30 Mayıs 2021 Pazar

30 Mayıs 2021 facebook notlarım

 Son 10 senenin 1 numaralı erkek pop starı bana göre Ahmed Mustafayev!

Dünyada Azerbaycan şarkılarının melodisinin güçlülüğünü hiçbir kültürde görmedim. Sanki özüm Azerbaycan!

Korona aşısının ciddi yan etkileirnden bahsediyorlar. Ben de bir çoğu gib allerjik yapıya sahip olduğum için, olur ya aşıya kurban gittim, bana hayatımı geri verebilecek misiniz? Tabi 80 milyonda 1 kişinin ölmesinin ne önemi olabiir değil mi? O zaman 80 milyonun da benim gözümde değeri, ben yaşamadıktan sonra koskoca bir sıfırdır! Çok sinirliyim, çoook!

Aslında sorun olan kimin nasıl servet edindiği değil, kişilerin belli bir mevkiye gelince alın teri olmadanna servet edinmesini kitlelerin normal karşılaması. Çünkü onlar da bellli bir mevkiye gelip de çaba sarf etmeden aynı şeyi yapmak için can atıyorlar...

Alın teriyle hak yemeden zengin olunmaz. Her zenginlikte haram bir lokma vardır!

Yazılarıyla, kalemleriyle, fikirleriyle, cesur duruşlarıyla, özgüvenleriyle hayatımı şekillendiren iki kadın Mine Kırıkkanat ve Perihan Mağden'dir. Yıllar geçti, bu değişmedi ve bundan sonra da değişeceğini sanmıyorum.

Tabiki de Ayça Şen ve Şükran Moral'ın bana etkilerini gözardı edemem. Tamam ben cesur bir ruha sahibim ama kendime benzeyen insanları görünce de çok mutlu oluyorum. Daha Ayça Şen'in önemini çok kavrayamadılar ama bana göre tarihin en büyük imzalarından biridir... Ama Şükran Moral kadar da cesur olamam elbet! Eğer olsaydım, dünyayı sarsardım!

İçimdeki filozof kadınlar.... Mine Kırıkkanat, Perihan Mağden, Şükran Moral ve Ayça Şen... Hepsinden bir parça taşıyorum içimde...

Biraz vicdanınız varsa, kirpilere asla dokunmayın; dünyanın en sevimli insanları onlar!

1986 yılında BRAVO dergisine kapak olan Nilgün'ün travesti olduğu anlaşılınca, ahlak masasınca tutuklanır. Nilgün kapak olmadan önce aslında sinema güzeli yarışmasına da katılmış ama rakipleri tarafından erkek olduğu anlaşılınca diskalifiye edilmiş. Halk tepki gösterince Bravo dergisi kadın sandık, kandırıldık diye açıklama yapar, Nilgün de, Türkiye'nin ilk transseksüeli diye kapak yapacaklarını söylediler, asıl ben kandırıldım der... Nilgün şöhret olamaz tabi... Gaziantepli travesti Şahin'in hikayesi...

Arkadaşlar twitter'a girin, yıkılıyor ama yorum yapmayın; çünkü sistem oradan avlama yapıyor!

Tarih tekerrürden ibarettir. 1950-60'lı yılları okudunuz mu?

Hiç param yok ama çok zenginim... Zenginmiş gibi görünüp fakir yaşamak, fakir gibi görünüp zengim yaşamak!

İmamoğlu, "LGBTİ'erin de yaynındayız" diyor, eşcinselleri sapık olarak addeden gerici gazete Yeni Akit ise, İmamoğlu'nun sözünü "LGBTİ'lerin arkasındayız" diye başlık yapıyor. Gerçekten bunlar içselleştirilmiş homofobisi olan... Ben bir şey demeyeyim artık, siz anladınız sanırım kim sapık, kim değil! 

Sizce öldürülen kadıların, öldürülmeden önce devlete onca şikayet etmelerine rağmen, katillerinin cinayet işlemeden tutuklanmamalarının sebebi nedir? Oysa bu katiller tehdit edince tutuklansalar, o kadınlar ölmeyecek. Aşe Tuba Aslan kocasını 23 kez şikayet etmisne rağmen devlet tutuklamamış ve kadın sonunda cinayete kurban gitmiş. Ve katil bir de utanmadan haksız tahrik indirimi istemiş. Bu katilin avukatlığını kim yapıyor acaba?

Herkesin kendini tek aklama yöntemi; "kandırıldık" sözü. İktidar da aynı şeyi söylüyor, vatandaş da!

29 Mayıs 2021 Cumartesi

27-28-29 Mayıs 2021 facebook notlarım

 27

En sevmediğim atasözü, "Bana dokunmayan yılan, bin yaşasın" sözüdür. Gerçi yılanlara bile dokunmayalım ama, insan yılanlara aynı duyarsızlığı sergilemek de bir yılanlıktır; aynı kafadan olmaktır, benzer olmaktır, yeri geldiğinde zararlı olmaktır, güvenilmez bir kişiliktir... Bir insanı silmek için, illa ki bana kötülük yapması gerekmiyor. Eğer bir kişinin kişiliği ve karakteri kötüyse, gün gelir sana da kötülük yapabilir. Ayrıca sana yapması gerekmiyor. Birisine kötülük yaptıysa, kötülük yapma potansiyeli taşıyorsa, o kişi benim için bitmiştir. Mesafemi koyarım ve asla samimi olmam. Sosyal bir ortamda nezaketen saygımdam ödün vermeyebilirim ama o kişi yoktur benim için. Tıpkı bir dönem samimi olup da sözleri veya bir davranışları yüzünden içimdne bitirdiğim ama dışımdan kimsenin bilmediği gibi. Ben, yapılan yanlışları asla unutmam, yazarım beynime ve insanlara ona göre davranırım. Açık konuşayım, kötü insanlarla arkadaşlık yapan arkadaşlarım da benim gerçek anlamda arkadaşım değildir; dışarı arkadaşımdır onlar benim için. Bir insnanın kötü sayılması için, kurallara uymaması, disiplinli olmaması bile yeter benim için. Ben öyle kişilere içimden asla güvenmem. Hele yalancı, dolancı, art niyetli, duyarsız insanlar asla yoklardır benim için. Alınan da alınır, darılan darılır, benimle görüşmek istemeyen de görüşmez; tınnnn! Çünkü ben, bana yeterim. Şu tam eve kapanma döneminde falan yalnızlığımla o kadar huzur buldum ki... Belli bir yaştan sonra huzurum için sil baştan bile yapabilirim her an... "Bana arkadaşını söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim" atasözünüe çok inandığım için, çok sevdiğimi de söyleyeyim...

Hande Baladin manwet alamıyor, Ayça Aykaç manşet alamıyor; Guidetti, turnuvalar antrenman değildir!

Biz neden adam olmayız biliyor musunuz... 27 yaşındaki bir erkek, "içinde kadın, çocukları ve kadının annesinin bulunduğu bir araca çarparak kaza yapıyor. Erkek % 100 hatalı çıkıyor. Sonra sürücü erkek, hemen belediye başkanlarını, tanıdığı resmi insnaları devreye sokarak uzlaşmak istiyor. Kadın el işi yaparak para biriktirp almış aracını. Maddi kaybına mı yansın, ailesini tehlikeye giren hayatına mı, yoksa 15 gündür parasını almak ve de otomobilini tamir ettirmek için harcadığı zamana mı, yoksa 15 gündür yaşadığı psikolojik sıkıntıya mı? Gerçekten biz adam olmayız. Sıkıştık mı, hemen resmi tanıdıklarımız varsa, onları devreye sokup paçayı yırtmaya çalışıyoruz. Kimsede yaptığı hatanın cezasını çekecek ne yürek var, ne de vicdan. Lanet olsun! Lafa geldi mi, kadınlar niye araç kullanıyor diye küçümsyorlar. Kazayı en çok kim yapıyor acaba? ERKEKLER!

28

CAN ALARAK DEĞİL, CAN SEVİNDİREREK BAYRAM YAPIN Kİ; HEM HAYVANLAR, HEM İNSANLAR SEVİNSİN!

Eğer ben bir koyun olsaydım, beni kurban edecek olsaydınız; o göztünüzü oyardım!

Hayvanların kurban başlığı altında kesilmesine HAYIR! HAYIR! HAYIR! Her canlının yaşama hakkı vardır!

İnsanlar et yemezse ölmez ama hayvanlar kesilince yaşayamaz; anlayabiliyor musunuz? Hııı!

Bizim yaşama sevincimizi ve yaşam hakkımızı geleneksel ritüellerinize kurban edemezsiniz; sizde hiç vicdan yok mu?

Gözlerime bakarsanız, kedi olduğum kadar koyun olduğumu da anlarsınız? Eğer cennet cehennem var ise, bu hayvanların yaşama haklarını insanlar ödeyebilecekler mi acaba?

Ben kediyim, ben koyunum... Onların yaşama haklarını gasp ettikleri için, insan türünden nefret ediyorum!

Hadi insan türü, bu sefer hayvan öldürmeyin, 1000 liranızı ihtiyacı olana verin. Verebilir misiniz kıyıp da? Bak hayvanlar da sevinecek!

Gözlerdeki şu asalete bakar mısınız?

Dünya gezegenim, hayvanlar ksesilirken şöyle bir silkelensen!

Homofobik bir toplum doğasıyla barışık eşcinsellerin bile aşkı, gizli eşcinsellerin orgazmından öteye geçemez! Bunun tek sebebi homofobi değildir, eşcinsellerin cinisyetçiliğidir de. Çünkü ister gizli olsun, ister açık olsun; heteroseksizmi içselleştirmişlerdir ve kendilerini o cinsel rollerden birine hapsederler. Homofobik ve cinisyetçi toplumlarda transseksüellik de eşcinselliğin hücrelerinden biridir.

Sütümden faydalanıyorsunuz, yünümden faydalanıyorsunuz; bari yaşamama izin verin...

Bugün gördüğüm rüya nasıl bir özlemdi anlatamam... Kötü insanların elinden kurtuluyorum ve kaçıyorum. Anamın yaşadığı eve geliyorum. Tam beni koynuna alacakken kapının zili çalıyor ve uyanıyorum. Yani zil de rüyamdaki evin kapısının zili. Kavuşmamıza, sarılmamıza daha var sanırım... Özlem yoğunluğundan olsa gerek ki, nasıl gerçek sandım rüyamı...

Kurban kesmek veya dini ritüeller bana ters. Ben yardımımı her gün düzenli olarak hayvanlara yapıyorum zaten...

Yalnız yaşayanların, yalnız olmalarının tek sebebi, samimiyetsiz kalabalıklaktan nefret edip, yalnızlığı tercih etmelerindendir...

Bazıları benim yalnız olmamı ve hayvanlara yardımcı olmamı, eşcinselliğime vererek bana acıma gafletine falan düşüyor. Zavallılar... Benim kalabalık bir kan bağı olan ailem var ve bir alo kadar yakınlar ve sırtımı Everest tepesi kadar dayayabileceğim kadar güçlüler. İstesem de bütün dünyayı kendime arkadaş edinirim ama dürüstlüğüm ve içtenliğim, kendime saygısızlık yapmama izin vermiyor! Okey, do you understand?

Lilly kızımla vedalaşışımız aklımdan çıkmıyor ama Lilly ölmeden önce iki bina aşağımıza yaptığı kızlarından biri, hala soyunu devam ettiriyor... Evde de zaten Lila'sı var...

Tanıştırayım. Fenerbahçenin yeni Sarı Meleği Rusya'dan 17 yaşındaki Arina... Nasıl? 10 numara neyi hatırlatıyor; Kim'i hatırlatmıyor mu? Yeni bir Kim mi doğacak acaba? Yeon Koung KİM'den bahsediyorum...

TÜM ZAMANLARIN EN İYİ VOLEYBOLCUSU EDA ERDEM 14

Bir sporcu düşünün ki, 34 yaşında olmasına rağmen hala gücünün zirvesinde, Avrupa'nın en iyisi belki de dünyanın ve bir orta oyuncu olarak smaçörlerden daha fazla sayı üreterek, son Polonya maçında 20 sayı üretti, takımını sırtlıyor. Çok nadirdir dünyada böyle bir şey, başka da var mıdır bilmiyorum. Adeta, nazar değmesin, doğaya meydan okuyor...

Ben kızıma Pırıl ismini verirken, Türkiye'de insanlara bu ismin verildiğini bilmiyordum bile. Çoğunluğu İstanbul'da olmak üzere Türkye'de 806 tane resmi Pırıl ismi varmış. Yaadığım Denizli'de ise 4 tane.

Bu şarkıdan haberiniz var mıydı? Nükhet Duru'nun ne kadar farklı bir ses renginin ve ne kadar derin ve anlamlı bir yorumunun olduğunun, şarkılara nasıl hayat verdiğinin, şarkıcılığın ne demek olduğunu gösteren çok güzel örneklerinden biri bu şarkı.  A Ulunay Türkkan ın kliplendirmesiyle Nükhet Duru'nun yorumculuğunun klasikliği daha bir ortaya çıkmış. A. Ulunay Türkkan'ın emeğine sağlık...

Lila, annesi Lilly'yi trafik kazasında kaybettikten sonra, ona Melek annelik yapmaya başladı, onu emzirdi. Lila, Melek'i annesi olarak biliyor. 1 yaşında girdi ve hala süt olmadığı halde onu emmeye çalışıyor. Lilly hayata geri dönse, Lila onu kabul etmez artık... Ama Lilly hayata bir geri dönse... Çok özledim kızımı...

Akıllı insanlar araştırırlar, cahil insanlar ise her şeyi bir bilinmeze bağlarlar, adına da ..... derler!

Mesela akılllı insanlar duyun dünyaya nasıl geldiğini araştırır, doğru veya yanlış bir fikir yürütürler, buna bir dayanak bulmaya çalışırlar. Ama cahil insnalar, gene sadece .....'ya bağlarlar.

Eğer her şeyi .....'ya bağlasaydık, hala teknolojiden uzak ilkel bir çağda yaşıyor olmaz mıydık?

Bir de bazıları bilimsel bilgiye inanmıyor da, hurafelere inanıyor ya...

Cahil insanlar bilim insanlarının buluşlarını bile ..... izin verdiği için buluyorlar diyor ya... ....., kendisine inanamayanlara mı veriyor bu izni?

En sinir olduğum şey ise, .....'ya inananların her şeyin kendileri için yaratıldığına inanıp, hayvanları falan acımasızca öldürüp vicdanlı olduklarını iddia etmeleri...

.....'ya inananların bilmedikleri şey ise, inanmayanların aptal olmadıkları! Tabi onların aklını şeytan çelmiştir değil mi?

Tanrı'ya inanmayanlar aptal oldukları için mi inanmıyorlar, yoksa içlerine şeytan mı kaçmış? Bilim insnaları niye Tanrı'ya inanmıyor, eğer her şey Tanrı'nın izniyle oluyorsa, Tanrı niye kendine inanmayanlara o izni veriyor, niye kendine inananalardan bilim adamı çıkmıyor?

İnanmayanların, inandırmaya çalışan inananlar kadar aklı yok mu da inandırılmaya çalışılıyor; onlar inanacak olsalar, birilerinin aklına ihtiyaçları olmadan da inanmazlar mı? Belki de inanıyorlardı, akıllarıyla çelişmemek için inanmaktan vazgeçtiler.

Din toplumsal bir varoluş ve ölmek istememekle alakalı bir şeydir. Dine inananların dini savunmalarının sebebi dini kanıtlamak falan değil, sadece kendilerini onaylatmak, kabul ettirmektir. Yoksa ortada ne kanıtlanacak bir şey vardır, ne de kanıtlanabilir bir durum söz konusudur, ne de aslında kanıtlama çabası gibi bir şey vardır... Eğer amaç insanların kendilerini varetmek dışında bir şey olsaydı, o zaman inandıklarıyla çelişkili bir yaşamları olmazdı. Günah ve tövbe kavramı niye var zannediyorsunuz; işte bu çelişki yüzünden. İnsan ne doğasından vazgeçebiliyor, ne de bilgiye inanmadığı ve bilgi için çabalamadığından dolayı kendisini varetmeye çalıştığı bilim dışılıktan. Bilim zaten, bilinmezliği çürütür. Bilimin üzerine gitmemek, işte kolaya kaçan varoluş yüzündendir. Farkındaysanız bilime inananlar değil, bilime inanamayanlar hayatın içinden çıkamıyor ve her şeyi bir noktaya(din ve Tanrı) bağlıyor. Çünkü cevapları bilmiyor, sonuca gitme yöntemlerini reddediyorlar... Yani bir araştırma ve öğrenme çabaları yok... Oysa hayatta her şeyin kanıtlanmış veya teorik bilimsel bir açıklaması var ama dini açıdan "yaratılmış mı, yaratılmış, öyleyse bir yaratıcı var"dan başka hiçbir açıklaması yok. Keşke insanlar Antropoloji, Arkeoloji, Tarih, Astronomi, Fen Bilimleri, Coğrafya, vesaire okusalardı... Okuduklarını da zorunluluk değil de, keşke hayatın bilimsel ve gerçek bir ifadesi olduğunu anlasalar...

Din'in sözlükte tanımı: İnsanların doğaüstü güçlere, kutsal saydıkları türlü varlıklara, tanrılara ya da Tanrı’ya inanma, tapınma biçiminde katıldıkları gizemsel olgu.

Evrimci görüşe göre; insan, tabiattan korktuğu veya cemaat şuurunu devam ettirmek istediği için dine yönelmişti.

Vahiy temelli görüşe göreyse din; Tanrı'nın buyruğunu, peygamberler aracılığıyla insanlara bildirmesi.

Erkek memesini açınca hiçbir şey olmuyor da, kadın açınca niye ayıp günah oluyor? Tanrı ayrımcı mı, kadınlara ayrımcılık mı yapıyor? Kadın memesi nasıl cinsel obje olarak algılanıyorsa, erkek memesinin de bir farkı yok ki? Mesela benim için kadın memesi sadece bir et parçası ama erkek memesi zevkin doruk noktası. Sen ne anlamı yüklersen, o olur; yoksa Tanrının emri falan değildir kadının memesinin ayıp, günah olduğu! Mantıken olamaz yani. Ama sen öyle inanırsan olur ama ben böyle mantık dışı toplara girmek istemiyorum.

Ve Tanrı erkeği de yarattı ama gay olarak da!

Bebeklik fotoğrafım 1 tane. Çünkü 70'lerde öyle fotoğrarfçılık köy yerinde yaygın değilmiş ki... Ama çocukluk fotoğrafım kendimi hatırlayacak sayıda var. Bu fotoğrafta daha ilkokula gitmiyordum hatırladığım kadarıyla. İlkokula da 6 yaşında başlamışım. Bu foto en fazla 5 yaşımdayken olsa gerek. Ama çocukken büyük görteriyormuşum sanırım ki o yüzden okula erken başlamışım... Yani yıl 1975 falan olabilir... Çocukken de kollarım çubuk, göbüşüm de her zaman vardı zaten...

20 seneden beri kendimi ilk defa bu kadar çok iyi hissediyorum; hayat istediği kadar kötü olsun, üzerimdeki karabasan gibi ağır yük kalktı artık...

29

Cinsel yönelimimden ve benzeşmeden dolayı duygularımı daha derinden ve zirvden yaşattıkları ve onlarla daha samimi bütünleşebildiğim için eşcinsel sanatçıları dinlemeyi elbette daha çok seviyorum. Marc Almond'un melodi dizilimi beni en çok sarıp sarmalayan. Onu dinlerken çok derinden hüzünlenip, çok yüksekten coşabiliyorum. İki duyguyu aynı anda yaşatabilen en büyük sanatçı benim için. Bunu pek dile getirmiyorum pek ama benim zirvemdir Marc Almond. Ruhuma çok uygun çünkü; doğu ile batı'nın karışımı gibi bir şey...

Tanrı(Lafın gelişi) eksikliklerini hissettirmesin ama bana Japon, Çin, Kore, Tayland gibi Uzak Doğu erkekleri hiç çekici gelmiyor. Sanki hepsi de büyüyememiş pilli bebek gibi geliyor. Erkek dediğinde şöyle suratında bir heybet, yaşanmışlık çizgileri ve de yaşlılık belirtileri, hatta bir çirkinlik, bir bakımsızlık olmalı. Bizim erkeklerin ise Uzak Doğu kadın hayranlığını falan hiç anlayamıyorum. Minyon oldukları için mi acaba? Ama kadınlardaki surat da aynı; hepsi de aynı yaşta kalmış robt gibiler. Saç modelleri bile hep aynı. Hele son yıllarda kahkülden biraz olsun vazgeçtiler. Bu arada Kore Pop gibi Uzak Doğu popu da zerre ilgilendirmiyor beni... Hepsi de çocuk melodisi gibi. Ne yaşıyorlar ki, şarkılarında falan bir tiyatrallık olsun. Dram eksik olunca, şarkılar da bizi kesmiyor sanırım. Hele o Hint şarkıları falan ne Tanrı aşkına... Ötekileştirdim değil mi? Kültür farkı ve başka kültürleri anlayamamak bu olsa gerek! Aslında ben, bu kelimeyi de çok ayağa düştüğü için hiç sevmem aslında, SPESİFİK olan şeyleri sevmiyorum. Almanlar da bana öyle gelir mesela... Hibrit olmalı bana göre her şey; o zaman sıradanlıktan kurtuluyor her şey; estetik de, sanat da, kültürler de, vesiare de... Bütün olumsuzluklara rağmen Türkiye'yi renkliliğinden dolayı seviyorum ve vazgeçemiyorum sanırım.

İkizler'in anlaşabildiği burç yokmuş. Hemen buradan İkizler'e karşı fırsatçılık yapmayın! İkizler'in dünyadaki ve doğadaki hızlı değişime ve gelgitlere adapte olmasına diğer burçların adapte olamamasıyla alakalı bir durum. İkilzer her halükarda yaşamaya devam eder. Çünkü yaşamak gerekiyorsa, yaşarlar. Diğer burçlar gibi olaylar karşısında şoka girmezler, hatta olayları bile şoka sokarlar.

26 Mayıs 2021 Çarşamba

26 Mayıs 2021 facebook notlarım

 Ne münasebet. Hiçbir dini sevmiyorum. Nesi suç bunun? Mecbur muyum ben hiçbir bilimsel gerçekliği olmayan hurafik şeylere inanmaya? Cahil cahil konuşarak akıllı insanları hükümranlığınız altına alacağınızı mı sanıyorsunuz? Başınızı bir dünyanın gelişmiş taraflarına çevirin, demokrasiyi öğrenin artık. Çünkü sizin kafayla bu ülke hiçbir yere varamadı!

Öfkeyi yatıştırmanın en etkili yolu bağırmaktır. Sizi üzenlerin suratına suratına bağırın. İçinize atmayın, ağlamayın, şiddete başvurmayın; bunlar güçsüzlük ifadesidir. Hakkınızı kelimelerle savunun, haykırın, kulaklarını sağır edin sizi üzenlerin! Çünkü üzülmek ve sesszi kalmak, ağlamak ve de şiddete başvurmak özgüvensizliktir de. Altta kalmayın, bağırın ama haklı iseniz, haksızlığa uğruyorsanız!

Haksızlıklar karşısında beni deşarj eden en etkili davranış bağırmaktır! Bu sayede çok sağlıklıyım! Gerçekten çok deli bağırırım!

Yazılı ifadelerimdeki sert üslubum da aslında yazı dilinde bir bağırmaktır!

Öfkemi bağırmak dışında sadece bir keresinde uygulamalı yatıştırdım. Bir sabah işe giderken, şeriatçılara çok kızdığım için, sabahları iş yerlerine ücretsiz dağıtılan "Zaman" gazetelerinden birinin üzerinde tepindim! Kağıttan özür diledim tabiki de; çünkü onun suçu yoktu!

Yaa kusura bakmayın da, bilimsel gerçekler dışında hurafelere inananlara ısınamıyorum. Çünkü akla çok ters!

Dünya Panseksüeller Günü kutlu olsun. Kimler Panseksüel? Panseksüel ne mi; hiçbir şey ayırt etmiyor; önüne kim gelirse sevişiyor!!!

Bu yıl Kadınlar Voleybol Milletler Ligi'nde, Olimpiyatlarda mücadele edecek bazı ülkeler, as oyuncularından yoksun, özellikle genç oyuncularla mücadele ediyorlar. Amaçları, as oyuncuları sakatlık veya Korona'dan korumakmış. Bu ne derece doğrudur tartışılır. Maçlar takımıları diri tutan bir fırsat değil midir aslında? Peki nereden biliyorlar as oyunculardan 2 ay maç yaptırmayarak sadece kamp ve antrenmanla isteilen performansın alınacağını? Dünya Şampiyonası niteliğindeki VNL'nin olimpiyatlardan ne eksiği var? Asının Olimpiyat olması mı? Pysa Milletler Ligi'nde, Olimpiyatlar'dan daha güçlü ülkeler de var. Çünkü kota dolayısıyla Avrupa'nın bazı güçlü ülkeleri turnuvada yer alamayacak; Almanua, Polony, Hollanda gibi... Umarım Türkiye fırsattan istifade VNL'de şampiyon olur, ve sürekli maç yapmanın avantajıyla Olimpiyatlar ve Avrupa Şampiyonası'nda da derece yapar, kupa alır... Bugün İtalya maçı iyi geçti sayılır. Aslı yıldızlaştı. Dün 3-2 yndiğimiz Sorbistan ise güçlü Polonya'yı 3-1 yenmiş. Genç oyunculardan oluşmasına rağmen, demek ki çok güçlü bir takımmış... yarın Polonya ile maçımız var.

25 Mayıs 2021 facebook notlarım

 Dünya Kadınlar Voleybıl Ligi yarın başlıyor ve milli takımımız turnuvanın en güçlü adaylarından. 3.sü düzenlenen ve dünyanın en güçlü 16 ülkesinin katıldığı turnuvada daha önce bir 2.liğimiz, bir de 3. lüğümüz var... Yaparsınız kızlar. Şu anda dünyanın en güçlü 5 ülkesi arasındalar. Gerçekten bu turnuvada Eda'nın Çin Seddi gibi Everest bloklarına, Hande'nin atom gibi güçlü smaçlarına ve biriciğimiz Ebrar'ın o tutulamaz enerjisine çok güveniyorum. Bu ülkede bizi gururlandıran, bayrağımızı zirvede dalgalandıran bu kızlardan başka neyimiz var ki..?

Fenerbahçe'nin yeni Sarı Meleği Arina. Rusya'dan transfer ettik. Rusya'nın yeni parlayan yıldızı. Daha 17 yaşında. Kim ve Varga'sı bize unutturacağından hiç şüphemiz yok. Bu arada Vakıf ve Eczacı'ya da kapak olsun mu; olsuuuun!

Madonna hala çok güzel şarkılar söylemeye devam ediyor. Ama dünya anlayışta geriye gidiyor...

Oha sayın seyirciler. Eda Erdem, VNL'de bugün oynanan maçta hem 15 sayı üretti, hem 5 blok yaptı, hem de bir orta oyuncu olarak pasörlük de yaptığı için pasör listesine de girmiş. Dünyada yok böyle bir şey. Takımı pasörsüz bırakmak çok tehlikelidir. Çünkü düzgün pas atmak çok zor bir şey olduğu gibi çift vuruş yapıp faul bile çalınabilir ama sahada Eda Erdem varsa, antrenörler blok yükseltmek için, asıl pasörü gönül rahatlığıyla oyun dışına alabilir. O yüzden asıl pasörlerin boy yüksekliği her zaman çok önemlidir. Çünkü smaçörler genellikle kısa boylu pasörler üzerinden sayı bulurlar. Naz Aydemir uzun boylu bir pasör olması bizim için çok büyük bir şanstır. maç sayımızda Sorplar iki smaçlarını da arka pozisyonda buluna  Eda'nın üstüne yaptılar ve Eda ikisini de defans yaptı o anda takım arkadaşlarına da kollarını yana açarak direktif veriyordu adeta topa yumulmayın, açılın ben alırım dercesine... Sırplar Eda üzerinden sayı almaya çalışrken, tabi Meliha'nın bloğuna takıldılar...

AKP binasına ik defa Atatürk posteri asılmasının sebebi, kaybettiği prestij elbette. Yapılan araştırmalar, AKP'lilerin hızla Erdoğan'ı terkettiğini söylüyormuş... Erdoğan boşuna helalleşmedi yani! 2023 laik Atatürk Türkiyesi'ne hızlı bir dönüş olacak. Zatem kendileirne güven olsaydı, şimdiye kadar erken seçime gidip, yerlerinin vadesini uzatırlardı.

Muhafazakarlar artık üzülüyor mudur laik ve demokratik bir sisteme, hatta İstanbul Sözleşmesi'ne geri döneceğimiz için?

Laik sisteme adım adım geri dönüşe yaklaşmamızın şerefine!

EYT'lerin, kadınların, öğrencilerin, eşcinsellerin, işçilerin, laiklerin-Atatürkçülerin ayak seslerini duyuyor musunuz?

Ebrar bir yıldız gibi parladı bugün... Saçları niye mi pembe; e onu da bilmiyorsanız, ne diyeyim ben size?

Ellerimizi ovuşturarak seyretme sırası bizde!

Gerçekten İslam yanlış biliniyor ve uygulanıyorsa, doğrusuna engel mi var? Sonuçta Müslüman bir ülkede yaşamıyor muyuz, kim engelliyor ki?

EDA ERDEM AVRUPA'NIN EN İYİ ORTA OYUNCUSU SEÇİLDİ!

Fenerbahçe Opet Kadın Voleybol Takımımızın Kaptanı Eda Erdem Dündar, 2021 CEV Şampiyonlar Ligi’nde voleybol severlerin oylarıyla belirlenen All Star takımında “En İyi Orta Oyuncu” olarak yer aldı.

CEV Şampiyonlar Ligi’nin resmi twitter hesabı tarafından yapılan ankette oyların %40.2’sini alarak “En İyi Orta Oyuncu” seçilen kaptanımıza 5 bin 755 voleybol sever destek verdi.

24 Mayıs 2021 Pazartesi

24 Mayıs 2021 facebook notlarım

 Arkadaşım aradı. Çok yakın zamanda gerçekleşen bir olay... Arkadaşım eşcinsel. Çok güvendiği bir arkadaşı ona misafirliğe gelmiş ve Hornet'ten bir eşcinsel çağırmış ama kadın görünümlü bir eşcinsel. Travesti desek nefrete mi girer, ötekileştirmeye mi girer? Amaç, cinsel ilişki tabii. Sonra ne mi olmuş..? Bu travesti, içip içip ortamı bozmuş, cıngar çıkarmış ve mahalledeki herkesi bakıştırmış... Arkadaşım diyor ki, "O an öyle utandım ki, yer yarılsa da içine girsem dedim," diyor... "Utancımdan ben şimdi sokağa nasıl çıkacağım," diyor. "Şu anda kendimi paketleyip, açylarca açmak istemiyorum utancımdan," diyor. "Bu dünyaya, bu coğrafyaya, bu hayata geldiğime o kadar çok pişmanım ki..." diyor... Ve 2 saat ağladı, gözyaşı döktü... Kimin ne hakı var böyle bir şey yapmaya, her kim olursa olsun... İnsan olmak çok mu zor? İnsanların geçmişte yaşadıkları hiçbir şey, başkalarını rahatsız etme, onlara saygızıslık etme, onları üzme hakkını vermez. Senin yaşadığın, senin hayatındır. Acı çektin, sen mutsuz oldun diye, kimseye acı çektirmeye, kimseyi mutsuz etmeye hakkın olamaz. Eğer çirkeflik yaparsanız, kimse sizin ne geçmişteki, ne de şu anki acılarınızı anlamak istemez. Veee, bu bu seks işçisi travesti, bu arkadaşların, yaptığı o kadar çirkefliğe rağmen, kendisiyle beraber olmak istemememelerine isyan edip, olayı iyice büyütmüş... Onlardan para koparmaya çalışmış. Almış alacağı parayı da, almadım, yalan söylüyorsunuz diye bir daha almış. Çirkef, şirret... Orda ben olmalıydım. OR'DA BEN OLMALIYDIM, O'RDA BEN OLMALIYDIM! Yaaa, ne olursan ol, kim olursan ol ama dediğim gibi insan ol yaa! Böyle yaparak belki bazılarını korkutup 3 kuruş para için kendini rezil etmen ve damgalaman da umrunda olmayabilir ama belli bir kesime olan önyargıları da pekiştiriyosun. Kişisel bakış açılarınız, kişisel çıkarlarınızla belli bir kesime nefreti arttıramazsınız. O çirkef dünya ile hiçbir zaman zaten bir samimiyetim olmadı, olamaz da. Bundan sonra yaşadıkları hiçbir sıkıntı da umrumda olamaz. Çünkü mağdur olmak, başkalarını mağdur duruma sokma hakkını vermez. Hayatı daha da çekilmez hale getirmenin hiçbir manası yok. Lanet olsun yaa... İnsanları üzenler, daha da beter olsunlar!

Bu kadar eşcinsellikten bahsetmemden, bu kadar eşcinsel haklarını dile getirmemden, sakın ha benim eşcinselleri, travestileri savunduğum çıkartılmasın. Ben, bireysel olarak hiç kimseyle ne muhatabım, ne de onların savunma gibi bir gaflete düşerim. Ben, insanlara ayrımcılık yapılmaması gerektiğinin derdindeyim. Ben, eşcinselliğin normal olduğunun ve eşcinsellerin de diğer insanlar kadar eşit haklara sahip olması gerektiğini savunuyorum. Çünkü bir insanın eşcinsel olması, travesti olması onu her halükarda haklı yapmaz. O yüzden benim arkadaşlarım LGBTİ'dir diye falan bir durum yok. Hatta neredeyse hiç eşcinsel, travesti arkadaşım bile yok diyebilirim. Çünkü yolda yolakta karşılaşıp merhaba demem, onları benim arkadaşım yapmaz. Merhaba dediğim eşcinsel veya travesti bile yok diyebilirim. Şu anda ara ara görüştüğüm iki eşcinsel arkadaşım var mesela. Bazı eşcinseller de dediklerimden falan alınmasın, alınırsa da yarası olan gocunur. Konuyu bağlamam gerekirse, benim eşcinsel olmam ve eşcinsellikten bu kadar bahsetmem, benim hayatımdaki insanların eşcinsel olduğunu göstermiyor. Sakın, eşinsellerle anılmaktan rahatsızlık duyduğum için böyle bir açıklama yaptığım da zannedilmesin. Demek istediğim ben eşcinselim ama hayatımı sadece eşcinsellerle sürmediğim için, belli bir kategoride yaşadığım falan zannedilmesin. Benim hayatımdaki eşcinsellerin yeri milyonda iki falandır. Yani bütün hayatımı kendini heteroseksüel olarak tanımlayan insanlarla geçiriyorum. Haa, onlar çok mu iyi; hayır onların da iyisi de var, kötüsü de var. Yani hayatımızı belli bir sınıfa, belli bir kategoriye ayırmadan ve indirgemeden, iyi insanlarla iyi insan olarak yaşamaktan bahsediyorum. Çünkü benim hayatım herkesinkinden daha önemli, yani herkesinki kendisi için ne kadar önemliyse benim için de benim hayatım o kadar önemli, ve o yüzden mümkün olduğu kadar benim kitabıma uymayanlardan, iyi insan kalıbına uymayanlardan uzak duruyorum.

Birisi çıkıyor,güvenmemiz gereken mercilerdeki kişilerle ilgili bir şeyler söylüyor.Biliyoruz.Sorun, toplumun buna sessiz kalması!

Mutlu sona mı yaklaşoyoruz ne? Olaylar çorap söküğü gibi...

Şu ülkede gerçek anlamda bir adalet olduğu zaman, işte tamam diyeceğim!

Keşke ülke yönetmenin seçilmek dışında sanatçı olmak, demokratik olmak, sadece bilime inanan biri olmak gibi kıstasları olsaydı...

Dogmatik insanlar ülkeyi yönetmemeli...

Sosyal medyada din ile ilgili tek bir kelime bir şey paylaşılmasıbile yasaklanmalı. Çünkü din bireysel manevi bir şeydir; topluma hizmet anlamında faydalı bir şey değildir. Din üzerinden hep bir baskı, ötekileştrime ve de günah çıkartma, yapılan yanlışları örtbas etme durumu söz konusu. İnsanları yanlışlardan, kötülüklerden sadece insan hakları ve adil bir hukuk sistemi koruyabilir.

Bana mesaj atıyorlar, hayırlı ....lar diye. Günün hayırlı olması için dilek tutmak yerine icraat yapmak gerekir. Oturduğun yerden dilekle olmaz o işler... Resmi kurumlardan da, bireysel olarak da bana inanmadığım şeylerle ilgili mesaj göndermeyin kardeşim. Benim tarafım ve inancım belli.

Biliyor musunuz, biz Ortaçağda değiliz; internet çağındayız!

Ortaçağ ile ilgili bir şeyler okurken, Ortaçağ mutfağı ile karşılaştım... Masalarlara, bizim mesirelilkere veya parklara kurulan ağaç masalara ne kadar çok benziyor... Yani demek istediğim..? Tabletle beslenmeyi göremeden ölüp gideceğiz. Ortaçağın uzantısına mahkum olmak çok can sıkıcı...

Kendimde en nefret ettiğim şeylerden birisi, yemek yemekten hala nefret edemeyişim!

Düşünsenize, arabaların yol katetmek için de olsa akaryakıt istasyonuna giderken etekleri zil çalıyor. İşte ben yemek yiyen bir otomobil olmak istemiyorum. Bu, bana göre gelişememişlik.

Dogmatik bir insana galaksilerden, evrenden, gök biliminden bahsedemezsiniz. Çünkü onun "başka bir dünya"sı vardır!

Bazı insanlar aşağıdakilerle uğraşır, bazı insanlar ise evreni bilimsel bir şekilde araştırır.Aydınlanma çağına geçebilen insanlarla, Ortaçağın karanlık zihniyetinde kalanlar arasında milyonlarca ışık yılı fark var...

Uhrevi şeyler sadece zihinsel masallardır; Zerre kadar gerçekliği yoktur. Kendmimizi kandırmayalım artık. Rehabilite olmanın modern halleri mevcut halihazırda. Ben spor yapıyorum, müzik dinliyorum, dans ediyorum, hayvanlara yardım ediyorum, beynime bigi sokuyorum...

İçinde hayatımızı yaşadığımız Dünya gezegeni, Samanyolu Galaksisindeki Güneş sisteminde bir parça, bu galakside de bir çok güneş sistemi var, Samayolu da evrendeki milyonlarca galaksiden biri. Şimdi siz neye inanırsanız artık. Bilimsel şeylere mi inanıyorsunuz, yoksa birilerinin dediklerine mi? Bu kadar basit bir şey de başka nasıl anlatılır bilmiyorum. Belki uzay aracına bindirip bir evren turuna katılmak gerekiyor. İnanıyorum ki bir çoğu, böyle bir yolculuğa çıkılsaydı, orada da cennet-cehnnemi arardı... Kusura bakmayın yaa, yanlış anlaşılmasın, kimseyle dalga falan geçmiyorum... Birilerini üzüyorsam da özür dileirm... Amacım sadece bilimsel düşünceye, bilimin önemine dikkat çekmek...

Gerçekten bombanın pimi çekilmiş gibi ve nerede patlayacağı, kimi götüreceği belli değil... "Tanrı" hepimizi korusun, "amen"!

Ben istemez miydim hayat denilen şey bizim İncilipınarparkı'nda tenis oynadığımız ve akşam olunca eve gidip hayatımızı sürdüğümüz bir yer olsun, ölünce de cennete gitrmeyi ama kandıramıyorum kendimi, elimde değil...

Aşağıdaki paylaşımdan alınmaya gerek yok. Zaman zaman medyya yansıyan ve bazılarının paylaştığı, Diyanetin benzer açıklamalarına şahit olmadık mı? Böyle açıklamalara sessiz kalan sistemi biz seçmedik mi? İstanbul Sözleşmesine karşı çıkılmasının falan asıl sebebinin, din gruplarının, aile içi şiddete hukuğu karıştırmak istemedikleri için, sisteme baskı yaptıklarını okumadık mı? Aşağıdaki haberde, diyanet 9 yaşındaki çocukla evlenebileceğini söylediği haberi bulabilirsiniz mesela...

İYİCE SAÇMALADILAR ARTIK.

Ben bu cinsel tanımlamalara çok gıcık oluyorum. "Biseksüel", birden fazla cinsiyete ilgi duyanmış-yani erkek veya kadın farketmeden, "panseksüel" ise cinsiyet gözetmeksizin ilgi duyanmış. Kelime oyunundan başka ne fark var? Fark şuymuş... Panseksüeller, agender(cinsiyetsiz) ve bigender(kendini hem kadın hem de erkek hisseden)lara da ilgi duyuyormış. Oldu; Biseksüeller şimdi ilgi duydukları kişiye sorup, "pardon siz kendinizi cinsiyetsiz veya her iki cinisyette hissediyorsanız, seninle işim olmaz" mı diyorlar? 

Çok saçmaladınız artık yaa! Bir biyolojik cinsiyet vardır, bir de cinsel yönelim; gerisi fasafiso; toplumun ürettiği ve kendisiyle barışamayanların fantezisi, topluma yamanma, yaranma ve dahil olma çabalarıdır. Şimdi benim kendimi yerine göre cinsiyetsiz hissetmem veya duruma göre her iki cinsiyetim varmış gibi hissetmem veya ne olduğunu bilmemem veya öneminin olmaması, hoşlandığım biyolojik eşcinsel erkeğe bir kıstas oluşturabilir mi? Karşımdaki eşcinsel bir erkeğin kendisini nasıl hissettiği de, bir eşcinsel erkek olarak benim hislerime bir koşul olabilir mi?

Bir de şu var akıl ve mantık dışı. Transeşcinsellik. Mesela bir erkek ameliyatla kadın oluyor, sonra gidiyor gene bir kadınla beraber oluyor. Neymiş, kendini kadın hisseden ve kadınlarla beraber olmayı seven bir lezbiyenmiş bu arkadaşımız ve lezbiyen olmak için erkeklik  organını kestirerek cinsiyet geçiş ameliyatı olmuş. 

Sonra transseksüeller diyor ki, "biz toplum veya heteroseksüel erkekler için değiştirmiyoruz ki cinisyetimizi, ruhumuzu bedenimize uydurmak için yapıyoruz bunu". Peki ruhunuzun bedeninize ters olduğunu nereden biliyorsaunuz; belki de sizinki heteroseksist homofobik bir içselleştirme. Eşcinsellik yüceltilseydi, translık toplumda iyice ötekileştirilseydi, erkek geçinen gizli eşcinseller de açık eşcinsel olup transseksüellerle asla beraber olmasaydı, ne düşünürlerdi acaba transseksüeller; gene de trans geçiş ameliyatını olurlar mıydı? 

O yüzden cinsel kimlik tanımlamaları ve düşünsel-fiziksel ifadeleri, heteroseksizmin özgüvensiz bireyleri zorlayan toplumsal varoluş biçimleridir.

O yüzden sadece, bedensel-biyolojik cinsiyet(erkeklik-kadınlık) ve karşı cinsten veya hemcinsinden hoşlanma durumu olan cinsel yönelim vardır. Zaten binbir çeşit cinsel kimlik, ana çatı olarak biyolojik cinsiyet ve cinsel yönelim üzerinden şekillenir, gerisi lüzumsuz teferruattır...

Eurovision Şarkı Yarışması puanlamasında bence hile yapıldı. İngiltere, Almanya, İspanya ve Hollanda'nın halk oylamasından sıfır puan alıp son 4'te yer almaları matematiksel olarak gerçekten imkansız bir şey. İlk 5'te düşündüğümüz Azerbaycan nasıl 20. olabilir ki? Favoıriler arasında gösterilen Litvanya ve İzlanda şampiyonluğu hak eden ülkelerdi. İtalya'nın şarkısı güzel olabilir ama şampiyon olması bana göre normal değil. Fransa, İsviçre ve Malta'nın şarkıları da bu dereceleri asla haketmediler bana göre.

Eurovision 2021'den gelecekte sadece bu iki grubu ve şarkılarını dinleyeceğim... Litvanya ve İzlanda.

22 Mayıs 2021 Cumartesi

22 Mayıs facebook notlarım

 Devlet, Belediye, veterinerler ve hayvan dostları olarak işbirliği yapıp bir sistem geliştirilse; hem daha ekonomik olur, hem veterinerler zor durumda kalmaz, hem hayvanseverlerin içi rahat eder; böylelikle de sokak hayvanları mağdur olmaz. Bu çok zor bir şey değil aslında; Plan, strateji ve disiplin ile istikrarlı bir şekilde işleyecektir bu sistem... Tabi konuyu biraz ileri boyuta da taşıyabiiriz; dernekleşip Avrupadan fon almak, akabinde düzenli mama akışı, hayvanların barınacağı mekanlar, sahiplenmek isteyenlerle sağlıklı bir iletişim... Belki de doğa ile sosyal hayatın birbirinden ayrılmaz bir parça olduğuna örnek bir çalışma bile gerçekleştirilebilir... Başarılı bir çalışma hayvanlarla ilgili yasaların çıkması konusunda da daha bir ses getirecek ve dikkat çekecektir kaçınılmaz olarak. Belki de toplumsal anlamda duyarlılığı arttırıp, hayvanlara karşı iyi manada büyük değişimlere vesile olacaktır. Aslında hiç de zor değil; sadece samimiyet, emek ve dirayet yeterli... Bunları yapmalıyız; çünkü hayvanlar, bitkiler, kısaca eko sistem bizim de varoluşumuzu sağlayan bütünün birer parçaları... Yanlış anlaşılmasın; amacım ukalalık yapmak falan değildi, sadece içimden geldi ve düşüncelerimi bir çırpıda paylaşmak istedim...

Kanun virtiözü Halil Karaduman 1959 yılında Birecik'te doğan, Zeki Müren, Müzeyyen Senar, Bülent Ersoy, İbrahim Tatlıses, Zülfü Livaneli, Orhan Gencabay, Emel Sayın, Muazzez Abacı, Sezen Aksu gibi sanatçıların şarkılarını okuduğu, benim de çok sevdiğim Kutup Yaz Gibi şarkısının ve daha bir çok önemli eserin sahibi, kanun çalma konusunda uluslararası üne sahip, şarkı da söyleyen sanatçılarımızdan birisidir. 2012 yılında 53 yaşında bir kalp krizi sonucu hayata veda etmiştir.

LÜBNAN'DA EŞCİNSLELİK DEMOKRASİNİN NERESİNE DENK DÜŞÜYOR?

Lübnan'da bir sanatçının hükümetle bağlantılı bir kişiyi eleştirmesinden dolayı fiziksel saldırıya uğraması sonucu, sendika başkanının sanatçıların hükümetle bağlantılı kişileri eleştirmemesini isteyince, üye olan başka kadın bir sanatçının, sessiz kalmanın onursuzluk olduğunu söyleyerek istifa etmesini, bu sanatçıyı severek takip eden bizim sanatçımız Mehmet Erdem takdirle karşılayıp durumu yazığı gazetesindeki köşesine teşımış. Güzel. Tepkiler de güzel, bunun duyuruması da güzel ama aslında olaylar genel anlamda Lübnan'da falan hiç de öyle değil, münfrit tepkiler de aslında demokrasilere etkileyecek veya içinde yaşadıklaır ülkede kaale alınacak boyutta değil. Tamam, biizim ülkemizde de homofobi var ama eşcinsellerin ülkelerini terkedeceği boyutta değil. Şimdi Avrupa Konseyine bağlı 50 ülke arasında da eşcinsel hakları konusunda da sonda birinciyiz, hatta Azerbaycan bile eşcinsel yarışması diyip Eurovision'a katılmamazlık etmiyor ama, ülkemizde ne kadar sosyal ayrımcılık da bir ölüm-yaşayamamk sayılsa da, dolaylı olarakk haklar engellense de, ülkemizdeki eşcinsellerin durumu, ben de bu konuda ülkemi çok eleştirmeme rağmen gerçekten sanıldığı boyutta bir homofobi var mı bilmiyorum. Mesela bir transseksüelimizin hayatı ile yapılan terapik bir program bile şifreli bir kanalda kaldırılıyor ve bu kabul edilebilecek bir durum değil ama, benim homofobi konusunda çok sıkıntı çekmemem de belki benim dirayetimle alakalıdır, aslında ülkemizdeki homofobi konusunda ne diyeceğimi de bilemiyorum. Çünkü bir karşıtlık var, hatta eşcinselliğin istenmemesi % 90 oranında deniyor ama biz kendimizi gösterebiliyoruz, ifade edebiliyoruz, çıkıp da homofobiye karşı sesimizi yükseltebiliyoruz. Zaten Türkiye'yi ben istatistiklendiremiyorum bile. Çünkü net bir veriye ve sonuca ulaşamıyor insan değerlendirme yaptığı zaman. Bir bakmışsın dünyanın en homofobik ülkesiyiz, bir bakmışsın eşcinsellik hiç kimsenin umrunda değilmiş gibi. Şuraya bağlayacağım; Lübnan'da belki bazı haksızlıkara karşı tepki falan gösterilebiliyor olablir ama homofobi konusunda hiç de öyle takdir edilecek bir durumları yok. Türkiye'de ne kadar Übnanlı eşcinsel mülteci var biliniyor mu acaba? Benim yaşadığım şehirde ben iki tanesini biliyorum. Onlar da hala bir üçüncü ülkeye gidemediler ve hala zor koşullarda hayatlarını sürdürüyorlar. Lübnan'da eşcinsellik suç değil, halkın % 80'i eşcinselliğe tepkili, % 20'si hoşgörülüymüş ama insan acaba demeden edemiyor. Fazla iyimser bir tablo olabilir mi bu?

Hayatta sizi yoran ve üzen, mesela randevusuna vaktinde gelmeyen, sizi eken, size yalan söyleyen, sizi çıkarlarına alet eden, sizi aşağılayan veya küçümseyen, samimi olmayan, dürüst olmayan, ne bileyim şekilci olan, veya saçma sapan baskı yapan, daha çoğaltabiliriz, bu tür insanlardan uzak durunuz. Canınız ciğeriniz de olsa uzak durunuz. Çünkü bu davranışlar anlık bir şey değildir; karakteristik özelliklerdir ve asla değişmez. Belki mecburiyetten bu tarz insanlara bir iş gereği falan bir kereliğine katlanabilirsiniz ama hayatınızda sürekli bulundurmayın. Çok yıpratıcı bir şey gerçekten. Hele mükemmelliytçi biriyseniz, ölüm gibi gelebilir size. Miktir edin bu tarz kişileri. Gerekirse haddini bildirin ama öncelikle hiç muhatap olmayın. Çünkü bu tarz insanların, bir insana getirisindne çok götürüsü olur.

Size değer vermeyen insanlara değer verip, saygı duymayanlara saygı duyup da dötlerini kaldırmayın!

İkili ilişkilerde karşımdaki kişi, bir müzik CD'si, bir kitap, dergi kadar bile değer teşkil etmedi gözümde hiçbir zaman!

Hayatta her şey karşılıklıdır. Bazen size karşı yapılanlara "neden" diyorsanız; bir ayna gibi kendinize bakacaksınız öncelikle!

Hayatta en çok, sadece ve sadece kendimi sevdim!

Eğer birisi bana beni üzen bir saçmalık yapmışsa, güvenim herkese karşı sarsılır ve gemileri yakar, çeker giderim! Bu da benim huyum..

Yanlış anlayabilirim ana bunun suçlusu yanlış anlamama sebep olanlardır ki, aslında yanlış anlama falan da yoktur aslında!

Hayatta hiç kaybetmedim, her kaybettiğimde kendimi biraz daha kazandım çünkü; kendime sevgim ve saygım daha da arttı!

TRANSSEKSÜELİK, SOSYAL YAŞAMIN BİR RENKLİLİĞİDİR!

Stephen King ve J.K.Rowling isimli ünlü yazarlar transseksüellik yüzünden küsmüşler. Rowling transseksüellerin kadın olmadığını savunuyor, King ise kadın olduğunu. İnsanların cinsiyet kimliği niye bu kadar önemli? Bana göre de "cinsiyet kimliği" denilen şey toplumsal rol ve bilimsel hiçbir geçerliliği olmayan, sadece biyolojik bir şeydir. Cinsel yönelim, bir insanın cinsiyet kimliği oluşturmasına sebep olmamalı. Mesela benim bir eşcinsel olarak hemcisimden hoşlanmam, beni ne kadın yapar ne de başka bir şey. Eğer kadınsı hisler duyuyor ve kadınsı davranıyorsam, bu öğrenilmiş bir şeydir. Çünkü hislerin cinsiyeti yoktur. Kime ilgi duyduğun belirleyici bir faktörse, bu da zaten cinsel yönelime girer, gene cinsiyetle alakası yok. Eğer erkeğe ilgi duyan kadındır, kadına ilgi duyan erkek diyorsanız, bu da cinsel yönelimdir. Ve bunun üzerinden bir cinsiyet kimliği oluşturmaya çalışıyorsanız da, bu heteroseksizmdir. Yanlış anlaşılmasın; bu, benim kişilerin kendilerini nasıl ifade ettiğime karşıtlık anlamı taşımıyor. Bir insan ister toplumsal cinsiyete göre olsun, ister heteroseksizmi içselleştirdiği için bunun doğuştan geldiğine inansın, hatta gerçekten doğuştan cinsiyet kimliği olsun, kendini neye dayanarak erkek veya kadın olarak ifade ediyorsa da etsin, kendini istediği şekilde tanımlama ve ifade etme hakkı vardır. Demek istediğim, ister doğuştan gelen biyolojik cinisyete uygun erkeklik veya kadınlık olsun, isterse trans erkek veya kadınlık olsun, benim için farketmiyor, benim için cinsiyet kimliğinin önemi yok ama kendini nasıl ifade ederse de etsin; bu ifade ediş beni asla rahatsız etmez. Bana göre sosyal yaşamın bir renkliliğidir transseksüellik.

Eski klipleri üstlerinden kesip yeni ekran boyutuna uydurmayın. Eski televizyon ekranında kalsın; hem orjinal, hem nostaljik!

TRANSSEKSÜELİK, SOSYAL YAŞAMIN BİR RENKLİLİĞİDİR!

Stephen King ve J.K.Rowling isimli ünlü yazarlar transseksüellik yüzünden küsmüşler. Rowling transseksüellerin kadın olmadığını savunuyor, King ise kadın olduğunu. İnsanların cinsiyet kimliği niye bu kadar önemli? Bana göre de "cinsiyet kimliği" denilen şey toplumsal rol ve bilimsel hiçbir geçerliliği olmayan, sadece biyolojik bir şeydir. Cinsel yönelim, bir insanın cinsiyet kimliği oluşturmasına sebep olmamalı. Mesela benim bir eşcinsel olarak hemcisimden hoşlanmam, beni ne kadın yapar ne de başka bir şey. Eğer kadınsı hisler duyuyor ve kadınsı davranıyorsam, bu öğrenilmiş bir şeydir. Çünkü hislerin cinsiyeti yoktur. Kime ilgi duyduğun belirleyici bir faktörse, bu da zaten cinsel yönelime girer, gene cinsiyetle alakası yok. Eğer erkeğe ilgi duyan kadındır, kadına ilgi duyan erkek diyorsanız, bu da cinsel yönelimdir. Ve bunun üzerinden bir cinsiyet kimliği oluşturmaya çalışıyorsanız da, bu heteroseksizmdir. Yanlış anlaşılmasın; bu, benim kişilerin kendilerini nasıl ifade ettiğime karşıtlık anlamı taşımıyor. Bir insan ister toplumsal cinsiyete göre olsun, ister heteroseksizmi içselleştirdiği için bunun doğuştan geldiğine inansın, hatta gerçekten doğuştan cinsiyet kimliği olsun, kendini neye dayanarak erkek veya kadın olarak ifade ediyorsa da etsin, kendini istediği şekilde tanımlama ve ifade etme hakkı vardır. Demek istediğim, ister doğuştan gelen biyolojik cinisyete uygun erkeklik veya kadınlık olsun, isterse trans erkek veya kadınlık olsun, benim için farketmiyor, benim için cinsiyet kimliğinin önemi yok ama kendini nasıl ifade ederse de etsin; bu ifade ediş beni asla rahatsız etmez. Bana göre sosyal yaşamın bir renkliliğidir transseksüellik.

Eski klipleri üstlerinden kesip yeni ekran boyutuna uydurmayın. Eski televizyon ekranında kalsın; hem orjinal, hem nostaljik!

EUROVİSİON 2021

Eurovision'da bu yıl kim şampiyon olacak?

Eurovision'da Azerbaycan'ı temsil eden Samira Efendi'nin şarkısında Türk ezgileirnden sample'lar kullanması, elbette diaspora Türklerinin oylarıyla şampiyon olmak içindi. Umarım hedefine ulaşır!

Bu yıl Fransa şampiyon olabilir..

Tabiki de İtalya'nın şarkısı Fransa'nınkininden daha iyi..

Aslında ben Almanya'nın şarkısını da sevdim...

İspanya'nın şakısı da fena değil...

Eurovision'da Belçika adına Hooverphonic de var ama bu şarkıları gibi değil, cılız bir şarkıyla katılmışlar...

İlk başta etkilenmedim ama hayatımda en güzel şarkıların katıldığı bir Eurovision gecesi izleyeceğiz. Az kaldı... YouTube'da!

1 saat sonra Eurovision'u buradan izleybilirsiniz. TRT'ye de kapak olsun, hatta katılmadığı için en kötü dileklerimi yolluyorum...

Diğer ülkeleri de tekrar tekrar izledim. Her kültür, kendine yakın olan tınıları elbet daha çok beğenecektir. Tabi bir de müzikal anlamda kalite denilen bir şey de var. Ama Eurovision artk bir müzik yarışmasından çok şov arenası. Bana göre Azerbaycan gerçekten bu yılın en vurucu ülkesi. Türk motiflerinin biraz fazla kullanılması bizim hoşumuza gidiyor ama fazla etniğe kaçması dezavantaj olur mu bilmiyorum. Görsel şov iyi sayılır. Ben bazı ülkelerinki gibi tiyatral koreografileri tercih etmiyorum. Çünkü dikkatin müzikten uzaklaşmasına sebebiyet verebilir. Sahnenin cüretkar kullanılması her zaman coşturucu olduğu için avantajdır. Etnikle pop gerçekten fifti-fifti ve bu da şarkının nefessiz dinlenmesine sebep oluyor. Düzenleme gümbür gümbür. Sözlerde kullanılan Mata Hari gibi uluslararası bir isim de şarkıya ısındırmayı arttıracaktır. En büyük dezavantaj şu olabilir. Hatta bu Azerbaycan'ı çok olumsuz etkileyebilir bile. Geçen ylki Azerbaycan - Ermenistan savaşı. Eğer bu geçmişte kalıp unutulduysa eğer, Türk diasporasının oylarıyla rüzgarı arakasına alıp sürpriz bir şampiyonluk bile yaşatabilir bize Azerbaycan... Samira Efendi, Eurovision şovunda kullandığı pembe renklerle eşcinsellerin, Turkuaz mavisiyle Türklerin oyuna göz kırpıyor! Çok akıllıca hazırlanmışlar. Gönlümüz, kalbimiz, ruhumuz bu gece Eurovision'da Azerbaycan ile... "Bastır" Samira! Konyalım sana uğur getirsin!

EŞCİNSELLİĞE VE EŞCİNSEL DİYE NELERE KARŞI"YIZ"!

İtalya'daki Vezüv Yanardağı dogmatiklere göre eşcinseller yüzünden patlamış. 

Depremler eşcinseller yüzünden oluyorMUŞ. 

Diyanete göre Korona da eşcinseller yüzünden olmuş. 

İnsan nesli eşcinsellik yüzünden tükenecekmiş.

İstanbul Sözleşmesi'nden de eşcinselleri koruyacak diye vazgeçildi. 

Eurovision'dan eşcinsellerin yarışması diye çekildik. 

Televizyonlar Huysuz Virjin'e eşcinsel diye yasaklandı. 

Avrupa Birliği'ne eşcinsel evlilik olacak diye karşı çıkıyoruz. 

Gökkuşağı bayraklarına ve gökkuşağı renkli şemsiyelere eşcinsellerin renkleri diye karşı çıkıyoruz.

Eşcinselleri saldırıdan koruyacak diye, homofobiyi nefret suçları kapsamına almayarak ve eşcinsellliği anayasada tanımlamayarak insan haklarına ve demokrasiye de karşıyız.

Ahlaka ve aile değerlerimize ters, toplumun bazı kesiminin kin ve nefret duygularını tahrik edip kargaşaya sebep olacak diye eşcinsel Onur Yürüyüşü'ne ve eşcinsel hakları için mücadele vermek adına yapılan her türlü etkinliğe de karşıyız.

EUROVİSON 2021'İN GAY SANATÇILARI!

Eurovision'da 1998'de Dana International, 2014'te Conchita Wurst, 2020'de de Duncan Laurence birinci olan eşcinsel sanatçılardı. Bu yıl da İrlanda adına katılan Lesley, Hollanda adına katılan Jeangu Macrooy, Almanya adına katılan Jendrik Sigwart, Makedonya adına katılan Vasil Garvanliev, Avustralya adına katılan Montaigne, İzlanda adına katılan Daði og Gagnamagnið(Hulda), eşcinsel sanatçılar. Diğer gay sanatçılar ve ülkeleri; Danimarka - Fyr & Flamme, İsviçre - Gjon's Tears, Litvanya - THE ROOP, İtalya - Måneskin, Danimarka - Tix...

Hollanda - Rotterdam'da yapılan Eurovision 2021'de bahisçilerin uzun bir aradan sonra Lordy gibi bir sürprizle Rock müzik, İtalya'dan Maneskin kazanabilir tahminleri doğru çıktı. Profesyonel jüri ile halk oylaması-tele voting arasında fark olunca, profesyonel jürinin şampiyonu, halk jürisinin şampiyonuna yenildi ve birinci olan İsviçre'den Gjon's Tears halk oylamasıyla üçüncülüğe düştü, İtalya da 4.lükten 1.liğe yüksedi. Tele voting Fransa'nın yerini değiştirmedi ve ikinci oldu. Prof. jüri ile halk jürisinin puan farkının en farklı olduğu ülke Litvanya oldu ve halk oylamasından sonra THE ROOP grubu Discoteque şarkısıyla 13. sıradan 7.liğe yükseldi. Litvanya'nın şarkısı yarışmadan önce de müzikseverlerin sevdiği bir şarkıydı zaten. Halk oylaması etnik şarkılı Ukrayna'ya ve rock'çı Finlandiya'ya da yaradı. Prof. jüriden çok yüksek oy alan ve başa güreşen ve prof. jüri oylarıyla 3. olan Malta halk jürisinden aldığı düşük sayılabilecek bir puanla birden 7.liğe indi.  5-6 ülkeye halk oylamasından sıfır puan çıkmasıysa şaşırtıcıydı. Üst üste dört ülkeye sıfır gelince, herkes espiri yapılıyor falan zannetti. Hatta gidişata göre herkes sıfır puan alacak zannedildi. Sonrasında Nerveç'e puan gelince, şaka yapılmadığı anlaşıldı. İngiltere ise hem prof. jüriden, hem de halk oylamasından-tele voting'den çıkan sıfır puanla sonuncu oldu. Herhalde İngiltere'nin Eurovision tarhindeki en büyük hezimetiydi. İngiltere yarışmacısı elindeki içeçeği dökerek tepki gösterdi. Peki Azerbaycan neden düşük bir puanla 19. oldu? Gerçekten şarkı çok mu kötüydü? Bence değildi. Bana göre en azından ilk 5'te yer alabilecek bir Eurovision şarkısıydı. Aynı şarkıyla başka bir ülke, mesela Yunanistan, Ermenistan, İsrail falan yarışsaydı, netice çok farklı olurdu. Yarışmadan önce ne demiştim; Azerbaycan'ın Ermenistan ile savaşı politik sonuçlar doğurabilir, Azerbaycan'ın aleyhine işleyebilir. Nitekim de öyle oldu. Ve şuna da şahit oldum; profesyonel jüri gerçekten halk jürisinden çok daha politik. Öyle olmasaydı, hala Yunanistan, Güney Kıbırs'a, Güney Kıbrıs da Yunanistan'a mı verir tam puanları? Eğer Youtube bir beğeni ölçütyse, Azerbaycan'ın şarkısı 6.5 tıklanmayla en çok izlenen videolardan.

Kim ne derse desin, Eurovision'da poltika çok belirleyici bir ölçüt. Türkiye yıllarca poltikaya kurban gitti derken aslında çok doğruydu. Eurovision tarihinin en iyi şarkılarından gösterilen Semiha Yankı şarkısı "Seninmle Bir Dakika"nın sıfır puan almasının başka bir açıklaması olabilir mi? Eurovision'da politika olmasa, hala komşular veya dost ülkeler en yüksek paunı birbirine mi verir mi? Tabiki galibiyeti getiren şarkının kalitesi, şarkıcıların karizması, tarzı, kendilerini sunumu, vesiare bir çok ölçüt birleşince geliyor ama ortada objektif bir bakış açısının olmadığı da bir gerçek.

Bu yılki Hollanda organizatörlüğünde gerçekleştirilen Eurovision'u teknik ve görsel açıdan tüm zamanların en iyi olarak buldum. Hiçbir yıl, bu kadar iyi şarkı da birarada yarışmamıştı.

Bu yılki Eurovision'da ben kimleri sevmiştim; Litvanya, İzlanda, Danimarka, sonrasında Almanya ve İsveç'i de sevdim.

EŞCİNSEL Mİ HETEROSEKSÜEL Mİ; EŞCİNSEL Mİ TRANSSEKSÜEL Mİ?

Sanremo şarkı yarışmasından sonra Eurovision'da da birinci olan Maneskin grubunun solisti Damiano David Maneskin'in 18 yaşındayken kendisinden 16 yaş büyük bir kadın dışında ilişkisinin olmamasından dolayı eşcinsel olup olmadığı da gündem oluşturmaya başladı. Maneski'nin eşcinsel olup olmadığı değil de, transseksüel olup olup olmadığı tartışılmalı bence. Çünkü ne kadar rocker'lıkla absorbe edilmeye çalışılsa da, görselde feminenlik çok hissettiriyor kendini...

EUROVİSİON GAY'DİR!

Kabul etsek de etmesek de, Eurovision eşcinsel-gay bir organizasyondur. Geçmişte öyle değilmiştir veya heteroseküseller de katılıyor olabilir ama bu yarışmanın ruhu eşcinselliğe dönüşmüştür.. Çünkü kaliteli ve estetik bir eğlence her zaman eşcinseldir. Bu tarihten günümüze böyledir. Eğleneceksen, cinsel sınıflaşmayı bir tarafa bırakacaksın; kasıntı eğlence olmaz, kasılarak eğlenilmez çünkü... Bir kere sanat gay'dir, eşcinseldir, cinsiyetsizdir...Sizce bu kadar eşcinseLin bir araya gelmeSİ tesadüf olabilir mi? Daha gizli olanları bilmiyoruz; belki hepsi gay'dir!

Not: Bu liste, Batı medyasında Eurovision'a katılan eşcinsellerle ilgili kendi beyanatlarına dayanılarak çıkan haberlerden derlenerek oluşturulmuştur.

23 Mayıs 2021 facebook notlarım

Siyasetimiz bana o kadar senaryo ve manasız geliyor ki, dünden beri Eurovision'dayım! Keşke gündemimizi Eurovision meşgul etseydi!

Siyasetimizde geçmiş dönemler ortaya dökülüyor şu sıralar. E bilmiyor muydunuz arka planda neler döndüğüğünü; niye şaşırıyorsunuz?

Dünya yansa yorganım yok içinde; şu anda başka bir gezegenden kuş bakışı gibiyim; gerkese kolay gelsin diyorum!

Bi başınayım, minumum yaşıyorum, bizim kültür beni açmadığı için, hayatı kapattım, izlemiyorum! Hayat bana güzel! Zamansızım! Ohh!

Avrupa zekâsının her adımı, ruhban sınıfına(dine) rağmen atılmıştır.

Victor Hugo

Gerçekten de öyle. Avrupa'daki yaşama bakıyorum da, bizimki gerçekten hayat mı? Adamlar resmen hayatlarını yaşıyorlar keyifle, fasafiso şeylerle zamanlarını harcamıyorlar. Bir ömür geçti hayallerimizle ve gerçekleşmedi o hayaller... ÇÜünkü imkan olsa bile, zemin yok bu coğrafyada; neyi kimle yaşayacaksın ki? O ayıp, bu günah, şu geleneklere aykırı... Ööööff!

Sanırım hesap günü yaklaşıyor!

Cahil insanlar işlerini hukuksuz yürütür, bir şeyler çıkarlarına ters gidince de birbirinin arkasını açarmış! Ne kadar tanıdık..?

21 Mayıs 2021 Cuma

21 Mayıs 2021 facebook notlarım

 Bilimsel gerçekliği olmayan ve akademik bazda tartışılamasına gerek duyulmayan tabulaşmış hiçbir dogmatik görüşe saygı duymuyorum!

Beni en çok ne yaralayan şeylerden birisi, nezaketli zannedip de birer saygısız olan ikiyüzlü insanlar!

Müzik listesi, ama Amerika veya İngiltere gibi ciddi anlamda müzik listesi, bir şarkının kaliteli olmasında benim için çok önemli ölçüttür. Pop müzikten bahsediyorum; caz, opera veya şahsına münhasır özgün veya adult denilen yetişkin, belli kesime hitap eden popüler tınıları fazla kullanmayan şarkılardan bahsetmiyorum; popüler unsurlar taşıyan popüler nitelikteki pop şarkılarından bahsediyorum. Yani iyi bir pop bir şarkısının dinlenebilirliği benim için, listelik olup olmamasıyla çok alakalıdır. Eurovision şarkıları istisnalar hariç genellikle şova yönelik, bazı soundlarla vurucu yapılmaya çalışılan şarkılar. Slovu da, hareketlisi de, rock'ı da hep öyle. Ama disko gibi bazı tarzlar aradan sıyrılıyor, kalite olarak fark yaratıyor. Bu yıl da Eırovision'da benim için Litvanya, İzlanda ve Danimarka fark yaratan şarkılardı. Litvanya ve İzlanda finale yükseldi, Danimarka elendi. Litvanya'nınki dikkat çeken bir şarkı ama derece yapar mı şşüpheliyim. Çünkü herkesin müziğe bakış açısı farklı ve de politik bir yarışma ama bu seneki yarışmada yarı final oylamalarında isabetli seçimler yapıldı gibi..

İYİ GÜNLER

Kültürel anlamda coğrafya kaderimiz değildir, bu makus talihimizi değiştirebiliriz. Herkes dini anlamda farklı kültürlerde doğuyor ve herkes içselleştirdiği kültüre inanıyor ve bunun savunusunu yapıyor ama hiç düşünmüyor, mesela biz şuna inanıyoruz, onlar şuna inanıyor, herkesinki farklı şekillerde. Peki niye bizimki doğru olsun, onlarınki yanlış ki, onlarınkini yanlış bulup hatta kötülüyoruz ki? Mesela Perşembe hayırlı olup, niye Pazar günü veya 13 rakkamı uğursuz olsun ki? Bunlar bizim kendimizce kültürümüz kaynaklı yüklediğimiz şeyler. Yoksa güneş her gün aynı şekilde doğup batıyor. Günlerin adını bile biz koymuyor muyuz; niye farkı olsunki birbirinden? Burada bir hayata sağ duyulu bakamamak, yetersizlik sonucu bir aşağılık kompleksi ve dolayısıyla bir şeyleri kendimize yontmak, bazı şeyleri de kötüleyerek ötekileştirip kendimizi iyi hissetmek durumu söz konusu. Dar görüşlülük söz konusu burada. Oysa hayat aynı hayat, insan gene insan... Hayat görüşümüzü genişletsek, geliştirsek, sadece kendimizi veya değerlerimizi yüceltmek yerine, ötekileştirdiklerimizi aşağılamayıp sevgiyle yaklaşsak ve anlamaya çalışsak; DAHA İYİ OLMAZ MI? Bu karşı tarafın diğerlerine bakış açısı için de geçerli. İyi günler!

Bilimsel bilgiden yoksun, hiçbir konuda fikir beyan etmeyin. Bir anlamı yok. Sadece kendi egonuzu tatmin etmiş oluyorsunuz!

Varoluşunuzu bilimsel temeller üzerine gerçekleştirirseniz daha gerçekçi ve sağlam, dolayısıyla size faydalı olur.

Bugün bir kitap okusak ne kadar güzel olur değil mi; internetten bilimsel ve gerçekçi şeyler falan mesela...

Son günlerde siyaset dünyasına bakıyorum da, kötü bir senaryo diyip gülüp geçiyorum.

Siyasette şu sıralar herkes birbirinin arkasını açıyor ve gerçekleri görüyoruz. Zaten bunları tahmin ediyorduk. Beni düşündüren ise, hala birilerinin bunlara inanıp peşinde gitmeleri... Gökben'den bir şarkı çalabilir miyim; "Akılsız başa fayda yok, ne yapsan ne etsen de fayda yok!"

Herkes yaptıklarının hesabını bu dünyada verecek, vermeli; Tıpkı Çavuşesku, Kaddafi, Saddam, Taliban, Menderes, Karadziç gibi.

Benim vergilerimi tarikarlara, cemaatlere aktaranlardan mutlaka hesap sorulmalı!

Yeni Akit gibi gerici medya, eşcinsel derneklere Avrupadan fon akıtıldığını haber yapacağına, garibanın vergisinin tarikalara nasıl ve neden aktarıldığını araştırsa ya! Eşcinsel dernekler bari insan hakları mücadelesi yapıyor; tarikatlar ne yapıyor? Haaah, ne yapıyor?

Youtube tarikat yazıyorum, ilk video bu ve bunun gibi bir çok var daha. Öyle korkuyorum ki, saklanacak yer arıyorum! Akıl sağlığı ne kadar önemli anlatabiliyor muyum? Küçücük çocukları da böyle şeylere alet ediyorlar.

Cinselliğin ahlakla alakası yoktur; haksızlığın, adaletsizliğin, HIRSIZLIĞIN alakası vardır!!!

Filistin ile Güney Kıbrıs'ın selamlaşması... Voooov, bu ne hararet böyle! İnsanın heteroseksüel olsa bile bu harareti görünce eşcinsel olası gelecek!

Filistin lideri Arafat'ın AIDS'ten öldüğü bir gerçek. AIDS eşcinsel hastalığı değil ama Arafat'ın eşcinsel ilişkilerine dair  kanıtlar (korumasıyla falan) var...

İçinde yaşadığımız coğrafyadaki hareketler niye böyle demeyin; sebebi bu coğrafyanın üzerinde yaşayan insanlar!

Çok anlamlı bir mizah değil mi? Papa tepki göstermiyor, iyi koşullardan dolayı o da Müslüman oluyor!

Bu coğrafyada yaşamaktan en keyif aldığım şeylerden biri dilidir. 5 dil bilseydim de, kendimi Türkçe kadar keyifli ifade edemezdim. Bulmaca gibi bir dil. Zenginleştirmeye o kada müsait ki... Bir de içine her dilden kelime sokulmuş ve sokulmaya devam ediyor ama sonuçta gene Türkçe. Eğer düzgün konuşulursa da su gibi akan bir dil...

Bİ KENDİNİZE GELİN ARTIK YAA!

Birisi Paris Hilton'ı Yahudi pornocu diye aşağılamaya kalkışmış. Ne kadar cahilce laflar. Pornoculuk kötü bir şey mi? Fiziğim müsait olsaydı, yeminle söylüyorum pornocu olurdum. Çünkü hem zevk alacaksın, hem de oyunculuk yapacaksın, hem de para kazanacaksın, hem de herkesin belden aşağıda olsa beynine gireceksin, zevk nesnesi olacaksın, hayallerini süsleyeceksin, onları şaha kaldırıp mutlu edeceksin vesaire... Ayrıca Paris Hilton'ın pornoculukla ne alakası var; oyuncu ve şarkıcı sosyetik birisi. Hayatını da dünyada en düzgün ve kaliteli yaşayan insanlardan birisi. İnsanları önyargılarla etiketleyip onlar üzerinden nefret kusmak, cahilliktir düpedüz.

İmkanım olsaydı, bilimsel bilgi okuması için herkesi 3 saat okuma odasına kapatır, gerçek dışı her şeyi yasaklardım!

Gerçekle alakası olamyan şeyleri konuşanların falan ağzına bir terlik patlatasım geliyor!

Bugün Güneş, İkizler takım yıldızının etkisine girdi. Herkes bir ay boyunca İkizler burcu gibi olacak! Bi dediğiiz bi dediğinize, bi yatığınız bi yaptığına uymayacak. Anı yaşayacak, ana göre hareket edeceksiniz. Hatta ne oluyor bana diyeceksiniz. Belki İkizler burcunu o zaman anlayabilirsiniz. İkizler'in işi gerçeten çok zordur... Herkese kolay gelsin. İkizler'in güzel tarafı, içlerinden geldiği gibi yaşayıp hiçbir anı kaçırmamış olmaları...

Yemeyin bizi... İktidara göre RTÜK'lük yapmıyorsanız; Eurovision şarkı yarışması niye yasak, eşcinsel sahnelere neden ceza kesiliyor, eşcinseller neden televizyondan uzaklaştırıldı. Bi de bizi salak yerine koyuyorlar yaa... Yaa sabır; gel 2023 gel..!

Veteriner mi, tüccar mı? Bacağı kırılan kediye, diğer masraflar hariç sadece ameliyat için 2 bin lira istemiş.

Açık ilişki; iki tarafın da özgür iradesiyle birbirlerini herhangi bir konuda kısıtlamadıkları, karşılıklı olarak bireysel özgürlüğe saygı duydukları, tarafların başkalarıyla ilişki yaşamasını ayrılık sebebi olarak değerlendirmedikleri, duygusal ve cinsel bir bağdan oluşan ilişki türüdür.

Ben açık ilişkiyi de sevmiyorum; tamamen bağımsız ilişkiyi seviyorum. Çünkü ne kimse benim sahibim olabilir ne de ben başkasının.!

Çerkes Sürgünü ya da Çerkes Soykırımı, Rusya'nın Çerkesya'yı işgalinin ardından, 21 Mayıs 1864 tarihinden sonra yoğunlaşmak üzere, Rus İmparatorluğu tarafından Çerkes halkına gerçekleştirilen toplu katliam, etnik temizlik, tehcir, ve sürgün.

Ben Çerkesleri niye çok severim biliyor musunuz; çünkü bu kültüre o kadar çok şey kattılar ki ve asla bu ülkeye ihanet etmedikleri gibi, belki de en çok da onlar sahip çıktılar... Buna rağmen Türkiye, Çerkes Soykırımı'nı tanımıyor. Niye; Rusya ile ekonomik ilişkilerin bozulmaması için mi?

Transseksüeller stigmalarla karşılaşıyormuş. Anladınız mı? Stigma: Damgalama. Sosyal damgalama, bir kişiyi toplumun diğer üyelerinden ayırmaya hizmet eden algılanabilir sosyal özelliklere dayalı olarak onaylanmaması veya ona karşı ayrımcılıktır. Sosyal damgalar genellikle kültür, cinsiyet, ırk, sosyoekonomik sınıf, yaş, cinsel yönelim, zeka ve sağlıkla ilgilidir.

Dünyadaki savaşlar, gücü elinde bulunanlar tarafından bitirilmek istenmediği için bitmiyor. Liderleri atın, bakın halk nasıl anlaşacak!

İnsanlar anlaşamazlar, kavga ederler ve küserler; Kavga öyle veya böyle biter. Savaşlar niye bitmiyor; çünkü çıkar var!

Ben İsrail ile Filsitin'in savaşının bitmediğine değil, bitirilmek istenmediğine inanıyorum; tıpkı dünyadaki bütün savaşlar gibi.

Ben birisiyle anlaşamazsam kavga ederim, laf anlatamıyorsam da konuşmam. Aynı coğrafyada küs olarak da yaşanabilir!

Mesela birisi beni savaş galeyanına getiremez. Kaçıncı yüzyıldayız tanrı aşkına? Aklınız varsa oturup konuşur, çözüme gidersiniz!

Ben bu ülkede bir heteroseksüel kadar vatandaşlık görevimi yerine getirdim. Bir eşcinsel olarak askeriğimi yaptım, sigortamı yatırdım, vergimi ödüyorum ama bir heteroseksüe kadar sosyal haklarım yok. Evlenemiyorum, çocuk sahibi olamıyorum ama heteroseksüellerin evlenip istediği kadar çocuk yapma hakkı var ve bu çoğalma yüzünden benim sosyal haklarımı da gasp ediyorlar. Benim de bir erkeği eşim olarak, çocuklarım olarak da hayvanları sosyal haklarımdan faydalandırma hakkı olmalı. Devletin kendi ahlak anlayışı veya demokrasi anlayışı yüzünden, benim hakkımı başkalarına verme hakkı olamaz..

20 Mayıs 2021 Perşembe

20 Mayıs 2021 facebook notlarım

 Bizim köyde bu ağaca, pek bir işe yaramadığı için olsa gerek Hünersiz derlerdi. Gerçek adı kötü kokmasından dolayı Kokar ağaç, ki bana göre kokusu çok güzel, İngiltere'den gelen adıyla Cennet ağacı imiş. Kötü doğa koşullarına göre çok dayanıklı olduğu için, Erozyona, yani yağışlı havalarda toprağın kaymasına karşı dikilen bir ağaçmış da. Ve çok arsız bir bitkiymiş. Her yerde yetişebilen ve çok hızlı büyüyen bir ağaç. Yani kökünü dibinden kazımazsanız, asla yok edilemez ve toprakta kalan en küçük bir kökünden bile hemen filiz verip ağaca dönüşürmüş.

Sigara ağacı. Kokusu çok güzel. Arılar dolaşıyor çiçeklerinde. Meyveleri keçi boynuzu şeklinde. İncilipınar Parkı'nda var.

Sevdiğim ağaçlardan biri de yalancı Akasya.

Google'da doğal bitki örtüsü resimleriyle ilgili kaliteli hiçbir resim yok... Önümüzdeki dönemde doğa bitki örtüleriyle ilgili galerilik fotoğraflar çekeceğim... Mor Salkım da en çok sevdiğim ağaçlardan.

Mor Salkım Leylak da çok hoşuma giden bitkilerden. Bazı bitkilerin mahallemizde olmasına rağmen adlarını bilmiyordum...

Acem Borusu da çok karşıma çıkan Amerika kökenli ağaçlardan...

Japon Ayvası. Bizim İncilipınar parkında olan bitkilerden. Boyu alçak olduğu için, çocuklar çiçeklerini koparıyor. O yüzden çocukları sevmiyorum. Partka sokmayacaksın çocukları. Uzaya gitsinler...

Denizli'de süs bitkisi olarak karşılaştığım bu çiçeğin adı "Japon Kaflanı" imiş.

Geçenlerde ben de fotoğrafını çekmiştim terzi Özcan'ın dükkanının önünden. Bu benim çektiğim fotoğraf değil tabiki de. Adı Keçi Kulağı Hanımeli imiş...

Adı Amerikan Sarmaşığı'ymış. Çok seviyorum bu süs bitkisini de...

HOMOFOBİK BİR ÜLKENİN-TÜRKİYE'NİN AVRUPA'DA İŞİ OLAMAZ!

Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği'nin Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini askıya alınması çağrısında bulunan raporu kabul etmiş, Dışişleri Bakanlığı, karara tepki göstermiş. Niye tepki gösteriyorsunuz ki? AP diyor ki, "Türkiye, AB değerlerinden gün geçtikçe ve hızlıca uzaklaşıyor.". Hani rektör atamasını protesto eden öğrenci ve öğretim üyelerini terörist olarak tanımlıyorsunuz ya, hani eşcinselleri depreme ve Korona'ya sebep oluyor diye Diyanet ve devletin en üst mercisi tarafından günah kavramıyla lanetleyip nefrete hedef gösteriyorsunuz ya, Hami Eurovision şarkı yarışmasına "erkek mi kadın mı olduğu belli olmayan şarkıcıların yer aldığı bir yarışmada ne işimiz var" diye katılmıyorsunuz ya; işte bunlar insan haklarıyla çelişiyor, Avrupa değerleriyle ters düşüyor. AB'ye girebilmek için eşcinsel haklarına saygı göstermeniz gerekecek. AB'ye girince "biz Müslüman bir ülkeyiz" diye kendi değerlerinizi Avrupa'ya sokamazsınız. Çünkü Avrupa, eşcinseller de insan diyor ama siz diyorsunuz ki "günah"! Bu ne ya; hak hukuk ile dogmatik inançların ne alakası var. Günah anlayışı herkesin kendini bağlar, bu toplumsal bir açıklama bile olmaz. Çünkü demokrasiler hak hukuk ve insan hakları çerçevesinde yönetilir, dini inanç çerçevesinde değil... Son 20 yılda Türkiye adına en büyük zarar, AB ile üyelik müzakerelerimizin durmasıdır.

Son 20 yılda Türkiye adına en büyük zarar, AB ile üyelik müzakerelerimizin durmasıdır.

Sisteme karşıysan, suçlusun! Düşünce ve ifade özgrülüğü mü; o da ne?

19 Mayıs 2021 facebook notlarım

 Semtinizde pazar kurulduğu gün, marketlerde sebze, normal zamanındakinin ve pazardakinin yarı fiyatına düşüyor; bilginize!

Bir çok insan tanıyorum bu tarikatlara, cemaatlere takılıp da Atatürk düşmanı falan olan, laikliğe ve modernliğe karşı olan, bilime sırtını dönüp gerçeklerden bihaber yaşayan, dolayısıyla kendine benzemeyenlerden nefret eden, onları düşman belleyen, bu yüzden toplum içindeki kutuplaşmaya ve de kindarlığa sebep olan... Yalan mı? Hadi yalan diyin. Ben hiç görmedim bu tarikatlıların Atatürk'ü sevdiğini, başı açık ve de haklarını savunan ve de ayakları üzerinde durabilen bağımsız kadınları sevdiğini, eşcinseller gibi yaşama hakkı mücadelesi veren eşcinseller gibi farklılıklaır sevdiklerini, toplumun dışında kalmış kesimlere karşı yardım konusunda duyarlılık gösterdiklerine falan hiç şahit olmadım. Onlar için varsa yoka sadece maneviyatları-inançları, manevi tatminleri ama bunu da sadece kendilerine dikte edilen şekilde... Yalan mı, hadi yalan diyin!

Ne diyor bunlar gerçekten..? Savaştan bahsediyorlar, bilinmez ordulardan bahsediyorlar... Kendileri inanıyorlar mı kendi dediklerine acaba? İnsanları provake etmekten başla hiçbir şey değil bu. Karşılarında 80 milyon Halil olsa ve onları benim manasız gözlerle seyrettiğimi görseler, gene aynı edayla konuşabilirler mi acaba? Ama sevgi sözcüğünü, barış sözcüğünü, huzur sözcüğünü duyunca çığlıklar attığımı duysalar, hangi lisandan konuşurlar acaba? Ben siyasilerin asla barış ve huzur istediklerine inanmıyorum. Çünkü ağızlarından hoşgörü, sevgi, saygı, barış sözcükleri asla çıkmıyor. Ve siz bunları gerçekten destekliyor musunuz? Eğer dünyayı ben yönetseydim, sadece aşk ve sevgi olurdu, huzur olurdu, sefahat olurdu, eşitlik ve özgürlük olurdu, hak hukuk olurdu ve hesabımda falan bir kuruş para olmazdı... İnsanlar 3-5 saat çalışır, ondan sonra keyfini yaşardı. Ağzından tek bir kelime ayrımcılığa ve nefrete dair kelime çıkan ise hapsi boylar, ikiye ayrılan dünyanın nefret bölümüne sürülürlerdi. Dünyadaki huzurun tek anahtarı sevgidir. Tabi bu da akıl ile mümkündür. Evet savaştan, öldürmekten bahsedenleirn aklı yoktur. Noluyor nefret ve öldürmekle? Kim kazanıyor? Sadece akılsız egolar tatmin oluyor.

Benim oy vereceğim kişi, nefretten ve de bilim dışı şeylerden bahsedemez! Yeter artık!

Bazı insanlar neden her şeyi din penceresinden görüyor? İster kapasitesizlik diyin, ister kapasitesizliğin getirdiği kendini geliştirememişlik, geliştimek için ise işin kolayına kaçıp hiç çaba sarfetmemek diyin... Çok yaşa Macaristan Türkleri diyorsun, sen Haçlı mısın diyor. Hazar Türkleri diyorsun, Yahudi misin diyor. Gagavuz Türkleri diyorsun, Ortodoks musun diyor. Türkmen diyorsun, Alevi misin diyor. Bunlara göre herkes Sünni Müslüman olmalı, hatta şeriatçı olmalı, kendine benzemeyenlere de düşman olunmalı. Şunu kafanıza iyice sokun artık; herkesin bir kimliği vardır ama herkes dine göre bir kimlik belirlemek zorunda değil. Bastırılan pörtlermiş. Siz ne kadar kendi kimliğinizi dayatırsanız, diğer kimlikler de bir o kadar kendini gösterecektir. Mesela siz eşcinsellik günah dedikçe benim eşcinselliğim depreşiyor da depreşiyır. Bunun gibi. Biliyor musunuz, cahiller kendilerini çok mühim görürler. Oysa onları tınlayan yoktur. O yüzdendir dayatmacılıkları. Bir de bilim dışı hurafeleri sanki atomu bulmuşlar gibi nasıl böyle değerli değerli anlatırlar ya... Gülüyorum sadece. Hayat o değil ki... Şunu da hatırlatayım. Her kesimin muhafazakarı olur, muhafazakar eşcinsel de olur ama muhafazakarlıkta laiklik, eşitlik, demokrasi, özgürlük olmayacağı için, muhafazar bir eşcinsel özgür ve eşit olamaz. Muhafazakarlık sana o hakkı vermez ki. Muhafzakar bir eşcinsel olarak sen bile eşitliği ve özgürlüğü kendine hak göremezsin ki. Bir yerde muhafazakar ölçütler çerçevesinde tutarsın kendini... Bir eşcinsel dinsiz yaşayabilir ama dine inanan bir eşcinsel, eşcinselliğini yaşayamadan yaşayamaz. Anlaşılmayan bir şey var mı?

Bugün pazarda sebze beklediğimin aksine 1-3 lira arasındaydı. 1 liraya domates ve salatalık aldım. Sistem, vatandaş mutlu oldu diye kudurmuştur artık. Gerçekten siyasetin toplumları düşündüğne inanan var mı? Çünkü herkes hayatını ucuz bir şekilde karşılarsa çok mutlu olur, hayatını gönlünce yaşar ve iktidarları tınlamaz, ve iktidarlar da vatandaşa söz geçiremez, ideolojileirni uygulayamaz, kendi çıkarlarını onlar olmayacağı için gerçekleştiremez. Bazı toplumların geri kalmasının sebebi toplumların kendisi olsa da, iktidarlar da güçlerini bu doğrultuda kullanırlar. O yüzden yöneticilerin benim vatandaşım demeleri falan bana o kadar samimiyetsiz ve itici geliyor ki... Yöneticiler vatandaşları gerçekten düşünmüş olsalar, maaşları onlarınkinin 20-30 katı olur mu?

Allahın izniyle lafından nefret ediyorum.Bu, sorumluluktan kaçınca Allah izin vermedi demek için bir kaytarma zemini hazırlamaktır

Hani çok tarzın değildir, bir albümüğnü almamış, oturup da bir şarkısını dinlememişsindir ama bir şekilde popüler olduğu için biliyorsundur. Türkücü Oğuz Yılmaz kalp krizinden ölmüş. Üzüldüm. Kanser gibi kalp krizleri de çok can yakıcı...

Tarikatçıların görüntüleri bile o kadar ürkünç ki. Bunları dinlemeye falan korkmadan nasıl gidiyorlar? Ben bunların bulunduğu bir yere tesadüfen düşsem, sanırım öldüm ve cehennemdeyim sanırım! Filmlerdeki Azrail gibi görünüyorlar.

Disiplinsizliğe, standartsızlığa, sorumsuzluğa, duyarszılığa, haksızlığa, tahammül edemiyorum... Alıp başımı dağa çıkasım geliyor!

Eğer Batı'daki disiplin ve standart içinde yaşadığımız kültüre uyalansaydı, insanları tamamına yakını sınıfta kalırdı!

Bir toplum olarak trafikte bile yayaların hiç kırmızı ışığı tınlamaması, sanırım Ortaçağ'da trafik lamanası olsaydı, günümüzde o çağdan bile geri sayılırdık. Çünkü Ortaçağ'da araba olmasa bile yayalar kırmızıda dururdu. İşte o kadar geri olmaktan bahsediyorum!

İnsanlar Batı'yı küçümsüyor, ahlaksız falan ilan ediyor ya; insanların bu kadar akıl dışı olmasını aklım almıyor!

İçinde yaşadığımız kültürün, insani gelişmişlik, özellikle insan hakları açısından, 50 Avrupa ülkesi arasında sonuncu olması nedir

Eşcinsel hakalrı konusunda, çizelgede Türkiye'nin yerini bulabilir misiniz? Çok kolay. Biraz mantık yürütün. Hani sondan ... derler ya..!

Cahil insan, hiçbir şey bilmediği için, hayattaki bütün bilginin kendi bildiklerinden ibaret olduğunu ve her şeyi bildiğini zannedip, kendini çok bilgili; gerçek anlamda bilgilileri de laf salatası yapan ukala zannedermiş... Mesela cahile bir bilgi sun, hemen sen nereden biliyorsun der, uydurmakla itham eder. Mesela cahillere virüs olayını anlatamazsın. Onlar; kış gelir, havalar soğur, üşütürsün, nezle olursun zanneder. Mesela depremin bir fay kırılması ve gezegenin kendini onarması olduğunu anlatamazsın. Onlara göre bütün olaylar çıplaklar, özgür cinsellik veya eşcinsellik yüzünden Tanrı'nın bie cezasıdır. Onlara göre doğa olayları da Tanrı'nın izniyle oluyor. Tanrı Japonları veya ahlaksızla itham edilen Kuzey Avrupa ülkelerini daha mı çok seviyor acaba? Çünkü hep onları koruyup kolluyor. En rahat yaşayan ve de başlarına bir şey gelmeyen onlar çünkü.

Kirpileri kedi mamasıyla besleyebilirsiniz... KİRPİLERİ DE SEVELİM...

Mayıs ve Haziran ayları, Danaburnu'arın yumurtlama ve çoğalma dönemiymiş. Onları da sevelim mi?

Sincapları sevmeyen var mı acaba?

Babylone Radio 10 yıllık yayın hayatından sonra kapanalı 1 yıl oldu.

1996'da kurulan ve 2016 yılında 20 yaşında öldürülen Radikal gazaetesinin ölümünün üzerinden 5 yıl geçti...

Bu ülkede neyi çok sevdiysem, onu yok ettiler. Lanet olsun!

Fetullah Gülen yıllarca normal bir şeydi bu ülkede; sonra terörist olduğunu öğrendik. Keza Sedat Peker... Yıllarca bu ülkede yaşıyordu, şimdi ülke dışında aranan bir suçlu. Adnan Okta yıllarca kedicikleriyle TV'lerde canlı yayınla bambaşka bir din akımı yaratmaya çalıştı ve insanlar keyifle izledirler. Sonra suç örgütü olduğu anlaşılıp hapse tıkıldı. Niye yanlışların 20-30 sene sonra farkına varılıyor. Önceden bilinmiyor mu acaba? Yoksa yoksa, ben bir şey demiyorum artık...

Eurovision 2021, Birimci Yarı Finali'ni şöyle hızlıca izledim geçtim. Gerçekten benim için çok sıkıcı artık. Belki de içinde Türkiye olmadığı içindir. Bana göre sadece 1. Yarı Finalin değil, tüm şarkıların en iyisi Litvanya adına yarışan şarkıcısının eşcinsel olduğu grup The Roop Band ve şarkıları Discotuque. Sonra da Azerbaycan adına Yarışan Efendi grubunun Mata Hari şarkısı. Ama Azerbaycan'ın şampiyon olma ihtimali yüksek bana göre. Çünkü şarkı çok dinamik.

Geçtiğimiz günlerde eşcinsel olduğu için akrabaları tarafından öldürülen 20 yaşındaki Alireza Fazeli-Monfared sonra, şimdi de 47 yaşındaki İranlı yönetmen Babak Khorramdin evlenmek istemediği için anne ve babası tarafından ilaç verilip, bayıltılıp bıçaklanarak öldürülmüş...

Azerbaycan'ın Eurovision şarkısını niye sevdim? Çünkü Snow'un "İnformer" şarksııyla birebir aynı ve Konyalım türküsünden sample var. 

HERKESİN TANRISI KENDİ KAFASINA GÖRE İŞTE!

"Son 20 yıl"da Radikal Gazetesi ve Radyo Babylone kapandı, Eşcinsel Onur Yürüyüşü, Eurovision ve Huysuz Virjin yasaklandı!

Muhafazakar iktidar zarar vermekten başka faydalı ne yapmıştır ki? Yol-su demeyin; bizim paramızla herkes yapar. Cebinden mi..?

18 Mayıs 2021 facebook notlarım

Gülden Karaböcek'in 1976'da kendi düzenlemesiyle bir Aşık Mahzuni türküsü... Gülden Karaböcek'in neden zamansız bir sanatçı olduğunun kanıtı... 45 yıl önce yapılmış bir plağın, günümüzde daha  ötesinin yapılamayacağı bir nokta... Kendi sesiyle farklı tonlarda çift vokal yapması şarkıya ayrı bir nitelik katmış... Selda Bağcan daha bir Folk-Anadolu Rock ama Gülden karaböcek rock tınılarını da kullansa da Pop Folk'un 1 numarası bana göre... Aynı 45'lik plağın bir yüzündeyse, gene kendi düzenlemesiyle bir Ferdi Tayfur şarkısı yer alıyor; Kır Çiçekleri. Şarkı arabesk olmaktan çıkmış, tadından yenmez bir pop şarkısına dönüşmüş. Gülden Karaböcek, bundan 45 yıl önce şarkılara evrensel bir boyut katan en önemli unsurun düzenleme olduğunu keşfedip, şarkılarını kendisi düzenlemiş.

Gerçekten çok doğru değil mi; biz 2021'de bile hala sakız çiğnemek orucu bozar mı, bunu bile öğrenmemişiz, anlayamamışız! Korona aşısını Türkler niye Türkiye'de değil de Almanya'da buluyor sizce?

İkisi de Türk. Türkiyede yaşayan ÇiftlikBanklı Tosun Paşa, Almanya'da yaşayan, Korona aşısını bulan..! Batı ile aramızdaki farklardan biri de bu işte!

Hiçbir beste, iyi bir düzenleme olmadan dinlenebilecek bir seviyede olmaz. Gülden Karaböcek bu ülkenin en iyi aranjörlerindendir de... Gülden Karaböcek komple bir sanatçıdır. Beste yapar, söz yazar, düzenleme yapar ve de bağlama ve gitar çalan bir enstrümanisttir. Gene Gülden Karaböcek düzenlemesi ve yorumuyla 45 yıl öncesine ait bir Ferdi Tayfur şarkısı...

Gülden Karaböcek keşke bütün Ferdi Tayfur şarkılarını da düzenleyip söyleseymiş. Ferdi Tayfur'un duygu yüklü notaları, Gülden Karaböcek'in hüzünlü sesiyle romantizmin doruklarında birleşip, gönüllerimize dantel gibi baymayan kontrollü pop tadında bir melankoli işliyor....

Gülden Karaböcek, hüzünlü şarkılarıyla bizi adeta Stockholm sendromuna sokup, ölünceye kadar kendisine bağımlı ve sadık bir dinleyici kılıyor.

Özgür ruhlar en gerçek aşkı yaşar. Çünkü etkilendikleri hiçbir koşul yoktur. Mülkiyetsizdirler. Sevgileri katışıksızdır.

Şu anda aşk halindeyim. Oysa ne seviliyorum, ne de bana ait bir sevgili var. Ama konsantre bir sevgi var içimde birisine karşı.

O hayvanın yerinde olup, beni kesecek olanın gözüne bir tekme atıp, hayatını karartmak isterdim! Evet, kurban olayına karşıyım; çünkü her canlının yaşama hakkı vardır; insanlar hayvanlardan daha fazla yaşama hakkına sahip değildir. Üstelik bir içgüdüleriyle hareket etme noktasını aşıp, aklı olan canlılar değil miyiz? Var mı itirazı olan; gidin soyo fasülyesi yiyin..! Daha organik protein!

Hayvanların kurban edilmesine karşıyım. Beni bu yüzden sevmeyecek olan görüşmez, olur biter!

Hayvanları öldürmeyin, sevin onları; bak o zaman daha güzel insanlar olacaksınız, ruhunuz nurlanacak!

Pardon aşk neydi? Bir simitlik kocaman bir dünyaydı belki de!

Eğer Neşet Ertaş türküsünü Gülden Karaböcek düzenleyip yorumlamasaydı, böyle bir güzellik ortaya çıkarmazdı tabiki de ve baharımız güz, yazımız kış olmazdı!

En sevdiğin Gülden Karaböcek şarkıları hangisi deseler, işin içinden çıkamazdım. Çünkü yorumladığı her şarkı çok güzel!

Çocukluğumdaki 7 Gün, Gong, Hey, Ses gibi dergilerin posterleri öyle derin iz bırakmışları ki, bazı sanatçılar o halleriyle beynimde yer alıyorlar hala. Gülden Karaböcek'in 80'li yıllardaki bu posteri de köydeki evimizin duvarını yıllarca süsleyenlerden....

Etrafınıza bakın ve karakteri kör, kişiliği topal olmayan insan varsa, ona iyi sahip çıkın, kaçırırsanız bir daha ele geçiremezsiniz.

İnsanlara egolusun dediğin zaman kızıyorlar. Egolu değilseniz niye üzerinize alınıyorsunuz ki? Egolusunuz işte. Yani Boşşşşş!

Azize Gencebay'ı bilir misiniz bilmem. Çocukluğunda Hey dergisindeydi sanırım. Koltuğa oturmuş, göğüs dekolteli frirkikten bir pozu vardı ve başlık: BEN RAHİBE DEĞİLİM! 10 yaşındayken bile, hatta daha küçük yaştayken magazin takip ediyordum. Sanatçıların dünyası bana çok büyüleyici geliyordu...

Atatürk'ü sevmeyenler sevmesin; Tınnnn! Gerçekleri göremeyecek kadar cahil insanların önce kendini sevmeyi öğrenmesi gerekiyor ki, güzellikleri görüp sevebilsin. Atatürk kimliği damarlarında dolaşanlar olduğu sürece, onu gerçek anlamda sevenler yeter. Bir de kendini aydın olarak görüp de Atatürk'ü salt bir birey olarak gören cahiller var. Onları da tınlamayacaksın. Çünkü onlar da cahil. Atatürk, toplumsal faydacılık adına evrensel bir fikirdir, düşüncedir en başta...

Bizde alkol, tütün yasak değildir asla, ama süt içeriz, ayran içeriz sadece! Yasaklara karşıyız, tercihlere saygılıyız!

Seksenlerden bir esinti..! Gülden Karaböcek!

Diyorlar ki, "Seçecek muhalif lider yok ki, seçelim". Hayır, seçebilecek bir bilinç yok bence! Seçimlerinizden siz sorumlusunuz!

% 92'ye mi inanalım, ellerinde bulundurdukları ajansa mı? Bence al birini, vur ötekine!

Vay vay vay vay vay! Acaba? Kendi kendimize gelin güveyi mi oluyoruz acaba? Tabana bir yaranma politikası olmasın bu? İstanbul Sözleşmesi'ni feda etmek yetmedi, şimdi de Filistin üzerinden... Birazcık bile aklı olan insana bu tür manevralar o kadar komik geliyor ki! Ama gerçekten bir çok insan, İstanbul Sözleşmesi'ne eşcinsellik yüüzüden karşı çıkıldığına inandı biliyor musunuz? Halkın hassas noktalarından yakalamaya çalışıyorlar; ahlakçılık gibi, din giib, aidiyet duygusu gibi... Yiyen, yiyior anlayacağınız! Yoksa sokaklara savaş diye koşanlar olur muydu, İsrail'e karşı öfke nöbetleirne girilir miydi?

Şimdi bazıları zannediyor ki, arılar insanlar için vardır...

Diş hekimine saldıran kadınlar şimdi ne düşünüyordur acaba? Utanıyorlar mıdır? Yargı hesap soracak mıdır bu kadınlardan? Bir tanesi üstelik mahalle muhtarıymış. Tabi bulmuşlar yaşı bir adamı, vuruyorlar da vuruyorlar. Bazen insan diyor ki böyle kadınlara, beter olun! Yurt dışından kaçak olarak çalışmaya gelmiş, doktırdan para sızdırmaya çalışmış, alamayınca bana tecavüz etti diye iftira atmış, mahalleli kadınlar da 70 yaşındaki adamı darp etmişler. Bazan kadın haklaırna falan inancım kalmıyor inanın. Önemli olan bence cinisyetsiz insan hakları olmalı!

Noldu, unuttunuz mu? O anlık bir gaz alma durumuydu gaz bulunması haberi! Boş hayallere sevinirsiniz, sonra da kandırıldığınızı unutur gidersiniz işte!

Hala anlamadınız mı; vızzzt!

18 Mayıs 2021 Salı

17 Mayıs 2021 facebook notlarım

 Eşcinsellik, gençlikte yaşanan bir cinsel deneyimden ibaret değildir; her yönüyle doğuştan ölüme kadar devam eder. Unutmayın ki eşcinseller de yaşlanır, yaşlı eşcinseller de vardır!

Eurovision şarkılarını sevemiyorum aslında. Çünkü kalite olarak çok yetersiz oluyor. Böyle olunca da farklı renkler arıyor insan. Bu şarkı da görsellik olarak falan hoşuma gidenlerden...

Antihomofobi gününde bir zamanlar Denizli... Yıl 2015 olsa gerek... Antihomofobi nedir diye soracak olursanız... Homofobi; eşcinsel karşıtlığı, antihomofobi ise; eşcinsel karşıtlığına karşı bir karşı duruş...

Dogmatiklere; karşı görüşte olmayı ve farklı yaşam tarzlarını, yeniliği, bilimi vesaireyi, kendilerine faydalı olsa bile asla kabul ettiremezsiniz. Çünkü onlar değişmemeye programlanmışlar. Beyaza siyah diyorlarsa, onlar için o siyahtır. Kanıtları gözüne soksan da hayır derler. Giderler hiçbir bilimsel gerçekliği olmayan zararlı hurafelere inanırlar ve bunu savunurlar ama faydalandıkları bilimsel gerçeklere bile karşı çıkarlar. Genetiksel kapasitesizlik diyebilir miyiz?

Birisi demişki bana, "Bu kadar gerçekçi ve bilimsel olarak, sen insanı dinden imandan çıkarırsın!". Benimle ne alakası var bunun?

İnsanlara diyeceğim o ki, şarlatanların anlattığı hurafelere inanmak yerine bilimsel bilgiler okuyarak ufkunuzu genişletin. Çünkü bir tane hayatımız var; cahil kalarak gitmeyin bu dünyadan... Artık internet sayesinde bilgiye, çok ucuz ve hızlı bir şekilde ulaşabilirsiniz. Merak ettiklerinizi Google'a yazın, karşınıza sayfa sayfa dökülsün...

İnsanların çoğu eşcinselliğe günah diye karşı çıkıyor. Niye birilerinin dediğine inanmak yerine eşcinsellere sormuyorsun, onları anlamaya çalışmıyorsun, niye bu konuda bilimsel bir şeyler okumuyorsun; çünkü işine öyle geliyor. O zaman bana ne senin günah anlayışından; defol git başımdan!

Yanlış anlaşılmasın, ukalalık olsun diye söylemiyorum ama bazı yabancı kelimeleriirn telaffuzunu belirtmek istiyorum. Mesela facebook'u insanlar yıllardır "feYsbuk" diye okumak yerine "fesbuk" diye okumaktan asla vazgeçmediler. Mesela geçen gün çok ünlü bir televizyoncu, Toto Cutugno'nun soyadını, Kudunyo olarak değil de Kutugno diye okudu, hem de kaç defa...

"Laşatemikantare" olarak hafızalarımıza yerleşen "L'Italiano" şarkısıyla tanıdığımız Toto Cutugo'nun 77 olduğunu biliyor muydunuz?

Eşcinsel hakları konusunda Türkiye'nin 50 ülke arasında sonuncu olması, bizim demokrasi ve insan haklarıyla alakamız olmadığı için Avrupa'da yerimizin olmadığını gösterir. Avrupa insan haklarından bahsederken, biz daha günah diyip ahlakçılık yapıyoruz.

Dine inanan milyarlarca insanın olmasının hiçbir önemi yok; çünkü söylenenler çürütülebilir olduğu için, hiçbiri doğru değil!

Dine inananların tek kanıtı bilmem şu hoca veya kutsal kitap; eee, onların kanıtı nerde; YOK!

16 Mayıs 2021 Pazar

Bugün "Dünya Yaşlı Eşcinseller Günü"

 DEĞİŞEN ÇAĞLA BİRLİKTE, YAŞLI EŞCİNSELLERİN SORUNLARI VE BEKLENTİLERİ DE DEĞİŞİYOR


Bugün "Dünya Yaşlı Eşcinseller Günü". Yıllar ne çabuk geçiyor. Daha dün eşcinsel hakları için bir şeyler yapmaya çalışırken, neredeyse 30 sene geçmiş üzerinden. Hep diyorum... Bizim zamanımızda yaşlı gay yoktu. Çünkü bizden önceki kuşaktaki eşcinseller görünür olmadıkları gibi, heteroseküsel evlilik yaparak çoluk çocuğa karışıyormuş ve kimse eşcinselliklerini bilmiyor, onlar da mümkün mertebede eşcinselliklerini gizli yaşıyorlarmış. "Yaşlı eşcinsellik" kavramı 90'lar itibariyle X Kuşağı grubunda yer alan ve hak mücadelesi vererek görünür olan biz eşcinsellerin 40'lı yaşları geçmesiyle dile getirilmeye başladı. Çünkü eşcinseller önceki kuşaklarda görünür olmadıkları için, yaşlanmalarına dair bir kavram da dile getirilmiyor, dolayısıyla heteroseksüel yaşamı seçtikleri veya görünür olmadıkları için yaşlılıkla ilgili sorunlarına veya çözümüne dair bir şey olup olmadığı da akıllara bile gelmiyormuştur, gelse bile gençliklerinde kabul edilmeyen eşcinselliklerinin, yaşlanınca sorunlarıyla ilgilenen mi olacaktı sanki? Yani eskiden eşcinseller yaşlanınca, yaşadıkları sıkıntılar eşcinselliklerine bile verilmiyormuştur. Oysa eşcinsellerin belli bir yaştan sonra yaşadıkları sıkıntılar elbetteki cinsel yönelimleriyle de alakalıymıştır. Hele eşcinsellerin yaşlanınca duygusal veya fiziksel anlamdaki yalnızlıklarına bağlı sevgi veya cinselliğe dair sıkıntıları, bırakın heteroseksist dünyayı, eşcinseller kendileri bile düşünmüyormuştur. Hiç unutmam genç bir eşcinsel vakti zamanında yaşlı bir eşcinsel için, "O hala eşcinsel miymiş, o yaşta eşcinsel mi olunur?" diyerek bilinçsziliğini sergilemişti. Ben hala da bizden sonraki kuşakların bile yaşlı eşcinselliğe dair bir fikirlerinin veya projelerinin, hatta kaygılarının bile olduğuna inanmıyorum. Çünkü gerçekten ülkemizde toplumun geneli paralelinde eşcinseller de hala hak konusunda çok da duyarlı, araştırmacı ve de bilinçli değiller. Çünkü ben, bizle başlayan görünürlüğün üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen şöyle çatır çatır mücadele veren, gürül gürül görünür olan bir eşcinsel göremiyorum. Hepsi daha kendilerine karşı homofobikler, hala eşcinselliklerinden utanıyorlar, ailelerinden falan gizliyorlar, görünür olursak ayrımcılığa uğrarız diye korkuyorlar... Bunlara bayrak falan devredilmez ki... Günümüzde eşcinsellik, hala gençlikte yaşanılan cinsellikten öteye gidemiyor gibi sanki. Bizim kuşaktan da elbette heteroseksüel yaşamı seçip, sırtında sorunlar kamburu oluşturan eşcinseller oldu ama etrafıma bakıyorum da bir çok eşcinsel arkadaşım eşcinsel hakları konusunda mücadeleci olamasalar da evlenmeyerek ailelerine ve çevrelerine karşı bir direnç gösterdiler. Bu da belli ölçüde bir çeşit aktivizm sayılır. Yaşlanınca ne olacaklarını da yaşayarak görecekler, düşe kalka hayata tutunmaya çalışacaklardır diye düşünüyorum. En azından birbirimizle irtibat halinde olduğumuz için, birbirimizin yardımına koşacağızdır...Bir o kadar da aslında heteroseksüel yaşama karışmış olan yaşlı/yaşlanacak eşcinsel arkadaşımız var. Tanıdığım 50'li yaşlardaki eşcinsel arkadaşlara bakıyorum da, bir çoğu emekliliğini haketmiş, geleceğini öyle veya böyle ekonomik anlamda garanti altına almış LGBTİ bireylerden oluşuyor. Ama şöyle bir gerçek de var. Değişen çağla birlikte, sorunlar da değişiyor. Çünkü son 50 yıllık süreçteki eşcinsellerin hayattan beklentileri de daha yüksek oluyor ve bu gerçekleşmeyince psikolojik olarak da elbet yıpratıcı olacaktır. Yani hayat denilen şeyin beslenmek, barınmak, sığınmak olmadığını biliyoruz artık. Bilinçli her eşcinsel kaç yaşında olursa olsun, yaşam kalitesini yakalamak istiyecektir doğal olarak. Aslında sorunlarımız, eşcinsellerin kategorileştirilerek düşünülmesiyle, tam olarak halledilemez. Bu şekilde ancak kısmen halledilebilir. Mutlu yaşlı bir eşcinsellik, ancak toplumun eşcinselliği kabul etmesi ve eşcinseller heteroseksüellerle eşit haklara sahip olunca ve de eşcinsellik toplumsallaşınca mümkün olabilir.

Not: 16 Mayıs, 2016 yılından beri "Dünya Yaşlı Eşcinseller Günü" olarak kutlanmaktadır.

KORONA İSRAİL'E TEPKİ OLUNCA ÖNEMLİ OLMUYOR AMA BJK OLUNCA ...

KORONA, DİN OLUNCA ÖNEMLİ OLMUYOR AMA BJK OLUNCA FALAN SİLAHLAR PATLIYOR!

Fırıl kızım evde çok kedi olunca kendi kendine yeni edindiği sahibinin evinde ikinci hamileliğinden doğan yavrularını da yaşatamaması sebebiyle, sahibinin getirdiği annesiz kalan iki yavruyu büyütmüş. Ben Lila'yı aramaya çıkınca sesimi duydu ve hemen koştu geldi yanıma ve bana kendini sevdirdi. Tabi sahibinin şakayla karışık nankör lafını da yedi. Sahibi de geri çağırmak için yavru kozunu kullandı ve yavrularını görünce hemen koştu gitti. Karşı apartmandaki kadın "ne o?" dedi. Fırıl'ın "üvey annesi" de "kedi yavrusu, ister misin?" dedi. O da "Allah korusun" dedi. NEDEN, haah, neden? Biz salak mıyız, geri zekalı mıyız da bakıyoruz hayvanlara? Biz sevgi doluyuz, biz vicdanlıyız ve sevgimiz, vicdanımız Allah'a endeksli değil, iyiki de değil. Çünkü biz, bir yerelere bağlı kalmadan seviyor ve sayıyoruz, sırf yaratıldığı için; ne ve kim olduğuna bakmadan. Bunu Allah lanetledi, bunu haram kıldı, buna günah dedi demeden!

Evet, bazı insanlar din üzerinden varediyorlar kendilerini ama kendi çıkarlarına yontarak. Çıkarları ne ise, Tanrıları da çıkarlarına göre emretmiş her ne hikmetse. Mesela din üzerinden kardeş oluyorlar ve din kardeşiyiz diyorlar ve haklı olup olmadan din kardeşliğini destekliyorlar. Filistin olayında neden sadece Filistin haklı olsun? Biz nereden bilelim Filistin'in, bazı (özellikle masum) kişileri çıkarlarına alet etmediğini, provokasyon yapmadığını? Niye din üzerinden halletmeye çalışıyorlar sorunu; demokrasi üzerinden halletmeye çalışın, insanları düşünerek hareket edin. Acaba dogmatizm mi refahı getiriyor, bilim mi? İsrail'e taş atmak yerine, akıllıca hak savunsan, en azından insanlar ölmez. Haa, laftan anlamayacak bir düzen mevcut mu? YANİ!. Ama ben gene de hak için bile bir damla kan akıtılmasına karşıyım. Çünkü yaşam denilen şey biricik ve giden canın telafisi yok. Bir de ne için ölmek istediğimiz çok önemli? Hele ki birilerinin akıl ve mantık dışı ideolojileri için ölmeye hiç değmez bana göre. Ben, mücadele ettiğim şeyin bana ne kazandıracağına bakarım öncelikle. Benim öyle, din-kutsallık gibi bir inancım olmadığı için, din için savaşmak bana göre çok mantıksız geliyor. Ve din için savaş çığırtkanlığı yapılması, yaptırılması, ve bunun için insanların canlarının tehlikeye atılması ve buna sessiz kalınması falan... Bağlamak gerekirse; Korona için eve kapanıyoruz ama bir taraftan da din için sağlığımızı tehlikeye atıyoruz; sırf İsrail'e tepki göstermek için DİPDİPE KALABALIKLAR YARATARAK. Bu din üzerinden gazımızı boşaltmaktan başka bir şey değil. Bence insanların iyi yaşaması için ne yapılması (mesela savaşsız) gerekiyorsa, akıl ve mantık çerçevesinde onun üzerinden KONUŞARAK halledilebilir problemler ancak. Ondan ötesi, yagına körükle gitmektir. Kışkırtın kışkırtabileceğiniz kadar bakalım; sonuçta ne oluyor, gene zayıf halka ölüyor. Veee, Beşiktaş'ın şampiyon olmasına sevinmek isteyen taraftarlar, havaya da olsa polislerin ateş açmasıyla susturuluyor. Filistin'e tepki gösterilerinde Korona, gerekçe olarak devreye girmezken, BJK şampiyonluğunun sevinç gösterisinde bahane olarak devreye giriyor. Şunu da çok merak etmeden duramıyorum. Filistin'e tepki göstermek için sokağa dökülenleri haklı bulan BJK'liler falan var ise, var biliyorum, sevinç gösterilerinin engellenmesine ne diyorlar acaba? Ben din üzerinden yaşanmasına, hayat sürülmesine karşıyım, çünkü kişisel çıkar amaçlı kullanıldığı için çok tehlikeli. Herkes kendi çıkarına göre kendi Tanrısı'na söylem metni veriyor. Mesela hala günümüzde heteroseksit bir toplumda yaşıyorsak, eşcinsellik günah oluyor ve eşit koşullarda yaratılan ve yaşama hakkına sahip olması gereken eşcinseller, egemen kültürel sisteme uymadığı için lanetleniyor, tanınmıyor, hakları yeniyor, ötekileştiriliyor, nefrete hedef gösteriliyor, öldürülmelerine seyirci kalınıyor, hatta dinin yoğun yaşandığı bölgelerde yönetimler tarafından eşcinseller idam ediliyor. Ve bu, din adına yapılıyor. Vicdan nerede? Böyle bir vicdan, bazılarının-nefret yüklü insanların Tanrı'sının vicdanı olduğu için, sızlamıyor! Konuyu çok örneklendirebiliriz ama ne demek istediğim anlaşılmış olsa gerek. Yanlış anlaşılmasın; benim kimsenin inancıyla falan derdim yok; benim derdim, herkesin kendi inancını doğru bulması ve bunu kendi çıkarlarına alet etmesi, bunun üzerinde bir hayatı kabul ettirmeye çalışması... Yoksa bana ne herkesin neye veya kime inandığından, nasıl bir hayat sürdüğünden; tepkim, başkalarının inancının,benim hayatıma zarar vermesinden.

Dine inananların sadece kendilerini haklı görmeleri gerçekten çok tehlikeli.

Sandıkta verdiğiniz tam oylar, yarım karpuza dönüşmüş!

 VATANDAŞ ARTIK KARPUZLARIN "YARIM" SATILMASINA ŞAŞIRIYOR AMA BUNUN NEDEN OLDUĞUNU SORGULAMIYOR; Sandıkta verdiğiniz tam oylar, yarım karpuza dönüşmüş!

Herkes hayatından şikayetçi ama neden bu hale geldik diye kendini sorgulamıyor! Hayat pahalı olduğu için yaşam koşulları zor ama her şeyin sizin seçiminiz olduğunu unutmayın. Dolar durduk yere yükselmiyor, ihtiyaçlar durduk yere pahalanmıyor. Sizin seçtikleriniz, durumu iyi yönetemiyor veya kendi çıkarlarına uygun şekilde yönetiyor. Eğer üretim olmaz, ihracat olmaz ve de ithalat artar ise, hayat elbette kaçınılmaz olarak pahalı olur. Niye üretim yok; çünkü olmaması için çıkar amaçlı bir sistem uygulanıyor. Eğer çiftçinin ürettiği patates siğilli diye üretim yasaklanıyorsa ve arkasında tanıdık birinden patates ithalatı çıkıyıyorsa, hayatın pahalanması işte böyle şeylerdendir. Eğer vergileriniz, topluma faydalı işlere-fabrika gibi vatandaşı istihdama yönelik iş alanlarına dönüşmeyip, lüzumsuz yerlere aktarılıyorsa-mesela yolcusu olmayacak bir yere sırf birilerine ihale ile para kazandırmak için havaalanı açılıyorsa; işsizlik bunlardandır. Eğer sorunlarınıza duyarsız kalınıyorsa, iktidarların çıkarları için yarattıkları ideolojilerine kurban edildiğiniz içindir. Eğer olanları kavrayamıyorsanız, eğitimsiz ve de çaresiz bırakıldığınız içindir. Ne demek oluyor bu? Eğitimsiz bırakılınca en başta nüfus kontrolü diye bir şey olmuyor. Çok nüfusa ise sadece ekonomi değil, bizi anlayamasınlar diye eğitim de yetmiyor. Bize muhtaç kalsınlar diye, ekonominin yetişmemesi zaten bile isteye bir poltika. Çünkü insanlar yoksulluğu zamanla normalleştiriyor ve bir paket makarnayı falan iktidarların bir lütfu olarak görmeye başlıyor zamanla. Amaç şükür toplumu yaratmak. Bu da krallık gibi bir şey yani anlayacağınız. Eğitim meselesine gelince... Evet, insnalar eğitimsiz kalınca hiçbir şeyi doğru düzgün kavrayamaz ve hayata geçiremez. Mesela insnalar çok parayı bulunca uzun vadede gelir eştisizliğinin huzursuz ve geri bir toplum yaratacağını düşünemeyip bencilce kendi ceplerini düşünür. Çünkü hayat paylaşınca güzeldir. Bütün dünya senin olunca, insanlar açken, onlarla sağlıklı bir şekilde sosyalleşemeyince çok mu huzurlu olacağınızı zannediyorsunuz? Dengesiz sistemde insanlar arasında sağlıklı ilişki kurulamaz. Sen benim hakkımı yiyip lüks hayat sürerken, ben senin hakkında iyi düşünemem, "alın teriyle kazanmış hakkıdır" diyemem. Ama insanlar işte cahil bırakıldığı için, gelir eştitsizliğinin hak yenilerek olduğunu düşünemiyor. Zeki imiş, çalışmış, öyle varsıl olmuş zannediyor. Sonradan bir yere gelenler de, aynı zihniyeti sürdürüyor. Ve böylece, iktidar olmak vatandaşı düşünmek değil maddi ve ideolojik olarak kendini düşünmek oluyor. Demokrasi de sözde veya iktidarın çıkarlarına yönelik sözde bir demokrasi oluyor. Literatürde de buna diktatörlük diyorlar ama...