumsal bir karakteri yoktur. Seversin, sevişirsin, o kadar; cinsel yönelimin cinsiyet kimliği veya toplumsal cinisyetle, yani eşcinselliğin toplumda nasıl kadın veya erkek olmakla, nasıl prim yapmakla, kendini nasıl ifade etmekle hiç alakası yoktur, olamaz. Eğer eşcinseller kendileirni doğru ifade edebilselerdi, ne bileyim mesela cinsel yönelimlerini toplumsal bir kılıfa sokmasalardı, homofobi-eşcinsel karşıtlığı olmayabilirdi.

Gördüğünüz bir kedinin ömrünün ne kadar olduğunu biliyor musunuz? Bilmeniz için, onlarla birlikte yaşamanız gerekiyor. Hayvanların çok yavru yapmalarının sebebi, türlerinin doğal seleksiyona karşı devam etmesi için. Ama siz her hayvana bir birey olarak bakmaya başladığınız andan itbaren, doğal seleksiyonla bir mücadeleye girişiyorsunuz ve acı çekmeye hazır olmanız gerkiyor. Kedileri faunus içine alırsanız, uzun sene yaşatsanız da, onları yaşayan bir ölüye dönüştürmüş olursunuz; Çünkü kediler koşmak ister, ağaçlara tırmanmak, diğer kedilerle sosyalleşmek, çiftleşmek, üremek, pirelenip kaşınmak ister... Özgür bırakırsanız da ya doğal seleksiyona, en çok da bozulmuş-doğasını kaybetmiş çevreye kurban verirsiniz...

Sümbül oğlum, geçen ay kazaya kurban verdiğim Lily kızımınson iki yavrusundan biriydi. Düğer yavrusu Lİla da hastalandı ama Lila atlattı, Sümbül oğlum atlatamadı. Sessizce gitti Sümbül kokulum... Daha geçen hafta mama yemek için huysuzlanan, sabırsızlanan, bıcır bıcır ses çıkartan yaramazın tekiydi...

OSSİ MÜZİK - HAKAN EREN İYİ Kİ HAYATIMIZDA VAR!

Artık günümüz müziğinden çok keyif alamıyorsanız, melodik eski şarkılarımıza da hasretseniz, http://www.ossimuzik.com/yeni/search.php?keyword=katalog u ziyaret etmenizi rica ediyorum. O kadar büyük bir aşiv ki, geçmiş yıllara dair bir çok albüm ve şarkıyı keşfedebilirsiniz. Katologda şarkıları ve albümleri nerelerden dinleyebileceğiniz adresler de var. Benim gibi müzik arşivcilerini bekleyen sürpriz ise, albüm kapaklarındaki sanatçıların büyük fotoğrafları. Ben Ossi müzik internet sitesinden, sanki 70-80'lerdeki Hey ve 7 Gün dergilerinin tadını alıyorum. Hakan Eren, müziğimize arşiv konusunda katkı sağlayan tek isim. Ellerinde geçmiş yılların albümlerini bulundurup da bunu piyasaya sürmeyenlere umarım örnek teşkil eder. Kendisine ne kadar teşekkür etsek azdır. Şu anda mesela Zaliha'nın albümünü dinliyorum. Hakan Eren olmasaydı bu albümü nasıl dinleyecektik söyler misiniz bana? Keşke Türkiye'de müziğin başındakiler tüccar zihniyetli olmak yerine, Hakan Eren gibi müzik sevdalısı olsalardı. Ossi'nin katolğunu 2020 yılında başlayarak paylaşmaya başlayacağım. Biliyor musunuz, Neşe Karaböcek'in albümlerinin bir çoğu Ossi müzik katoloğunda...

Zaliha'nın çok özel bir sesi vardır ve müziğimizi caz tadında yorumlamıştır. Şarkıları, "Beklenmeyen Şarkılar" başlığı altında Ossi Müzik'ten bu yıl piyasaya verilmiştir. Abümü dijital müzik platformlarından veya Youtube'dan dinleyebilirsiniz... Keyifli dinlemeler...

Özellikle kadın sanatçıların çok beğendiği ve örnek aldığı, yorumculuğundan etkilendiği ortak bir isim vardır; Gönül Akkor

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, bazı emniyet müdürlükleri ve cezaevlerinde "çıplak arama" yapıldığı iddialarına ilişkin"Önümüzdeki süreçte FETÖ'cülerin hapishanelerde oluşturmak istediği bir hareketlenme ve hapishaneler üzerinden yapmak istediği belli provokasyonların ilk işaret fişeğidir bu." demiş. PEKİ!

Mutasyona uğrayan ve eskisine oranla %70 hızla yayılan yeni tip Koronvirüs İngiltere dışında 4 ülkede daha görülmüş. Farkında olmadan belki atlattık, bağışıklık sistemi de kazanmış olabiliriz ama bu dikkatsiz olacağız anlamına gelmemeli. Hayattaysak ve nefes alıyorsak, hayatımızı heba etmemek için dikkatli olalım derim...

Göksu Üçtaş 30 yaşına rağmen jimnastikte Avrupa ikincisi olmuş... Mucize gib bir şey. Tebrikler Türk kadını, sana da bu yakışır...

BRAVO KIZLAR, TEBRİKLER! GURURUMUZSUNUZ!

Avrupa Şampiyonası'nda jimnastikte takım olarak da dördüncü olduğumuz haberini dün öğrenmiştik... Erkeklerimiz futbolla oyalanmaya devam etsin, bizi sporda uşluslararası platformlarda kadınlar temsil etsin. Böylece modern yüzümüzün olduğunu göstermiş oluruz dünyaya...

İnanıyorum ki kadınlarımızın spordaki başarısından, kolları bacakları açık diye rahatsız olan cahil bir zümre vardır. Kadınlarımızın spordaki başarısı, bu yobazlara tokat gibi cevap olmuştur umarım. Eğer Atatürk'ün Türkiye'sinde olmasaydık, İran gibi olurduk ve kadınlarımız uluslararası arenada ülkemizi temsi edemezdi. Bu ne demektir, ülkemizin temsil edilmemesi demektir. Çünkü sporda en üst seviyeden ülkemizi erkekler değil, kadınlar temsil ediyor. Neden Olimpiyatlar'da takım sporlarında kadınlarımız var da erkeklerimiz yok? Çünkü kadınlarımız emek sarfediyor... O yüzden onların bedenlerine laf edeceğinize, ahlakçılık yapacağınıza; başarılarına saygı duyun, önlerinde eğilin!

Bir şey paylaşmak istiyorum. Bizim karşı apartmanın birinci ve ikinci katlarının balkonları kalın perdelerle kapalı ve perdelerin üstünde de Türk bayrakları var. Neden diyebilirsiniz. Birinci katta Suriyeliler oturuyor, ikinci katta Kürt vatandaşlarımız. Bu ne demektir biliyor musunuz; birincisi aidiyet duygusu, ikincisi korku. Bu devirde insanlarımıza bu duyguları yaşatmak bana göre çok yanlış ve üzücü. Mesela bu şekildeki Kürt vatandaşlarımızı, bazı Kürt vatandaşlarımız da Kürtlere ihanet ettiler, asimile oldular diye dışlıyorlar. Ne yapsın bu insanlar söyler misiniz? İnsanca yaşamak varken, etnisite üzerinden insanlara psikolojik baskı yapılması çok acımasızca...

60'lar ve 70'lerdeki şarkılarımız ve kadınlarımız bana çok cazip geliyor....

Artık insanlarımız şu gerçeği kabul etsin. Bizim milyonlarca Suriyeli vatandaşımız var. Bunu kabul etmek zorundayız. İki de bir ötekileştirme duygumuzu Suriyeliler üzerinden tatmin etmeyi bırakalım. Eskiden Kürtleri ötekileştiriyorduk, şimdi Suriyelileri... İnsanlığımız sözde değil, pratikte olsun!

Yıllar önce folklörümüzün bu kadar poplaşması, müziğimizin eskiden daha ileri olduğunun bir göstergesi...

Zaliha 3.5 oktavlık sesiyle gerçekten çok ilgimi çeken sanatçılarımızdan...

Zaliha diyor ki, "TRT orjinal yapısında Batı enstrümanları yok diye şarkılarımı yasakladı, beni telvizyona çıkartmadı ama ben gene de Zaliha oldum!"

Çok özür dilerim ama biz millet olarak kaliteden anlamıyoruz. Yoksa 60'larda modernleşen folklörümüzün uzun bir aradan sonra günümüz uyarlaması farklı bir versiyonu olan Şükriye Tutkun ve yorumlarının zirve yapması gerekmez miydi? Biz evrenseli sevmiyoruz kısaca; tıngır mıngır geleneselciyiz anlayacağınız!

Arkadaşlar, folklörümüz-türkülerimiz bağlama ile söylenecek diye bir zorunluluk yok; mesela gitar ve piyano ile çok sesli ve daha güzel oluyor türkülerimiz! Okey? Eğer türkülerimizi ve de musikimizi caz formunda söylemeye ağırlık verseydik, dünyadaki etnik müzikteki yerimizi çoktan alırdık!

Şükriye Tutkun Halk Müziğimizde bir devrim idi ama anlaşılamadı. Yıllar sonra belki anlaşılır!

Müzik olarak 60'larda daha çok sesliydik!

Dinleyici olarak müzik hayatımda benim için bazı baş yapıt albümler vardır. O albümleri değerli ve nitelikli kılan, Naim Dilmener tabiriyle eli ayağı düzgün işler olmasıdır. Mesela ben Fulden Uras'ı çok severim. Nedenini bilmiyorum. Kimyam tutuyor diyelim. Klibini paylaştığım şarkısının yer aldığı ve Ossi'den çıkan On albümü benim için çok dinlenesi bir albümdür. Çünkü şarkı seçimleri, ve de özellikle düzenlemeler uzun vadeli, 100 sene geçse de insanı asla baymayacak seviyededir. Mesela, eğer Gönül yazar, Ossi'den Forever albümünü çıkarmasaydı, geçmişte pop, sonrasında alaturkacı bir sanatçı olacak ama hiçbir zaman benim tarzım olmayacaktı. Mesela Ayten Alpman Ossi'den Bir Başkadır... albümünü çıkarmasaydı, sadece geçmişin nostaljik sanatçısı olacaktı ama bu albümle, her şarkıyı nasıl özgün bir forma sokup başka boyutlara taşıyabileceğini gösterdiği için bende farklı bir heyecan yarattı. Kim derdi ki bir Serdar Ortaç bestesi bir gün Ayten Alpman sayesinde ile caz olacak diye...

İnsanların harcama olarak kendini kısmasını bazılarının cimrilik olarak yorumlamasına çok irrite oluyorum. Vardı da biz mi harcamadık? 50 sene bu şekilde yaşadıktan sonra, ayağımı yorganıma göre uzatmayı öyle içselleştimişim ki, emekli olduktan sonra canımın istediği bir şeyi pat diye alamıyorum! Bu ülkenin vatandaşlarına bıraktığı en büyük kangren işte budur! Ölünceye kadar bir rahat olamıyoruz, rahata kavuşunca bile! Görgüsüzlük bu dediklerime dahil değildir. Ben zaten eşya, kıyafet anlamında dememiştim. Ben eşyasız, hatta perdesizlerdenim. 30 senedir aynı paslanmaz ve plastik tabaklarımı kullanıyorum mesela. Yeri geldi, aylarca zeytin alamadığım oldu, yeri geldi vesaire... Temel ihtiyaçlardan bahsetmiştim... Tabi insan utandığı için bazı şeyleri dile getiremiyor, üstü kapalı ifade etmek zorunda kalıyor...

DEVLET DE OLSA, UMUTLARIMIZLA OYNANMASINA ARTIK İZİN VERMEYELİM! BİZ "SERDAR ORTAÇ" DEĞİLİZ Kİ!!!

Yıllarca umutlarımın Milli Piyngo ile falan oynanmasına izin verdim ya, buna da çok üzülüyorum. Artık bundan sonra umutlarımla hiçbir şekilde oynatmayacağım! Çünkü insanın devleti tarafından kandırılması çok daha üzücü. Çaresizlik bu oyuna gelmemize neden oluyor işte. Birinden alıyor, nokta kadarını sadece bir kişiye veriyor. Verip vermediği, kime verdiği de belli değil. Ben gerçekten piyangodan vatandaşa ikramiye çıktığına artık asla ve asla inanmıyırum; kimmiş bu kişiler, göstersinler bana! Bu resmen devlet eliyle dolandırıcılıktır; ADINA DA ŞANS OYUNLARI, PİYANGO diyorlar. Tabi bunu düşünemediğimiz sürece, kandırılmaya, umutlarımızla oynanmasına izin vereceğiz. Hiç kimse bilet almasa, devlet ne yapacak acaba?

Güzel olan her şey evrende öyle veya böyle, az veya çok karşılığını buluyor. Hayatta hiçbir şeyi, hiçbir zaman bir beklenti doğrultsunda yapmamışımdır; İçimden geldiği için yapmışımdır. Bloğumda da bana güzel şeyler hissettiren müzik gibi sanatsal faaliyetlerden de zaman zaman bahsediyorum. 2013 yılında Banu Kanubelli'nin "Bu Rüzgar" albümünden de çok etkilendiğim için bloğumda bahsetmişim. Ve bu yazım Banu kanıbelli'nin Wikipedia sayfasına dış bağlantılar bölümünden girmiş. E insan mutlu oluyor elbette bir şeylere nokta kadar da katılımda bulunduğu için ve de çok sevdiğim Wikipedia sözlüğünde adı geçtiği için...

19 Aralık 2020 Cumartesi

18-19 Aralık 2020 fcebook notlarım

18 Aralık

Bir ülkede Korona bahanesiyle 4 gün Yılbaşı yasağı getirileceğine ve de din fanatikleri sevindirileceğine, nasıl bilinçsiz bir toplum yaratıldığına üzülünmeli. Eğer insanlar eğitimli olsa, sağlıkları konusunda bilinçli olurlar ve yasaklara gerek kalmadan herkes kurallara dikkat eder. Tabi miletin Korona konusunda kendini bu kadar salmasının arkasında, Covid ölüm rakamlarının çok düşük gösterilmesi olabilir mi? Ben 80 milyonluk ülkede Covid ölümleirnin günlük 200'den fazla olduğuna inanıyorum, kimse de 200 olduğuna inanmıyor zaten. Günde 2 bin kişi öldü denilsin, bakalım insanlar ne kadar salacak kendini?

Jüridekiler Bahar'ın kendileriye dalga geçtiğii biliyorlar ama Bahar'a karşı egoları o kadar kabarık ki, Baharı altetmeye çalışırlarken, Bahar'ın kendileriyle dalga geçtiğini gene unutuyorlar. Bahar, jüri ile yarışıyor ve her gün kazanıyor! Jüri, Bahar'ın 1 alınca amacına ulaştığını göremeyecek kadar kör gerçekten!

Türkiye ve GİBİ ülkelerin en büyük ve tek sorunu insan haklarına, hayvan haklarına inanan demokratik ve bilimsel bir ülke olmak mı; yoksa hayatın gerçeklerine dogmatizm-din-bilimsel hiçbir gerçekliği olmayan maneviyat üzerinden değerlendirme yapan ve açıklama getiren akıl ve mantık dışı bir ülke olak mı arasında doğru bir karar verememeleri. Hayatta varolan her şeyin bilimsel bir açıklaması varken, her işin başında bir şeyleri yukarıya havale etmek, yukarıdan bir şeyler beklemek kişisel inançtan başka hiçbir şey olamaz. Kaç günlük hava durumunu önceden tahmin edebilme seviyesine gelmişken, yağmur duasına çıkmak gibi bir şey bu. Herkesin manevi bir tatmin şekli vardır ve buna sonsuz saygım var ama cahillik; demokrasinin, insanca yaşama hakkının önüne geçmesin artık!

EŞCİNSELLİĞİ ELEKRO ŞOK İLE TEDAVİ ETMEYE ÇALIŞAN DOKTORLARIN ÇÜKÜNE ÇÜKÜNE ELEKTİRK VERECEKSİN; PİSLİKLER!

Bugün elimdeki güç yetersizliği için Ünversite hastanesine EMG çektirmeye gittim. Çekim esnasında ellerime, ve kollarıma eloktro şok dalgaları verdiler. O kada kötü bir şey ki... Sağlığın için dişini sıkmak zorundasın ama şiddetli acıdan istem dışı bağırıyorsun. Sonra bugün İngiltere'de bir eşcinselin 20 yaşlardayken eşcinsellikten kurtulunması için üniversite hastansinde şok dalgaları verilerek tedavi edilmeye çalışıldığını okudum. Gözünün önünde erkek ve kadın resimleri geçiriyorlarmış. Kadın resimleri geçerken hiçbir şey yapmıyorlarmış ama erkek resimleri geçerken erkeklerden soğusun diye elektirk şoku veriyorlarmış.  Adam kadınlara yönelmeyi denemiş, psikologların tavsiyesi üzerine bir kadınla 42 yıl boyunca hiç cinsel ilişki yaşamadığı formaliteden evlilik bile yapmış ama eşcinsellikten tabiki de kurtulamamış. Çünkü eşcinsellik genetisel bir yapıdır ve değiştiirlemez. Adam elektro şokun yarattığı travmayı hiçbir zaman üzerinden atamamış ve hali hazırda stres bozukluğu ve zihin problemleir yaşıyormuş. Tedavi gördüğü üniversite, elektro şok verdiğini kabul etmiş ama öür bile dilememiş.

19 Aralık

Tarih, bugün çok özel bir doğuma şahit oldu. Benim çocukluğumdan günümüze dünyadaki kadın popstarları Tina Turner, Madonna, Cyndi Lauper, Whitney Houston, Mariah Carey ve Celine Dion... olarak sıralayabilirim. Ama en son çıkan Christina Aguilera ses ve görüntü olarak bunlarım bir karışımı (Tina Turner kadar sahne canavarı, Madonna kadar özgürlükçü, Cydi Lauper kadar çılgın, Mariah Carey kadar ses oktavlı, Whitney Houston kadar sesi terbiyeli, Celine Dion kadar diva) ve dolayısıyla en mükemmel hali gibidir. Evet, Christina Aguilera bugün 40 yaşında. İyi ki doğdun, iyi ki benim en starım oldun; sen içimdeki fırtına, içimdeki özgürlük, içimdeki çocuk, içimdeki doğallık ve samimiyet, içimdeki kadınsın! Seni çok seviyorum. Nice yaşlara. Evren seni hiç susturmasın, hep bize şarkı söylemeye devam et. Bil ki, çok uzaklarda bile, senin tanımadığın, seni çok seven insanlar var. Sağlıklı, mutlu, huzurlu ve nice başarı dolu yıllara.

Miley Cyrus'ı da seviyorum ama Chriatina Aguilera'nın bir imitasyonu olabilir en fazla. Bir daha Christina Aguilera gibisi asla ve asla gelemez. O müziğin tanrıçası!

Daha biraz daha yaşlanınca oturma odam böyle bir şey olacak. Mor tonlar ve sadece bir sandalye... Müziğim, bilgisayarım, kitaplarım... Huzur içinde ve sapsade ölmek istiyorum!'

Batı'daki sahne performanlarını ağzım açık izliyorum. O kadar profesyonelce ki...

Müzik adına, sevdiğim sanatçıların diskografisini ve biyografisini bilmekten çok keyif alıyorum... Beni besliyor!

Christina Aguilera bir LGBTİ bireyidir. Çocuklarını doğurdu, kocayı boşadı!

#EYT 'LİLİĞE ERKEN EMEKLİLİK DİYENLERE, ERKEN SEÇİMDE OY İLE CEVAP VERMEK!

Tüm EYT'liler bir bir emekli oluyorlar. EYT'li olduğumuzu unutmuyoruz, unutturmaycağız da; EYT'liler tarihte hakkı yenen en kitlesel kesimdir. Çünkü en büyük hak emektir, alın teridir. Tarih bunun hesabını er ya da geç soracaktır. Gençsiniz emekli olmazsınız dediler, yaşlısınız çalışamazsınız dediler. Her birerimizin 7-8'er yılımızı yediler. Hak mücadelemizi görmezden geldiler, tınlamadılar. Hakkımız için vurup kırmadan mücadele ettik ve sabrettik! Yakında 3. emekli maaşımı alacağım. Bize yaşlısın diyenlere ve emekliliğimi geciktirenlere diyeceğim bir iki şey var. Bu yılın başından itibaren sağlık problemleri yaşamaya başladım. Diz eklemlerimde problemler başladı. Sol elimde güç kaybı oluştu. Hani 50 yaş ve üzeri olan biz EYT'liler hükümete göre gençtik ya; gençlik denilen şey sağlık problemlerinin başladığı 50 yaş üzeri olan bir yaş mıdır? 50 yaşından önce açlık sınırının altında bir hayat, 50 yaşından sonra sağlıksız bir hayat! Hakkımızı helel ediyor muyuz? Şahsım adına etmiyorum; fitil fitil çıksın! Ben hiçbir zaman muhafazakar iktidarlara oy vermedim; bunadan sonra da hakkımı yiyen muhafazakar iktidarın karşısında kim varsa, ona oy vereceğim. Hesap sorabileceğim tek yol, hakkımı yiyenlerin karşısında oy kullanmak. 2021'de erken seçim olacak ve EYT'liliği erken emeklilik diyenlere cevabımı oyumla vereceğim! ya siz?

Bakan kendi ekonomik durmunu baz alarak açıklama yapıyor omalı ki, "Türkiye'de yoksulluk yoktur!" diyor. Mmmm! İlginç!

AKP'li kadın bir milletvekili çıkıp açıklama yapıyor: "Türkiye'de karakollarda çıplak arama yoktur". Sonra çıplak arama yapılanlar, bir bir sosyal medyadan açıklama yapıyorlar çıplak arama yapıldığına dair. Buna ne diyecekler bakalım?

Her şeye eyvallah da, insanlar kendilerine yapılan haksızlıklara, bu çağda bile niye sesini çıkarmıyor; herkes mi yandaş, yoksa çok mu korkaklar, yoksa herkesin sakladığı-gizlediği-gebe olduğu bir şey mi var?

Geleneksel toplumlarda sorun şu; insanların haklarının bilincinde olmaması, körü körüne bir şeylere bağlı kalması!

Arkadaşlar şimdi ben, söz gelimi muhafazakarım diye, bana hiçbir şey vermeyen muhafazakar bir partiye niye oy vereyim ki?

İnsanlara diyeceğim o ki, bir tanecik hayatımız var ve onu hiç kimse ve hiçbir şey için feda etmeyin! Salak olmayın yani! Değmez!

İNSANIN AŞKI TANIMI TECRÜBELENDİKÇE DEĞİŞİYOR, AŞKIN ESKİ BİR YALAN OLDUĞU KANITLANIYOR!

İnsan, beden enerjisiin yüksek olduğu yaşlarda elbette toplumsal içselleştirmelere prim verip kendini duygusal ve bedensel olarak gerçekleştirmenin cazibesine kapılabiliyor ama eğer insan kapasitesini kullanıp hayatı tecrübeleyebilirse, şu aşk meşk meseleleri falan hükmünü öyle kaybediyor ki... Bir kedinin hastalanması, insanların açlıkla mücadelelerinin, vesairenin yanında aşksal tabir edilen ikili ilişkikler falan öyle sıradanlaşıyor ki... Hani aşk diye yerlere göklere sıdırılamayan duygusal durumların, dürümle doyurulan karınlar gibi sevişince geçen bir şey olduğu çok kolay anlaşılabiliyor. Sevdiği kişiye ait veya sahip olmak isteyenlerin hastalıklı durumu, gerçekten tedavilik bir hastalıktan başka bir şey olamaz; aşkınız depreşince bir seans sevişin, bakınız hiçbir şeyiniz kalmaz. Eğer sevişmeyi rutinleştirirseniz, aşk diye bir şeyin olmadığını, toplumsal bir takıntı olduğunu anlarsınız!

16 Aralık 2020 Çarşamba

Bir eşcinselden tüm kazmalara: aslolan eşcinselliktir, marjinal ebendir!

 MARJİNAL EBENDİR!

İnsanların marjinal olarak gördüğü eşcinsel ben, çevreme baktığım zaman o kadar geleneksel, o kadar özgün kalıyorum ki... Çünkü farklılık olsun diye hiçbir şey denemiyorum gibi bir şey. Yani heyecan aramıyorum, maceralara kapılmıyorum. Hatta doğduğum il dışına bile çıkmıyorum, toplumun eğlence etkinliklerine bile katılmıyorum. Bu benim ne monoton olduğumu gösterir, ne kendini soyutlamış, ne asosyal, ne de hayattan zevk almayan biri; bu benim ne kadar özgür olduğumu, özgür düşünebildiğimi gösterir; çünkü hayatımı gönlümce, keyfimce, içimden geldiğince öyle güzel yaşıyorum ki... Ama muhafazakarlardan bile mazbut bir hayatım var sayılır; Hani o ahlakçı geçinen tutucu kesim var ya, onları şu şekilde tanımlayabilirim; arka sokaklarda neler oluyor!; oysa benim hayatım sadece ve sadece görünenden ibaret. O kadar doğru ki bu söylediklerim; isterseniz evimin içi, tüm yaşam tarzım kamerayla 24 saat tüm dünyaya canlı yayınlansın. İnandığım şeyleri yaşıyorum, yaşadıklarım da tamamen inandığım şeyler. Ama benim doğama sadık kalışım, doğası bozulmuş olan toplumsal yaşama uymayışım, hatta ayak direyişim; ben ve benim gibilerin marjinal gösterilmesine sebep oluyor. Oysa aslolan doğasına uygun yaşamaktır. Hani o geleneksel dediğiniz şey var ya, tamamen doğanın kültür başlığı altında erozyona uğramasından başka bir şey değildir. Beni ve de diğer eşcinselleri marjinal gösterten, neredeyse sadece cinsel yönelimimizdir. Onun adı da aslında marjinalllik değil, homofobidir, toplumun cahilliğidir, toplumun nefretidir, toplumun doğasını kaybetmesidir. Anlayabiliyor musunuz? DEVAME DECEĞİM...

ASLOLAN EŞCİNSELLİKTİR; HETEROSEKÜELLLİK ÖZÜNÜ KAYBETMİŞTİR!

Heteroseksüel(kadın-erkek) ilişkiler tek eşli veya evlilik yoluyla mülkleştirilip(ticari unsurlarla) ve mülkiyetleştirilip(eşlerin birbirine aidiyetiyle), doğasından-özünden kopartılıp, bu durumu marjinalleşme olarak tanımlamakta hiçbir sakınca görmeyebiliriz. Ama eşcinselliği, toplumsallışmış heteroseksüelliği ve de bunun cinsiyet"Çİ"leşmiş hali heteroseksizmi baz alarak, marjinal olarak tanımlayıp ötekileştrimenin hiçbir akıl ve mantıkla alakası yoktur, olamaz. Çünkü eşcinsellikte bireyler sadece birbirlerini severler ve sevişirler; O KADAR; bundan ötesi yoktur... Eşcinsel ilişkiler tapu-kadostraya dahil değildir, mal müdürlüğüyle işi olmaz, nikah dairesinin yolunu bilmezler, sınıfı-mevkisi-statüsü yoktur, toplumun onayına ihtiyaç duymazlar, davulla tombuyla bunu resmileştirip, dogmatik düşüncelerle kutsallaştırmazlar, kısaca hiçbir koşula bağlı değildir eşcinsellerini birbirlerini sevmelerini ve sevişmeleri; kedi köpek gibi sevişirler geçerler(Kedi köpek dememi hafife almayın; en doğrusu, en güzel, en natüreli budur çünkü!)... Peki öyleyse, hangi düşünceyle eşcinselliği marjinal, anormal bulup ötekileştiriyorsunuz; CAHİLLİK! Unutmayın, maddi manevi çıkarcılık da bir cahilliktir!

Rüyalar, bilinçaltımızın kendini özgür bıraktığı anlardır. İçselleştirdiğimiz toplumsal yaşam, gerçeklik konusunda rüyalarımızın eline su bile dökemez. Bugün patronuma diyorum ki, zor koşullardan dolayı maaş vermekte sıkıntı çektiği için zam yapamayacağını söyleyince, bu ay daha 2-3 yüz liram daha var, bu ay maaş vermeseniz de olur... Gerçekten hayatım boyunca para, sadece ihtiyaçlarımı görmekten başka hiçbir anlam taşımamıştır, ihtiyaçlarım da Havva ile Adem'inki kadar yaprak ve elma misalidir!

BİR EŞCİNSELDEN TÜM KAZMALARA!

Bugün gördüğüm rüyalardan birisi de, homofobikler köydeki evimizi basmış ve kapıya dayanmış oluyorlar ve kapıyı kilitlememe fırsat vermedikleri için bedenimle kapıya dayanmak zorunda kalıyorum. Dolayısıyla onları uzaklaştırmam yüksek sesle bağırmaktan ibaret oluyor. Zaten hayatım boyunca kendimi korurken bile birisine fiziksel zarar vermek hiç aklımdan geçmedi ki; nasıl bir duyarlılık, nasıl bir vicdan, nasıl bir insanlıksa bnimki? Yoksa şiddete şiddetle karşılık vermek hiç de zor olan bir şey değil ki; istesem-içimden gelse, şimdiye kadar düzinelerce intikam alırdım... Bunun korkaklıkla falan alakasının olmadığını anlatmak istiyorum; yanlış anlaşılmasın! Rüyamdaki olaya dönersek.., yanımda da bir çocuk olmuş oluyor ve üst kata çıkıp üzerlerine su dökmelerini istiyorum. Su ile kaçırtmaya çalışacağım yani homofobikleri. Ve bizler, böyle yürekler; homofobik dünyanın acımasızca kurbanları oluyoruz biliyor musunuz? Taş değilse yüreğiniz, birazcık da aklınız varsa, insan olmak çok zor olmasa gerek... Ama kalkıp bir parti başkanı, eşcinsellik bizim geleneklerimize uygun değildir, kabul edemeyiz, buna izin verdirtmeyiz diyor. Sonra birileri çıkıp, eşcinsellik doğuştan değildir, çocukların eşcinsel olması çocuk istismarıdır diyor... Cahil toplumlara, eşcinseller gibi mağdur olanlar, hallerini anlatamazlar, anlatsalar da anlaşılmak istenmezler yani. Şimdi benim, ne zamandan beri hemcinsime ilgi duyduğumu, ne zaman dan beri eşcinsel olduğumu, doğuştan mı veya sonradan mı eşcinsel olduğumu siz hangi beyninizle bileceksiniz, hangi bilginizle kültürünüzle, aklınızla, fikrinizle, duyarlılığınız, vicdanınızla bilecekiniz?; otlar bile beni, eşcinselliğimi, biz eşcinselleri anlar, ama heteroseksit-homofobik kazmalar, asla ve asla anlamazlar, anlayamazlar, anlamak istemezler!

EŞCİNSELLERİ DÜŞÜNMEYEN, EŞCİNSELLİĞİ BİLMEYEN BİR LİDER, LİDER DEĞİL DİKTATÖRDÜR!

Homofobi zarar boyutu kısa süreli olan bir düşünce veya eylem değildir. Çünkü homofobi nefrettir, şiddettir, ayrımcılıktır, ötekileştirmedir, aşağılamadır, dışlamadır, ölümlerden dönmedir veya ölmektir. O yüzden açılan yaralar asla kapanmaz, çünkü içinde yaşadığımız sistem hali hazırda homofobik olduğu için, o yara sürekli kanatılır, kanırtılır. Eğer ben 10 küsur senedir fiziksel homofobiye maruz kalmasam da(çünkü çalışma hayatım bitttikten sonra önemli işlerim ve spor dışında dışarıya çıkmamaktayım), hala homofobiye dair rüyalar görüyorsam, bunun sebebi, homofobinin bir şekilde devam ettiğinin kanıtıdır. Eğer kendimi güvende hissetsem, homofobik rüyalar görmem. Geçmişte yaşadıklarımı hala bilinçaltımdan çıkartıp getiren ve tetikleyen şeyin, günümüzde duyduğum homofobik söylem ve eylemlerden başka bir açıklaması olamaz. O yüzden o kelli felli adamlar ve kadınların, belli mevkilere gelmiş kişilerin, birazcık vicdanları varsa, ağızlarından çıkan laflara dikkat etmeleri gerekir. Toplumda yönetici biriminde bulunan insanların, bireyleri ayrıştırma diye bir düşünceleri ve uygulamaları olamaz. Bu çok yanlış bir şeydir. Sen beni, bizi, eşcinselleri çoğunluğa benzemiyorsun diye nefrete hedef gösteremezsin ki. Bu ortaçağ cahilliğinden başka bir şey olamaz. Ben liderim demek veya lider olmak bu kadar kolay olmamalı. Sen herkesi düşünmüyorsan, seninki dikatatörlük olur.

13 Aralık 2020 Pazar

13 Aralık 2020 facebook notlarım

Hayatta, o an ne yapmak istiyorsan, yapmalısın. Çünkü hayat ertelenmiyor, geçip gidiyor... 1 saniyenin bile garantisi yok!

HAZIRIM!

Arkadaşım dedi ki, Halil sana bir şey olursa, kedilerin sokakta kalınca afallar. Onları bırak, eve gelmek istedikleri zaman gelsinler. Zaten benim kediler dışarı - içeri ortak yaşıyor ve çöplerden beslenmesini de biliyorlar. Ama yaşım geçti artık, sağlık problemlerim baş göstermeye başladı ve onların bakımı beni zorlamaya başladı. En büyük sorun onların yılda 2'şer defa yavrulayarak çok hızlı çoğalmaları ve yılda ortalama yeni doğan 30 yavrunun bakımı çok zordu. Doğurmuşlar, kendileri baksın derseniz, yavruların çoğu doğal seleksiyona kurban gidiyor çünkü. Ve sürekli yavrulayan 3 dişi kediyi kısırlaştırtmaya karar vermem çok zor bir karar olsa da onların da vücut dirençleri için de bu kararı aldım

Lilly kızım trafik kazasına kurban gittiği için buna gerek kalmadı. Kerıl ve Melek'i kısırlaştırttım. Çitoş hamile kalamıyor zaten, engelli olan Pırıl'a da gün gelirse, kısırlaştırtacağım. Diğer kedilerle geçinemediği için daha çok dışarıda kalanları saymaz isek, evde şu anda 12 kedi kaldı. Yaza kadar 3 yavru da palazlanıp dışarının koşullarını öğrenecektir zaten. Bu bir veda değil ama halletmem gereken bir şey kaldı. Sonrasında hazırım artık...

Bir parti başkanı "Eşcinsellik bizim toplumumuzun yaşayış tarzı olamaz, reddediyoruz. Müsadee dilmemesini istiyoruz!" demiş. Tabi kaale alınacak bir tarafı yok bu sözleirn. Kısaca cahilce. Bir parti başkanı oluyorsun ama hayatın gerçeklerinden bir haber yaşıyorsun. Yazık! Toplumun yaşayış tarzı, gelenekler, adetler nedir ki? Kültürel bir durumdur; İnsan hakları ve doğal gerçeklerle hiç alakası yoktur, hatta hak ve doğayı yok eden bir şeydir gelenek, görenek dediğimiz kültürel şeyler. Toplum diyerek, ahlakçılık yaparak insan haklarını öldürürler, ama ahlaksız buldukları her şeyi dibine kadar yaşarlar; vara vara nereye varıyoruz gene; CAHİLLİĞE. İşte biz böyle bir sistemde yaşıyoruz; insan haklarının olmadığı, ahlakçılıkla insanca yaşama haklarımızın elimizden alındığı, ve cahillik yüzünden açlığa bile mahkum edildiğimiz. Bilmem anlatabiiyor muyum?

Pardon ama, rencide edebieceğim kişilerden de çok özür diliyorum, çünkü amacım ne şekilcilik, ne ayrımcılık, ne de birilerini küçük görmek, eşcinselliğe karşı çıkan homofobik insanlara bakıyorum da, hiç akıl ve zeka pırıltısı olmayan cahil tipli insanlar. Siz bana eşcinsel olduğum için hangi hakla karşı çıkabilirsiniz ki? Çalışmışım, vergimi ödemişim, insani görevlerimi yerine getirmişim, kimsenin tavuğuna kışt dememişim ama bana karşı çıkıyorsunuz; Eşcinselliğe karşı çıkmak, eşcinsel olan herkese karşı çıkmaktır çünkü. Nereden buluyorsunuz ki bu hakkı-eşcinselliğe karşı çıkma hakkını; ben biliyorum aslında; cahillikten buluyorlar bu hakkı. Ama size, sizin cahilliğinize bu hakkı verirmiyim ben? Bu yaşıma geldim vermedim, hayatı yapıma uygun içimden geldiği gibi yaşadım; bundan sonra sizin nefret kusmuklu  osuruktan teyyare laflarınızı kim ipler ayol? Hadi naş naş!!! Koluna etiket yapıştıran, car car konuşuyor işte. Ne dediklerini bilmeyecekler kadar cahiller! İnternet çağında iki kelime bir şey okuyun da, hayata doğru düzgün bakmasını öğrenin be!

Her gün bir şeyler okuyarak kendini güncellemeyen insanların liderlik yapmaya falan hakkı olamaz!

Liderleri okumuş, bilgili, kültürlü, entellektüel olmayan toplumlar geri kalmaya mahkumdur!

Türk toplum gerçek bir lider olarak en son Atatürk'ü görmüştür!

Televizyoncu Jülide Ateş, Youtube'daki programında, konuklarına hazırladığı 40 sorunun içine, özellikle siyasiler için eşcinsel - LGBTİ haklarıyla ilgili sorular da yerleştirip bu konudaki düşüncelerini öğrenmemizi sağlıyor. Bu, bir anlamda toplum ve yöneticilerinin eşcinsellikle yüzleşmesini sağlıyor. Siyasilerden eşcinsel haklarıyla ilgili hak çerçevesinde istediğimiz cevapları alamıyoruz ama bu sayede toplum ve yöneticilerinin bu konudaki düşüncelerini öğrenmiş oluyor, bu da biz eşcinsellere nasıl bir yol çizip hangi çerçevede hareket etmemiz gerektiği konusunda bir ışık oluyor. Eşcinsel olduğuna inandığımız ama içinde yaşadığımız homofobik toplumdan dolayı eşcinselliğiyle yüzleşemeyip heteroseksüel yaşama adapte olmaya çalışan ünlülere "eşcinsel misiniz?" tarzındaki sorularını da çok cesurca buluyor ve bütün bunlardan dolayı Jülide Ateş'e çok teşekkkür ediyor, ayakta alkışlıyor ve onu yılın eşcinsel dostu ilan ediyorum. Çünkü gerçek eşcinsel dostluğu, benim de eşcinsel arkadaşlarım var demekten ibaret değildir; gerçek eşcinsel dostluğu eşcinsel haklarına etki edip, katkı sağlamaktır!


Dünyanın en güzel kadını Fatma Girik 78 yaşında!

Fatma Girik; Tüm servetim, kedileirm ve köpeklerim!

Evrende tablo gibi bir güzellikten bahsediyorsak, O, Fatma Girik'ten başkası olamaz!

Hayallerimizin erkeği Tarık Akan'ın bugün doğum günü...

Sinemamızın kare aslarından Hülya Koçyiğit'in o kadar güçlü sinema kariyerine rağmen sırf yandaşlık yapmak için kendini bu dörtlüden kopartıp atarcasına saçma sapan davranışlarda bulunması, gerçekten sanat adına akıllara ziyan bir şey...

DELİ DUMRUL KİMDİR?

Deli Dumrul, bir kuru çayın üzerine bir köprü yaptırır. Geçenden 33 akçe, geçmeyenden döve döve 40 akçe alırdı. Bunu “Benden güçlü bir er var mıdır ki çıksın benimle savaşsın.” diye yaparmış. 

Günümüz iktidarınki de işte bundan başka bir şey değildir. Örneğin 100 liralık elektrik faturasına 7 çeşit vergi ekleyip 250 lira alıyor. İnanın elektirk kullanmaktan vazgeçsek, bizden karanlıkta oturmaktan vergi parası almazsa namerdim!

Körü körüne particilik yapanla, özellikle AKP'lilerle benim hiç işim olmaz, hele bu saatten sonra asla ve kat'a!

Denizli hava durumu...

13122020

Hadi bu yıl yılbaşı bileti almayarak sistemi kudurtalım! Bir bilet parası kediler için kaç kilo kuru mama eder?

Sistem tuzaklarla ve çelişkilerle dolu... Milli Piyango, Sayısal Loto, Süper Toto, at yarışları..; Çin çin!

Yılbaşı bileti, sistemin vatandaşları bir çeşit kumar yoluyla dolandırmasıdır. Demirören Grubu'na devredilen şans oyunlarından her yıl vatandaşların cebinden milyarlarca lira çekildiğini biliyor muydunuz? KAZANANLAR KİM ACABA? Neden hiç bize veya tanıdıklarımıza çıkmıyor bu piyango?

Şans oyunları da bir çeşit kumardır, DOLANDIRICILIKTIR, milletin umutlarıyla oynamaktır; YASAKLANSIN! Bu iş devletin izniyle olunca mübah mı oluyor?

Bu yıl yılbaşı bileti almayalım, yandaş Demirören Grubunu zengin etmeyelim!

YILBAŞI BİLETİNE HAYIR, DANSÖZLÜ YILBAŞI GECESİNE EVET!

80 milyonluk ülkede bir kişinin zengin edilmesi yerine; eşitik, özgürlük ve demokrasiyle herkesin refah içinde yaşadığı bir toplum istiyoruz biz.

Eskiden yıbaşı geceleri dansöz keyfimiz vardı, AKP iktidarı onu da aldı elimizden. Şu anda 40 sene önceki ihtilal günlerinden bile daha yasakçı ve muhafazakarız. Eğer kadın bedeni mahrem ve haram ise, erkek dansçılarımız oryantel yapsın o zaman, ne dersiniz?

Türkiye'nin 20 yılda geldiği nokta, yeni yıla girerken yılbaşı gecesi kutlama yapmak günah ve milletten tık yok!

Yılbaşı kutlamak adetim değildir ama bu yıl günah diyenlere inat dansözlü kutlayacağım!

Aaaaa, yılbaşı kutlaması yasakmış! Korona bahane ayol! İnsanlar camiye gidiyor, düğüne gidiyor bir şey olmuyor da..!

Türkücü Zara'yı severim. Sesi güzel ve sadece sanatıyla gündem olan bir sanatçımızdır. Nereli diye baktım da, İstanbul doğumlu bir Adıyamanlı'ymış. Adıyaman diyince aklımıza sadece Nemrut Dağı ve kocaman heykel başları aklımıza gelir değil mi? Etnik yapısı Türk ağırlıklı, Kürtlerin ve Arapların yaşadığı, terör olaylarının olmadığı bir ilmiş. E oraya da gideriz yarına sağ çıkarsak! (Son cümlelerimden umarım Türkçülük veya Kürt karşıtlığı falan çıkartılmaz!)

Ferdi Özbeğen'e ilgi, yaşarkenden daha fazla olmaya başlıyor gibime geliyor. Bütün albümleri tekrardan plak olarak basılan nadir sanatçılarımızdan...

Bir Fenerbahçe kadın voleybol takımı düşünün ki, şu anda çok iyi oyuncuları olmasına rağmen, ligin iddiasız takımlarından birine ilk iki setini aldığı maçın sonraki 2 setini sadece 2'şer sayı farkla veriyor ve 1 puan kaybıyla maçı tiebreak'ta 15-8 kazanıyor.  E bir sette bu kadar fark atabiliyorsan, ilk iki seti aldıktan sonra diğer setleri 2 sayı farkla niye veriyorsun ki? İnsan şike mi var diye düşünmeden edemiyor!!!

Milli Bayramları kutlamak yasak, Onur Yürüyüşü yapmak yasak, Yılbaşı kutlamak yasak... Şaşırıyor muyuz? Ne münasebet!

Bu da benim ayıbım olsun. Memleketim şarkısının gerçek sahibi Ömer Aysan geçen hafta ölmüş. Tanımıyordum ne yazık ki...

Evet dağınığız, çünkü derli toplu olma konusunda tembeliz. Çünkü biz kediyiz! Ölünce niye dağınıktınız diye sormayacaklar!

Zaiha'yı o kadar çok seviyorum ki... Kaç kişi biliyordur ki kendi ülesinde bu muhteşem sesi...

Türkiye'de kaliteli bir müziğin olması için insanların öncelikle müziğin zirvesi operayı sevmesi gerekirdi.

Arzu Kızım'ı bir de Gülden Karaböcek'ten dinleyin. Düzenleme muhteşem... Geçmişin çok sevilmesinin nedeni kaliteli düzenlemeler. Düzenleme güzel, evrensel olunca, şarkı ölmez çünkü!

En büyük hayallerimden biri, yaşlı eşcinseller için birarada yaşamaları için evler yapmak, onların huzur içinde yaşamalarını sağlamaktı ama yapamayacağım sanırım... Çok özür dilerim..!

Eğer bilgisayar başında değilsem, gezmedeki kedilerim yattığım pencereye gelirler içeriye girmek için. Onların bir tıkırtısı yeter uyanıp pencereyi açmam için...

İnsanların; hayvanları, çevreyi ve zorda olan diğerlerini düşünmeden sadece kendi gelecekleri için çabalamalarını bir türlü anlayamadım gitti. Herkes zor durumdayken, insanın kendisinin iyi olması ve iyi hissedebilmesi nasıl mümkün olabiliyor acaba?

Ne yalan söyleyeyim, içim bugün çok buruktu. Çünkü Lilly'nin hatıra çocukları Lila kızım ve Sümbül oğlum hasta idiler ve iki gündür bir şey yemiyorlardı. Ne derece faydalıdır bilmiyorum ama patates bazı zamanlar kedilerimi kurtarıcı olmuştur. Bugün vitaminden sonra, hazırladığım yumurtalı ve tavuklu patates püresinden az da olsa yediler ve bu beni çok mutlu etti. Lütfen..!

YILBAŞI BİLETİNE HAYIR, DANSÖZLÜ YILBAŞI GECESİNE EVET!

Homofobik sistemin yandaş grubuna devredilen şans oyunları kapsamındaki yılbaşı biletini, halkın umutlarıyla oynayan ve vatandaşın cebinden milyarlarca çeken ve de ikramiyelerin kime çıktığı belli olmayan bir çeşit kumar olduğu için bu yıl almıyoruz! 80 milyonluk ülkede bir kişinin zengin edilmesi yerine; eşitik, özgürlük ve demokrasiyle herkesin refah içinde yaşadığı bir toplum istiyoruz biz.

Korona ile ilgili başlık; Uzun zamandan beri güzel haber! şeklinde. Ölü sayısı 222'den 218'düşmüş! Tuhaf!

HAYATIMDA DUYDUĞUM EN GERİ ZEKALICA GEREKÇE!

Hadi erkekler kendilerine güvenemedikleri için kıskanıyorlar; peki kadınlar niye kıskanılmayı sevilmek olarak algılıyorlar; al birini, vur ötekine!

Ayol ben niye kıskanayım, niye kıskandırayım. Sevenle sevişir, sevmeyene miktiri çekerim; BİRAZ ONURLU OLUN BE! Sonuçta milyonlarca insan var; yok birbirinden de farkı!!!

Eşler, sevgililer birbirine diyor ya; kaderim, ruh ikizim, vesaire... Oysa milyarlarca insan arasında kaç farklı kişilik olabilir ki? Ruh ikizim dedikleri kişiden milyarlarca vardır oysa! Öyle olmasaydı, burçlardan fal bakılamazdı! Bu arada İkizler burcu, sadece İkizler burcu ile anlaşabilirmiş!

14 Aralık 2020

Ben içinde yaşadığım ortamı fotoğraflamayı seviyorum. Öyle cennet mekanlara giderek doğa güzelliklerini karelemek bana yapay geliyor. Mesela bu sabah fırına gidip dönerken karşıma ne çıktıysa... Bir de içimden gelen şeyleri çekmeyi seviyorum... Bulutlar, yapraklar, çiçekler, kediler, caddeler ve de kendimi!

Sokak kedilerine mama vermemden rahatsız olup, mama kaplarını çöpe atanlar siz gerçekten vicdandan bahsedebilir misiniz; siz gerçekten insan mısınız diyeceğim ama haddime düşmez bunu söylemek...

Bahar, jüri denilen ve sanattan anlamayan kişilere, hem tarzıyla hem de tavrıyla öyle bir cevap veriyor ki, ellerini kollarını bağlıyor adeta. Sadece ceza veriyorlar, puan kırıyorlar ama programdan diskalifiye edemiyorlar. Çünkü Bahar programın yıldızını parlattı, reytingini arttırdı! Ayrıca Bahar, Milano veya Paris'te yarışıyor gibi, diğer kızlar resmen KEZBAN!

Bahar'a sıra gelinc bir aksiyon, bir heyecan... Diğer yarışmacılarda programın konseptine dönülüyor; sıkcı mı sıkıcı. Lafa Bahar girdiği zaman, gene bir heyecan!