21 Aralık 2020 Pazartesi

20 Aralık 2020 facebook notlarım

SOKAKLAR, EVİLERİMİZİN UZANTISI OLAN GENİŞ VE ÖZGÜR SALONLARIDIR!

Benim bir avuç çöpüm olur; başkalarınki gibi poşet poşet değil. Onu da çöp arabası geçerken, çıkar arabaya atarım. Çöp arabası apartmanımızın çöp kutusunu boşalttıktan sonra da arkasında bir yığın bırakır. Çöpçüler n'apsın; Çünkü çöpler, çöp kutusunun dışına da dağınık şekilde bırakımıştır. Hurdacılar da kağıt, plastik, bira kutusu ararken çöpleri dağıtıyorlar. İşin tuhafı karşımızdaki apartın hala çöp kutusu yok, çöplerini bizim çöp kutusuna bırakmaya devam ediyorlar; yığııın, yığın; apart veya otel gibi çok sabit sayılmayan yerlerde yaşamak çök çöp üretimine mi sebep oluyor; bunun sebebi ne? Çöp konusundaki sorumsuzluklarının sebebi, nasıl olsa yerleşik değiliz, işimize gelmezse çeker gideriz rahatlığı mı? Çok çöplerinin olmasının sebebi de sanırım gelenlerin gidenlerinin hiç eksik olmaması. Prezervatifler gırla; aparta gelenlerin yaş seviyesine göre fuhuş sanırım lise çağına düşmüş!

Oysa sokaklar-ımız, evlerimizin uzantısı olan geniş ve özgür salonlarıdır. Mesela benim kediler sokağa çıkarken, evden bağımsız düşünmüyorlar ki sokakları. Ben sokağa düzgün olmayacak şekilde çöp atılmasını, eski misal, süpürüntülerin kilim altı edilmesi olarak görüyorum. Sokaklardaki çöp yığınları-çöpleirn nasıl atıldığı aslında apartmanların, mahallelerin karakteridir. Bir apartmanın, bir sokağın çöpü, çöpleri, çöp kutusuna sorumsuzca bırakılmışsa, oranın insnaları gerçek manada temiz değillerdir; göstermelik temizdirler; aynı terin üstüne parfüm-deodarant sıkıp, kötü kokuyu örtbas etmek gibi.

Ben de çok temiz veya çok düzenli bir insan sayılmam ama göstermelik bir temiz değilim. Kirimi, pasımı, dağınıklığımı saklamam; elim erince temizlerim, düzenlerim ama gerçek anlamda ve de sokakları da kendi pisliğimle kirletmeyecek şekilde. Mesela ben hiç spordan sonra veya bir yere giderken parfün, deodarant sıkmam. Ya yıkanırım, yıkanamıyorsam da bunu göstermelik bir şekilde parfümlerle saklamam. Temizlik konusunda o an kendimie güvenmiyorsam, gidilecek yere gitmem. 

Ben her sabah, çöp arabası çöpleri götürdükten sonra kalan pislikleir temizliyorum ama orayı kirletenlerin yüzü kızarmıyor. Daha sokakları temiz tutmayan bir kitleden, Avrupalılık beklemek falan hayal ötesi bir şey. Yaa, daha 2 gün önce de karşılaştım; daha biz trafik lambasının yayalar için de yerleştirildiğini blmiyoruz. Kadının biri trafik akarken karşıdan karşıya geçmeye çalışıyor. Adamın biri de eliyle kırmızının yandığını, geçmemesi gerektiğini işaret ediyor. Sonra da kadın hiçbir şey olmamış gibi geri geri geriye çekiliyor. Tuhaf yai, çok tuhaf!

Not: Eskiden çöpleri çöp kutusuna bırakmak sabahları belli bir saat dilimi arasında olması zorunluluğu vardı; o zaman dilimi dışında bırakanlara görüldüğü takdirde para cezası yazılıyordu. sanırım savsaklandı!

JAPONYA'DA SOKAKLARDA NEDEN ÇÖP KUTUSU YOK?

Japonya'da sokaklarda çöp kutusunun olmadığını biliyor muydunuz? Çünkü adamların evlerinde 40'a yakın kategoriden oluşan geriye dönüşüm kutuları varmış ve herkes dışarıda ürettikleri çöpleri bile evlerine götürüp geri dönüşüm kutularına atıyormuş. Japonya'da atıkların % 80'miş ve amaçları sıfır atıkmış. Japonya nasıl mı bu hale gelmiş; tüketim toplumu olduktan sonra sokaklarda çok çöp oluştuğu için ve bunun önüne geçmek için; BAŞARMIŞLAR DA. Çünkü Amerika'da bile geriye dönüşüm % 20'ymiş. Biz ise daha kağıt ve cam ile, gıda atıklarımızı bile ayrı atmayı beceremiyoruz! Japonya'da çöp oluşmasın diye sokakta yemek yeme kültürü tamamen kalkmış.

Japonya'da depremde binalar neden yıklımıyor, Japonya'da neden sokaklarda çöp kutusu yok, Japonya'da neden yolsuzluk yok, vesaire... Bütün bunlar İNSANLIK ve gelişmiş-medeni bir toplum olmalkal alakalı!

SOSYAL MEDYA FENOMENİ DENİLEN UCUBE ŞEBEKLERİ, EŞCİNSELLİKTEN MEN EDİYORUM!

Sosyal medya fenomeni olarak adlandırılan giyim, davranış ve konuşma olarak feminen olan, kıçını başını oynata oynata yürüyen, ağzını burnunu yaya yaya konuşan, kelimleri sakız gibi uzatan ucube görünümlü eşcinsel şebeklerin, gerçek eşcinsellikle alakası yoktur. Onların seviyesizlikleri, tamamen kişilikleriyle alakalı. Çünkü eşcinsellik dediğimiz şey, hemcinsinden hoşlanma durumu olan bir cinsel yönelimdir ve cinsel yönelimin toplumsal bir karakteri yoktur. Seversin, sevişirsin, o kadar; cinsel yönelimin cinsiyet kimliği veya toplumsal cinisyetle, yani eşcinselliğin toplumda nasıl kadın veya erkek olmakla, nasıl prim yapmakla, kendini nasıl ifade etmekle hiç alakası yoktur, olamaz. Eğer eşcinseller kendileirni doğru ifade edebilselerdi, ne bileyim mesela cinsel yönelimlerini toplumsal bir kılıfa sokmasalardı, homofobi-eşcinsel karşıtlığı olmayabilirdi.

Gördüğünüz bir kedinin ömrünün ne kadar olduğunu biliyor musunuz? Bilmeniz için, onlarla birlikte yaşamanız gerekiyor. Hayvanların çok yavru yapmalarının sebebi, türlerinin doğal seleksiyona karşı devam etmesi için. Ama siz her hayvana bir birey olarak bakmaya başladığınız andan itbaren, doğal seleksiyonla bir mücadeleye girişiyorsunuz ve acı çekmeye hazır olmanız gerkiyor. Kedileri faunus içine alırsanız, uzun sene yaşatsanız da, onları yaşayan bir ölüye dönüştürmüş olursunuz; Çünkü kediler koşmak ister, ağaçlara tırmanmak, diğer kedilerle sosyalleşmek, çiftleşmek, üremek, pirelenip kaşınmak ister... Özgür bırakırsanız da ya doğal seleksiyona, en çok da bozulmuş-doğasını kaybetmiş çevreye kurban verirsiniz...

Sümbül oğlum, geçen ay kazaya kurban verdiğim Lily kızımınson iki yavrusundan biriydi. Düğer yavrusu Lİla da hastalandı ama Lila atlattı, Sümbül oğlum atlatamadı. Sessizce gitti Sümbül kokulum... Daha geçen hafta mama yemek için huysuzlanan, sabırsızlanan, bıcır bıcır ses çıkartan yaramazın tekiydi...

OSSİ MÜZİK - HAKAN EREN İYİ Kİ HAYATIMIZDA VAR!

Artık günümüz müziğinden çok keyif alamıyorsanız, melodik eski şarkılarımıza da hasretseniz, http://www.ossimuzik.com/yeni/search.php?keyword=katalog u ziyaret etmenizi rica ediyorum. O kadar büyük bir aşiv ki, geçmiş yıllara dair bir çok albüm ve şarkıyı keşfedebilirsiniz. Katologda şarkıları ve albümleri nerelerden dinleyebileceğiniz adresler de var. Benim gibi müzik arşivcilerini bekleyen sürpriz ise, albüm kapaklarındaki sanatçıların büyük fotoğrafları. Ben Ossi müzik internet sitesinden, sanki 70-80'lerdeki Hey ve 7 Gün dergilerinin tadını alıyorum. Hakan Eren, müziğimize arşiv konusunda katkı sağlayan tek isim. Ellerinde geçmiş yılların albümlerini bulundurup da bunu piyasaya sürmeyenlere umarım örnek teşkil eder. Kendisine ne kadar teşekkür etsek azdır. Şu anda mesela Zaliha'nın albümünü dinliyorum. Hakan Eren olmasaydı bu albümü nasıl dinleyecektik söyler misiniz bana? Keşke Türkiye'de müziğin başındakiler tüccar zihniyetli olmak yerine, Hakan Eren gibi müzik sevdalısı olsalardı. Ossi'nin katolğunu 2020 yılında başlayarak paylaşmaya başlayacağım. Biliyor musunuz, Neşe Karaböcek'in albümlerinin bir çoğu Ossi müzik katoloğunda...

Zaliha'nın çok özel bir sesi vardır ve müziğimizi caz tadında yorumlamıştır. Şarkıları, "Beklenmeyen Şarkılar" başlığı altında Ossi Müzik'ten bu yıl piyasaya verilmiştir. Abümü dijital müzik platformlarından veya Youtube'dan dinleyebilirsiniz... Keyifli dinlemeler...

Özellikle kadın sanatçıların çok beğendiği ve örnek aldığı, yorumculuğundan etkilendiği ortak bir isim vardır; Gönül Akkor

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, bazı emniyet müdürlükleri ve cezaevlerinde "çıplak arama" yapıldığı iddialarına ilişkin"Önümüzdeki süreçte FETÖ'cülerin hapishanelerde oluşturmak istediği bir hareketlenme ve hapishaneler üzerinden yapmak istediği belli provokasyonların ilk işaret fişeğidir bu." demiş. PEKİ!

Mutasyona uğrayan ve eskisine oranla %70 hızla yayılan yeni tip Koronvirüs İngiltere dışında 4 ülkede daha görülmüş. Farkında olmadan belki atlattık, bağışıklık sistemi de kazanmış olabiliriz ama bu dikkatsiz olacağız anlamına gelmemeli. Hayattaysak ve nefes alıyorsak, hayatımızı heba etmemek için dikkatli olalım derim...

Göksu Üçtaş 30 yaşına rağmen jimnastikte Avrupa ikincisi olmuş... Mucize gib bir şey. Tebrikler Türk kadını, sana da bu yakışır...

BRAVO KIZLAR, TEBRİKLER! GURURUMUZSUNUZ!

Avrupa Şampiyonası'nda jimnastikte takım olarak da dördüncü olduğumuz haberini dün öğrenmiştik... Erkeklerimiz futbolla oyalanmaya devam etsin, bizi sporda uşluslararası platformlarda kadınlar temsil etsin. Böylece modern yüzümüzün olduğunu göstermiş oluruz dünyaya...

İnanıyorum ki kadınlarımızın spordaki başarısından, kolları bacakları açık diye rahatsız olan cahil bir zümre vardır. Kadınlarımızın spordaki başarısı, bu yobazlara tokat gibi cevap olmuştur umarım. Eğer Atatürk'ün Türkiye'sinde olmasaydık, İran gibi olurduk ve kadınlarımız uluslararası arenada ülkemizi temsi edemezdi. Bu ne demektir, ülkemizin temsil edilmemesi demektir. Çünkü sporda en üst seviyeden ülkemizi erkekler değil, kadınlar temsil ediyor. Neden Olimpiyatlar'da takım sporlarında kadınlarımız var da erkeklerimiz yok? Çünkü kadınlarımız emek sarfediyor... O yüzden onların bedenlerine laf edeceğinize, ahlakçılık yapacağınıza; başarılarına saygı duyun, önlerinde eğilin!

Bir şey paylaşmak istiyorum. Bizim karşı apartmanın birinci ve ikinci katlarının balkonları kalın perdelerle kapalı ve perdelerin üstünde de Türk bayrakları var. Neden diyebilirsiniz. Birinci katta Suriyeliler oturuyor, ikinci katta Kürt vatandaşlarımız. Bu ne demektir biliyor musunuz; birincisi aidiyet duygusu, ikincisi korku. Bu devirde insanlarımıza bu duyguları yaşatmak bana göre çok yanlış ve üzücü. Mesela bu şekildeki Kürt vatandaşlarımızı, bazı Kürt vatandaşlarımız da Kürtlere ihanet ettiler, asimile oldular diye dışlıyorlar. Ne yapsın bu insanlar söyler misiniz? İnsanca yaşamak varken, etnisite üzerinden insanlara psikolojik baskı yapılması çok acımasızca...

60'lar ve 70'lerdeki şarkılarımız ve kadınlarımız bana çok cazip geliyor....

Artık insanlarımız şu gerçeği kabul etsin. Bizim milyonlarca Suriyeli vatandaşımız var. Bunu kabul etmek zorundayız. İki de bir ötekileştirme duygumuzu Suriyeliler üzerinden tatmin etmeyi bırakalım. Eskiden Kürtleri ötekileştiriyorduk, şimdi Suriyelileri... İnsanlığımız sözde değil, pratikte olsun!

Yıllar önce folklörümüzün bu kadar poplaşması, müziğimizin eskiden daha ileri olduğunun bir göstergesi...

Zaliha 3.5 oktavlık sesiyle gerçekten çok ilgimi çeken sanatçılarımızdan...

Zaliha diyor ki, "TRT orjinal yapısında Batı enstrümanları yok diye şarkılarımı yasakladı, beni telvizyona çıkartmadı ama ben gene de Zaliha oldum!"

Çok özür dilerim ama biz millet olarak kaliteden anlamıyoruz. Yoksa 60'larda modernleşen folklörümüzün uzun bir aradan sonra günümüz uyarlaması farklı bir versiyonu olan Şükriye Tutkun ve yorumlarının zirve yapması gerekmez miydi? Biz evrenseli sevmiyoruz kısaca; tıngır mıngır geleneselciyiz anlayacağınız!

Arkadaşlar, folklörümüz-türkülerimiz bağlama ile söylenecek diye bir zorunluluk yok; mesela gitar ve piyano ile çok sesli ve daha güzel oluyor türkülerimiz! Okey? Eğer türkülerimizi ve de musikimizi caz formunda söylemeye ağırlık verseydik, dünyadaki etnik müzikteki yerimizi çoktan alırdık!

Şükriye Tutkun Halk Müziğimizde bir devrim idi ama anlaşılamadı. Yıllar sonra belki anlaşılır!

Müzik olarak 60'larda daha çok sesliydik!

Dinleyici olarak müzik hayatımda benim için bazı baş yapıt albümler vardır. O albümleri değerli ve nitelikli kılan, Naim Dilmener tabiriyle eli ayağı düzgün işler olmasıdır. Mesela ben Fulden Uras'ı çok severim. Nedenini bilmiyorum. Kimyam tutuyor diyelim. Klibini paylaştığım şarkısının yer aldığı ve Ossi'den çıkan On albümü benim için çok dinlenesi bir albümdür. Çünkü şarkı seçimleri, ve de özellikle düzenlemeler uzun vadeli, 100 sene geçse de insanı asla baymayacak seviyededir. Mesela, eğer Gönül yazar, Ossi'den Forever albümünü çıkarmasaydı, geçmişte pop, sonrasında alaturkacı bir sanatçı olacak ama hiçbir zaman benim tarzım olmayacaktı. Mesela Ayten Alpman Ossi'den Bir Başkadır... albümünü çıkarmasaydı, sadece geçmişin nostaljik sanatçısı olacaktı ama bu albümle, her şarkıyı nasıl özgün bir forma sokup başka boyutlara taşıyabileceğini gösterdiği için bende farklı bir heyecan yarattı. Kim derdi ki bir Serdar Ortaç bestesi bir gün Ayten Alpman sayesinde ile caz olacak diye...

İnsanların harcama olarak kendini kısmasını bazılarının cimrilik olarak yorumlamasına çok irrite oluyorum. Vardı da biz mi harcamadık? 50 sene bu şekilde yaşadıktan sonra, ayağımı yorganıma göre uzatmayı öyle içselleştimişim ki, emekli olduktan sonra canımın istediği bir şeyi pat diye alamıyorum! Bu ülkenin vatandaşlarına bıraktığı en büyük kangren işte budur! Ölünceye kadar bir rahat olamıyoruz, rahata kavuşunca bile! Görgüsüzlük bu dediklerime dahil değildir. Ben zaten eşya, kıyafet anlamında dememiştim. Ben eşyasız, hatta perdesizlerdenim. 30 senedir aynı paslanmaz ve plastik tabaklarımı kullanıyorum mesela. Yeri geldi, aylarca zeytin alamadığım oldu, yeri geldi vesaire... Temel ihtiyaçlardan bahsetmiştim... Tabi insan utandığı için bazı şeyleri dile getiremiyor, üstü kapalı ifade etmek zorunda kalıyor...

DEVLET DE OLSA, UMUTLARIMIZLA OYNANMASINA ARTIK İZİN VERMEYELİM! BİZ "SERDAR ORTAÇ" DEĞİLİZ Kİ!!!

Yıllarca umutlarımın Milli Piyngo ile falan oynanmasına izin verdim ya, buna da çok üzülüyorum. Artık bundan sonra umutlarımla hiçbir şekilde oynatmayacağım! Çünkü insanın devleti tarafından kandırılması çok daha üzücü. Çaresizlik bu oyuna gelmemize neden oluyor işte. Birinden alıyor, nokta kadarını sadece bir kişiye veriyor. Verip vermediği, kime verdiği de belli değil. Ben gerçekten piyangodan vatandaşa ikramiye çıktığına artık asla ve asla inanmıyırum; kimmiş bu kişiler, göstersinler bana! Bu resmen devlet eliyle dolandırıcılıktır; ADINA DA ŞANS OYUNLARI, PİYANGO diyorlar. Tabi bunu düşünemediğimiz sürece, kandırılmaya, umutlarımızla oynanmasına izin vereceğiz. Hiç kimse bilet almasa, devlet ne yapacak acaba?

Güzel olan her şey evrende öyle veya böyle, az veya çok karşılığını buluyor. Hayatta hiçbir şeyi, hiçbir zaman bir beklenti doğrultsunda yapmamışımdır; İçimden geldiği için yapmışımdır. Bloğumda da bana güzel şeyler hissettiren müzik gibi sanatsal faaliyetlerden de zaman zaman bahsediyorum. 2013 yılında Banu Kanubelli'nin "Bu Rüzgar" albümünden de çok etkilendiğim için bloğumda bahsetmişim. Ve bu yazım Banu kanıbelli'nin Wikipedia sayfasına dış bağlantılar bölümünden girmiş. E insan mutlu oluyor elbette bir şeylere nokta kadar da katılımda bulunduğu için ve de çok sevdiğim Wikipedia sözlüğünde adı geçtiği için...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder