23 Eylül 2020 Çarşamba

18 - 19 Eylül 2020 facebook notlarım

18 Eylül

İNSANI İNTİHAR ETTİRECEK BİR ANTRENÖR; TERZİC!

Fenerbahçe kadın voleybol takımı, tıpkı FB erkek takımı gibi Eczacı'ya karşı oynadığı maçı 2-0'dan döndürüp 3-2 almasını bildi. Oysa Eczacı o kadar kötüydü ki, FB'nin 3-0 alabileceği maçı, Eczacı'nın zorla ikram etmesiyle kazandılar. Avrupa şampiyonası final maçından sonra Terzic isimli antrenöre oldum olası ısınamadım. Ve FB'de olduğu sürece, maçları asla heyecanla seyredemeyeceğim; tıpkı bugün olduğu gibi. Zaten libero Melis'e gıcık, nedenini bilmiyorum; Aylin gerçekten çok iyi bir libero değil bana göre ama antrenör ısrar ediyor onda. Sonra Naz gerçekten kötü bir pasörmüş gibi, Lila ile oynatıyor takımı. Oysa Lila orta oyunculara 2 numaraya pas bile atamıyor. Eda ile topu bir türlü buluşturamadı. TRT spikerleri de çok tuhaf, Eda hayatının en kötü performansını sergiledi diyorlar. Eda'ya kaç kere top atıldı, göremiyor musunuz? Bugünkü maçta intihar etmek için her şey vardı. Bu maç nasıl mı kazanıldı? 1. Ecazıbaşı, Fener'i hafife aldı. 2. Şans faktörü. 3. Dördüncü sette Cansu'nun servisleri, tie-break setinde ise Bahar'ın servisleri maçın kazanılmasını sağladı. Eğer FB iyi oynatılabilseydi, gerçekten Mihajlovic, Eda ve Melissa Vargas'ın smaçlarıyla Eczacı'ya nefes bile aldırılmazdı. Şu takımı yemin ediyorum, Ben Terzic'ten daha iyi yönetirim. Hatta yönetmeye bile gerek yok; Kaptan Eda'nın direktifleriyle Avrupa şampiyonu bile olur ama Terzic ile bu gidişle FB'den bile nefret edebiliriz. Terzic, Eda'yı bile FB'den soğutursa hiç şaşmam!

YOBAZLARA VERİLEBİLECEK EN GÜZEL CEVAP, TEK KELİMEYLE ATATÜRK!

Atatürk bana öyle güç ve cesaret veriyor ki yobazlara, cahillere, muhafazakarlara karşı. Çünkü biliyorum ki O doğrudur, O haklıdır, O yanılmazdır ve sözleri, tezleri asla çürütülemez, asla yargılanamaz, aslı karşı konulamaz... Akıl ve mantık dışı her şeyi Atatürk üzerinden çok rahat eleştirebiliyorum; çünkü onun düşünceleri yaşam pratiğiyle 100 yıldır tescillenmiş en güçlü referans. Atatürk karşıtlarının karşıtlğının sebebi de, Atatürk'ün düşüncelerinin bütün dünya tarafından onay görmesi. Atatürk'ün fikirleri ve ruhu sayesinde de yobazlardan korkmamıza hiç gerek yok. Onlar Atatürk'ün adını söylemekten bile istedikleri kadar kaçınsın. Burası Atatürk'ün Türkiye'si ve öyle kalacak; yobazlar bugün varlar , yarın yoklar...

Rengini belli etmeyen insanları sevmiyorum; çünkü insana güven vermiyorlar. Samimiyetten bahsedeceksek bir insan şeffaf olmalı.

İnsanlara bakıyorum ne profillerinde fotoğraf var, ne yaşları belli, ne kişisel bilgileri, ne kimlikleri, ne  tarafları, ne bakış açıları belli... Varlar ama yoklar; çünkü kendileri değiller. Bu bir özgüvensizliktir, dolayısıyla yetersizlik, hayatla barışamamaışlık, aşağılık kompleksidir. Kibir de bir aşağılık kompleksinin yansımadır.


19 Eylül

İranlıları çok seviyorum. Bizim gibi kibirli değiller. Bizimkilerde bir hava bir hava... Oysa İranlılar yabancı dil biliyorlar, üniversite mezunları, sosyo ekonomi olarak iyi konumdalar ama çok mütevaziler...

Huysuz Virjin programına konuk aldığı sanatçıları yüzlerine karşı över över, sonra başını çevirir, ağzını gözünü yamulturdu. Bizim insanlarda çok gördüğüm bir davranış. Bize mahsus bir özellik mi bu insanlara burun kıvırmak; çünkü ben yabancılarda hiç böyle bir davranışla karşılaşmıyorum!

She’s a Bitch. ..

Madonna kendi sayfasında kendine sürtük diyor... Bizim yobazlar görmesin. "Biz or*spu dedik mi ayağa kalkıyorlar, kendileri kendilerine neler söylüyorlar oysa" diye. Tabi burada kendilerine sürtük demelerinin ahlakçılığa bir isyan olduğunu kestiremiyor geri zekalılar!

Mahremiyetten nefret ediyorum. Altı üstü bir insan türüyüm. Niye kendimi ambalajlayayım ki? Kedi köpekten ne farkım var ki?

Bu gece rahat uyuyacak mıyız; eveeeeet! Eczacı'yı yendik çünkü! Tanrım ne güzel renkler!

Yobaz insanlar yanlışlarını sonra görünce ve yanlışlardan canları yanınca, yanılmışız diye de kolaycacık sıyrılıveririler işin içinden.

Deniz Çakır'ı o kadar çok seviyorum ki... Anlatacak çok şeyi var... Ama yaşadığımız demokrasi buna müsait değil...

Hep seviyordum zaten de, insanın bazen daha çok ihtiyacı oluyor buna, belki yaşla ilgli, yorulmakla tükenmekle ilgili... Bütün işlerimiz halledilmiş olsun, düze çımış-dünyayı kurtarmış olalım ve huzurun ve barışın hakim olduğu bir dünya olsun. Evlerimize çekilelim, o da sıcaklığı 28 derece ve ılık ılık yağmurlar yağsın, hiç durmadan ve biz sesinde uyuyalım, uyanalım, uyuyalım... Hiç karnımız falan acıkmasın... Sürekli bir yağmur terapisi hali...

Ne kadar güzel bir kadın, ne kadar güzel bir ses, ne kadar güzel bir şarkı... Sana kocaman sevgiler gönderiyorum çocukluğumun aşklarından Asu Maralman

70'lerde küçük olduğum için, 70'ler popunu doya doya yaşayamadım. Ama Sesksenlerde geriye dönüşle, özellikle 90'larda 20 yaşımdayken özel radyoların çıkmasıyla hepsni hatmettim sayılır. Tabi şu anki gözle o yıllara bakışım çık sağa olgun ve dolayısıyla çok daha keyifli...

Ben köyde çocuktum ve ötekileştirilmiş kimliklerden bihaberdim, taa 20'li yaşlarıma kadar... Ne zaman ötekileştirilmeye başladım, o zaman anladım ötekileştirilmenin ne demek olduğunu... Ermenistan sadece haritada bir ülkeydi benim için, Alevi ne demekir hiç bilmiyordum, sağ-sol ne demektir hiç bimiyordum... İş arkadaşım bana manitan var mı diye sorduğunda bile, o ne demek dediğimi hatırlıyorum. Ben gerçekten kendi hayal dünyamda yaşayan biriydim. Sanatçılar, şarkılar vardı hayatımda, TV dizileri vardı, dergiler vardı... O yüzden ağır geldi ya bu dünya bana... Alışamadım da bir türlü zaten. Bu düzene uyum sağlayamadığım için de hep kötü olarak bilindim. Sevemedim de insanları. 51 yaşındayım, hala evimde yalnızlıktan çok keyif alan biriyim...

İtiraf ediyorum; hamur işlerini ve tatlıyı çok seviyorum!

Asu Maralman yaş olarak Ajda Pekkan'dan küçük ama estetiksiz olduğu için daha naturel, daha güzel, daha gerçek, daha samimi... Yani, evet iletişim kurabilirim, diyorsun! Çünkü yüzünde iç barışının hallolduğunu görebiliyorsun!

Yağmur yağacak... canım yürümek istiyor... hatta biraz ıslansam diyorum hastalanmaktan korkmasam...

Üzerimdeki tişört, İranlı arkadaşımın kendisine dar geldiği için bana verdiği tişört(Likralı olduğu için body tarzda bir tişört ama bende salaş gibi duruyor)... Her giydiğimde onu hatırlıyorum... Şekilcilik olarak algılanmasın ama iri olmaMAk çok avantajlı bir şey.  Normalde orta beden giyiyorum ama large bedeni de taşıyabiliyorum, yeri geliyor small bedeni de giyebiliyorum, hatta kadın arkadaşlarımın küçük bedeni bile oluyor üzerime beli kısa gelmese...

Bazıları fotoğraf paylaşırken, sanki normal olan makyajlı ve fotoşoplu olanmış gibi,  "makyajsız, fotoşopsuz" diyor yaa... Ben ne diyeceğim o zaman?

İnsanın suratının annesine-babasına benzemesi hiç de güzel bir şey değil. Diyorlar ki zamanla unutursun. İnsan suratına baktıkça anasını görürse nasıl unutabilir ki?

Her bir kedim dışarıda dolaşıp pencereye geldiğinde içim mutluluktan öyle bir genişliyor ki başına bir şey gelmeden döndü diye...

Emine Errdoğan'ın değişimi Twitter'da gündem olmuş... Sanırım kitap çıkarıyormuş... Kitap İngiizce basılacakmış; Arapça basılmamasına şaşırdım!

21. YÜZYILDA AMAÇSIZ VE DANGUL DUNGUL SÖZLER!

Çıkmış biri demiş ki, Balkan Türkleri Türk değildir, Türkleşmiştir. Burada bir ötekileştirme ve ayrımcılık vardır. Peki çok mu önemli herhangi bir milliyetten veya dinden olmak; önemli olan İNSANLIKTIR. Batılılar da Türkleri veya Müslümanları kendileirndne saymıyorlar... E NE OLACAK ŞİMDİ; HANGİMİZ DEĞERLİ?

Memelilerin genelde avuç içleri ve ayak altları dışında kıllı olmalarına rağmen, memelilerden insan türünün kollarının iç kısımlarının falan kılsız olmasının nedenini biliyor muydunuz. Bilmiyorsanız, araştırın öğrenin! Aslında insan türünün de diğer memeliler gibi her tarafı kıllı ama diğer memelilere göre bazı bölgelerindeki kıllar tüy şeklinde sarı renkli olduğundan fazla gözükmüyor. Bu kılların gelişememesinin sebebi de, insan türünün yaşam koşullarına adaptasyonu için ter bezleriyle alakalı olarak evrim geçirmesi. İnsan türü, diğer memelilere göre yorulmadan daha uzun süre koşabiliyormuş. Bunu da ter bezleri sayesinde yapabiliyormuş. Ter bezlerinin çalışma şekli de işte bu kılsızlığa sebep olmuş. Demek ben çok kıllı olduğuma göre ter bezleirmde bir problem var. Atların insanlar kadar uzun mesafe koşamadığını biliyor muydunuz? Zencilerin daha atletik olmaları, kas yapılarıyla alakalı ama kılsızlıklarının da bu yönde bir etkisi olabilir belki de...

Hey evrenim.. Bizim çevremizde de var böyle tır şoförü gibi olup da kendini narin bir kadın gibi hisseden...

Not: Tır şoförleri alınmasın; iri yapılı, erkek gibi demek istedim!

O Ses Türkiye'de jürilik yapan hiç kimse gerçek sanatçı değil sanırım. Sadece o anki performansa bakarak değerlendirme yapamazsınız. Ses denilen bir şey var, ve daha bir çok şey var... Seren Uzun'a son saniyede Gökhan dönmüş. Oysa bayılıyorum Seren Uzun'a... Böyle bir şarkı ve düzenlemeyle Seren Uzun'u bize tanıtan Serdar Ayyıldız'a da kocaman teşekkürler...

Azerbaycan'da ne kadar çok sanatçı var... Yetişemiyorum valla...

İnsanların bütün sanatçıları ve şarkıları dinlemek gibi dertlerinin olmamasını anlayamıyorum!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder