Oscar Wide'ın sanık sandalyesinde savcının "bu aşk nedir?" sorusuna cevabıysa çok etkileyicidir:
Eşcinsel aşk, saf olduğu kadar mükemmel, derin ve ruhsal bir sevgidir. Büyük sanat eserlerine ilham kaynağı olur. Bu aşk sadece bu yüzyılda yanlış anlaşılmıştır. O denli yanlış anlaşılmıştır ki, "adının geçmesine cürret edilemeyen aşk" olarak tanımlanmıştır. Bu aşk güzel bir sevgidir, hoştur, en asil sevgi biçimidir. Burada doğaya aykırı hiçbir şey yoktur. Entellektüel bir sevgidir. Dünya bu aşkı anlayamıyor ve alay ediyor ve bazen de insanı, bu nedenle suçlu sandalyesine oturtuyor.
Oscar Wilde nereden aklına geldi derseniz, bir arkadaşım "Tarihte eşcinsel yaşama dair hikayeler okuyor musun, araştırıyor musun?" diye sormuştu. Oscar Wilde eşcinsel yaşamın ve bu yaşamdan dolayı homofobiye maruz kalmanın en önemli örneklerinden biriydi. Ve buna benzer günümüzden bir haber okudum bugün gazetelerde. Kamerunlu eşcinsel bir erkek (Roger Jean-Claude Mbede), bir erkeğe cep telefonundan aşk mesajı gönderdiği için hapse atılıyor ve çıktıktan sonra sağlık problemlerinden dolayı ölüyor. Aradan geçen 114 yıla rağmen değişen çok da bir şey yok eşcinsel nefreti konusunda. İnsanlar aşkları yüzünden, sevgileri yüzünden ölüyorlar, öldürülüyorlar. Korkarım ki dünya eşcinsel aşkı hiçbir zaman anlayamayacak.
Not: Oscar Wilde ile ilgili bölümleri "100 Gay" kitabından faydalanarak yazdım.
"Dorian Grey'in Portresi" isimli kitabı, çok güzel bir örnektir efendim :)
YanıtlaSilEvet, ben o kitabı algılayamayacağım bir yaşta okumuştum, tekrar okumam gerekiyor özümseyebilmek için.
YanıtlaSil