24 Ocak 2020 Cuma

ŞARKI, SÖYLENDİKTEN SONRA ŞARKICININDIR ARTIK, SÖZ YAZARININ VEYA BESTECİNİN DEĞİL!

Sabahattin Ali şiirleri bile Nükhet Duru'suz o kadar yavan kalmış ki..! Ferhat Göçer de aynı şiirleri yeni bestelerle söylemiş de.


Ali Kocatepe, Nükhet Duru'ya, Nükhet Duru'nun daha önce defalarca söylediği bestelerini Düet albümünde izin istemedi diye söylemesine izin vermemiş, dolayısıyla geçen yıl çıkması gereken albüm, çektirilen şarkıların yerine yeni şarkılarla yeniden stüdyoya girildiği için bu yıla sarkmıştı. Yaa çok komiğime gidiyor bazılarının Nükhet Duru'nun kendilerinden almasını istemek... Bir kere bu şarkılar daha önce Nükhet Duru'ya verildi mi, verildi. Nükhet Duru stüdyo kaydı olarak bile 3-5 defa yeniden söylemedi mi, söyledi... Eeee, şimdi farklı olan ne? Bazılarının kişisel beklentilerini düşünmek bile saçma geliyor. Eğer amaç saygı ise kimin kimse saygı göstermesi gerektiğini yeniden gözden geçirmekte fayda var. Aslında daha fazla konuşursam, laflarım çok daha ağır olmaya başlayacak. Yaa, Nükhet Duru'dan başka Ali Kocatepe nedir; "Bundan böyle düşünerek atın adımlarınızı..." diye bir çıkış şarkısıdır fi tarihnde TRT'de çalan Türkçe Sözlü Hafif müzik programında çalan. Başka; yok! Tarih Nükhet Duru, Ali Kocatepe'den daha önceki söylediği şarkıları yeniden söylemek için izin istemedi diye ayıplamayacak, Ali Kocatepe'yi, Nükhet Duru'ya 40 yıl önce verdiği şarkılardan yeniden izin beklediği için ayıplayacak şahsımca. Nükhet Duru olmasa, Ali Kocatepe varolur muydu; sanmıyorum. Gelecekte de anılacaksa, Nükhet Duru sayesinde anılacak.

Ferhat Göçer'in yeni bestelerle Nükhet Duru'nun söylediği Sabahattin Ali şarkılarını yeniden söylemesi, bu şarkıları bu kadar değerli kılanın besteler olmadığı gibi, sözler olmadığını da anlıyoruz. Aynı şiirleri eğer Ali Kocatepe'nin besteleri parlattı diyorsanız, peki aynı şarkıları neden kimse söylemiyor, İŞİN ASLI SÖYLEYEMİYOR, söyleyenleri de görüyoruz zaten. Demek istediğim, işin sırrı ne sözde, ne şiirde, ne bestede; sadece yorumda dersek eksik kalır, NÜKHET DURU'NUN YORUMUNDA. En kötü şarkıyı, ama çok kötü sözü ve bestesi olan bir şarkıyı Nükhet Duru'ya verin, ne demek istediğimi anlayacaksınız. Her zaman derim, tabiki de söz ve müzik de önemli ama iyi bir orkestrasyon-düzenleme şarkının en önemli bölümüdür, ondan da ötesi o şarkıya hayat veren yorumcu dediğimiz iyi bir şarkıcıdır. Şarkı, söylenen bir şeydir zaten. Solist olmadan şarkı olmaz. Enstrümantal bir şey olur. Şakıların kaçta kaçı enstrümantaldir günümüzde; hiçbiri denebilecek kadar. O zaman gele gele nereye geliyoruz; şarkılara iyi yorumuyla hayat veren şarkıcılara. O yüzden hiç kimse benim şarkım, benim bestem, benim sözüm diye tantana yapmasın; şarkı, şarkıcıya teslim edildikten sonra, şarkıcınındır. Hiç kimse Melankoli veya Ben Gene Sana Vurgunum şarkılarına Ali Kocatepe şarkısı demiyor. Çünkü o şarkılara hayat veren şarkıcıdır, NÜKHET DURU'DUR! Melankoli veya Ben gene Sana Vurgunum şarkılarını, veya Nükhet Duru ile çalışan Cenk Taşkan dahil, Mehmet teoman dahil diğer bestecilerin şarkılarını da katabiliriz işin içine, diğer söz yazarlarınınkini de; Nükhet Duru dışında bir varlıkları var mıdır Ajda Pekkan, Sezen Aksu, vesaireye verdikleri şarkılar dahil!

20 Ocak 2020 Pazartesi

Spor dünyamızda bir ilk; Ebrar Karakurt!


Trans sporcuların geçiş ameliyatlarından soraki cinsiyetleriyle müsabakalara katılmalarının haksız rekabet doğuracağı için doğuştan getirdikleri biyolojik cinsiyetlerine göre yarışmalarının gündemde olduğu şu günlerde, Ebrar da voleybolda dikkat çekiyor ülkemizde. Gerçi şu anda onun ağzından kimliğine dair bir açıklama duymadık, ülkemizin konuya bakış açısının seviyesinin de bilinmesinden dolayı açıklama yapmasını beklemek çok da gerçekçi olmayabilir, ama sosyal medyadan dolaylı ifadeleri ve gözlemlediğimiz kadarıyla toplumsal cinsiyete uygun davranışlarıyla kendimizce doğru veya yanlış bir fikir çıkartabiliriz. Aslında bir innsanın kimliği ve kendini hangi kimlikte ifade etmek istediği veya ettiği gerçekten tartışma konusu bile olmamalı. Çünkü insanların hayatlarını hissettikleri şekilde yaşama özgürlüklerini kullanma hakkı bir demokrasi gerekliliğidir. Bazı şeyler bizim bakış açımızla örtüşmeyebilir ama bu, bireylerin kendilerini içlerinden geldiği gibi gerçekleştirme hakkını ellerinden alınması için yeterli bir sebep olamaz. Aslında konumuz sporcu Ebrar da değil ve olmamalı. Ama onun sosyal medya üzerinden cesur görsel ifadeleri, farklılıklara karşı ayrımcılığa karşı mücadele anlamında bize de konuyu onun üzerinden örneklendirmemize cesaret veriyor doğrusu. Ayrıca şu anda konunun, "geçiş" gibi bir durum söz konusu olmadığı için Ebrar ile hiç alakası yok; sadece kendini-farklılığını-doğallığını ifade etme açısından... Zaten kişilerin biyolojik cinsiyetlerine sadık kaldıktan sonra müsabakalara katılma durumuyla alakalı değil gündem oluşturan sıkıntı. En çok erkek biyolojisinde doğan trans kadınların, geçişten sonra kadın sporcular arasında doğuracağı haksız rekabet! Acaba spor uzmanları, trans bir erkeğin, doğuştan biyolojisi erkek olanların arenasında yarışmasına ses çıkartır mı-çıkartıyor mu? Bunu hiç duymadım çünkü!

KEDİLERİMİN BAŞINA GENE BİR ŞEYLER GELMEYE BAŞLADI!


Dün Jazibe kızım gelmedi. Uzun zamandır kedilerimin başına bir şey gelmediği için, dönmeyeceğini hissettim. Çünkü evren beni acısız bırakmaz. Çünkü duyarsızlık ve vizcdansızlıkların bir şeklde dengelenmesi gerekiyor sanırım. Gece, Pedro'nun da ayağının yaralandığını farkettim. Ön patisi dirseğe kadar paramparça olmuş. Diğer elinde de vardı ama o, önemli değildi. Nasıl olduğunu anlamak imkansızdı gerçekten. Yani bulamıyorum ne kadar düşünsem de. Yani araba ezmesi değil gibiydi sanki, Çünkü üst tarafında bir şey yoktu, alt tarafı parçalanmıştı. Bir yere sıkışmış olsa, dediğim gibi altlı üstlü yaralanır. Umarım insanlar yapmamıştır. Bu arada 1 gün geçti ve Jazibe kızım hala dönmedi. En sevdiğim son kedimin acısını Pedro'nun ayağının yaralanmasıyla mı hafifletmeye çalışıyordu evren acaba? Jazibe neden yoktu, başına ne gelmişti acaba? Yakınımızdaki bütün yolları aradım eğer araba ezdiyse cesedini bulmak için ama bulamadım. O kadar eve kapatmam ve korumaya çalışmama rağmen, gene de kedilerimi kaybetmenin önüne geçemiyorum. Eğer insnanar olmasaydı, bu kediler ölmez veya zarar görmezdi. Geçen sefer kedilerimi kaybetmeme isyan etmem, bende ekli olan kişilerden biri, durumu çok abarttıığmı söylemişti. İNSANLAR, SİZLER HAVANLARDAN DAHA DEĞERLİ DEĞİLSİNİZ BENİM İÇİN. HATTA SİZLERİ SEVMİYORUM HAYVANLARI KURBAN ETTİĞİNİZ İÇİN! Bu arada Pedro'nun yaralı ayağını paylaşmayacağım. Çünkü duyarlı innaları üzmeye hakkım yok! Pedro sabaha kadar kollarımda mızırdadı bir insan çocuğu gibi ağrıdan. Antibiyotikli krem ve sargıyı, yaralarını yalamak istediği için fazla durdurmadı. Zaten kedilerin dilleri, antitoksidan özelliğinden dolayı bütün ilaçlardan daha iyidir. Bugün akşama kadar yattı hiçbir şey yemeden. Onlar benim için bir hayvan değil başkalarının gördüğü gibi. Onlar benim çocuklarım adeta. Bazen evrene çok kızıyorum bu dengesizlikleri yüzünden. Kedilerime zarar verenler umarım cezasını yaşarken çekerler... Kedilere zarar verenleri ölürken görsem, onları kurtarmam biliyor musunuz; çünkü onlar yaşamayı hak etmeyen yaratıklar zaten!

19 Ocak 2020 Pazar

GRAMMY GOES TO HAKAN EREN!


Hakan Eren... Bazıları için ne ifade ediyor bilmiyorum ama benim için ülkemizde gerçek anlamda müziği ayakta tutmak için en çok çaba sarfeden bir cengaverdir. Lafa geldi mi herkes Ayten Alpman, Neşe karaböcek, Gönül Yazar gibi seslere vefasızlık yapıldığını söyler ama iş icraata gelince herkes "tüccar" kafalıdır. Eğer Hakan Eren olmasaydı... Müziğe, gerçek anlamda müziğe hak ettiği değer verilmediği için, gerçek anlamda müzik biliniyor mu bu ülkede o bile tartışılabilir, bir çok sanatçı resmen emekliye ayrılmıştır müzikten, mecbur bırakılmıştır demek daha doğru olur. Yani eğer bir insan sanatçıysa, iş arar gibi, hatta belli bir kariyerden sonra plak şirketlerine gitmesi gerçekten çok onur kırıcıdır. İşte Halan Eren bu gerçek sanatçılara hak ettiği onuru hatırlatan olağan üstü bir kişiliktir. Ajda Pekkan'a herkes albüm veya single yapar, gerçi kim heyecan duyuyor süperstar serilerinden sonraki çalışmalarına ayrı bir konu, ama önemli olan örnekte olduğu gibi Türkiye'nin en cool divası Lale Belkıs'ı hatırlayabilmek, onun ne mükemmel bir sanatçı ve diva olduğunu müzikseverlere hatırlatabilmektir. Gerçi bunu kim anlayacak diye düşünebiliriz ama gerçek anlamda müzik anlaşılmadığı çin, kimsenin anlamasını beklemek de doğru değil ve buna rağmen bu sanatçıları tekrar stüdyoya sokabilmektir marifet. Hakan Eren'i anlatmak öyle birkaç sayfaya falan sığmaz, onun hayatı bir müzik kitabı olmayı öyle hakediyor ki... Şirketinden çıkan her çalışmada aslında çok değerli mesajlar da gizli. Mesela Serdar Ortaç'ın besteciliğiyle falan dalga geçerler; oysa bana göre öyle güzel melodiler üretmektedir ki... Onun bestelerini hangi sanatçı söylese zirveye taşımadı mı; Sibel Can, Fulden Uras, aklıma gelmedi diğerleri bir anda. Hakan Eren sayesinde Ayten Alpman, Serdar Ortaç bestesi "Yaz Yağmuru"nun söyleyince Serdar Ortaç'ın ne kaliteli eserler üretttiğine şahit olmuş olmadık mı? Ve inanıyorum ki, Hakan Eren'in Ossi şirketinden çıkan çalışmalar birer klasik olacak ve gerçek müzik dinlenmeye başladığı zaman bu ülkede, müzik adına çok değeli birer miras olarak kalacak bu çalışmalar. Ve bu stüdyo çalışmalarını sahneye taşıyor Hakan Eren konser organizasyonlarıyla; hem bu gerçek sanatçıları özleyenlere hizmet etmiş oluyor, hem dediğim gibi sanatçılarımızı onore edip, onların alkış seslerine hasretini dindiriyor. Burada tek tek sanatçı ismi vererek falan ismini hatırlayamayacağım sanatçılara saygısızlık yapmak istemiyorum ama Hakan Eren'in Ossi müzik katolağına bir göz atarsanız, neler yaptığına gözleriniz fal taşı gibi açılabilir; tabi müzikten anlıyorsanız. Eğer Grammy komitesinde yer alsaydım, en başarılı yapımcı, yaşam boyu onur ödülü ve tüm zamanların en değerli müzik emekçisi ödüllerini ona verir, buna bir altın kalp ödülü ilave ederdim. Evren sen ne istiyorsan, onu sana göndersn Hakan Eren. Sözlerimde zerre yılışıklığın olmadığını, aklıma ne geldiyse noktası virgülüne aynen aktardığım ve değiştirmediğim, tamamen çıkarsız samimi duygularım olduğunu bilmeni isterim. Tabi en başta sağlık ve huzur diliyorum. Zaten seni sevmeyenin aklından zoru olduğu için, sevgisiz kalmadığına inanıyorum....
Not: Pardon Hakan Eren'in müzik adına asıl faydasını unutmuşum. Biz de geçmişte yapılan işlerin arşivi falan olmaz. Olsa da plak şirketleri para getirmeyecek diye o albümleri günümüz formatlarına aktarmazlar. İşte Hakan Eren kıyıda köşede kalmış ve bir çok kişinin bilmediği ve bilmeyeceği eserleri dinleyicilerle buluşturur. Bu yazıyı yazarken de bir çok kişinin tanımadığı Neşe Alkan plağı çalıyordu Radyo D'de yaptığı programda...

SOSYAL HİZMET GÖREVLİSİ OLMANIN KOŞULU NE, BU KİŞİLER NEYE GÖRE YARDIM KARARI VERİYOR?


Emekli oluncaya kadar hayatımı borçla idame ettirdiğim için, 2 yıldır kömür talebim haketmediğim gerekçesiyle sosyal hizmetler tarafından reddediliyor.Yeni tanıştığım bir adam sobayla ısındığımı farkettikten sonra sosyal hizmetlerden yardım olarak aldığı kömürü bana satmak istedi. Bu adam evli, çoluğu çocuğu var, evi ve arabası var, kendisine bakabilecek çocukları var, işi var çalışıyor ve kısaca kendini idame ettirebiliyor boç içine girmeden. Sosyal yardım almanın kıstasları ne? Uzun cümleler kuramayan, çok zeki olmayan, giyim kuşamı ve davranışlarıyla köylü, geleneksel bir tip olmak mı? Eğer laik ve modern bir tarzınız varsa, böyle resmi kurumdaki insanlar gıcık bile davranıyor insana aşağılık komplekslerinden dolayı. Kimbilir hangi tanıdığıyla orada görev yapıyorlardır zaten. Sen 4 üniversite bitirsen de giremezsin öyle yerlere. Böyle yerlerde çalışanların tipine bakınca da zaten ne kadar vizyonsuz olduklarını hemen anlayabiliyorunuz. Ben şimdi resmi kurumlara çöpçü olarak başvursam bile alınmam biliyor musunuz? Çünkü seviyeyi aşmaman gerekiyor resmi kurumlarda çalışmak için falan. Belediyenin sezonluk işlerine falan başvurdum zaten zamanında ve alınmadım. şimdi düşünüyorum da, iyiki de alınmamışım. Çünkü çalışsaydım sigortam olacaktı ve 2008'den sonra yapılan değişiklikle aylık bağlama oranı % 70'den % 29'a düştüğü için an itibariyle 2 bin lira emekli maaşı alabilecekken, sigortam olsaydı emekliliğimi hak ettikten sonra, emeklilik maaşım bin liraya düşecekti. Her işte bir hayır var diyelim ve konuyu uzatmayalım...

BAŞARININ SIRRI ÇOK ÇALIŞMAK!


Ben nezle gripi 3-4 günde atlatırım normalde. Bu sefer 2 haftayı geçti, hala çok hastayım. Dün ateşim vardı, bugün donuyorum ve tir tir titriyorum. Neden? Çünkü tam iyileşmeden açık havada tenis oynamaya devam ediyorum her gün. Spor çok şifddetli bir bağımlılık; hayır diyemiyorsun asla. Çünkü insanın her oyunda kendini geliştirmesi gibi bir durum söz konusu ve bunun sonu yok. Bugün hasta halimde öyle keyifli 1.5 saat tenis oynadım ki; kendime yeni bir şeyler kattım, vuruşlarımı daha isabetli hale getirdim, sevis karşılamamı hücuma dönüştürdüm vesaire. Sporda 7. yılım. Yüzme ve bisikleti saymazsak badminton ve tenis oynuyorum. Badminton sahası problemi yüzünden tenise daha ağırlık vermeye başladım son yıllarda. Çevremdeki tenis oynadığım bir çok kişiden daha iyi tenis oynuyorum. Yani spor akademisini bitirenlerden bile desem... Aslında 7 yıldır disiplinli bir şekilde spor yapmam, bana spor diplomasını hakettiriyor. Ama diploma sonuçta benim işime yaramayacak kimliğim itibariyle. Hayatı zaten sistemden faydalanmak üzerine değil de, keyif almak üzerine yaşamk en doğrusu ve güzeli bana göre. Spor bana çok şey kattı; daha özgüvenli oldum, daha kendimle barışık hale geldim, daha sosyalleştim, daha çok insan tanıdım, en önemlisi daha sağlıklı oldum. Bakınız ben 50 yaşındayım ve 20'liklere bile taş çıkartıyorum teniste. Çünkü tenis sayesinde koşuyorum, refleksim arttı, kondisyounum arttı... Kısaca başarının sırrı ne kadar yetenek, teknik ve yaptığın işi çok sevmek olsa da, asıl çok çalışmak... Omuzdan ve dirsekten sakat bir şekilde oynuyorum 1 seneden fazladır...

NÜKHET DURU OLMASA, SEN BİR HİÇTİN ALİ KOCATEPE!


Ali Kocatepe, Nükhet Duru'ya 40 yıl önce verdiği şarkılara söyleme yasağı getirmiş. İkinci bir Kayahan vakası. Kayahan da Nilüfer'e benzerini yapmıştı; Nilüfer onun şarkılarını her söylediğinde, para istiyordu. Evde para sayma makinesi olduğu söylenen Kayahan'ın, Nilüfer'i üzmekten başka ne işe yaradı bu kararı? Kayahan bey, Nilüfer, sen olmadan önce de zaten Nilüfer idi, senin şarkıların olmasa da Nilüfer bu ülkenin en iyi şarkıcılarındandı ve senin şarkıların dışında da bir çok hit şarkısı var Nilüfer'in. Ali Kocatepe'nin gerekçesiyse, şarkıları söylerken, Nükhet Duru'nun izin almaması. Nükhet Duru bu şarkılarla kaç defa albüm yaptı, o zaman aklın neredeydi Ali Kocatepe? Hem sen Nükhet Duru ile varolan bir bestecisin. Eğer Nükhet Duru olmasaydı, seni kim tınlardı? Nükhet Duru'dan başka hangi şarkıcıyı parlattı senin şarkıların? Nükhet Duru osuruğa bile yorumuyla hayat verir, onu bambaşka bir boyuta taşır! Bu neyin izini? Eğer Nükhet Duru senin şarkılarını söylüyorsa, bu bir lütuftur. Yarın öldüğün zaman adın anılacaksa, Nükhet Duru sayesinde anılacak. Bunu düşünemeyecek kadar mı kabardı egoların yaşlandıkça? Nükhet Duru olmadan sen bir hiçsin Ali Kocatepe! Nükhet Duru'nun söylediği şarkıları Ajda Pekkan, Sezen Aksu başta olmak üzere kime verirsen ver, aynı etkiyi yaratmayacağını bilmiyor musun? Ama Nükhet Duru kimin şarkısını söylese, onu Nükhet Duru şarkısı yapar. O şarkılara sen küçük bir dokunuş yapmış olablirsin en fazla Nükhet Duru'nun yorumunun yanında. Tarihe aleyhinde bir karar olarak geçecek bu. Hayır amacın ne bir de gerçekten albümden şarkıları çektirerek; izin alınıp alınmaması mı, yoksa ekonomik mi, yoksa parlatmak istiyorsun bu vesileyle kendini?

Blorger'da 11. yılım!

Bundan tam 11 yıl önce 17 Ocak'ta ilk haberimi paylaşmışım gay haber bloğumda. Paralelinde de yazılarımın olduğu kendi ismime bloğumda. Ben kendimi bildim bileli, hatta ilkokula başlamadan önce gazeteye, dergilere meraklı bir kişiydim. Farklı bir ortamda doğup büyüseydim, belki gazetecei olarak yetişebilirdim. Haberleri takip etmeyi seviyordum ama kendim yazmayı çok fazla düşünmüyordum. Kaos GL'den Ali Erol'un teşvikleriyle cesaretlendim. Aynı anda hem bloğumda yazıyordum, hem de Kaos GL'de yayınlanıyordu yazılarım. Sonra Radikal gazetesi internet gazetesine dönüşünce içeriğine bloğu da ekledi ve yazılarımın hedef kitleye ulaşmasını asıl o sağladı. Aslında konumuz benim yazıp yazmamam meselesi değil. Ben internet çıktıktan sonra bir şekilde bir şeyler yapmayı hep planloyordum zaten. O yüzden web tasarım kurslarına falan gittim ama Blogspot.com'u keşfettiktn sonra, zahmetsiz bir şekilde hayallerimi gerçekleştirmem işime geldi. Blogspot'un kullanımını da kendi kendime çözmem biraz zor oldu. Aslında kolay oldu da,etiketler bölümüne takılıp kalmıştım ve onu da çözmüştüm sonunda. Yıllar ne kadar çabuk geçiyor. Tam 11 yıldır haber paylaşıp, yazı yazıyorum. Belki de LGBTİ anlamında, internet dışındakileri de gözönünde bulundurursak en büyük arşive sahibim bile diyebilirim. Mümkün olduğunca paylaşmaya devam edeceğim bloglarımda haber ve yazılarımı. Belki de bir yerlere dokunuyor, küçücük de olsa fayda sağlıyordur. Nice yıllara diyorum kendime...

Trannseksüel sporcular doğdukları bedene göre yarışma zorunluluğu transfobi değildir

Amerika'da transseksüel sporcular doğdukları bedendeki biyolojik cinisyetlerine göre müsabakalara katılabilecekmiş artık yasa çıktıktan sonra. Amerika'daki karar mekanizmasının savunusu, haksız rekabeti önlemek. Çünkü trans bir kadın ne kadar geçiş ameliyatı olsa da, genel vücut yapısı olarak bir erkektir. Trans camiası ise bunu bir korku ve ayrımcılık olarak niteliyor. Ben bunun bir transfobi olduğuna katılmıyorum ve alınan kararı doğru buluyorum. Bakınız, eğer spor karşılaşmalarını izliyorsanız, kadın gücüyle erkek gücü fiziksel anlamda eşit değldir ve bir erkeğin penisini kestirerek kendini kadın olarak tanımlaması onun kadın yapmaz. Çünkü kaslar gene aynı kas, kemikler gene erkek kemiği. Trans erkek sporcular da erkek müsabakalarında yarışırsa çok zayıf kalırlar. Gerçekten trans camiasını anlamak zor. Bazen sırf laf olsun diye kafa tutuyorlar bazı şeylere. Mesela siz bir kadın sporcususunuz ve trans kadın bir sporcu sizi ezdi geçti, ki öyle de olur zaten, ne düşünürsünüz bu konuda? Mesela futbol takımına transfer olan trans kadın bir sporcu, kendinin diğer sporcu kadınlardan fiziksel olarak daha güçlü olmadığını savunuyor. Fiziksel gücün cinsiyetle alakası yokmuş ona göre. Hadi ordan, geri zekalı mısın sen?

10 Ocak 2020 Cuma

facebook günlüğüm: 9 Ocak 2020

Nezle grip olunca canım C vitamini çeker ve C vitamini bilinenin aksine en çok biberdedir. Sonra maydonoz, turp, lahana, soğan...

Nezle grip olunca benim canım sirkeye lahana turşusu çeker ve yaz-kış hiç eksik etmem bunu, kendim yaparım üstelik!

Kalbi güzel olan insanlardır benim gerçek dostlarım! Gözlere dikkat; sevgi pırıltısından başka bir şey görebiliyor musunuz?
Kadınlarda bana sempatik gelen davranışlardan biri, saçlarındaki beyazların görülmesinden çekinmeleri... Peki benim gibi keller ne yapsın?

2 ay önce yakın gözlüğümü yeniden yazdırmak için gittiğim devlet hastanesinde, poliklinik doktorunun kendisiyle sözlü veya fiziksel hiçbir münakaşam olmadığı halde, sağlık sistemine bekleme salonundaki eleştirilerime, "psikolojik baskı, iş düzenini aksatma ve halkı galeyana getirmek" gibi asılsız iddialarla açtığı davaya müteakip, suç unsuru oluşturabilecek bir şey olmadığı için kovuşturmaya gerek olmadığına dair bugün mahkemeden bir tebligat almam, adalet sistemimizin sağlıklı da çalışabildiğini görmek adına beni çok mutlu etti. Oh be, tek cümlede anlatabildim!

İnstagram'da takip ettiğim sanatçılardan biri, kazaren özeline gönderdiğim günlük fotoğraf paylaşımım için, bana salak şey demiş!

Paylaşımlarımdaki harf karakteri hatalarım tamamen klavye kaynaklıdır!

Kırılgan yapımdan dolayı bazılarının hayatından sessizce çıkıp gittiğim için özür dilerim..!

Bazıları beni hayatından miktir ettiğini düşünebilir; oysa ben zaten nezaketimden dolayı bu anı sabırsızlıkla bekliyor olabilirim!

Ülkemdeki yabancılara kızmıyorum, onlar da insan ve sınırlar bazılarının kararı! Sınırlar değil gerçek olan, dünya! Dünya herkesin

Suriyeliler hakkında atıp tutanlara; siz hiç Suriyeli tanıdınız mı; tıpkı bizim gibi onların da iyisi de var, kötüsü de!

Ötekileştirilenlerin de ötekileştirici olması kadar vahim bir şey olamaz; bir eşcinselin bir zenciyi ötekileştirmesi gibi!

Pornoya tepki gösterenlerin arka planları bir incelense, porno masum kalır. Cinselliğe tepki, yaşanamamışlığın kuyruk acısıdır!

Ben pornoyu falan ateşli savunuyorum ama hiç porno izlemeye ihtiyaç hissetmiyorum; çünkü canlısını yaşıyorum sınırsızca!

Kusura bakmayın ama dogmatizmle kafayı bozanlar, tedaviyle iflah olmayacak kadar ruh hastasıdır. Hayatınızı yaşayın yaa!

İranlıları görüyorum, aa ne kadar bize benziyor diyorum, Suriyelileri görüyorum aynı... İçimdeki sevgi bildiğini okuyor çünkü!

Artık toplum içersinde yabancı düşmanlığına, ayrımcılığa karşı olduğumu dile getiremiyorum; bir sosyolog edasıyla nefretlerini anlatmaya başlıyorlar. Ayrımcılığa uğramış azınlıklar bile kendi etnitiselerinden nefret eder hale gelmiş. İnsanlık nereye gidiyor? Sen şu musun diyorum, evet ama onlarla işim olmaz diyor!

Bu coğrafyada yaşamayı sevmemin en büyük sebebi, 50 milliyetten oluşmamız. Milliyetçiyim ama çoğulcu milliyetçiyim!

Bu yıl Altı ay tutulması yaşanacakmış ve ilki yarın... İkizler Burcuna etkisi bende birebir doğru çıktı... Hukuki sorunumu kazasız belasız atlattım.. Kazanma hırsım ve çabalarım devam ediyor ve umarım bu yıl o da neticelenir eğer çalışırsam. Maddi sorunlarım da Ekim ayında emekli olunca bitecek... Ve sıkıntılı günlerimde ailem ve yakın çevremin gözünde nerede olduğumu, kimin bana değer verip vermediğini çok iyi test ettim.

Kimin sizi sevip sevmediğini zor zamanınızda laf olsun diye yardım isteyerek test edebilirsiniz. Zaten sizi gerçek seven, siz istemeden de yardım edecektir.

Amerika'ya inanır güvenirim de, asla İran gibi şeriatçı yönetimlere güvenmem. Çünkü dogmatizm de vicdan yoktur! Yobazlara hayır!

Libya, Irak, İran vesaire yönetimleri sevenler, o yönetimlerin vatandaşları zaten inim inim inletilmiyorlar mı?

İnsanlara tavsiye olarak söyleyebileceğim sözlerden birisi, eğer dinleselerdi, mantık çerçevesinde, biraz gerçekçi olun, olurdu!

İnsanların çoğu, neye neden inandığını gerçekten bilmiyor, daha da kötüsü bilmek de istemiyor; çünkü cehalet var, çıkar var..!

Ne çekti be Aleyna Tilki küçük yaşta başarılı ve çok akıllı olmasının cezasını. Kıza resmen saldırıyorlar fiziksel olarak bile ama gazetelere Aleyna Tilki olay çıkardı olarak yazılıyor. Oysa Aleyna Tilki'nin dediğine göre fiziksel şiddete kadar varabilecek bir saldırı söz konusuymuş ve millet seyirci kalmış sadece. Benim de başıma çok geliyor ve çoğu zaman orantısız davranıyor diye eleştirdiğimiz polislerimiz sığınabileceğimiz tek liman olabiliyor. Ve şu bir gerçek ki, resmi veya özel kurumlardaki görevliler, sırtlarını bir yerlere dayayarak, kompleksliliklerinin verdiği eziklikle, kişisel davranabiliyorlar. Bütün bu keyfiliklerin önüne, hukuk sitemimizin önyargısız bir biçimde evrensel çalışmasıyla geçebiliriz ancak. Bugün bir devlet memurunun haksız ithamlarla bana açtığı davanın düşmesi, bu açıdan benim için çok önemliydi.
Sevgili Aleyna sen bütün ezberleri bozan bir star olduğun için, üzerine gelmeye devam edeceklerdir. Ama unutma seni sevenler ve destekleyenler, o yobaz beyinlerden daha fazla. Yanındayız! Müziğinle cevap vermeye ve susturmaya devam et!
Aleyna Tilki'nin klibi çıkar çıkmaz izlemiştim ve şok şok şok!Olamaz dedim,bu Türkiye'den çıkamaz!Ve atom bombası düşmüştü sanki!
Uluslararası anlamda bugüne kadar Türkiye'den çıkan tek popstar Aleyna Tilki'dir!

Günümüzün en star popçuları: Demet Akalın, Hande Yener, Hadise, Gülşen, Sıla, Yıldız Tilbe ve Aleyna Tilki

Eylem Şenkal... Önce maken olarak tanıdık. Oysa öncesinde Fenerbahçe'de falan oynamış milli bir voleybolcuymuş. Sonra kaç yaşından sonra alt liglerden birinde voleybola geri dönmüştü. Oyuncu. Sunucu. Spor akademisi mezun. Şimdi de diplomalı bir psikolg. ÇÜNKÜ O BİR İKİZLER BURCU!

9 Ocak 2020 Perşembe

facebook günlüğüm: 1-2-4-5-7-6 Ocak 2020

1 Ocak

Yılbaşı ekranı ilk defa bu kadar bomboştu bana göre; resmen sıfırdı. Sadece TV 8'de müzikli eğlence vardı, o da sıkıcı bir O Ses Türkiye ünlü versiyonuydu. Bir de Doğuş Medya kanallarında ortak Fikret Şenes projesi. TRT'de ise Nostalji 1 başlığı altında 80'ler Yılbaşı eğlenceleri. İyi ki o dönemler yaşanmış da, o dönemlerle oyalanıyoruz şimdi. Zeki Müren, Emel Sayın, Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Nilüfer, Nükhet Duru, Barış Manço, Beş Yıl Önce On Yıl Sonra, Bedia Akartürk, Mazhar Fuat Özkan, Neşe Karaböcek... Bir elin parmakları kadar ama hepsi de doyurucuymuşlar ki, hala onlarla eğleniyor, hala onların yerini hiç kimse tutamıyor...

Ben bireysel yaşama inanan, onu savunan ve öyle yaşayan biri olmama, aile kavramının karşı olduğum heteroseksizme alet edilip toplumsal cinisyetleştirilmesine rağmen, doğru kullanıldıktan sonra gücüne inanan biriyim. Aile kavramı sadece kan bağı ile olan bir şey değildir. Saygı ve sevgi ile yoğrulursa güvenilebilecek en sağlam yapıdır. Başınız dara düşünce, sizin kapısını çalabildiğiniz veya onların sizi öyle veya böyle düşündüğü tek kapıdır. Elin insanı çıkarlar doğrusunda sizin arkadaşınız veya dostunuz olur ve hiç gözünüzün yaşına bakmadan sırtını dönebilir. Bazen aile anlayışı beklentilerinizi yerine getirmeyebilir ama eğer bir anormallik yok ise, aile sevgi demektir, sevgi bağı demektir. İnsan ailesinden başka hiç kiimseyi özlemiyor biliyor musunuz? Veya hiç kimseyi aile bireyleri kadar güçlü sevemiyor, hiç kimseyi aile bireylerini koruduğu kadar korumuyor, başkalarına koşulsuz güvenemiyor, vesaire... Mesela aile bireylerinin başına bi şey geldiği zaman canınız başka yanıyor, sanki kendi canınız yanıyormuş gibi bunu derinden hissediyorsunuz... Bilmiyorum belki düşüncelerim bazılarına ters geliyor olabilir ama ben aile kuramasam da bir ailemin olmasından dolayı hep kendimi güvende hissettim. En azından beni dışlamayan bir ailem oduğu için bile kendimi şanslı hissediyorum. İnsanların çıkarları olmazsa size alo bile demezler ama aile bireylerinin aklına gelirsiniz. Belki hayata bakış açılarımız farklı olabilir aile üyleriyle ama ben ailem olduğu için kendimi hep mutlu hissettim. İnsanın hayatından herkes siktirolup gidiyor ama ailen hep yanında oluyor. İnsan olgunlaştıkça aile kavramının önemini daha iyi anlıyor. En azından benim hislerim bu doğrultuda. Yeğenlerim geldi bu sabah ellerinde kek ile... tadı, en marka keklerde bile yok; çünkü içinde sevgi var...

Yeni bir yıl, önceki yılların bileşkesidir! Daha ilk günden bunu görebiliyorsun..!

Yılbaşı gecem nasıl geçti; birkaç yılbaşı hariç hep yalnız geçirdiğim gibi, bu gece de yalnız geçirdim ve diğer günlerden hiçbir farkı yoktu. Sadece bir arkadaşım geldi, onunla biraz oturduk, o kadar. Aynı gün, aynı süreç devam ediyor işte. Bazıları eğlence gibi rutin dışılıklarına bir araç edinmiş olabilir Yılbaşı'nı, ne güzel!

#tenis te başarının sırrı: sevmek, çok çalışmak, teknik ve yetenek! Mrs. LAyla bunun en güzel örneği!

2 Ocak

Türkiye'de kadın!
İki gündür eski kocası veya eski takıldıkları tarafından rahatsız edilen kadınlar kafamı meşgul ediyor; yaşadığım şehirde karşıma çıkan 2 örnek dolayısıyla... "Hayır"dan anlamamak, hastalıklı bir ruh halinden başka bir şey değildir. Bu da toplumsal erkekliğin ne kadar acınacak ve de onursuz bir şey olduğunun göstergesi. Yaa hayır diyor, istemiyor... Ama şöyle bir şey var erkeklikte. Ben acizim diyor, sen bana yar olmadın diyor, eğer ben mutsuzsam senin mutlu olmaya hakkın yoktur ve bu hayatı sana zindan ederim diyor. Yani bu da nereye çıkıyor; erkekliğin, Duygu Asena'nın dediği gibi, gelişimini tamamlayamamış bir hayvanlığa. Yaa, ben birini seviyorsam, o beni sevmese de onun mutlu olmasını isterim. İkincisi, beni sevmeyen bir insan, ben sevsem de beni ne kadar mutlu edebilir ki..? Bu kadarını bile düşünemiyor işte toplumsal erkeklik. Bu yobazlar toplumsal cinsiyet eşitliğine, işte ipleri vermemek için karşı çıkıyor. Tabi burada erkekliği bu hale getiren kadınlık gibi yardımcı faktörleri gözardı edemeyiz!

4 Ocak

Hayatta hiç kimseye ne zarar vermeyi düşünmüşümdür, ne de zararım olmuştur; bazılarının çıkarına ters düştüysem, bu kendi sorunlarıdır!

Almanya'ya çalışmaya gidenler yıllarca yabancı düşmanlığında şikayet ettiler ama BİZİM de yabancı düşmanlığı konusunda onlardan bir farkımızın olmadığını görmedik mi?

Haberler takip etmeyi bırakalı 1 yıl oldu. Bugün bir baktım, değişen bir şey yok; tecavüz, cinayet, uyuşturucu, ülkeler arası çatışma...

5 Ocak

SUNA SELEN: Eşim Münir Özkul hastanede yatarken, paramız olmadığı için tam 3 ay Çapa'dan İstiklal'e yürüdüm. Ama hiç zoruma gitmedi, spor olarak düşündüm. Oyuncuyuz diye paramız var sanırlar ama tiyatrocuların çalışmayınca parası olmaz. Kurtuluş’ta küçücük bir evde oturuyorduk. İmkanlarımız da feci kısıtlıydı. Sonra ben sokakta bir köpek buldum, kendi boğazımızı zor doyururken, onu da ailemize dahil ettim. (Gülüyor) Üst kattan bir komşu köpeğe ciğer parçaları getirdi. O an “Acaba bu ciğerleri köpeğe mi versek yoksa pişirsek yesek mi” diye düşündüm. (Gözleri doluyor) Sonra vicdanımız ağır bastı. Bizim yememiz namuslu gelmedi. Köpeğe yedirdik. Biz aç kaldık ama köpeğimizi doyurduk. Biz imkansızlıklar içinde mutluyduk.

7 Ocak2020

EŞCİNSELLİK ne ayıp ne günah, ne hastalık ne anormal; gerçek ayol GERÇEK!

Kargomun dağıtıcı şubede bekleme süresinin 1 gün olduğuna dair mesaj aldım. Acaba geri mi gidecek düşüncesiyle almaya gittim. Dağıtımda değil, şubedeymiş. Cumartesi günü dağıtıma çıktığını, evde bulamadıklarını söylediler. Sana irsaliye bırakılmamış mı, telefonla aranmamış mısın, mesaj gönderilmedi mi diye sordular. Hayır dedim. Oysa o gün akşama kadar evdeydim hasta olduğum için ve gelen giden olmadı. Kargomu aldıktan sonra iki mesak geldi bbana. Önce kargo Halil Kandok tarafından alınmıştır diye, sonra kargonuz dağıtıma çıkmıştır diye. Yani yapılacak işleri ben kargomu teslim aldıktan sonra yapmış gibi göstermek adına mesaj geçiyorlar yazılı kanıt olarak. Kargo adrese teslim şeklinde olmasa ve ücretini ödemesem anlayacağım... Türkiye'de yaşamayı seviyorum ama çok disiplinsiziz yaa!

O kadar şekilciyiz ki, bunun sebebi cahil olmamızla alakalı. Mesela estetik bir fotoğraf paylaşıyorsun, hiç kimsenin umrunda olmuyor ama insan bedeninden br et parçası paylaşıyorsun cinsel arzuları depreştirecek ama hiç estetik olmayan, ooooo... Hayvanınbile sempatik olanına gönül veriyorız... Dünya değil şekilci olan, insnalar...

Avustralya'daki yangını hükümet çıkarmıştır büyük ihtimal. Çünkü kanguru nüfusu insan nüfusundan fazla diye katletmeyi düşünüyordu

Yeter artık paylaşmayın Avustralya'da yanan hayvanları;ya kendimi öldüreceğim, ya Avustralyalıları doğaya sahip çıkamadıkları için

6 Ocak 2020

Ölen-intihar eden insanların arkasından üzüntülerini dile getiriyor ya insanlar, sonra da sistemi suçluyorlar falan... Siz o sistemin bir parçası değil misiniz? Ölen kişiler size yardıma gelme cesareti gösteremediyse, belki de yardım istedi de reddedildiler bile, bundan siz de suçlusunuz. Kim mi bu siz dediklerim; komşusu aç iken, diğerlerinin miki taşağına denk olan hepiniz. Duyarsızların duyarsız olduklarını biliyoruz da, duyarlılık maskesi takınanlar; en çok siz iğrençsiniz! İntihar eden üniversiteli kız için, kimse haberimiz yoktu falan demesin... O tweetleri attığında, gören hiç kimse olmadı mı? Zaten sesini duyurmak için atmıştır o tweetleri, onurluca dolaylı bir yardım isteğiymiş bu.. Keşke benim haberim olsaydı diyorum... Biliyor musunuz, en çok yardım kuruluşlarından, derneklerden nefret ediyorum. O kadar işlevsiz ve çıkarcı kurumlar ki bunlar... Hepsini çok iyi biliyorum. Neye ve kime hizmet ediyor bunlar biliyorum... Tatile çıkanlar, hacca gidenler, evde karınlarını doyurmak yerine lüks restoranlarda hava atmak için yemek yiyenler, ihtiyacı olmadığı halde terapi mahiyetine alış veriş yapıp bununla övünenler... Sizlere iğrençsiniz demek bile gelmiyor içimden; çünkü szlere kötü laf söylemek bile size iltifat sayılacağı için, ne haliniz varsa görün diyorum... Bi titreyin, bi kendinize gelin yaa... Bi vicdanınızı harekete geçirin, bir insanlığınızı... Bütün bunlardan, bu ülkeyi yönetenleri tahsis edenlerdir suçlu olan! Dışarıda yağmur yağıyor ve kimbili kaç kedi şu anda açlıktan üşüyordur. Tabi size göre doğanın kanunudur bunlar değil mi?
Not: Başka bir haberde, Sibel Ünli'nin yardım tweetlerinden sonra arkadaşlarının onunla konuştuklarını 15 gün psikolojik tedavi gördüğünü okudum ama hayatta değişen bir şey olmayınca,....

Sibel Ünli 7 değil de 2 çocuklu bir ailenin evladı olsaydı, belki de bu sıkıntıları yaşamayıp intihar etmezdi!

Tanrı rızkını verir diye çok çocuk yapmayın, hatta hiç çocuk yapmayın; varolan çocukların bakımını üstlenin!

Zannedersiniz ki Amerika'nın öldürdüğü molla Kasım Süleymani'ye İran halkı üzülüyor; oysa hepsi zil takıp oynuyor, Mollaların hepsine sıranın gelmesini sabırsızlıkla bekliyor. O cenzadedeki kalabalıklar, Mollaların zorla alana sürdükleri Molla karşıtları aslında. Bizim medya da şeriatçılara çanak tutuyor resmen.

SİBEL ŞİMDİ YEMEK PARAM YOK DİYEREK YALAN MI SÖYLEMİŞ; GÜLDÜRMEYİN İNSANI! AİLESİ SUSTURULMUŞ BENCE!
Bir tarafta yemek parası ve gidecek yerinin olmadığını söyleyip intihar eden bir öğrenci, diğer tarafta aylık 10 bin lira gelirlerinin olduğunu ve devletin yardım ettiğini söyleyen bir aile. Parayla susturuldu mu acaba aile diye insan düşünmeden edemiyor... Kardeşi de acımız büyük, soru almıyorum, her şey basın açıklamamızda yazıyor diyor basın açıklaması için çağırdıkları gazetecilere. Oysa çoğu zaman aileler çocuklarının ölümüne hep bir sorumlu arayıp olay çıkartırlar. Yani olayın kapanmasını istiyor gibi bir tavrı vardı ailenin basın karşısında. Bir de alt kültürden bir ailenin basın açıklaması yapmak gibi bir düşüncesi olmaz ki... Sanki yetkililer tarafından milleti susturmak için de böyle bir şey tezgahlanmış gibi geldi bana. Üniversiteye ise söyleyecek bir söz, çene yormaktan başka bir şey değil. Aldığınız karar doğru ise, niye arkasında durmadınız; halkın tepki göstermesinden mi korktunuz? Bütün resmi kurumlar yaptıkları yanlışın farkındalar ve olayın büyümemesi için çark etmiş vaziyetteler. Konuyu ne kadar kapatmaya çalışırlarsa çalışsınlar, Sibel artık eğitim sistemimizin bozukluğuna canını bedel ederek meydan okuyan bir kahraman olarak yaşayacaktır. Hele bir de yokluk içersinde bile sokak hayvanlarını düşünmesi ve evsizlere yardım organizasyonunda çalışması, onu melek mertebesine yükseltmiştir. Ben bu çocuğun psikolojik sorunlarının olduğuna bile inanmıyorum; ancak sistem bunaltmış olabilir. Çünkü yapısal anlamda psikolojik sorunları olan bir kişi hayvanlara ve yoksullara karşı bu kadar duyarlı olup, bir fiil faaliyetlerde bulunamaz. Hele ki üniversite de 3. sınıfa kadar gelemez. Bir de ailenin acımız büyük diyip de sistemin tarafında yer almaları, beni daha çok üzdü. Yaa Sibel'in fotoğraflarına bakıyorum da, hiç öyle psikolojik rahatsızlığı olan biri gibi değil de, yaşama ve yaşatma umuduyla dolu bir insan gibi. Yemeyin bizi Sibel hastaydı, ailesinin aylık 10 bin lira geliri, orada-şuarada-burada evleri var diye... Sibel bir de bu hayata dayanamıyorum diyor; yaşadığı hayatın onu bunalttığını göremiyor muyuz? Eğer gerçekten psikolojik rahatsızlığı olsa, doktorlar bir şeyin yok veya iyileştin diye taburcu eder mi? Bunlar benim sisteme güvensizliğimin bende uyandırdığı duygular ve olaydan sonraki tavır ve davranışlar da beni böyle düşünmeye itti. Bir de erkek kardeşin konuşmasında bir tedirginlik var; doğallık ve samimiyet yok bana göre.

Türkiye'de yanlışlar referandumda tek elden yönetime EVETdenildiği,toplumun bütün birimlerini aynı kafadan insanlar yönettiği için

İstanbul Üniversitesi öğrenciye eski sistemden tekrar yemek vermeye devam edeceğini açıklamış. Bir kişinin yaşama hakkı elinden alındıktan sonra dünyanın bütün açlarını doyursanız kaç yazar artık! Geçmiş olsun! Bütün bu yanlışlar niye oluyor biliyor musunuz; zamanında tek elden yönetime evet dediniz ya, işte toplumun bütün birimleri aynı zihniyetten insnalar tarafından yönetildiği için!

Rütbeli bir kişi gelince hemen ayağa kalkılıp el pençe divan duruluyor; Benden niye daha saygıdeğer olsun ki bazıları?

Diktatörler eşitlik, özgürlük ve demokrasi istemezler; kim itaat edecek ve köle olacak ki herkes eşit olunca?

Milletvekilleri 22 bin lira maaşla geçinirken, vatandaş niye ve nasıl 2 bin lira ile geçinsin ki..?

Türkiye'de % 15 oran ile 5 milyon işsiz var. Asgari ücret 2.3 bin, emekli maaşı da bin-2 bin arası. Milletvekili maaşı 22 bin!

Yeter artık paylaşmayın Avustralya'da yanan hayvanları;ya kendimi öldüreceğim, ya Avustralyalıları doğaya sahip çıkamadıkları için

facebook günlüğüm: 8 Ocak 2020

Hülya Koçyiğit, "Emekliler devlete yüktür." dediği için Twitter'da gündem olmuş. Bir yıldız söndü!

Libya'da savaş mı varmış? Valla sebebini bilmiyorum ama bir sorun varsa çözemiyor mu bunu insanlar? Yazık, acıyorum! Bana danışsalar, şıp diye çözedim o sorunu! Çünkü bir çıkarım yok bu savaştan!

İnsan türünün akıl ve mantık ve konuşarak anlaşabilme yetisi varsa, savaştan anlamam ben. Ve bu yetileri kullanamıyorsa, insanlıktan bahsedemeyiz!

Benim için yasa;eşitlik, özgürlük, demokrasi, vicdan, duyarlılık, tür ayırmaksızın canlının yaşama hakkının her şeyden üstünlğüdür

Açık bir eşcinsel olarak yaşıyorum ve hiç kimse zerre müdahale edemiyor. Gökkuşağının bayrağını açık kimliğimle her gün yalbır yalbır dalgalandırıyorum. Ve kendimce başarılıyım ve mutluyum. Cinsel yönelimim beni diğerlerinden eksik kılmıyor ki; fazlalıklarımı saymayayım isterseniz! Herkesin içinde eşcinselliğe nefret olsa kaç yazar ayol. Tınnn! Bu arada düşünsel paylaşımlarım durduk yere değildir. Mahkeme, eşcinsellerin onur yürüyüşlerinin yasaklanmasına itirazı reddetmiş de!

Devletin eşcinsel yürüyüşüne izin vermemesine takmamalıyız; açık eşcinsel olarak yaşamaktan daha onurlu ne olabilir ki hayatta!

İnsan türüyle ilgili söylediklerim belki insanlara ağır gelebilir ama insanlar gerçekten kendilerini diğer türlerden öyle üstün falan görmesin. Üstünlükleri varsa bile bunu insaflıca kullanamadıktan sonra bunun ne önemi olabilir ki? Adam arabasıyla hayvan eziyor, üzülmek yerine kendini savunuyor. Veya ne bileyim hayvanları kurban etmek, Avustralya'da çıkan yangında milyonlarca hayvan ölmesine rağmen insanların seferber olmaması falan... Bunlar bana hiç de akıl ve mantık çerçevesinde hümanistçe davranışlar olarak gelmiyor.

50 senelik hayatım boyunca bir Boşnakların katledilmesine bütn dünyanın seyirci kalmasına üzülmüştm,bir de Avustralya'daki yangına

Putin Türkiye'de mi? Merkel de gelecek sanırım. Yaa gidin Avustralya'daki yangını söndürün vicdansızlar!

Avustralya'da şimdilik 500 milyon hayvan yanarak can verdi ama hükümetler bu konuda hiçbir şey yapmayarak sadece siyasi çıkarları adına politika izlemeye devam ediyorlar. Politika nedir biliyor musunuz, hayatı güzelleştirmektir; savaş alanına döndürmek değil! Bi' lanet okuyabilir miyim?

Ayşegül öğretmeni kedilere bakıyor diye mahalleden gitmesine sebep oldular. Mahalle sakininin tanesi bana diyor ki, eşimin allerjisi var, binaların önüne değil de arkasına koy mamaları. Eşim kedileri görür görmez, tüylerinden gelen tozlardan gözleri sulanmaya başlıyor. Psikolojik olmasın dedim. Yok dedi. Allerji testi yaptırın, neye karşı allerjisi olduğunu tespit ettirin dedim. Çünkü açık havada kedilerin tüylerinden allerjiye sebep olabilecek yozlrın, bakterilerin, vesairelerin falan uçup gelip de göze kaçma ihtimali sıfır gibi bir şeydir. Ayrıca kediler yalanma özellikleirnden dolayı enfekte olmuş canlılardır. Yani tüylerinden allerji falan olunmaz. Ben ağzımı burnumu karınlarına gömüyorum, cenet gibi. Ana insanalrın kokmayalım diye kullandıkları parfümlerden, açık havada bile allerjim depreşip nefes alamıyorum yeminle. Yani kaç defa hastaneye kaldırıldım insnaların parfümleri yüzünden. Bakınız, bok sidik kokusu bile rahatsız etmez parfümün yanında insanı. Ama beyinler koşullanmış işte şu koku iyi, şu koku kötü diye. Yani psikolojik algısal bir mesele bu. Mesela ter kokusu mis gibidir. Hatta afrodizyak etkisi bile vardır eğer doğru yorumlarsanız!

Ben insan türüne asla inanmıyor ve güvenmiyorum biliyor musunuz; insan türünden olduğum için de utanıyorum!

Evrenden dileğim o ki, insanlara öyle bir felaket versin ki, dünya gezegeni kurtulsun!

Ben Avustralya'daki yangının söndürülememesine inanmıyorum. İsteseler bir günde söner o yangın!

Güney Avustralya'da deve nüfusu,fazla su içmesinler diye havadan helikopterlerle katledilecekmiş. Yangında Avustralyalılar da yan.

Avustralya hükümeti kanguru nüfusunu azaltmak için yangın çıkardığı gibi, şimdi de su içmesinler diye develeri katledecekmiş!